"Akýþta demetlenmiþ büyük küçük kâinat Þu çýkan buluta bak, bu inen suya inat."(N.F.Kýsakürek)
Þairin dediði gibi en küçüðünden en büyüne kâinatýn bütün unsurlarý bir akýþ içinde. Göðe çýkan bulut, yere inen yaðmur, topraða atýlan tohum. Her biri bir ana caddede buluþup hedefe varmak üzere kendi çizgisinde durmadan yol alýyor. Baþta insan olmak üzere her þey vuslat peþinde. Vuslat herhangi bir þeye, bir yere "ulaþmak", "eriþmek" anlamýna geliyor. Kültür dünyamýz ise bu kelimeyi daha dar bir alana çekerek "sevgiliye ulaþmak" diye çerçevelemiþ ve insana hashâle getirmiþtir.
Kavuþma arzusu ruh dünyamýza hâkim temel yönlendiricilerden biridir ve daima ayrý kalýnan, hasreti çekilen bir þeyleri hatýrlatýr. Yaþama arzumuzu besleyen temel kaynaklardan biri de bu durumdur. Öyle ki hasret çeken yürek, ayrýlýk acýsýný ölümden daha büyük görür. Ölüm, kaçýnýlmaz bir son olarak kabullenilir; ama ayrýlýk öyle deðil. Ne yapýp edip ayrýlýk sona ermeli ve vuslat geçekleþmelidir.
Tasavvuf dünyasýnda tekrar imbikten geçirilen vuslat, daha da özel bir anlam ile buluþmuþtur:"Mutlak Sevgili"ye yani Allah'a ulaþmak. Çünkü keþfeden ve bilen için sevginin kaynaðý ve gerçek sevgili O'dur. Gönül erinin dünyasýnda asýl vuslat Allah'a ulaþmakla gerçekleþir. Yeryüzü ve beþer planýndaki diðer bütün vuslatlar bu nokta-da anlamsýzlaþýr. Yunus Emre'nin "Bana seni gerek, seni" diye ifade ettiði de budur.
Gündelik hayatýmýzda ölümü "Allah'a kavuþmak" diye ifade ederiz."Sonra bize döndürüleceksiniz" ayeti, her ölümün Allah'a ulaþmak olduðuna iþaret eder. Ayette iþaret edilen bir nevi zorunlu vuslattýr ve mahþer yeri buluþmasý ile eþanlamlýdýr. Mahþerde yapýlacak "ayýklama" sonucunda cennete girenler "ru'yet" ile mutlak vuslata ereceklerdir. Müjde þöyle: "Þu ay' ý gördüðünüz gibi Rabbinizi göreceksiniz." (Buhari, Me-vâkît, 16.)Aþk adamý için dünya bir firkat yurdudur ve son nefes vuslat kapýsýnýn anahtarýdýr. Bura-da vuslat maddi hayat kýskacýndan kurtulup Allah'a kavuþmayý temsil ediyor.
Ölümü Mevlâna için düðün/sevdiðine kavuþma gecesine dönüþ-türen bu bakýþ açýsýdýr. Ölümle baþlayan vuslata "ölüm ötesi vuslat" diyelim ve biz burada ölüm öncesi vuslata vurgu yapmak istiyoruz, diye ekleyeyim.
Kavuþmak bizim ölçülerimizle bir mekâný çaðrýþtýrýr. Kavuþma olacaksa bunun için bir de buluþma mekâný gerekecektir. Allah için mekân söz konusu olmadýðýna göre, vuslat için kat edilecek yolun fizik planda olmayacaðý açýktýr. Evet, bir yol alýþ var, kat edilen bir mesafe var; ama bu, iç dünyamýzda gerçekleþecektir. Nitekim Abdülka-dir Geylanî, "Vuslat, ölmeden önce kalbin Allah'a ulaþmasýdýr." demiþtir.(Bak: Tarýk Velioðlu, Kal-bin Nuru, (1. Baský, Ýst. 2008, s. 89.) Vuslatýn bu çeþidi Allah'a yönelik olan kalbin sürekli bir uyanýklýk ve duyarlýlýk kazanmasý yani arýnmasý ile gerçekleþir. Bunun için baþka yol yoktur.
