Kur’an, insanlýðýn baþlangýcýnda meydana gelen trajik bir olaydan bahseder. Olay, Hz. Adem’in iki oðlu arasýnda geçer. Rivayete göre onlarýn aralarýnda bir ihtilaf çýkar; bunun üzerine her ikisi de kurban adaðýnda bulunur, adaðý kabul edilenin haklý olacaðý konusunda anlaþmaya varýlýr. Ancak sadece Habil’in kurbaný kabul edilir. Ýþte bu olay üzerine Kabil, Habil’i öldürür. Rivayet odur ki, bu cinayetin sebebi hasettir. Çünkü Kabil, Habil’in kurbanýnýn kabul edilmesini içine sindirememiþ ve kardeþini öldürmüþtür. (Mâide, 27-30.)
Kur’an’ýn konuyla ilgili bize anlattýðý diðer bir olay da Hz. Yusuf’un baþýndan geçer. Kýssaya göre küçük Yusuf rüyasýnda on bir yýldýz, güneþ ve ayýn kendisine secde ettiðini görür. Bir çocuk aklý, düþünde seyrettiði bu manzaraya ne anlam verebilirdi ki? O, aslýnda ilerde iyi bir rüya tabircisi olacaktý; ancak þimdilik gördüðü bu rüyadan hiçbir þey anlamamýþtý. Konuyu babasýna anlatmadan edemedi.
Hz. Yakup, rüyayý dinleyince, küçük Yusuf’un ileride ereceði yüceliði, þan ve þerefi görür gibi oldu. Oðluna dönerek ‘Sakýn ha bunu kardeþlerine anlatma, aksi takdirde sana karþý bir tuzak kurarlar’ dedi. Çünkü kardeþler arasýnda çekememezliði körüklemek þeytanýn hiç de ihmal etmediði iþlerdendi. Peygamber Yakup bunu çok iyi biliyordu. Nitekim korktuðu da baþýna gelmiþti. Çocuklarý Hz. Yusuf’a karþý iflah olmaz bir kýskançlýða yakalanmýþtý; fitne ve fesat ateþi âdeta içlerini yakýp kavuruyordu. Hz. Yusuf’u ortadan nasýl kaldýracaklarý derdine düþtüler. Öldürmek de dâhil deðiþik yollar düþündüler; ancak en son onu bir kuyunun dibine býrakmaya karar verdiler. Kýssanýn devamý okunduðunda hasedin, ihanet, hilebazlýk, iki yüzlülük, yalancýlýk gibi birçok kötülüðe nasýl da sebep olduðu açýkça görülür.(Yûsuf, 4-18.)
Haset, bazen ferdî bir sapma olmaktan çýkar, toplumsal bir boyut kazanýr. Kur’an’ýn bu baðlamda bize verdiði en önemli örnek Ýsrailoðullarýdýr. Onlarýn Hz. Peygamber’e inanmamalarýnýn arkasýnda yatan en önemli sebep kýskançlýklarýydý. (Bakara, 90.) Neden? Çünkü bekledikleri peygamberin Araplardan gelmesini bir türlü hazmedemiyorlardý. Kendi kavimleri dururken, nasýl olur da Araplardan bir peygamber gelirdi? Üstelik kendileri bir peygamberler kavmiydi; asýrlarca kutsal bilgiyi nesilden nesile taþýmýþlardý. Seçilmiþ millet unvanýný taþýyorlardý. Ýþte bütün bunlarý düþündükçe Hz. Muhammed’e peygamberliðin verilmesi âdeta onlarý çileden çýkarýyordu.
Tarihten verilen bu örnekler, hasedin sebep olduðu fitne ve fesadýn insanlýk cemiyetinde açtýðý yaralarý göstermek açýsýndan oldukça dikkat çekicidir. Haset dün olduðu gibi bugün de ailede, toplumda, iþyerinde velhasýl insanýn beraber yaþadýðý her yerde fertlerin birbirine düþmesine, kardeþlik ve huzurun yok olmasýna sebep olmaktadýr.
Haset, genellikle aralarýnda mesleki, iktisadi, ilmî, siyasi, sosyal ve medeni iliþkiler bulunan insanlarda baþ gösterir. Aslýnda insanýn baþkalarýnda gördüðü güzelliklere gýpta etmesi ve onlarý istemesi normal bir durumdur. Yanlýþ olan, bu nimet ve güzelliklerden onlarýn mahrum olmasýný istemektir. Haset sahibi, baþkasýnýn sahip olduðu nimet ve imkânlarý ortadan kaldýrmaya çalýþýr; bunu baþaramadýðý takdirde dedikodu, gýybet ve karalama faaliyetine giriþir. Bu açýdan haset âdeta kötülüklerin anasýdýr. Ýnsan ona yakalanmaya dursun; ardýndan birçok ahlaki sapma sökün eder.
Hasetçi, kendinden yukarýda kimsenin olmasýný istemez. Haset ettiði kimsenin üstün yönlerini ve baþarýlarýný bir türlü kabullenemez, herkesin beðendiði ve takdir ettiði özelliklerini bir þekilde karalama çabasý içerisinde bulunur. Bazýlarý bunu açýktan yapar, muhalefetini kendince meþru gerekçelere dayandýrarak sürdürür. Diðer bazýlarý ise bunu çok daha sinsi yol ve yöntemlerle yapar.
