Müslümanlara göre bu üç þehir birer yerleþim yeri olmaktan öte bir deðer taþýrlar. Bunlar birer mekân deðil birer anlamdýr. Bunlar bir coðrafik alan deðil, birer misyondurlar.
Kur’an’da her üçüne de çeþitli vesilerle iþaret edilmekte, her üçünün de taþýdýðý mesaja ve anlama vurgu yapýlmaktadýr.
Bunlarýn önemini Hz. Muhammed’in risaletinde ve hadislerinde de görüyoruz. Kâbe, Hac mekânlarý ve Mescid-i Haram Mekke’dedir. Kur’an Mekke’de nazil olmaya baþladý. Ýslâm yüreklere oradan ulaþmaya baþladý. Hicret’ten sonra Medine’de geliþti, toparlandý, yüreklere ve hayata hâkim oldu. Ýslâm Kudüs’te izzete kavuþtu, fetih ve azamet zirveye çýktý.
Peygamberin sünnetine göre üç mescid dýþýnda baþka mescitlere özel ziyaret yapmak caiz deðildir. “(Ziyaret için) sadece üç mescide yolculuk yapýlabilir. Bunlar: Mescidü’l-Haram, Mescidü’r-Rasul ve Mescidü’l-Aksâ’dýr.1
Mescid-i Haram Mekke’de, Mescid-i Nebi Medine’de, Mescid-i Aksa Kudüs’tedir. Bu üç þehir deðerlerini biraz da baðýrlarýnda sakladýklarý bu son derece müstesna mabedlerden alýrlar.
Kavramsal analiz
Mekke
Batn–ý mekke (Bekke) adý verilen bir vadi üzerinde kurulmuþtur. Merkezinde Kabe'nin yer aldýðý bu vadinin ortasýndaki çukur alana “Bathâü Mekke” (sel yataðýndaki kumluk) denir.
Kur'an'da “ekin bitmeyen bir vadi” olarak nitelenen (Ýbrâhîm, 14/37) Mekke’nin ne zamandan beri yerleþim yeri olduðu belli deðildir. Ayný ayette Hz. Ýbrahim’in; “Rabbimiz! Ýþte ben, neslimdem olanlarý... , Senin Mukaddes Evin’in yanýna yerleþtirdim...” ifadesinden, Kâbe’nin burada daha önceden yapýldýðýný, ancak zamanla yýkýldýðýný, Kâbe sebebiyle burada yaþayanlar olduðunu, en azýndan Kâbe’yi ziyarete gelenlerin olduðunu anlamak mümkün.
Bazý tefsirciler Hz. Adem ve eþi Cennet’ten kovulunca eþinin Cüdde’ye, kendisinin de Serendip adalarýna indirildiðini, sonra Arafat’taki Cebel-i Rahmet’te buluþmalarýna izin verildiðini ileri sürerler. Ancak bütün bunlarý isbat etme imkanýmýz yok.2
Eðer bu iddia doðru ile Kabe nasýl yer yüzünde ilk mabed ise (Ali Ýmran, 3/96) Mekke de yeryüzünde ilk yerleþim yeridir diyebiliriz. Nitekim Kur’an Mekke’ye ‘þehirlerin/yerleþim yerlerinin anasý’ da demektedir. (En’am, 6/92. Þûra, 42/7)
Kâbe'nin müslümanlarýn kýblesi olmasý sebebiyle Ýslâm bilginleri dünyayý Mekke’ye göre taksim ettiler. Buna göre dünya, merkezinde Kâbe'nin yer aldýðý bir daire þeklindedir; yeryüzündeki ülkelerin her biri Kâbe'nin bir cephesine bakar. Bundan dolayý Kâbe'nin etrafýnda gerçekleþen tavaf dünyanýn kendi etrafýnda dönüþünü sembolize etmektedir.
Mekke adýnýn geçtiði bilinen en eski belge Batlamyus'un II. yüzyýla ait Coðrafya adlý eseridir. Burada Mekke, Asya'nýn altýncý haritasýnda Macoraba þeklinde anýlýr. Macoraba, Sebe’ ve Habeþ dilinde ‘mukaddes ibadet yeri, tapýnak’ gibi anlamlara gelir. Bu da Arapça ‘kurb’ kökünden makreb (kurban yeri, mihrap, mukaddes yer) kelimesine dayanmaktadýr.