Vuslat yolu dikenlidir. Bu yolda yanlýþ istikamet gösteren sayýsýz iþaretler vardýr; onlara aldanmadan yürümek gerekir. Onun için rehbersiz vuslat olmaz. Bununla Kur'an ve Sünnetin rehberliðine iþaret ediyoruz. Müþrikler, putlara ibadet etmelerini,"Allaha daha çok yaklaþmak" arzusu ile açýklýyorlardý. (Zümer, 39.)Hedef doðru da olsa, girilen yol yanlýþ olursa, sonuç vuslat deðil hüsran olur.(Nisa, 119.)Yapýlacak iþ, yanlýþ yola girmeden takva temeline dayalý oldurucu ve er-dirici ameller iþlemektir. Gerçekte Allah'a yükselecek olan takvamýzýdýr. (Hac, 37.) Ölüm öncesi vuslat Allah'ýn zatýna deðil, rýzasýna kavuþmak ile gerçekleþecektir. Bu yolda verilen çabanýn baþarýya ulaþmasý için mümin belli niteliklerle donanmýþ olmalýdýr.
Takva temeline dayalý bütün kulluk faaliyetleri vuslat yolunda sergilenen çabalardan ibarettir."Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O'na teslim olun." (Zümer, 54.)emri insan için genel bir vuslat çaðrýsýdýr. Baþta þirk olmak üzere bütün günah kirleri/ilahi iradeye aykýrý tutum ve davranýþlar, yaratýcý ile kul arasýnda birer engeldir. Bu engele takýlmamalý, itaat ve teslimiyet yolunda gayretli ve kararlý olmalýdýr. Kutsi hadisin ifadesi ile söyleyecek olursak; kul kendini Allah'a sevdirince artýk Allah onun kulaðýdýr, gözüdür, elidir. (Buhari, Rikâk, 38.)Yani Allah dünyaya nasýl bakmasýný istiyorsa kul öyle bakar; nasýl iþitme-sini istiyorsa öyle iþitir, nasýl iþ görmesini istiyorsa öyle iþ görür. Asla ilahi rýza dýþýna çýkmaz, çünkü ruhu arýnmýþtýr.
Tasavvufta "seyr-i sülük" adýyla girilen yolun sonunda eriþilmesi amaçlanan vuslat, yaþanan ruhi arýnmanýn meyvesidir. Artýk vuslat, dönüþü olmayan bir deðiþimin göstergesidir. O sebeple" Hakka vasýl olana bir daha fýrkat ve rücû'/ayrýlýk ve dönüþ yoktur" denilmiþtir. Eðer dönüþ varsa, vuslat hiç olmamýþ demektir. Yunus diyorki; "Vuslatý olan kiþiye/ Bu dert ile firak nedir?/Dostu yakýn gördün ise/ Bu baktýðýn ýrak nedir?" (Yunus Emre Divaný, Haz. Faruk Kadri Timurtaþ, Tercüman 1001 Temel Eser, Baský yeri ve tarihi yok, s.59.)
Vuslat bir adým öncesinde firkat yani ayrýlýk var. Beþerin beþere vuslatý öncesinde çift taraflý bir gerçeklik ifade eden firkat olgusu; ulaþýlmak istenen Allah olunca mahiyet deðiþtiriyor; tek yönlü ve sadece kul açýsýndan gerçek oluyor. Zira Allah daima her yerde hazýrdýr. O'nun için mesafe ve ayrýlýk söz konu deðildir. Ayrý düþmek aczin göstergesidir. Sonsuz kudreti ile Allah'ýn kuldan ayrý olmasý düþünülemez. Nerede olursak olalým, O daima bizimledir. (Hadid, 4.) Ayrýlýðýn arka planýnda cennette yenilen yasak meyve vardý. Mevlana'nýn "ney"i iþte o hatadan beri "ayrýlýklardan þikâyet" etmektedir. Bu açýdan bakýnca gerçekte vuslat çabalarý kaybedilen bir deðere yeniden kavuþma isteðinden, bir telafi çabasýndan baþka bir þey olarak görünmüyor. Belli zaman ve mekânlarda belli fiillerden oluþan haccý "vuslat" diye nitelememiz mecaz aðýrlýklý bir kullanýmdýr. Hacýlara "duyufurrahman" deniliyor, "Allah'ýn misafirleri". Niçin? Çünkü ziyaret ettikleri yeri Allah "evim" diye niteliyor. Allah'ýn evine konuk olanlar mecaz ölçüleri içinde Allah'a kavuþmuþ olur. Öte yandan, Kâbe'ye, Ýslam'ýn beþiðine, Hz. Peygamber'in yaþayýp mücadele verdiði kutsal mekânlara ulaþýyoruz; bu bir