Hz. Peygamber’in tebliði, Allah'tan aldýðý vahye dayanýr; Dolayýsýyla Rabbani özelliðe sahiptir. Yüce Allah; “O, kendi hevasýna dayanarak konuþmaz; O’nun konuþmasý, (kendisine) vahyedilenden baþkasý deðildir.”(1) O, tebliðini Allah'ýn emri olarak yapmýþ ve bunun için asla karþýlýk beklememiþtir. Kur'an-ý Kerim bu konuya tanýklýk yaparak þöyle buyurmaktadýr: “De ki: Ben buna karþý sizden bir ücret istemiyorum, ancak Rabbine doðru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanýzý istiyorum.”(2)
Hakikaten Hz. Peygamber, bütün hayatýný karþýlýksýz olarak Allah'ýn dinini tebliðe adamýþtýr. Ancak O'nun tebliðinin iki önemli vasfý vardýr. Onlardan biri müjdelemek ve kolaylaþtýrmak, diðeri de insanlar arasýnda herhangi bir ayýrým yapmamaktýr. Amaç ve hedefine gelince, o da dünyayý ahiretin tarlasý yapýp insanlarý orada ebedî mutluluðu kazanmaya sevketmektir.
Hz. Peygamber, Ýslâm’ýn mesajýný teblið, davet, nasihat ve irþat yoluyla yaymýþtýr. Teblið, din mesajýný insanlara ilan edip bildirmek, davet de insanlarý dine çaðýrmak ve dinin bahþettiði iman ve hidayet nimetinden onlarý yararlandýrmak demektir. Nasihat ise Allah için öðüt vermek anlamýna gelir. Kur’an-ý Kerim, peygamberlerin ve Lokman (a.s.) gibi müstesna kimselerin kendi yakýnlarýna ve ümmetlerine yaptýðý nasihat örnekleri ile doludur. Ýrþat kavramýna gelince, o da insanlarý gaflet uykusundan uyandýrýp hak ve doðru olan yola, Allah'ýn gösterdiði “Sýrat-ý Müstakim”e iletmek ve bu konuda insanlara rehberlik etmektir.(3) Bu görevi yapan kimselere mürþit denir. Kur'an-ý Kerim onlar için; “Ýnsanlarý Allah'a çaðýran, iyi iþ yapan ve “ben Müslümaným” diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?”(4) buyurmuþ ve güzel sözlü olduklarýný belirterek onlarý övmüþtür. Hz. Peygamber'in irþat görevi yapanlar hakkýnda söylediði ise þöyledir: “Her kim bir hayra vesile olursa, ona da o hayrý iþleyenin sevabý kadar sevap vardýr.”(5)
Acaba Hz. Peygamber, genelde teblið, davet, nasihat ve irþat yollarýný kullanarak yaptýðý Risalet görevine nereden baþlamýþ ve nasýl bir metot izlemiþtir? Bu soruyu aþaðýda maddeler halinde sunduðumuz kýsa açýklamalarla anlatmaya çalýþacaðýz:
1. Hz. Peygamber, tebliðe önce kendi yakýnýndan baþlamýþtýr. Nitekim ilk Müslüman olanlar, eþi Hz. Hatice ve sürekli yanýnda bulunan amcasý oðlu Hz. Ali’dir. Ardýndan Hz. Ebubekir gibi yakýn dost ve arkadaþlarý ile kendi kabilesinden olan akrabalarýna, daha sonra da çevre kabile ve þehir merkezlerine açýlmýþtýr. Bu cümleden olarak o, önce Taif'e gitti. Akabe biatlarý yoluyla da Medine'ye yöneldi. Eðer bir isim vermek gerekirse buna, merkezden muhite doðru açýlma uygulamasý diyebiliriz.
2. Allah’ýn Resulü daima müjdeleyici ve kolaylaþtýrýcý olmuþtur. O, þöyle diyordu: “Ben rahmet peygamberiyim; zorlaþtýrmak için deðil, kolaylaþtýrmak için geldim.”(6) Onun için sizler de “kolaylaþtýrýnýz, zorlaþtýrmayýnýz; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”(7)
3. Konuþurken hikmetli, güzel, kýsa ve özlü sözler kullanmýþtýr. Mesela günahýn ne olduðunu soran birine; ''günah, kalbine sýkýntý veren þeydir.”(8) buyurmuþtur.