Mekke'ye Kâbe'yi barýndýrmasý ve kutsal bir belde sayýlmasý sebebiyle pek çok ad verilmiþtir. Bazý alimlere göre Kur’an’da ‘karye’ (Nahl, 16/112), ‘meâd’ (Kasas, 28/85), ‘el-beledü'l-emîn’ (Tîn, 95/3) ve ‘el-beled’ (Beled, 90/1) gibi adlar da Mekke için kullanýlmýþtýr.3
Mekke/Ümmü’l-Kura:
‘Ümmü’l kura’ (En’am, 6/92. Þûra, 42/7); þehirlerin anasý demektir ki bu Kur’an’da Mekke için kullanýlan bir sýfattýr. (‘Kura’; ‘karye’nin çoðulu olup, sözlükte küçük yerleþim yerleri demektir. Bu da halkýn biraya geldiði, yaþadýðý mekandýr. ’Karye’ ifadesini Kur’an, Mekke olmak üzerebüyük þehirler ve ülkeler hakkýnda da kullanýyor. (Nisa, 4/75. Nahl, 16/112. A’raf, 7/94. Enbiya, 21/11, 74. Þuara, 26/208. v.b.)
Mekke þehirlerin anasýdýr, çünkü Allah’a adanan ilk mabed orada inþa edilmiþ ve daha sonra da bütün beldelerin mü’minleri için kýble kýlýnmýþtýr. Âyette geçen ‘onun çevresinde oturanlar’ ifadesi, bütün insanlýðý gösterir.4
Bu baðlamda orasý bütün þehirlerin anasý, cihanýn merkezidir. 5
Bir rivayete göre insanlýk ilk defa oraya yerleþti ve ondan hareket ederek dünyanýn her tarafýna daðýldý.6 Zamahþerí, ‘ümmü’l-kura’, Allah evi Kâbe’nin insanlýk için ilk defa yapýldýðý mekandýr, yani Mekke’dir demektedir.7
Medine
Medine'nin bilinen en eski adý Yesrib olup bu adýn, buraya ilk yerleþen kiþi olduðu rivayet edilen Yesrib b. Vâil b. Kâyine b. Mehlâbil'in isminden geldiði sanýlmaktadýr.
Yesrib kelimesi Kur’an’da bir yerde Medine’yi nitelemek üzere geçiyor.
“Ve [hatýrla] içlerinden bazýsý þöyle demiþti: “Ey Yesrib halký! Burada [düþmana] karþý koyamazsýnýz: [evlerinize] geri dönün!” O arada içlerinden bir grup da, “Evlerimiz [saldýrýlara] açýk durumda!” diyerek Peygamber'den izin istemiþti- halbuki evleri [aslýnda saldýrýya] açýk deðildi: tek amaçlarý kaytarmaktý.”(Ahzâb 33/ 13)
Yesrib adý önceleri, kuzeyde ilk yerleþmenin gerçekleþtiði tahmin edilen Curt ile Kanat vadileri arasýnda kalan kesimi belirtirken daha sonra þehrin tamamý için kullanýlmýþtýr. Hicretin ardýndan Hz. Peygamber þehre Tâbe, Taybe (hoþ ve güzel) gibi olumlu anlamlar içeren adlar verilmesini istemiþtir.8
Ýslâm kaynaklarýnda Medine'ye Tayyibe, Miskîne, Azrâ, Câbire, Mecbûre, Mahabbe, Mahcûbe;
Kur'an'da Medine için kullanýlan ‘dâr’ kelimesinden hareketle (Haþr 59/9) Dârülhicre, Dâru’l-îmân, Dâru’s-sünne;
Peygamber’e nisbetle Medînetü’n-nebî ve el-Medînetü'l-münevvere gibi isimlerin verildiði görülmektedir.
