Allah Rasulü, her zaman baþkalarýnýn dokunulmaz haklarýna azami saygýyý gösterdiði gibi kendi haklarýnýn korunmasý konusunda da titiz davranmýþ ve bu konuda da ümmetine örnek olmuþtur.
Bu hadis-i þerifle, insanýn, baþta caný olmak üzere kutsal ve dokunulmaz deðerlerini savunmasýnýn en doðal hakký olduðunu bildiren sevgili Peygamberimiz, bu hakký kullanan kiþinin maruz kalacaðý en kötü ihtimal olan can kaybýný þehitlik gibi yüce bir mertebeyle tanýmlayarak, meþru müdafaanýn ne kadar önemli olduðunu vurgulamak istemiþtir. Haksýz yere bir cana kýymayý, bütün canlarý öldürmek gibi kabul eden (Mâide, 32.) ve saldýrana aynen karþýlýk vermeyi emreden (Bakara, 194.) Yüce Allah’ýn buyruklarýnýn açýklamasý mahiyetinde olan bu hadis, canýn yaný sýra, mal, din ve aile gibi dokunulmaz deðerlerin de, gerektiðinde can pahasýna savunulmaya deðer olduðunu ortaya koymaktadýr. “Her Müslümanýn diðerine, caný, malý, ýrzý (onuru, manevi þahsiyeti) haramdýr (dokunulmazdýr).” (Müslim, Birr, 32.) hükmünü genel bir ilke olarak ilan eden Allah Rasulü’nün, sadece malý koruma konusundaki mücadelenin hükmünü soran birisiyle girdiði þu diyalog son derece anlamlýdýr: “Ey Allah’ýn elçisi! Bir kimse benim malýmý almak isterse ne yapayým? Ona malýný verme. Þayet malýmý almak için saldýrýrsa? Sen de ona saldýr. Ya beni öldürürse? O zaman þehit olursun. Ya ben onu öldürürsem? O zaman o cehennemde olur.” (Müslim, Ýman, 225.)
Kur’an-ý Kerim’den ve sevgili Peygamberimiz’in bu hadislerininden anladýðýmýza göre meþru savunma hakký son derece önemli ve vazgeçilmez bir haktýr. Allah Rasulü, her zaman baþkalarýnýn dokunulmaz haklarýna azami saygýyý gösterdiði gibi kendi haklarýnýn korunmasý konusunda da titiz davranmýþ ve bu konuda da ümmetine örnek olmuþtur. Örneðin, düþmanlarýnýn tehdit ve saldýrýlarýna boyun eðmediði gibi, gerekli tedbirleri almakta da hiç gecikmemiþ, böylece, hem kendisi, hem de sorumlu olduðu toplumunu tehlikelerden uzak tutmaya çalýþmýþtýr. Onun sünnetinde zillet ve meskenete razý olmak yoktur. Tek baþýna kalsa da, doðru yolda yürümek onun karakteridir. 13 yýllýk Mekke hayatýnda, davasýndan vazgeçmesi adýna kendisine yapýlan cazip teklifleri hiç düþünmeden reddettiði gibi, en aðýr baský, zulüm ve boykot karþýsýnda da, az sayýda arkadaþýyla birlikte sonuna kadar direnmiþ, can güvenliði tehlikeye düþüp kendisini koruyamayacaðýný anladýðý bir noktada da Medine’ye hicret edip mücadelesini orada sürdürmüþtür.
