Hac ibadeti; müminlerin inanç kökleriyle olan baðlantýsýný derinleþtiren ve tazeleyen bir ibadettir. Zira haccýn temeli; belirli zaman dilimi ve kutsal mekan telâkkisi üzerine inþa edilmiþtir. Bu durumda hac bir bakýma, Hz.Muhammed (s.a.s.)’in ve ashabýnýn Ýslâm’ý teblið ettiði döneme, oradan da Hz. Ýbrahim (a.s.)’in bölgeye yerleþtirdiði tevhit inancýna doðru manevî bir yolculuk yapmaktýr. Diðer bir ifade ile vahyin nazil olduðu coðrafyayý ibretle müþahede etmek, o devirde yaþanan mana ve hatýra dolu olaylarý nostaljik bir atmosferde düþünüp deðerlendirmektir. Çünkü yeryüzünde tevhit inancý üzerine kurulmuþ, insanlar için bereket ve hidayet kaynaðý olan ilk mabet Kâbe’dir. Bu Kâbe; Allah’ýn emriyle Hz. Ýbrahim tarafýndan yapýlmýþ ve orada, Allah’a hiçbir þeyin ortak edilmemesi istenmiþtir. Daha sonra yine Hz. Ýbrahim ve Ýsmail’in elleriyle temelleri yükseltilmiþ, insanlar için güven ve huzur dolu bir toplanma yeri olmuþtur. Dolayýsýyla Kâbe ve çevresinin; tavaf edenler, ibadet yapanlar, rüku ve secde edenler için temiz tutulmasý istenmiþtir. Böylece hac ibadetinin yapýlacaðý yerler; Allah’a ortak koþma anlamýna gelebilecek þekil ve aþýrýlýklardan arýndýrýlarak yalnýz Allah’a kulluk edilebilecek bir ortama dönüþtürülmüþtür.
Hac ibadetiyle ilgili iþlerin büyük bir bölümünün; Hz. Ýbrahim (a.s.)’in Kâbe’yi inþa etmesi baþta olmak üzere birçok alanda hayatý, davranýþý ve getirdiði tevhit inancýyla iliþkilendirildiðini görüyoruz. Nitekim Kur’an-ý Kerim’de de; Hz. Ýbrahim (a.s.)’in istidlâl (akýl yürütme) yoluyla tevhit inancýna ulaþtýðý bildirilmektedir. Çünkü tabiat varlýklarýnýn her birinin yaratýlýþýndaki hikmet, estetik ve sanat güzellikleri ibretlerle dolu olup bizi; O’nun birliði, büyüklüðü ve kudreti karþýsýnda düþünmeye davet etmektedir. Bu cümleden olarak Hz. Ýbrahim (a.s.);sýrasýyla, yýldýz, ay ve güneþin yüksekliðine, parlaklýðýna bakarak onlarýn ilâh olma ihtimali üzerinde durmuþ ancak kýsa bir süre sonra bunlarýn batýp kaybolmalarý üzerine fani olan hiçbir þeyin tanrý olamayacaðýný anlamýþ ve bunlarý tasdik etmekten kaçýnmýþtýr. Daha sonra gönlünü yeri ve gökleri yaratan Allah’a çevirerek Yüce Allah’ýn tek olduðuna kesin olarak inanmýþ ve O’na þirk anlamýna gelebilecek bütün davranýþlardan uzak durduðunu vurgulamýþtýr. Ýnsanlarý düþünmeye teþvik için Allah’ýn sonsuz kudret sahibi olduðuna ve kainatý yoktan var ettiðine dikkat çekmiþtir. Özellikle ahiret gününde herkesin O’nun huzuruna götürüleceðini haber vermiþtir. Dolayýsýyla yerde ve gökte yapacaklarýna hiç kimsenin engel olamayacaðýný ve O’ndan baþka bir koruyucunun da bulunmadýðýný söylemiþtir. Bu ilâhî iradeye tabi ve teslim olmayý baþaran Hz. Ýbrahim (a.s.); tevhit inancýna yönelik davranýþý sayesinde Allah tarafýndan þöyle övülmüþtür:“Ýbrahim, gerçekten Hakk’a yönelen, Allah’a itaat eden bir önder idi; Allah’a ortak koþanlardan deðildi. Allah’ýn nimetlerine þükrediciydi. Çünkü Allah, onu seçmiþ ve doðru yola iletmiþti. Ona dünyada güzellik verdik. Muhakkak ki o, ahi-rette de salihlerdendir.” (Nahl,121-123) Bu nedenle Kur'an bilimcileri Hz. Ýbrahim (a.s.)’i tevhit inancý bakýmýndan yaþayan üç büyük dinin öncüsü ve onlarý teblið eden peygamberlerin atasý olarak kabul etmiþlerdir.