vuslattýr, ama dünya plânlý ve madde dünya-sý ile sýnýrlý bir vuslattýr. Burada kelimenin sözlük anlamýnýn aðýr bastýðý bir vuslat söz konusudur. Dünya hayatýnda giriþilen vuslat yürüyüþü, Allah'a yönelik ve ruhi- manevi boyuttadýr demiþtik. Kâbe sadece zahiri bir hedeftir ve sonsuzluk atmosferine geçiþin, ruhun vuslatýnýn ilk basa-maðýdýr. Bu yönü ile hac, "Madde kesafetini öz maddesinde eriten ve ruh letafetini billurlaþtýran, maddeyle ruh arasý serhat çizgisi ve bu çizgi üzerinde ömründe bir kerecik olsun Allah'a yönelmek borcu"dur. (N.F.Kýsakürek, Ýman ve Ýslam Atlasý, Büyük Doðu Yayýnlarý, 10. Baský, Eko Matb.2003, s.184.)Bu kývamý yakalayabilmek için hac ve onun icra edildiði mukaddes mekânlar hayatýmýzda bir deðiþimin, hayra ve hakka yöneliþin gerçekleþtiði bir ortam oluþturmalýdýr. Bunun için de davranýþlarýmýzla, ruhumuzla bir ön hazýrlýk içinde olmak gerekiyor; her türlü kirden arýnma diye özetleyebileceðimiz bir hazýrlýk. Hz. Ýbrahim'e "Bana hiç bir þeyi ortak koþma" emri verilmiþ ve eklenmiþti: "Evimi, tavaf edenler, namaz kýlanlar, rükû ve secde edenler için temizle." (Hac , 26.) Temiz yerlerde temiz olmak gerek."Önce tekke, sonra Mekke" demiþler. Burada "tekke" bir ruhi olgunlaþma ve geliþim sürecini temsil ediyor. Ýþte bunun için Kâbe ziyaretini hacý olmak için yaparýz, "Hacý" unvaný almak için deðil. Ruhtan, mana ve aþktan arýndýrýlmýþ, belli þekil kalýplarý ile sýnýrlandýrýlmýþ hac, hedefe erdirmekten uzak olacaktýr. Ýþin temelinde bütün unvanlardan kurtulmak yöneliþi vardýr. Ýhram kýyafetinin özel biçimi bize bu uyarýyý yapar. Sosyal konumumuz, maddi imkânlarýmýz, eþimiz dostumuz neyimiz varsa her þeyi geride býrakýp, kefen misali kýyafetlerimizle mahþer manzarasý içinde Allah'a yöneliriz. Hac gerçekte mutlak vuslatý temsil eder, onu gerçekleþtirmenin yolunu açar. Bizim kutsal mekânlara duyduðumuz vuslat arzusu, Hz. Ýbrahim'in aldýðý ilahi emir üzerine Kâbe'yi inþa edeceði yere doðru giriþtiði mutlak itaat yüklü yolculuðun ruhundan izler taþýr. Bizim hac yolculuðu-muzda; çýkarýldýðý baba ocaðýna kavuþmak yolunda Hz. Peygamber'in kat ettiði kum çöllerinin vuslat ateþine dönüþen sýcaklýðý vardýr. Yeniden Mekke 'ye dönmek, Mescid-i Haram'a girmek, Beyt-i Atik'e ulaþmak son nebinin rüyalarýna girecek kadar hasretini çektiði bir þeydi.(Fetih, 27.)"Acaba nasip olur mu?" diye o kutsal ziyareti geceler boyu konuk eden rüyalarýmýz, Nebiyy-i Ekrem'in hasret yüklü rüyasý ile ayný hedefte buluþur. Haccýmýza vuslat boyutu kazandýran, göz alýcý nice ýþýltýlý tablolar yaþarýz; "Gel!" emrine,"Lebbeyk/Buyur Allah'ým, buyur!" diyerek."Müminler ancak kardeþtir" buyuruyor Rabbimiz. Kardeþlere yakýþan bir arada olmaktýr. Dillerin, renklerin, coðrafyalarýn ayrý görüntü kalýplarýna döktüðü müminlerin ayný kutsal havayý solumak üzere, o kutsal mekânlarda toplanmasý tam bir vuslat sahnesidir. Bir sahne ki, tavafta, sa'yde, Arafat'ta, Müzdelife ve Mina'da özel temaþalar hâlinde yaþanýr. Bu yönüyle de hac, mutlak vuslat için gerekli enerjiyi saðlayacak yanmanýn gerçekleþtiði mekân olarak da önemli bir kaynaktýr. Bütün meþakkatleri ile hac ibadeti vuslat yolunda verilen bir çabadýr. Sabýr ise vuslatýn olmazsa olmazýdýr. Ferhat vuslat uðruna sabýr göstermeseydi daðlarý delebilir miydi?
|