4. Ýnsanlara güler yüz ve yumuþak söz (kavli leyyin) ile yaklaþmýþtýr. O’na göre insanlara güler yüz göstermek, iyiliktir(9) ve her iyilik de -isterse küçük olsun- sadaka sayýlýr.(10)
5. Ýnsanlarla þakalaþmýþ ve bazan onlarýn hata ve yanlýþlarýný o suretle düzeltme cihetine gitmiþtir. Mesela bir defasýnda köyde yaþayan bir Müslüman, yetiþtirdiði sebzelerden bir miktarýný hediye olarak peygamberimize getirir. Resulüllah (s.a.s.) onlarý alýr ve fakat adamýn pecmürdeliði ve kirli hali hoþuna gitmez. Adam geri kalan sebzeleri satmak için pazar yerine doðru giderken Resûlüllah gelip adamý arkadan kucaklar ve “Ey ahali! Bu adamý köle olarak satýyorum, alan var mý” diye seslenir. Adam iþi fark eder ve der ki: Tamam ya Resûlallah! Eðer beni þimdi satarsan zarar edersin, çünkü bu halimle çok ucuza giderim.
6. Allah'ýn Resulü, anlattýklarýný hep örneklerdi. Mesela o diyordu ki: “Yolculuk esnasýnda sabah ve akþam serinliðinden yararlandýðýnýz gibi kolaylýktan yararlanýnýz.”(11)
“Mü’minler birbirini sevmede, birbirine acýmada bir vücut gibidirler...”(12)
“Mü 'min mü 'mine karþý, binayý vücuda getiren yapýþýk tuðlalar gibidir.”(13)
7. Önemli bir þey söyleyeceði vakit önce muhataplarýn dikkatini çeker ve öyle konuþurdu. Mesela “Size en büyük günahýn ne olduðunu söyleyeyim mi?” der ve arkasýndan da, “Ýyi bilin ki en büyük günah, yalancý þahitliktir''(14) buyururdu.
8. Tebliðde hep sevgi, þefkat ve merhamet gibi insanî meziyet, his ve duygularý kullanmýþtýr. Çünkü o, rahmet peygamberiydi. Allah O'nu þiddet uygulayan biri olarak deðil(l5) aksine alemlere rahmet(16), dolayýsýyla müjdeleyen ve inzar edip(l7) insanlarý kötülüklerden koruyan biri olsun diye göndermiþti.
9. Daima iyiyi ve güzeli tavsiye etmiþ, kötü ve çirkin olaný ise, zararlarýný belirterek yasaklamýþtýr. Bir çocuðu ham hurma yemeden(18), bir baþka çocuðu sol elini kullanmadan ve baþkasýnýn önünden alýp yemeden men ederken(l9) bile bunu yapmýþ ve bu suretle irþatta eðiticilik ve öðreticilik vasýf ve yeteneðinin de kullanýlmasý gerektiðinin en güzel örneðini vermiþtir. O, kendisinin gönderiliþ sebebini anlatýrken “Allah beni þiddet uygulayan biri olarak göndermedi; eðiten ve kolaylaþtýran biri olarak gönderdi”(20) buyurmuþtur.
10. Kötüyü yasaklarken genel konuþur ve þahýslarý asla hedef almazdý. Mesela biri hoþuna gitmeyen bir þey yapsa, “sen niye böyle yaptýn” demez, sanki yapan þahsý tanýmýyormuþ gibi davranarak sadece “neden bazýlarý böyle yapýyor'' demekle yetinirdi.(21)
11. Ýnsanlarý zorlayýp sýk-boðaz etmez ve tebliðin sonucunu hemen almaya çalýþmazdý. O, sadece teblið eder, gerisini ise þahsýn anlayýþý ile Allah Teâla’nýn inayetine býrakýrdý. Resûlüllah (s.a.s.) böyle davranmaktan asla býkmamýþ ve usanmamýþtýr. Sabýr ve sebat ise O'nun mesleði idi. Zaten Rabbý da kendisine bu þekilde davranmasýný ve; “Doðrusu size Rabbinizden açýk belgeler gelmiþtir; kim görürse kendi lehine ve kim körlük ederse kendi aleyhinedir. Ben sizin bekçiniz deðilim”(22) demesini tembih etmiþtir.
