Kibir, kiþinin, kendisini olduðundan büyük görmesi, layýk olmadýðý bir büyüklük duygusuna kapýlmasýdýr. Bu tür bir fiil, dinî açýdan günah olduðu gibi, psikolojik açýdan da anormal bir davranýþ ve hastalýklý bir durumdur. Türkçemizde bu tür kiþiliðe sahip olan kimse, “Burnu bir karýþ havada” “Kendini dev aynasýnda görüyor”, “Ýnsanlara üstten bakýyor”, “Çalým satýyor” gibi deyimlerle ifade edilir. Kibirli kiþiler, çevrelerinde bir etki býraktýklarý izlenimi verseler de bu geçicidir ve genelde toplum tarafýndan sevilmeyen ve hoþ karþýlanmayan insanlardýr.
Kibir, insanlar arasý iliþkileri tahrip eden bir günahtýr. Büyüklük duygusuna kapýlanlar, bulunduklarý toplum için bir problem kaynaðýdýrlar. Çünkü insana insan olarak deðil, daima kategorize ederek, yani ast üst iliþkisi içerisinde bakarlar. Kolay kolay kimseyi beðenmezler; sürekli olarak baþkalarýný kusurlu görür; onlarý eleþtirir ve horlarlar. Emir vermeyi sever, insanlarý ezmek ve incitmekten çekinmezler. Eleþtiriye tahammülleri yoktur. Herkesten iyi ve baþarýlý olduklarýný düþünürler.
Kibirli kiþiler, çevrelerindeki insanlarla daima bir rekabet duygusunu yaþarlar; hayatý adeta bir yarýþ pisti gibi görürler. Hep ön planda olmak ister ve diðer insanlara, fark atma peþinde olurlar. Bundan dolayý da sýk sýk huzursuzluk yaþar ve mutsuz olurlar. Kendilerini ayrýcalýklý insanlar olarak görürler. Kapýldýklarý bu büyüklük saplantýsý, aslýnda yetersizlik duygusundan baþka bir þey deðildir. Gerçekte onlar bir aþaðýlýk duygusunu yaþamaktadýrlar. Ýþte bu duygularýný bastýrabilmek için, kendilerini büyük gösterme çabasý içerisine girmektedirler.
Kur’an, kibrin sembol ismi olarak Ýblis/Þeytan’ý görür. Çünkü o, ateþten yaratýlmýþ olmasýný; topraktan yaratýlan insana karþý bir üstünlük nedeni olarak görmüþ ve ona saygý secdesinde bulunmamýþtýr. (Bakara, 34; Â’râf, 12-13; Ýsrâ, 62.) Bu bakýmdan, kiþinin kibre kapýlmasý, yani taþýmadýðý sanal birtakým meziyet ve güçleri kendinde vehmederek havalara girmesi, þeytanlaþmaya açýlan bir kapýdýr.
Kiþinin kendisini böyle bir duyguya kaptýrmasý, aslýnda küfrün bir yansýmasý, yani inkârcý insanýn bir özelliði olarak Kur’an’da ortaya konulur. Kelime bu baðlamda “kibr” olarak deðil de “istikbar” kalýbýnda geçer. (Bakara, 87; Sebe’, 31-33.) Büyüklük duygusuna kapýlmak veya kendinden büyük, itaat edilecek baþka bir merci kabul etmemek, inkârcýlýðýn altýnda yatan en önemli psikolojik etkenlerdendir. Çünkü kulluk/ibadet, kendinden yüce kabul edilen bir makama itaat etmeyi, boyun eðmeyi, teslimiyeti, mütevazý olmayý gerektirir. Ýþte inkârcý insan, böyle bir konumu kabullenememekte ve bu durumu içine sindirememektedir. Kur’an’da kibirli insanýn tipik örneklerinden biri Karun’dur. O, servetin azgýnlaþtýrdýðý, sahip olduðu bütün mal-mülk ve saltanatý kendi marifet ve meziyeti olarak gören ve büyüklükduygusuna kapýlan bir kiþilik ortaya koyar. Ýçerisinde bulunduðu nimet ve refahý, kendi aklý, kabiliyeti ve iþ bilir tutumunun bir neticesi olarak görür. (Kasas, 78.) Aslýnda bu, her insanýn düþebileceði bir yanýlgýdýr. Eðer insan, sahip olduðu zekâ, kabiliyet, güzellik, mal-mülk, her ne ise, ilahî bir lütuf olduðunu bilmezse, bunlarý kendisinin bir marifeti ve eseriymiþ gibi kabul etme hatasýný iþleyecektir. Bu da onun kibre düþmesine, aldatýcý bir büyüklük duygusuna kapýlmasýna sebep olacaktýr.
Karun tarihsel bir kiþiliktir; ölüp gitmiþtir. Ancak onun þahsýnda Kur’an, her dönemdeki insanýn maruz kalabileceði bu sapmaya bizim dikkatimizi çekmektedir. Þu halde, böyle bir duyguyu kendi içimizde yaþatýyor muyuz? Veya ilahî bir bahþiþ olarak sahip olduðumuz nimetlerden bir büyüklenme ve gurur payý mý kendimize çýkarýyoruz? Ýþte bunlarýn muhasebesini yapmalýyýz.
