Ýslâmiyet’in dinî ve ahlâkî ilkeleri hayatýn bütün alanlarýný kuþatýcý bir özelliðe sahiptir. Onu bir inanç ve hayat tarzý olarak benimsemiþ insanlarýn, “din bana þurada karýþýr, bura da karýþmaz” deme haklarý yoktur. Bireysel ve toplumsal alanda her türlü söz ve eyleminin hesabýný Cenab-ý Hak’ka vereceði bilincinde olan mümin, her zaman ve zeminde, bilerek yanlýþ yapmamanýn gayreti içinde olmak zorundadýr.Onun için sevgili peygamberimiz, pazarda gýda maddesi satan kiþiyi, belkide sahibinin önemli olmadýðýný düþündüðü bir konuda uyararak, aldatmaya yol açabilecek bir davranýþtan men etmiþ ve bunun dinle ilgisi olduðuna “aldatan benden deðildir” diyerek iþaret etmiþtir.
Modern dünyanýn sloganlarýndan biri olan din dünya ayrýmýnýn, insanlarýn deðer yargýlarýný da etkileyecek bir kayýtsýzlýða yol açtýðý, yarar ve haz saðlamak kaydýyla her þeyin mübah sayýldýðý bir anlayýþa yol açtýðý görülmektedir. Onun için insanýmýz bazen bu dünyada elde edeceði peþin faydayý, ebedî âlemin sonsuz nimetlerine tercih edebilmektedir. Örneðin, “sen bu dünyada bana bulgur ver de, ben sana öte dünyada pirinç vereyim” diyen bir kimsenin saðlýklý bir ahiret inancýna ve hesap günü endiþesine sahip olduðu söylenemez. Halbuki Cenab-ý Hak, geçici olaný talep edenle, ebedî olaný talep edenlerin ne ile karþýlaþacaklarýný Kur’an’da açýkça bildirmekedir. (Ýsrâ,18-19) Ýslâm'ý bir bütün olarak algýlayamayan kimselerin, iþlerine geleni dinle iliþkilendirip, gelmeyeni onun dýþýnda tutmalarý, çaðdaþ din algýsýnýn insanýmýzda oluþturduðu kafa karýþýklýðýnýn bir sonucu gibi görünmektedir.
Allah’ýn rýzasý ve insanýn mutluluðunu esas alan Ýslâm dininin ticaretle ilgili ortaya koyduðu ilkeler de, insanlarýn aldatýlmamasý esasýna dayanmaktadýr. Nitekim sevgili peygamberimiz konuyla ilgili uyarýlarýnda bu hususu vurgulamýþ, meselâ, alýþveriþte sýk sýk aldatýldýðý þikâyetiyle kendisine baþvuran bir kimseye “ bir daha alýþ veriþ yaptýðýnda (satýcýya) ‘aldatmak yok’ de” (Buhari, Bu-yu’, 48) buyurarak onu, önceden uyarmasýný istemiþtir. Aldatmaya yol açacaðý için satýcýlarýn çok yemin etmelerini yasaklamýþ, “yemin malý elden çýkartýrama bereketini de giderir.” (Müslim, Müsâkât, 27) buyurmuþtur. Aldatmayý ve haksýz kazancý önlemek için, “pazara malýný getiren köylünün yolunu kesip elindekini ucuza almayý, baþka birinin pazarlýðý üzerine pazarlýk yapmayý,müþteri kýzýþtýrýp malýný deðerinden fazla satmayý yasaklamýþtýr.” (Nesâî, Buyu', 17)“ Yalan söyleyerek mal satan esnafý Allah’ýn kýyamet gününde yüzlerine bakmayacaðý gruplar” içinde saymýþ, (Nesâî, Buyu', 5) “alýþ veriþlerine yalan ve yemin karýþtýrma ihtimaline binaen tüccarýn çokça sadaka vermelerini” tavsiye etmiþtir.(Nesâî, el-Eyman ve’n-Nüzûr, 22) Her halükârda, “alýþveriþ yapanlarýn ancak karþýlýklý rýza ile birbirlerinden ayrýlmalarý gerektiðini” bildirmiþtir. (Tirmizi, Buyu', 27)