Kur’an-ý Kerim’in açýk beyanlarý ve Allah Rasulü’nün her yönüyle bilinen 23 yýllýk peygamberlik sürecindeki tutum ve davranýþlarý ortada iken, fitne (sosyal kargaþa) ortamýnda, saldýranlara mukabele edilmeyip, adeta, kýlýçlarýn önüne boyunlarýn uzatýlmasýný tavsiye eden bazý rivayetlerin, Kur’an ve sünnetle saðlamasýnýn yapýlmasý zaruridir. Muhtemelen, Hz. Peygamber sonrasý ortaya çýkan, siyasal ve sosyal çalkantýlar karþýsýnda tarafsýz kalmaya çalýþanlarýn görüþlerini yansýtan bu tür rivayetleri okuyan müminler, saldýrana boyun eðmenin bir peygamber tavsiyesi olduðu yanýlgýsýna düþebilirler. Hâlbuki Cenab-ý Hak, birbiriyle savaþan iki mümin grubun arasýný ýslah etmeyi, buna raðmen, aþýrý gidip haddi aþanlarla Allah’ýn emrine uyana kadar savaþmayý (Hucurât, 9.) emrederken, zulüm ve haksýzlýk karþýsýnda müminlerin çekimser ve tarafsýz kalamayacaklarýný bildirmektedir. Bu ve benzeri ayetleri ümmetine teblið eden ve hayatý boyunca buna uygun tutum ve davranýþ içinde olan bir peygamberin, cana kasteden insanlar karþýsýnda, eli kolu baðlý bir þekilde, bir köþede ölümü beklemeyi tavsiye etmesi kabul edilebilecek bir þey deðildir. Sevgili Peygamberimiz’in sünnetini doðru anlamak için, Kur’an-sünnet bütünlüðünü dikkate almak bu yüzden çok önemlidir. Onun, Kur’an’ýn açýlýmý ve uygulamasý olan sünnetinin, ilahî beyana aykýrý unsurlar barýndýrmasý düþünülemez. Ayrýca, Allah Rasulü’ne nispet edilen sözlerin, onun sünneti ile yani uygulamasý ve hayat tarzý ile uygunluðu da ayrý bir sýhhat ölçütüdür. Yani bir rivayet, Hz. Peygamber’in, tutum, davranýþ, eylem ve benimsediði hayat tarzýnýn bütününü ifade eden sünnetiyle çeliþiyorsa, ona ait olamaz. Örneðin, “namaz kýlan kimsenin önünden, kadýn, eþek ve köpek geçmesi halinde namazýnýn bozulacaðýna” dair Hz. Peygamber’e atfedilen rivayete (Ýbn Mâce, Ýkâmetu’ssalât, 38.), onun sünnetini en iyi bilen Hz. Aiþe itiraz etmiþ, kendisinin önünde yattýðý halde Hz. Peygamber’in ona doðru namaz kýlmakta bir sakýnca görmediðini söyleyerek, rivayetin uygulamayla çeliþtiðine dikkat çekmiþtir. Ayrýca, “bizi eþeklere ve köpeklere mi benzetiyorsunuz?” diyerek, bunu nakledenlere sitemde bulunmuþtur. (Buhârî, Salat, 105.) Yine, ramazanda cünüp olarak sabahlayanýn oruç tutamayacaðý fetvasýný veren Ebu Hüreyre’ye Hz. Aiþe, sünnetin böyle olmadýðýný söyleyerek itiraz etmiþtir. (Müslim, Sýyam, 75-80.) Bu ve benzeri örneklerde Hz. Aiþe’nin de gösterdiði üzere, (konuyla ilgili örnekler için bkz., Zerkeþi, Hz.Aiþe’nin Sahabeye Yönelttiði Eleþtiriler, çev. B. Erul, s. 87-121, Ankara 2000.) Hz. Peygamber ve arkadaþlarýnýn uygulamasýyla ilk nesilden itibaren Ýslam toplumunda yerleþik hale gelen sünnet, sýhhatinden þüphe edilen ve az sayýdaki ravilerin naklinden ibaret olan bazý haber-i vahitlerin deðerlendirilmesinde bir mihenk taþý olmuþtur. Bu ölçütleri bilmeyen ve konuyla ilgili uzmanlýðý da olmayan kiþilerin, kitaplarda rastladýklarý her rivayeti, Allah Rasulü’nün aðzýndan duymuþçasýna ona nispet ederek, yazýlý ve görsel medyada iþtahla yorumlamaya çalýþmalarý en azýndan büyük bir sorumsuzluk örneðidir.
Burada yorumlamaya çalýþtýðýmýz hadis, sevgili Peygamberimiz’in, hayatý boyunca titizlik gösterdiði ve gereklerini her zaman yerine getirdiði, can, mal, din ve aile güvenliðinin önemine; bu uðurda ölenlerin þehitlik mertebesine ulaþacaklarý müjdesiyle dikkat çektiði mübarek bir sözüdür. Arkadaþý Hz. Ebubekir’le hicret yolculuðunu en ince ayrýntýsýna göre planlayýp iþi þansa býrakmayan ve takipçilerini þaþýrtmak için her türlü önlemi alan, Uhut savaþýnda can güvenliði tehlikeye düþünce, sarp bir kayalýða týrmanýp kovuðuna sýðýnan, Medine’de uyuyamadýðý bir gece, Sa’d b. Ebî Vakkas’dan kendisini korumasýný isteyen bir peygamberin, dinin korunmasýný istediði deðerler konusunda lakayt davranmasý ve bu doðrultuda beyanlarda bulunmasý, teblið ettiði Kur’an ve onun uygulamasý olan sünnetiyle baðdaþtýrýlabilecek bir husus deðildir.
|