12- Tebliðde muhataplarýnýn seviyelerine dikkat etmiþ ve ümmetine de “Ýnsanlarla akýllarý oranýnda konuþunuz'' buyurmuþtur.
13. Çoðu zaman tebliðini yumuþak ve tatlý dille, hatta kendinden bahseder gibi sohbet havasý içinde yapmýþtýr. Yumuþaklýk O’nun aslî ve zatî vasfýdýr. Ancak Allah'ýn yasaklarýna uymama gibi hatalý bir durumla karþýlaþýnca, arýzî olarak hiddetlenir ve hemen o hatanýn giderilmesini isterdi. “Bizi aldatan, bizden deðildir.”(23), “Komþusu aç iken, tok yatan bizden deðildir.”(24) gibi tehdit ifadeleri, bu kabil yanlýþlar dolayýsýyla ortaya çýkan arýzî vasfýnýn eseri olan sözlerdir.
14. Resûlüllah (s.a.s.), yaptýðý þeylerle daima insanlara örnek olmuþtur. O, yapmadýðýný asla söylemez, söylediðini ise mutlaka yapardý. Zaten teblið ve irþat faaliyetinde en önemli husus da bu olsa gerektir. Aksi takdirde muhatabýn; “niçin yapmadýðýný söylüyorsun?” itirazý ile karþýlaþýrýz; ki bu itiraz, Allah Teala'nýn da en büyük azarlarýndan biri olarak Kur’an-ý Kerim’de yer almýþ bulunmaktadýr.(25)
1- Necm, 3-4.
2- Furkan, 57.
3- Ýslâm'ýn anlatýlmasý ile alakalý bu kavramlarýn detaylý açýklamalarý için Bkz. Karaman, a.g.e., s, 55- 70.
4- Fussilet, 33.
5- Aclûnî, Keþfü'l-Hafâ, II/248, H. No: 2475
6- Abdurrahman Azzam (Trc. H. Karaman), Peygamberimizin Örnek Ahlâký, s, 95, Ýst. 1995.
7 - Buhari, Ýlim, 11, Edep, 80; Müslim, Cihad, 8.
8 - Ahmed Ýbn-i Hanbel, Müsned, IV /227.
9- Riyazü's-Salihin, I/289, H. No, 246.
10- Bkz. A. Davudoðlu, Büluðu'l-Meram-Selamet Yollarý, IV/357, H. No: 1490/1259.
11- Ebü'l Hasan el-Nedvî (Trc. 0. Keskioðlu), Es-Siretü'n Nebeviyye, s. 307, Ýstanbul, 1981.
12- Riyazü's-Salihin, 1/271, H. No: 221.
13- Riyazü's-Salihin, 1/271, H. No: 220.
14 - Bkz. Müslim, Ýman, 143.
15- Bkz. Ýbn-i Hanbel, Müsned, III/328.
16 - Bkz. Enbiya, 107.
17- Furkan, 56.
18- Ýbn-i Mace, Ticaret 67; Ebu Davud, Cihad, 85.
19 - Bkz. Buhârî, Et'ýme, 2; Müslim, Eþribe, 107.
20 - Bkz. Ýbn-i Hanbel, Müsned, III/328.
21 - M. Ebu Zehra (Trc. M. Keskin), Son Peygamber Hz. Muhammed, 1/267, Ýst., tarihsiz.
22 - En'am, 104.
23 - Müslim, Ýman, 164.
24 - Buhâri, Edebü'l Müfred, 1/. 201, H. No: 112.
25 - Saf, 2.
|