Çoðunluðu þehrin kutsallýðýna, hicret yurdu ve baþþehir olmasýna, hicretten sonra gerçekleþen medenîleþmeye vurgu yapan bu isimlerin sayýsý doksan yediye kadar çýkarýlmaktadýr.
Cahiliyyenin Yesrib’i Hicretten sonra Medînetü’n-nebî/Peygamber þehri oldu. Zamanla nebi takýsý kullanýlmaz oldu, saygý ve üstünlük ifade eden bir belirlilik takýsýyla yalnýzca ‘el-Medine’ olarak bilindi.
Medîne kelimesinin kökeni konusunda farklý görüþler vardýr. Medine, Ârâmî dilinde önceleri "mahkeme yeri", daha sonra "þehir" anlamýnda kullanýlan ‘medinta’ kelimesinden alýndýðý ve buradan aktarýldýðý Ýbranî dilinde “bir yöneticinin nüfuz alanýna giren yer” mânasýnda kullanýldýðý rivayet edilmektedir.
Mekke ile birlikte iki Harem'den [Haremeyn) biri olan Medine, hicret yurdu olmasý ve halkýnýn herhangi bir zorlama olmaksýzýn Ýslâmiyet'i benimsemesinden dolayý “Kur’an’la fethedilmiþ” kabul edilir.9
Medine kelimesi Kur'an'da tekil olarak on yerde geçmekte, bunlarýn dördünde (et-Tevbe 9/101, 120; el-Ahzâb 33/60; el-Münâfikün 63/8) Medine þehri kastedilmektedir. Bunun çoðulu olan medain ise üç ayette geçmektedir. A’raf, 7/111. Þuara, 26/36, 53)10
Medine’nin Arapça müdûn veya deyn kökünden türediði ileri sürülür. Ýbn Manzûr, kelimenin ‘þehre gelmek, ikamet etmek, yerleþmek’ gibi anlamlara gelen ‘müdûn’ kökünden türediðini ve yeryüzünün yerleþmeye uygun ve kale yapýlan her yerine medine adý verildiðini kaydeder.11
Arapça'da ‘þehir/kent’ anlamýna gelen ve ‘müdûn’ köküne dayanan medîne isminden Osmanlý Türkçesi'nde türetilen medeniyyet kelimesinin, kök itibariyle ‘yönetmek’ (es-siyâse) ve ‘mâlik olmak’ anlamlarý da bulunan deyn (dîn) masdarýyla iliþkili olduðu da ileri sürülmüþtür. Medenî (medeniyye) ve medînî ise ‘þehre mensup olan, þehirli’ mânasýna gelmektedir.12
Daha sonra medîne kelimesinden temeddün masdarý türetilerek ‘þehirli veya medenî hayat yaþamak’ anlamýnda kullanýlmýþtýr.13
‘Diyn’ sözcüðü ayný zamanda itat etmek, hizmetinde bulunmak ancak bu hizmeti güzel bir biçimde yapmak anlamýna gelir. Buradan hareketle ‘medin’ köle, onun diþil formu olan ‘medine’ cariye demektir. (Kur’an’da ‘ðayr-i medinin’ þeklinde kullanýlýyor. Vakýa/86)14
Eðer Medine’nin ismi buradan geliyorsa, bu da Peygamberin ve Ýslâmýn emrine amade, vahye itaat eden, onlara hizmetin en güzelini yapmaya hazýr olan yer demektir.
Kudüs
Kudüs, tarihi oldukça eski olan bir yerleþim yerdidir. Milâttan önce buranýn adý Urusalim’dir. Bu isim Eski Ahid'in Ârâmîce metinlerinde Yerûþâlem þeklinde telaffuz edilmektedir. Latince'ye Jerusalem ve Jerosolyma olarak geçmiþtir. Kudüs þehrinin Batý dillerindeki adý da Jerusalem'dir.
