Ýnsaný tarif eden herkesin kullandýðý tespitlerden biri de þudur: Ýnsan ruh ve bedenden meydana gelen bir varlýktýr. Ýnsanýn bir zâhir görünen, bir de bâtýnî görünmeyen yönü vardýr. Konu ile ilgili þu ifadeler de sýk sýk kullanýlýr: Madde-manâ dengesi zâhir bâtýn dengesi ruh beden dengesi dünya âhiret dengesi…
Ýnsan beden ve ruhtan meydana geldiði gibi ibadetlerimizin de bir bedeni, bir de ruhu vardýr. Ýbadetlerimizin bir dýþ görünüþü bir de iç derinliði vardýr.
Bilindiði gibi namazda rükûya varmak, secdeye kapanmak… gibi hareketleri yapmak farzdýr, bu hareketleri yaparken duâ okumak farz deðildir. Oruç tutarken yemek yememek, cinsel iliþkiden uzak durmak, yani bedenimizin bazý maddî arzularýný yerine getirmemek farzdýr. Burada sorulmasý gereken temel soru þudur: ibadetleri yaparken ulaþmamýz gereken ruh hali nedir? Namazýn farz olan bu diþ þekli bize ne kazandýrmalý, orucun bu maddî perhizi bizi nereye ulaþtýrmalýdýr?
Kur’ân-i Kerîm’e göre namaz, insani bütün kötü ve çirkin þeylerden uzaklaþtirir (Ankebût, 45), oruç ise insani takvâ noktasýna yükseltir(Bakara, 183). Aksi halde eðilip kalkmaktan, aç-susuz kalmaktan baþka bir kazancýmýz olamaz ve Allah’ýn bunlara ihtiyacý yoktur. Hac da böyledir. Hac baþtan sona sembollerle dolu bir ibadettir. Beytullah’ýn etrafinda dönmek, Safa-Merve arasýnda koþmak, Minâ’da þeytan taþlamak, Arafat’ta konaklamak gibi bu ibadetin temel esaslarý, sembollerin bir kismidir. Söz konusu hareketlerin diþ görünüþüne takýlýr, ruhumuzla tavaf ve sa’y edemez, gönlümüzle vakfeye duramaz ve þeytani taþlayamazsak kazancýmýz “yorucu turistik bir seyahat”tan öteye gidemeyecek demektir. Hac ibadetinin bereketinden nasiplenebilmek için baþka “dikkat”lere baþka “titizlik”lere ihtiyaç vardýr. Bu ibadetle birlikte ilâhî aþkin iþiðini yakalayabilmek için baþka hazýrlýklara, baþka çabalara muhtaciz. Bunlardan þimdilik dört tanesine iþaret edilebilir:
1. Hazýrlýk psikolojisi:Bütün ibadetlerde olduðu gibi hacda da hazýrlanma psikolojisi “isinma hareketleri” çok önemlidir. Bedenimiz birden ýsýnmadýðý/soðumadýðý gibi ruhumuz da aniden bir atmosfere girip çýkamaz. Bunun için ibadetlerimizin öncesinde tefekkür ve tezekkürle baþ baþa kalmamýz gerekir. Namazdan önce ezani hu þû içinde dinlemek, ezandan önce huzûr ve duâ ile abdest almak “gerçek namaz” için olmazsa olmaz bir þart olduðu gibi hac için de böyle bir okuma, düþünme, dinleme dönemi olmalýdýr. Bilindiði üzere haci adaylarýna cârullah= Allah’in kom þusu dendiði gibi bu mukaddes topraklarda ömrünü geçirenlere de “mücâvir hayati yaþayanlar” denir. Dolayýsýyla hazýrlýk döneminde ruhumuzu bu komþuluða hazýrlamamýz, bu kom þuluða gölge düþürebilecek kir ve paslardan temizlenmemiz gerekir. O’nun evine doðru gittiðimiz, kibleye yöneldiðimiz akýldan çýkartýlmamalý, O’nun yolunun rehberi Hz. Peygamber’in adýmladýðý topraklara yöneldiðimiz, onun gördüðü daðlari, onun selâmladiði taþlari müþahade edeceðimiz unutulmamalýdýr. Bu anlamda hac bir “muhabbette yok oluþ”tur. Yani fenâ fi’resûl ve fenâ fillâhtir. Bir baþka ifade ile Hz. Peygamber’in izini sürerek Allah’a ulaþmaktýr. Çünkü Allah’i sevebilmenin ve O’nun tarafýndan sevilebilmenin yolu Resûl’üne tâbi olmaktan geçmektedir (Âl-i Imrân, 31). Yûnus bu ayeti þöyle þerhediyor:
Araya araya bulsam izini
Ýzinin yoluna sürsem yüzümü
Hak nasip eylese görsem yüzünü
Yâ Muhammed canim arzular seni
2. Gurbet psikolojisi: Sosyal hayatta insanlarla kurduðumuz baðlar ve iþ iliþkileri bazen öyle bir noktaya ulaþir ki, bunlar bizi denizin dibine doðru çeken demir halkalara dönüþürler. Bu ezici ve yok edici prangalardan kurtulabilmek için gariplik psikolojisine sýðýnmak gerekir. Bizi ablukaya alan bu demir çemberden kurtulmanýn ve hürriyetin tadýný tadabilmenin yolu “garib” kalmaktir. Yani sizi tanýmayan bir muhitte kendi kendinizle ve aþkýnýzla ba þ baþa kalmaktýr. Sizi tanýmayan, sizi alkýþlamayan, size temennâ ile selâm vermeyen insanlarýn arasýnda gurbet psikolojisini yaþamak insana çok bereketli “an”lar sunabilir. Hac çok güzel örneði olmaya aday bir ibadettir. Beþ yýldýzlý otellerde yakýn çevre ile, iþ çevresiyle, eski tanýdýklarla çýkýlan bir hac seyahatinin bu “zenginliði” sunmasý imkânsýzdýr. Bu çember, insaný mâlâya’niye, çarþýp azar gezmelerine, yemek menüsüyle ilgili tartýþmalara, kafile baþkanýnýn ve din görevlilerin hata-sevap cetvelinin tutulmasýna kadar götürür. Halbuki yapýlmasý gereken þey kâinatýn Efendisi’nin þu sözüne kulak vermektir: “Bu dünyada garip gibi ol! Yolcu gibi ol!” (Buhârî, Rikâk, 3). Malatyalý derviþ Niyazî-i Mýsrî bu hadisi þöyle þerhediyor: Gurbetliðe düþmedin
Mihnete sataþmadýn
Kebap olup piþmedin
Biryaný arzularsýn.
Bu hal içinde “Garipler Kitabý”ný okuyan “gâh olur gurbet vatan, gahî vatan gurbetlenir” hikmetini kavrayanlara son Peygamber’in nidasý þöyledir: “Gariplere müjdeler olsun!” (Müslim, Iman 232).
3. Tefekkür psikolojisi: Kendini hac ibadetine þuurlu ve plânlý olarak hazýrlayan, gurbet psikolojisinin imkânlarýyla Leylâ’sý için çöllere düþen mü’minlere bu ibadetin bereketini sunan en önemli unsurlardan biri de “ibadet yoðun” bir mevsim yaþamalarýdýr. Yakla þýk bir ay dünyevî iþlerden uzak, ev ile Kâbe arasýnda, otel ile Mescid-i Nebî arasýnda geçen bu zaman dilimi birçok “hasta”lýðýmýzý tedavi etmekte, kabasaba taraþarýmýzý eritmekte ve bizi farklý dünyalara taþýmaktadýr. Bu derûnî yoðunluk bizi dînî hayat ve hissiyâtýn zirvesi olan gözyaþýyla tanýþtýrmakta ve bize ilâhî armaðanlar sunmaktadýr. Bu doyumsuz anlardýr ki bizi tekrar o aný ya þamak için fýrsat kollamaya sevketmekte ve þu mýsralar vird-i zebanýmýz olmaktadýr: Bir mübârek sefer olsa da gitsem Kâbe yollarýnda kumlara batsam. Niçin? Çünkü normal hayatýmýzda bir aylýk “ibadet yoðun” bir mevsim yaþama imkâný hemen hemen yoktur. Çaðdaþ yaþama tarzý bize böyle bir fýrsat sunamamaktadýr. Bu psikolojik vasat olmayýnca da dînî vecd ve coþkunluðu yakalamak mümkün olamamakta, ibadetlerin bize kazandýrmasý gereken derinlik ve coþku yakalanamamaktadýr. Günümüzde farklý kültürlerin insanýmýza sunduðu “meditasyon” i þte bu “ibadet yoðun” tefekkürün batý dillerindeki karþýlýðýndan baþka bir þey deðildir.