Kýskançlýk duygusu insanda doðuþtan az veya çok vardýr. Ancak saðlýklý bir hayat ve toplum için, insanýn bu zaafýn farkýna varmasý ve onu kontrol altýnda bulundurmasý gerekir. Kiþi kendisini, haset duygusuna yol açan sebeplerin aksine davranýþlara zorlamasý lazýmdýr. Ne baþkalarýna haset etmek ne de baþkalarýnýn hasedine sebep olacak davranýþlar içerisine bulunmak doðrudur. Bu açýdan insanlarýn hasedini tahrik edecek söz ve davranýþlardan kaçýnýr. Baþlýkta verilen ayette belirtildiði þekilde dualarýyla da hasetçilerin þerrinden Allah’a sýðýnýr.
Haset, insanlar arasý barýþ ve huzuru, birlik ve beraberliði tehdit eden son derece sinsi bir hastalýktýr. Üzerinde az düþünülen az konuþulan, ancak her zaman insanlar arasý iliþkilerde yansýmalarýný izleyebileceðimiz ahlaki sapmalardan biridir. Tolstoy, hasedi ‘Ýnsaný alçaltan ve küçülten bir duygu’ olarak tarif eder. Kýskanç kimse, haset ettiði kimsenin veya kimselerin mutsuzluðundan hoþnut olan ve onlarýn mutluluðunu bir türlü içine sindiremeyen kimsedir. Haset kendisini, sevgisizlik, saygýsýzlýk, gýybet, karalama, dýþlama vb. þekillerde ortaya koyar.
Haset, gittiði her yerde insanýn peþini takip etmektedir. Yerler, mekânlar deðiþiyor, ancak insanýn tabiatý deðiþmiyor. Sadece haset duyulan þahýslar farklýlaþýyor. Nefis, þeytan, kendini avutacak, insaný fitne ve fesada sokacak birtakým vesileler daima üretiyor. Her yerde rekabet edeceði, sürtüþeceði birilerini insanýn karþýsýna mutlaka çýkarýyor.
Haset, kiþinin manevi ve ahlaki hayatýný çok yönlü tahrip eden bir hastalýktýr. Nitekim hadiste ‘Bir kulun kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz’ ifadeleri geçer. (Nesâî, Cihad, 8.)Yine hadiste ‘Ateþin odunu yemesi gibi haset de iyilikleri yer’ uyarýsýný görüyoruz. (Ýbn Mâce, Zühd, 22; Ebû Dâvûd, Edeb, 44.)
Ýnsanlar sahip olduklarý nimet ve imkânlar bakýmýndan eþit seviyede deðillerdir; farklý konum ve derecede bulunurlar. Yaratýlýþtan gelen veya sonradan elde edilen bu farklýlýðýn elbette ki birçok sebep ve hikmeti vardýr. (Zuhruf, 32.) Ancak netice itibarýyla bu, Yüce Yaratýcý’nýn insan hakkýndaki takdirinin bir sonucudur. O dilediðine nimet ve imkânlar bahþeder, dilediðinden bunlarý kýsar; dilediðini yüceltir, dilediðini de alçaltýr.(Âl-i Ýmrân, 26.)Ýþte haset, insanýn bu ilahî takdire razý olmamasý sonucunu da doðurmaktadýr. Kýsaca haset kiþinin Mevla ile olan iliþkisini de olumsuz yönde etkilemektedir.
Ýnsanýn akýl ve kalp yeteneklerini hayýrlý iþlerde ve yerli yerince kullanmasý önemlidir. Zihin ve gönlün dünya ve ahirete faydasý olmayan konularla meþgul olmasý, elbette ki kiþinin hayrýna olan bir durum deðildir. Ýþte haset, insana bahþedilen bu nimetlerin yanlýþ yerlerde kullanýlmasý ve israf edilmesi sonucunu da doðurmaktadýr. Haset hastalýðýna yakalanan bir kimse, beyhude bir þekilde zamanýný, zihin ve idrak melekelerini bu iþlerde harcamaktadýr. Enerji ve potansiyelini kendisine hiç de faydasý olmayan iþlerde tüketmektedir.
Haset, olumsuz bir þekilde kiþinin manevi hayatý ve beþerî iliþkilerini etkilediði gibi psikolojik saðlýðýný da etkilemektedir. Bu yönüyle ayný zamanda ruhsal ve psikolojik bir hastalýktýr. Bu bakýmdan hasetten arýndýrýlmýþ aklý selime ve kalbi selime sahip olmak kiþinin ruh saðlýðý açýsýndan da önemlidir. Hasetçi kimse baþkalarýndaki üstünlükleri kabullenmez. Hayat da farklýlýklar ve deðiþkenlikler üzerine kurulduðuna göre kaçýnýlmaz olarak bu durumdan rahatsýzlýklar duyar. Ýç dünyasýnda daima bir tatminsizliði ve gerilimi yaþar; bu da onu huzursuzluk ve üzüntülere sürükler.
|