Müslümanlar da þehre çeþitli isimler vermiþ olup bunlarýn baþýnda ‘bereket, mübarek olmak’ anlamýna gelen ‘Kudüs’ yer almaktadýr.15
X. yüzyýlýn baþýnda Karai bilginleri Kudüs þehrine ‘Beytü’l-makdis’, mabedin bulunduðu alana da ‘Kuds’ diyorlardý. Müslümanlarýn kullandýðý Ýliya ismi Romalýlar'ýn þehre verdikleri Aelia isminin Arapçalaþmýþ þeklidir. Ýslâmî kaynaklarda ‘Ýliyâ medînetü beyti'l-makdis’ þeklinde de geçmekte ve kýsaca Ýliyâ veya Beytü’l-makdis (Beytü’l-mukaddes) denilmektedir.
Beytü’l-makdis baþlangýçta mabedi ifade ederken zamanla þehrin tamamý için kullanýlmýþ, mabedin alaný ise “harem” diye adlandýrýlmýþtýr.
Kur’an’da Kudüs ismi geçmediði gibi Ýslâm kaynaklarýnda bu þehrin adý olarak zikredilen diðer isimlere de rastlanmamaktadýr. Ancak müfessirler, Kur’an’daki ‘el-Mescidü'l-Aksâ’ (Ýsrâ 17/l),’mübevvee sýdk’ (Yûnus 10/93) ve ‘el-arzu'l-mukaddese’ (Mâide 5/21) gibi tabirlerle ya Kudüs’teki Beytü’l-mukaddes'in ya da genellikle söz konusu þehrin de içinde bulunduðu Filistin topraklarýnýn kastedildiðini belirtmiþlerdir.
Elmalýlý’ya göre âyette geçen el-Mescidü'l-Aksâ'nýn Beytü’l-makdis, mübarek kýlýndýðý haber verilen çevresi de Kudüs ve civarýdýr.16
Mescid-i Aksa tabiri, Ýslâm'ýn ilk dönemlerinde bazan Kudüs için de kullanýlmakla birlikte asýrlar boyunca bununla özellikle Harem-i þerif kastedilmiþtir.17
Þehir miladi 638 yýlýnda müslümanlar tarafýndan fethedildikten sonra adý Kudüs, Kuds-ü Þerif veya Beytu’l-Makdis/mukaddes olmuþtur. Bu isimler onun misyonuna uygundur. Kur’an’ýn ifadesine göre Mescid-i Aksa’nýn etrafý mübarek kýlýnmýþtýr. (Ýsra, 17/1) Mübarek kýlýnan bu yer de Kudüs’ten baþkasý deðildir.
Kudüs/Takdis, mukaddes
Tesbîh, Allah’ý tenzih etmek, yani en kudsî zatýný inanç, söz ve amel bakýmýndan layýk olmayan her türlü kusurdan arý ve uzak tutmaktýr.
Allah'ý takdis de böyledir. Bu da esasýnda pek uzaða gitmek demek olan (kuds)den alýnmýþ olarak temizlemek, pek temiz tutmak mânâsýnadýr. (el-Müfredat, s: 598) El-Kuddus, Allah’ýn en güzel isinlerinden biri olup, temiz, noksan ve eksik sýfatlardan uzak demektir. ‘Kuds’ ayný zamanda bereket demektir. ‘Arzu’l-mukaddes’; bereketli kýlýnmýþ, temizlenmiþ yer, ‘beytu’l makdis’ de temizlenmiþ, bereketli kýlýnmýþ ev demek olur.18
Yahudilerin kullandýðý Arz-ý mev'ûd tabiri Kur'ân-ý Kerîm'de geçmiyor. Ancak Hz. Ýbrahim ve Lût'-un ‘bereketli kýlýnmýþ’ bir diyara ulaþtýrýldýklarý anlatýlmaktadýr. (Enbiyâ 21/71) Ýsrâiloðullan’ný Mýsýr’dan çýkarmakla görevlendirilen Hz. Mûsâ da; “Ey kavmim! Allah'ýn sizin için yazmýþ olduðu arz-ý mukaddese giriniz ve arkanýza dönmeyiniz; sonra hüsrana uðrayanlardan olursunuz” demiþtir (Mâide, 5/21). Ýsrâiloðullan oraya girmek istememiþler, bunun üzerine arz-ý mukaddes onlara kýrk yýl haram kýlýnmýþtýr. (Mâide, 5/22-26)
Kur'an'da Ýsrâiloðullarý'na önceden verilen sözün gerçekleþtirildiði ve sabretmelerine karþýlýk, hor görülüp ezilen bu milletin ‘bereketli kýlýnan topraklar'a vâris kýlýndýðý ifade ediliyor. (A'râf 7/137)
Kur'an'da ‘arz-ý mukaddese’, ‘bereketli arz’ gibi ifadelerle anýlan ve Ýsrâiloðullan için yaratýldýðý belirtilen bu yerin neresi olduðu açýk olarak bildirilmemiþtir. Nitekim bu âyetlerin tefsirinde çeþitli yerler üzerinde durulmuþ, bazý âlimler bu yerin Þam ve Mýsýr, bazýlarý Mescid-i Aksâ'nýn bulunduðu Kudüs ve Lübnan daðý çevresi olduðunu söylerken diðer bazý âlimler de kesin bir yer belirtmenin doðru olmayacaðýný, ancak Fýrat ile Mýsýr arasýnda bir yer olmasý gerektiðini ifade etmiþlerdir.19
Üç Þehir Üç Sembol
Mekke-i mükerrem, Medine-i Münevvere, Kuds-i Þerif.