4. Vecd psikolojisi: Bu üç basamaðý geçen mukaddes yolculuðun adaylarý “doya doya ve duya duya” bir hac mevsimi yaþayabilir, bütün bu sembollerin ardýnda saklý olan “huzur denizi”ne ulaþarak oradaki “inci”lere uzanabilirler. Bu atmosferi yakalayanlar mikattaki hazýrlýða farklý bir gözle bakar, “kara donlu Beytullah”ýn etrafýnda deli divaneler gibi döner, dönerken hacerü’l-esvede el eder, Safâ ile Merve arasýný â þýk ve mâþuk kanatlarýyla kateder, Arafat’taki vakfeyi marifet ve mahabbet yaygýlarýyla gerçekle þtirir, Mina’da taþlamayý tevbe ve istiðfar imkânlarýyla ikmal ederler.
Gittiði mekânlarýn kudsiyetinin farkýna varanlar, karýncayý incitmeyen, yeþil bir yapraðý koparmayan, saçýnýn sakalýnýn derdine düþmeyen, sadece O’nun aþkýyla yanýp tutu þan bir gönül adamý noktasýna yükselir. Bu hali derinle þtirenler ödül olarak “gözyaþý” mevhibesiyle karþýlaþýr. Gözyaþýyla seyredilen dünya ise bambaþka bir dünyadýr. Bu noktada kalb ayaðýyla “eþyanýn hakikati”ne giden yol açýlýr. Ilimden irfana ula þýlýr. O zamanþu gerçek ortaya çýkar: “Aðlayanlar anlayanlardýr.” Ilâhî tespit ve tavsiye ise þöyledir: “Az gülsünler, çok aðlasýnlar” (Tevbe, 82).
Bu psikolojiyi yakalayanlar Mekke ve Medine’de dost kokusu alabilir, dost yüzü görebilir ve dost sesi iþitebilirler. Hazýrlýk sýnýfýný geçip gurbet sýnýfýnýn esrarlý dünyasýna girenler duâ ve niyazlarla canân yurduna gidebilirler:
Alma tenden cânýmý
Aman Allah’ým aman
Görmeden cânânýmý
Aman Allah’ým aman
Bir kez yüzün göreyim
Pâyine yüz süreyim
Anda câným vereyim
Aman Allah’ým aman.
Âþýkým Muhammed’e
Ol Resûl-i emcede
Koyma beni firkate
Aman Allah’ým aman.
Hac yolculuðunu aþk yolculuðuna dönüþtüren nice âþýklar Allah’ýn evine ve Resûl’ünün gül bahçesine gittikten sonra teslimi ruh etmiþ ruhunu Allah’a, bedenini mukaddes topraklarýn ýlýk kumlarýna tevdi etmiþtir. Bu âþýklardan bir tanesi de Türk mûsýkisinin zirvesi Dede Efendi’dir. 1846 yýlýnda hac ibadetini tamamladýktan ve son bestesini yaptýktan sonra orada, Minâ’da mâ þukuna kavuþmuþtur. Beytullah’ýn etrafýndaki “ba þ açýk yalýn ayak” gönüldaþlarý tasvir eden Yunus’un þu mýsralarýnýn bestesi onun son eseridir:
Yörük deðirmenler gibi dönerler
El ele vermiþler Hakk’a giderler
Gönül Kâbe’sini tavaf ederler
Muhammed’in kösü çalýnýr bunda.
Semâda melekler kanat açarlar
Önde bir kýlavuz Hakk’a uçarlar
Mü’minler üstüne rahmet saçarlar
Muhammed’in kösü çalýnýr bunda.
Derviþ Yunus der ki gör n’oldu bana
Aþkýn mahabbeti dokunur cana
Aklýný ba þýna devþir divane
Muhammed’in kösü çalýnýr bunda
|