Hac; sözlükte kastetmek, bir yere gitmeye veya bir iþi yapmaya yönelmek demektir. Dinde ise; özel zamanda, Kâbe’yi ziyaret etmek, onun çevresinde birtakým eylem ve uygulamalarý yerine getirmektir. Bir bakýma hac; ihrama girildiði andan itibaren getirilen telbiye, yapýlan tavaf, sa’y, vakfe, ibadet ve dualarla birçok alanda tevhit inancýný sosyal hayatýmýza yansýtmaktadýr. Çünkü haccýn hikmet ve amacý da; ruhu dünya tutkularýndan temizleyip Allah’a yönelmesini saðlamaktýr. Þimdi yeri gelmiþken fert ve sosyal hayatýmýza yansýyan bu deðerleri haccýn sembolleri ve eylemleri baðlamýnda açmaya çalýþalým:
1- Telbiye; tevhit inancýnýn özüdür. Hac ibadetine hazýrlanan her mümin, ihramýný giyinip niyet ederken onunla iþe baþlamaktadýr. Bu durumda“Tevhit inancý” hacý adaylarý için âdeta ortak bir paroladýr. Bu söz ve ikrar hac mevsiminde müminler arasýnda sürekli yankýlanýr, durur. Hz. Ýbrahim tarafýndan seslendirilen ve Hz. Muhammed (s.a.s.) ile yenilenen bu çaðrý bize kayýtsýz ve þartsýz Allah’a teslimiyeti ve itaat etmeyi hatýrlatmaktadýr: “Buyur Allahým buyur! Emrindeyim buyur! Buyur Allahým! Senin hiçbir ortaðýn yoktur. Buyur Allahým! þüphesiz hamt sana mahsustur. Nimet de senindir, mülk de senin. Senin hiçbir ortaðýn yoktur.” Artýk mümin hac mevsiminde ve sonrasýnda namaz, oruç, zekât, emanet, dürüstlük, adalet, ahlâk, samimiyet ve çalýþmak dahil her alanda ve her zaman “Emrine hazýrým Allahým” diyecek bir kývama ve iman olgunluðuna kavuþmuþtur.
2- Kâbe; hac ibadetinin yapýldýðý mekânlarýn merkezi ve kalbidir. Gerçi Yüce Allah mekandan münezzehtir. Ancak Kâbe için “Evim” demek suretiyle onun deðerine ve kutsiyetine dikkat çekmiþtir: “Allah Kâbe’yi,o saygýya lâyýk evi, insanlar için bir dayanak yaptý.” (Maide, 97)“Orada apaçýk niþaneler, (ayrýca) Ýbrahim’in makamý vardýr. Oraya giren emniyette olur...”(Al-i Ýmran, 97) Ýþte bu manevî kýymet ve þerefinden dolayý Kâbe’nin çevresi bile (Harem)koruma altýna alýnmýþtýr. Kâbeve çevresi için getirilen bu uygulama bir anlamda çevredeki bütün iliþkilerin Allah’ýn emir ve yasaklarýna saygý esasýna göre düzenlendiðini, baþta insan olmak üzere aðaç ve bitki örtüsünden canlýlara kadar bölgedeki bütün varlýklarýn ilâhî koruma altýna alýndýðýný göstermektedir. Diðer taraftan Kâbe yeryüzündeki bütün Müslümanlarýn kýblesi olmasý hasebiyle bir anlamda inananlarý “ayne’l yakin” mertebesine ulaþtýrarak bir nokta etrafýnda buluþmalarýný saðla-maktadýr. Diðer bir ifade ile bu mekan ve heyecan sanki Hz.Peygamber (s.a.s.)’in, “ihsan” kavramýný tanýmlarken; “Allah’a sanki O’nu görüyorsun gibi iman etmendir. Þüphe yok ki her ne kadar sen O’nu görmesen de O seni görür.” dediði bir duyarlýlýðý ve sorumluluðu hatýrlatmaktadýr. (Müslim, Ýman, 1, HadisNo: 5)
3- Tavaf; hac ibadetinde üzerimizde iz býrakan eylemlerden biri de “tavaf” týr. Sözlükte; bir þeyin etrafýnda dönmek ve dolaþmak anlamýna gelen tavaf, dinî yönden ise “Hacerü’l Es-ved” in hizasýndan baþlayarak Kâbe’nin etrafýnda yedi defa dönmek demektir. Çünkü Yüce Allah, insanlar arasýnda haccý ilân etmeyi emrederken gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yerlerden yorgun ve argýn develer üzerinde gelen müminlerin Kâbe’yi tavaf etmek suretiyle manevî kirlerini gidermeyi önermektedir: “Sonra kirlerini gidersinler; adaklarýný yerine getirsinler ve o “Eski Ev’i” (Kâbe’yi) tavaf etsinler.” (Hac, 29) Böylece mümin; Kâbe’nin etrafýnda oluþan insan seli içinde bir damla su gibi yörüngedeki yerini alarak tevhidin, teslimiyetin, itaatin ve ilâhî rýzanýn doruk noktasýna ulaþmaktadýr.