Kudüs’teki Mescid-i Aksa Ýslâmýn ilk kýblesi, Mekke’deki Kâbe Ýslâmýn ebedi kýblesi, Medine Ýslâmýn ilk model cemaatýnýn ve devletinin gerçekleþtiði yer.
Mekke ve Medine; Haremeyn. Ýki haram kýlýnmýþ, korunmuþ, güvenli, tertemiz yapýlmýþ beldelerâ.
Biri tevhidle, Ýbrahimle, Kâbe ile, Hac ile, Mescid-i Haramla mükrerrem, deðerli ve yüce; diðeri ‘Siracun-münir olan Peygamberle, nur (ýþýk) olan Vahiyle/Kur’an’la münevver kýlýnan/aydýnlanan, diðeri Ýslâmla þerif olan, þeref ve izzet býlan üç müstesna belde.
Üç önemli yerleþim yeri, Ýslâmýn üç önemli kenti. Her üçü de bünyelerinde ‘harem’ bölümünü barýndýrmakta.
Mekke'nin asýl önemi, Allah'a kulluk maksadýyla yapýlmýþ ilk mâbed olan Kâbe'nin (Âl-i Ýmrân 3/96] burada bulunmasýndandýr. Kur'an'da, Allah'ýn evi kabul edilen Kâbe'nin yer aldýðý Mekke ve çevresinin her türlü tecavüzden korunmuþ güvenli bir yer (harem) ve insanlarýn manen temizlenip arýndýðý bir mahal olduðuna iþaret edilmiþ, bu alanla ilgili birtakým özel hükümler konularak çevresi alemlerle sýnýrlanmýþtýr. Mekke bizzat Allah tarafýndan harem kýlýnmýþ ve bu durum, þehrin emin bir yer yapýlmasý için dua eden (Bakara 2/126; Ýbrâhîm 14/35) Hz. Ýbrahim tarafýndan ilân edilmiþtir. Hadislerde de buna iþaret edilmektedir.20
Hicretten sonra Resûl-i Ekrem; “Hz. Ýbrahim Mekke'yi harem yaptýðý gibi ben de Medine'yi harem yaptým” sözleriyle þehri harem ilân etmiþtir.21
Medine vesikasýnda kayýt altýna alýnan bu hüküm (Ýbn Hiþâm, Siyer, 2/145),Hendek Gazvesi ile Hayber seferinde elde edilen baþarý üzerine bütün Arap kabileleri tarafýndan kabul edilmiþtir.22
Kudüs’te Mescid-i Aksa’nýn bulunduðu yer de tarih boyunca ‘harem’ olarak anýlagelmiþtir.
Bu üç önemli kent üç önemli þeyi sembolize eder: Mekke tevhidi, Medine Ýslâmý, Kudüs ikbali ve þerefi.
Mekke vahyin teorisini, Medine pratiðini, Kudüs baþarýsýný hatýrlatýr. Mekke mükerrem (þerefli ve üstün) olma hedefini, Medine bunun nasýl elde edileceðini, Kudüs bunun insanlar arasýnda nasýl temsil edileceðini öðretir.