Yukarýdaki prensiplerin günümüz ticari hayatýnda ne ölçüde yer alýp almadýðýný kendi tecrübelerimizle de izleyebiliriz. Geçmiþteki yeminin ve müþteri kýzýþtýrmanýn rolünü bugün artýk reklâmlar üstlenmiþtir desek acaba fazla abartmýþ mý oluruz? Acýmasýz bir rekabet ortamýnda, bütün amacý kendi kârýný maksimize etmek olan ticarî iþletmelerin, baþkalarýnýn müþterilerini çalmak için yaptýklarý promosyonlar liberal ekonominin gereklerinden olsa da, “kardeþinin pazarlýðý üzerine pazarlýk yapma” uyarýsýnýn acaba neresine tekabül etmektedir? Kendisi siftah yaptýðý için ikinci müþterisini siftah yapmayan komþusuna gönderen dükkân sahibi ecdadýmýza bu yüce ahlâkî erdemi kazandýran ruh bize çok mu yabancýdýr? þüphesiz ki hayýr. Bu ruhu ona kazandýran, þairin, “olmâhîler ki derya içredir, derya nedir bilmezler” tasvirine uygun olarak, mensubu olmakla övündüðümüz halde güzelliklerini fark edip hayata geçiremediðimiz yüce dinimizden baþkasý deðil.
Bir göreve getirilmek üzere, iyiliðinden dindarlýðýndan bahsedilerek Hz.Ömer’e tezkiye edilen bir þahýs hakkýnda onun, tavsiyede bulunanlara, “onunla, takvasýna iþaret eden maddî bir alýþveriþiniz oldumu?” þeklinde yönelttiði soruda, dinin, biçimsel bir görüntüden çok, insanýn bütün davranýþlarýnda tezahür eden bir olgu olduðu gerçeðine iþaret vardýr. Görüntüsüyle sýký bir Müslüman izlenimi veren nice kiþilerin insanî iliþkilerinde sýnýfta kalmalarý, birçoðumuzun zihninde yer edendin algýsýnýn tashih edilmesi gerektiðini ortaya koymaktadýr. Onun için Hz.Ömer’in dediði gibi, biz takvamýzý önce alýþveriþimizde, daha genel ifadeyle insanî iliþkilerimizde ortaya koyarak sahip olduðumuz inancýn güzelliklerinden baþkalarýnýn da etkilenmesini saðlamak durumundayýz. Söyledikleriyle yaptýklarý farklý olan, sözünde durmayan, iþini iyi yapmayan, alýþveriþinde hile yapan kimselerin baþkalarýna kötü örnek olmanýn dýþýnda bir meziyetleri yok demektir. Nitekim Kur’an-ý Kerim, ölçüde ve tartýda hile yaparak, aldýklarýnda tam alýp, verdiklerinde eksik veren kimseleri “âlemlerin Rabbinin huzuruna duracaklarý büyük bir gün için diriltileceklerini sanmýyorlar mý?” (Mutaffifin, 1-6) ikazýyla uyarmaktadýr.
O halde, Kur’an-ý Keri-m’e göre, mallarýmýzý kendi aramýzda batýl yolla yememenin önemli bir aracý olan ticareti (Nisa, 29) hangi þart altýnda olursa olsun, Allah ve Rasulü’nün, insanlarýn aldatýlmamasý ve haksýz kazancýn önlenmesi amacýna yönelik emir ve tavsiyeleri doðrultusunda icra ederek, “hiçbir alýþveriþ, dostluk ve þefaatin olmadýðý o günde”, (Bakara,254) “ticareti kazanç saðlamayan kimseler” (Bakara, 16) durumuna düþmeyelim.
|