4- Sa’y; sözlükte koþmak ve hýzlý yürümek anlamýna gelmekte olup tavaf gibi hac ve umrenin ortak eylemlerinden biridir. Bir gayret ve arayýþ heyecanýyla yerine getirilen bu görevin aslý, Hz. Hacer’in henüz küçük yaþta olan oðlu Hz. Ýsmail için su ararken, ýssýz mekânda iki tepeciðin arasýnda korku ve ümit dolu koþuþturmasýný canlandýrmaktadýr. Bu iþlem; dinî yönden Kâbe’nin doðu kýsmýnda yer alan iki tepecik arasýnda Safa’dan baþlayarak Merve’ye dört gidiþ, Merve’den Safa’ya üç dönüþle tamamlanmaktadýr. Ýslâm’dan önceki cahiliye döneminde burada iki put vardý. Ýslâm’ýn gelmesiyle bu putlar kaldýrýlmýþtýr. Ancak bazýlarýnýn gönüllerinde þüphe izi olabilirdi. Kur’an-ý Kerim bu tereddüdü tamamen ortadan kaldýrýldýðýný bildirmiþtir: “Þüphe yok ki, Safa ile Merve Allah’ýn koyduðu niþanlardandýr. Her kim Beytullah’ý ziyaret eder veya umre yaparsa onlarý tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa þüphesiz Allah kabul eder ve (yapýlaný) hakkýyla bilir.” (Bakara, 158)
5- Arafat; hac ibadetinin en kýymetli ânýdýr. Daha doðrusu zirvesidir. Kelime olarak; bilme, anlama, tanýma veya güzel koku gibi manalara gelen bu anlamlý gün, hac ibadeti açýsýndan rahmetin tecellî ettiði en bereketli bir gündür. Diðer bir ifade ile mahþerden bir tablodur. Ýnsanlarýn toplandýðý, ellerini semaya kaldýrdýðý, aziz ve rahim olan Allah’tan af istedikleri bir mekândýr. Sevgili peygamberimiz(s.a.s.) belirli zaman dilimlerinde yapýlan ve çeþitli mekânlarda tamamlanmasý gereken bu zor ibadeti; “Hac Arafat’týr” þeklinde özetlemiþlerdir. (Ýbn Mace, Mensik, 57) Kur'an-ý Kerim de hacýlarýn Arafat anýný Müzdelife’ye intikallerini, Meþ’ari Haram’da Allah’ý nasýl anmalarý gerektiðini adým adým ve nefes nefese izleyerek þöyle anlatmaktadýr: “Arafat’tan ayrýlýp akýn ettiðinizde“Meþ’ari Haram’da” Allah’ý zikredin ve O’nu size gösterdiði þekilde anýn. Þüphesiz ki daha önce yanlýþ gidenlerden idiniz. Sonra insanlarýn (sel gibi) aktýðý yerden siz de akýn. Allah’tan maðfiret isteyin. Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir. Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarýnýzý andýðýnýz gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir þekilde Allah’ý anýn...” (Bakara, 198-200)
6- Dua; âdeta haccýn azýðý, suyu ve meyvesidir. Mümin her fýrsatta manevî gýdasýný ondan almaktadýr. Yola çýkarken, vasýtaya binerken, ihramý giyerken ve Mekke’ye yaklaþtýðýnda Allah’a dua ile yalvarmaktadýr. Ýlk heyecanla Mescid-i Haram’a girerken, Kâbe’yi görünce, tavafa baþlayýnca ve zemzem içmeyi arzu edince yine dua ve gözyaþý ön plâna çýkmaktadýr. Kýsaca dua; mevsim boyunca hac ile ilgili her eylemin baþýnda ve sonunda en büyük moral ve teselli kaynaðý olmaktadýr. Çeþitli kaynaklarda yer alan bu dualarýn ortak bir özelliði ise; Allah’a eþ ve ortak koþmanýn kýnanmasý, tevhit inancýnýn öncelenmesi, O’nun rahmetine ve affýna vurgu yapýlmasý, tek kudret sahibi olduðuna iþaret eden isim ve sýfatlarla bolca anýlmasýdýr. Bu hususu özetleyen telbiyeyi ve anlamýný daha önce vermiþtik. Þimdi ise her tavafýn baþýnda okunmasý teamül haline gelen þu duayý ve anlamýný birlikte görelim:
“Allahým! Sana inanarak, kitabýný tasdik ederek, Sana verdiðim sözü tutarak ve peygamberin sünnetine uyarak iþte buradayým. Allah her türlü eksiklikten uzaktýr. Hamt Allah’a mahsustur. Allah’tan baþka hiçbir ilâh yoktur. Allah büyüktür. Bütün güç ve kuvvet, þaný yüce olan Allah’a aittir.”
Safa ve Merve arasýndaki yürüyüþte ise her defasýnda þu duanýn okunmasý uygun görülmüþtür: “Allah büyüktür. Allah büyüktür. Allah’tan baþka hiçbir ilâh yoktur. Allah büyüktür. Hamt Allah’a mahsustur. Allah yücedir. Her türlü hamt ve övgü O’na mahsustur. Þaný yüce olan Allah’ý akþam sabah övgüyle anar ve O’nu bütün eksikliklerden uzak görürüm… Hayat veren de, hayata son veren de O’dur. Hayýr, ancak O’nun elindedir. O, her þeye gücü yetendir.” (Kutsal Ýklimde Dua, s. 72)
Söz buraya kadar gelmiþken haccýn en heyecanlý bölümü olan vakfe duasýndan da birkaç cümle buraya alalým: “Rabbimiz! Bizi Sana teslim olanlardan eyle. Neslimizden de Sana teslim olmuþ bir ümmet lütfeyle. Bize hacla ilgili vazifelerimizi göster. Tövbelerimizi kabul et. þüphesiz tövbeleri çok kabul eden ve çok merhametli olan Sensin. Rabbimiz! Bizi doðru yola ilettikten sonra kalplerimizi saptýrma, bize rahmetinden ver. þüphesiz Sen çok baðýþlayansýn. Rabbimiz! Yalnýz Sana tevekkül ediyor ve yalnýz Sana yöneliyoruz. Dönüþ de ancak Sanadýr.”(Kutsal Ýklimde Dua, s. 122)
Evet, yukarda da açýklandýðý gibi hac; ruhu, bedeni ve hayatý kuþatan bir ibadettir. Kiþiyi inanç, ibadet, ahlâk ve diðer sosyal iliþkiler yönünden eðiterek disipline etmektedir. Bize; Ýslâm’ýn üzerinde doðup geliþtiði kültür ve vahiy þuuru ile yüklü mekânlarý ziyaret etme ve üzerinde düþünme fýrsatýný vermektedir. Dünyanýn dört bir yanýndan gelen mahþeri topluluk;“Bütün müminler kardeþtir” (Hucurat, 10) örneði canlý olarak yaþamaktadýr. Bu nedenle dýþardan haccýn uygulamasýna bakýldýðýnda sembolik davranýþlar þeklinde görünen bölümlerin her birinin ayrý bir anlamý ve bilinçlendiren bir özelliði vardýr. Bu özelliklere ve hikmetlere nüfuz edenler; hatalarýndan arýnarak hayata yeni bir canlýlýk ve þuurla dönmektedirler. Böylece hac; kiþinin hayatýnda kalýcý izler býrakan yeni ve ümit dolu bir dönüm ve diriliþ noktasý olmaktadýr. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de þöyle buyurmuþlardýr: “Kim Allah için hacc eder de kötü söz ve davranýþlardan ve Allah’a karþý gelmekten sakýnýrsa, annesinin onu doðurduðu günkü gibi (günahlardan arýnmýþ olarak hacdan) döner.” (Buhari, Hac, 4, 1141
|