Müslümanlar Mekke’de iman etmeyi, Medinede teslim olmayý (Ýslâmý), Kudüs’te Hakikate þahit olmayý öðrenirler. Bunun anlamý Vahiy Mekke’de kendini iman olarak takdim etti. Medine’de Vahye teslim olmanýn, hayata vahyin rengini katmanýn hem mücadelesi verildi, hem de sonuçlarý alýndý. Kudüs ise, bu teslimiyetin insanlýða karþý þehadete dönüþtüðü yerdir.
Mekke, iman için doðum yeri, Medine iman için neþvü nema bulma (soyuttan somuta dönme) mekaný, Kudüs imanýn ayaða kalkýp medeniyete veizzete dönüþtüðü adrestir.
Mekke hac mekanlarýyla ve taþýdýðý misyonla insaný inþa ve tamir (ma’mur) eder. Medine imar ve inþa olunan insaný hayata taþýr. Yani vahyi hayatlaþtýrýr, ete kemiðe büründürür. Kudüs de insanlýða takdim eder. Ýþte Vahyin insaný, iþte Ýslâmýn insaný böyle olur diye.
Kâbe, tevhidin ve sonsuzluðun mimarisi, Allah karþýsýndaki acziyetin sembolüdür. Kâbe kalbin taþ kesilmemesi için deðil, taþlarýn kalp kesilmesi için vardýr. Mekke, bu iddiasýzlýðýn daha geniþ bir sembolüdür.23 Çünkü onu görkemli kýlacak –günümüzdeki beton yapýlaþmayý saymazsak- hiç þeyi yok. Sadece manasý, misyonu ve mesajý var.
Kur’an’da Mescid-i Haram’a, Mescid-i Aksa’ya ve Mescid-i Nebi’ye iþaret edilmesi boþuna deðil. Kur’an, ilk ikisine Peygamber’in Ýsra ve Mirac yolculuðu sebebiyle temas ederken, üçüncüsünden Hicret yurdu olmasý ve içindeki Takva mescidi (Mescidü’n-Nebi) dolaysýyla söz konusu ediyor.
Mekke imana ve emniyete, Medine teslimiyete ve saadete, Kudüs cesaret ve izzete hâlâ göndermede bulunuyor.
Mekke emin olmayý, Medine vakar ve sükûneti, Kudüs görkem ve azameti gösterir. Üçü birbirini tamamlar, birinin varlýðý diðerinin varlý iledir. Birinin yokluðu, dierlerinin de varlýðýný tehlikeye düþürür. Bu týpký ‘Ýstanbul’un savunmasý Saraybosna’dan baþlar’ sözü gibidir. Saraybosna düþerse, Ýstanbul’un varlýðý ve misyonu tehlikeye düþer.
Mekke Ýbrahim’e, Medine Ýsmail’e, Kudüs Ýshak’a benzer. Biri adamanýn en güzelini yaptý. Ýkincisi kabul edilmiþ adak oldu. Üçüncüsü adayanýn ve adanýnýn kazandýðý lütuf ve bereketle þerefyâb oldu.
Birisi evlatlarýný –müþriklere raðmen- büyük Hicretle Hak uðruna kurban gibi adadý. Mekke, cahiliyye döneminde þirk dininin iþgaline uðrasa da tarih boyunca aslýnda hep Rasullerin yolu, Tevhid’in beþiði idi. Kendi baðrýndan çýkan Tevhid’in baðlýlarýný Tevhid uðruna kurban adamaya hazýrdý. Medine’nin evlatlarý adanan oldular. Medine Hak uðruna boynunu uzattý. Esef etmedi. Geri adým atmadý. Kudüs, baþarýya ulaþmýþ bir Tevhid faaliyetinin baþkenti oldu. Ýshak (a.s.), orada Yakub’un babasý oldu. Yakub’un soyu Kudüs’te Tevhid emenatini yüklendi ve onu ta Mýsýr’a kadar onurla taþýdý.