Kur’an, bu tür ahlaki sapmalarý inkârcýlarýn þahsýnda dile getirse de, bunlar, mümin insanlarýn da her zaman düþebileceði hatalardýr. Nitekim giriþte verilen ayet mealinde, kibirli insanýn içerisinde bulunduðu bu günah hâli, Kur’an tarafýndan gayet edebî bir þekilde dile getirilir ve yasaklanýr. Bu ifadeleriyle Kur’an, muhataplarýný söz konusu ahlaki sapmadan uzaklaþmaya çaðýrýr. Çünkü Kur’an’ýn amacý, psikolojide olduðu gibi, sadece bu durumu izah etmek ve sebeplerini ortaya koymak deðildir; aksine insanlarýn bu çirkefliklerden arýnmalarýný saðlamaktýr.
Lokmân sûresi 18. ayetinde, kendini beðenen kibirli insanýn yaþadýðý bu ruh hâlinin, onun beden diline nasýl yansýdýðýný bizlere anlatýr. Burada “sa’r” kökünden gelen bir kelime kullanýlýr. Bu, develerin yakalandýðý bir hastalýktýr; boyunlarýnýn bükülmesine sebep olur. Þu halde “tas’ir” boynu dertli deve gibi, baþýný yana bükmek demek olur ki, kibirli kimselerin âdetidir. Dilimizde buna kasýlmak denir. Ýþte kibirli kimsenin, insaný küçük görerek ondan yüz çevirmesi, bu benzetmeyle anlatýlmaktadýr.
Belirtmek gerekir ki, küçük görme, kibirli kimsenin sadece “yüzünü diðer insanlardan çevirmesi” ile gerçekleþmez; bu, zaman zaman söz ve hakaretvari ifadelerle de olur; öyle ise ayetten, kibrin bir sonucu olarak bütün hafife alma ve küçümseme fiillerinin yasaklandýðý neticesini çýkarabiliriz. Ayetin sonunda “muhtâl” ve “fehûr” kimselerden bahsedilmekte ve Allah’ýn bunlarý asla sevmeyeceði ifade edilmektedir. Muhtâl, kibir ve gururda, “fehûr” da öðünme ve böbürlenmede aþýrý gidenleri ifade etmektedir.
Konuyla ilgili benzer ifadeler, Ýsrâ 37’de geçmektedir. Burada, büyüklük duygusu içerisinde toplumda dolaþmak yasaklandýktan sonra, bu ahlaki zaafa sahip insanlara hitaben, “Sen ne yeri yarabilir ne de boyca daðlara ulaþabilirsin” serzeniþinde bulunulmaktadýr. Bu beyanlar, büyüklük duygusuna kapýlan insanýn içerisinde bulunduðu ruh hâlini anlatmasý bakýmýndan oldukça dikkat çekicidir. Kibir duygusuyla
kasýldýkça kasýlan insanýn, içsel dünyasýnýn tam bir tasviri burada söz konusudur.
Sanki bu kimse, yürürken sert adýmlarla yürümekte ve adeta bastýðý topraðý yarmak istemektedir. Yine bu kimse, sanki yürürken boyca daðlarýn zirvesine varmayý arzulamaktadýr. Adeta o, delecek gibi adýmlarýný yere sert basmakta ve yine sanki daðlara ulaþacak gibi bir büyüklük duygusuna kapýlmaktadýr. Kibirli insana yöneltilen bu müstehzi ifadelerle, büyüklenme ve kasýlmanýn ne kadar çirkin bir fiil olduðu ortaya konulmaktadýr. Ayet, yasaklanan fiilin haram olduðuna delalet etmektedir. Çünkü burada, kiþinin ahlakýnda fesat, niyetinde kötülük vardýr. Yine burada insanlara üstünlük taslamak, güç ve kuvvetiyle tedirgin etmek suretiyle onlarý küçümsemek ve hakir görmek söz konudur. Nitekim nakledildiðine göre bir defasýnda Hz. Ömer yürüyüþünde gurur ve kibirli olan bir delikanlý görür ve ona þöyle seslenir: “Kibir ve azametle yürümek sadece Allah yolunda, cihatta caizdir, çünkü burada düþmanýn korkutulmasý söz konusudur.” (Ýbn ‘Âþûr, Tefsîru’t-tahrîr ve’t-tenvîr, 15, 103- 104.) Ayette insanýn zayýf ve aciz bir varlýk olduðu, dolayýsýyla kibrin kendisine yakýþmayacaðý uyarýsý da vardýr. Öyle ise zaaflarla kuþatýlmýþ bir varlýðýn büyüklük duygusuna kapýlmasý doðru deðildir. (Râzî, Mefâtihu’l-gayb, 20, 213.)
|