Mekke’den dýþarý çýkamayacak, bir kaç kiþinin gönlünde geçici bir sevda gibi kalacak, çevredeki þirk seli tarafýndan sürüklenip götürülecek zannedilen Vahyin daveti Mekke’de güvenin, bereketin, kerametin asýrlardýr oraya akmasýný saðladý. Medine Vahye teslimiyetle huzur buldu, sükûnete erdi, tevazunun, aðýrbaþlýlýðýn, efendiliðin, Ýslami kiþiliðin mümessili oldu. Kudüs, Ýslâmi davet sayesinde kardeþlerinyle asýrlardýr süren ayrýlýktan sonra buluþtu. Âlemlerin Rabbinin Ýlahi davete verdiði nusret ve azametin gölgesine sýðýndý. Etrafý mübarek kýlýnan Mescid-i Aksa özgürlüðüne ve izzetine kavuþtu.
Bu üç kutsal belde Ýslam ümmetine üç önemli emanettir. Ýmanla emin olma sýfatýný kazanan mü’minler, bu deðerli emanetleri korumakla mükelleftirler. Ümmet bugün, bu üç emanete nasýl baktýðýnýn muhasebesini yapmalýdýr. Bu emanetlerin hakkýyla korunduðunun en önemli iþareti her üç sembol kentin misyonlarýný yerine getirip getiremedikleri hususudur.
Ümmet sadece hac mevsiminde deðil, her umre mevsiminde, yani her zaman Haremeyn’i ve Kudüs’ü yeniden düþünmeli. Kudüs’ün bugün niçin ayrý kaldýðýný, niçin elden çýktýðýný, nasýl tekrar asýl kimliðine dönebileceðini düþünmeli. Ümmetin her bir ferdi bu konuda sorumlu olduðunu bilmeli ve üzerine düþeni yapmalýdýr.
Mirac gecelerini, Kudüs’ün baþýna gelenleri anmak yerine, S. Çelebi’nin Vesiletü’n-Necat isimli kitabýndan mevlid adýyla þiirler ve gazeller okuyarak geçirmek, asýl maksat olmasa gerek. Mirac gecesi, Rasûlüllah’ýn Ýsra ve Mirac mu’cilerini hatýrlattýðý gibi, bu mu’cizelerin geçtiði mekanlarý da, onlarýn þimdiki durumlarýný da hatýrlatmalý.
Dipnotlar
1- Buhari, F. Salat/6 (1197), Savm/67 (1995). Müslim, Hac/288 (827). Tirmizi, Salat/243 (326)
2- Kurtubi, Tefsir, 2/157
3- N. Bozkurt, M. S. Küçükaþçý, DÝA 28/555-556
4- M. Esed, K. Mesajý 1/243
5- Beydaví, Tefsir 1/311. Elmalýlý, sad. Tefsir 3/463
6- R. el-Isfahânî, el-Müfredât s: 27
7- el-Keþþâf 2/42
8- A. Ýbnu Hanbel, Müsned, 4/285
9- N. Bozkurt, M. S. Küçükaþçý, DÝA 28/305-306
10- M. F. En-Naal, M. Elfazi’l-Kur’an, s: 688
11- Ýbni Manzur, Lisânü’l-'Arab, ’mdn’ md. 5/338
12- Lisânü'l-Arab, ‘mdn’, 5/338
13- Ý. Kutluer, DÝA 28/296
14- Lisanu’l-Arab, 5/340. R. Isfehani, el-Müfredat, s: 253
15- Lisânü'l-Arab, 12/40
16- Elmalýlý, sad. Tefsir 5/276
17- Ö. F. Harman, DÝA 27/323
18- Lisanu’l-Arab, 12/40
19- A. Küçük, DÝA 3/443
20- Buhari, Ýlim/37 (104). Müslim, Hac/446 (1354). Tirmizi, Hac/1 (809)
21- Buhârî, F. Medine/1 (1867), Cihâd/71,74 (2889-2893). Müslim, Hac/454 (3313)
22- N. Bozkurt, M. S. Küçükaþçý, DÝA 28/306
23- M. Ýslamoðlu, Kelimeler, s: 130
|