Ubâde b. es-Sâmit’in Hz. Peygamber (s.a.s.)'den rivayet ettiði bu hadiste bizi, dünyada cennet huzuru içinde yaþatacak, ahirette ise hakiki cennete ulaþtýracak yüzlerce salih amelden çok önemli altý tanesi sayýlýyor ve bunlar sevgili Peygamberimiz tarafýndan cennetin garantisi olarak gösteriliyor. Bilindiði üzere, hadisteki ilk üç þeyin tersini yapmak, yani yalan söylemek, sözünde durmamak ve emanete ihanet etmek, Allah Rasulü’nün münafýklýk alameti olarak açýkladýðý hususlardýr. (Müslim, Ýman, 107.) Dolayýsýyla hadiste sayýlan nitelikler ayný zamanda imanýn, baþka bir deyiþle iyi mümin olmanýn özellikleridir.
Bu altý haslet hem bireysel hem de toplumsal ahlakýn temel ilkeleridir. Ahlak daha çok, toplumsal alanda görünür hâle geldiðinde anlamlý olsa ve olumlu sonuçlar doðursa da, her þeyi görüp bildiðine inandýðý bir yaratýcýya görmeden iman eden ve bütün söz ve eylemlerinin, O’nun kontrolü altýnda olduðunu bilen bir müminin, bu ahlaki güzelliklere sahip olmasý için, zuhur edeceði ortam ve fýrsatlarý beklemesi gerekmez. Çünkü o fýtraten bunlarýn bizatihi güzel olduðunu bildiði, Allah ve Rasulü’nün emir ve tavsiyelerinin de mutlaka iyi ve güzel olduðuna inandýðý için, güzel ahlâký benimsemiþ ve içselleþtirmiþtir. Dolayýsýyla o, içinde bal olduðunu açýklama ihtiyacý hissetmeyen, fakat sýzýntýsýndan bal küpü olduðu anlaþýlan bir iyilik timsalidir.
Cenneti garanti eden altý ahlaki ilkeden ilk ikisi sözle ilgilidir. Ahlaki nitelikler sayýlýrken, çoðumuzun ilk önce aklýna gelen doðru sözlü olmak ve verdiði sözde durmak, ne yazýk ki uygulamada fazla baþarýlý olamadýðýmýz iki husustur. Bu zafiyet Hz. Peygamber döneminde de görüldüðü için, Cenab-ý Hak müminleri þöyle uyarmýþtýr: “Ey iman edenler! Yapmayacaðýnýz þeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacaðýnýz þeyleri söylemeniz, Allah katýnda büyük gazaba sebep olan bir þeydir.” (Saff, 61/2-3.)
Kiþinin, yapmayacaðý þeyi söylemesi bir yönüyle yalan, diðer yönüyle sözünde durmamaktýr. Yalaný büyük günahlardan sayan Allah Rasulü (Buhari, Edeb, 6.), verdiði sözde durmayanlarla ilgili olarak da sert kýyamet gününde hasmý olarak saydýðý üç grupdan biri olduðunu (Buhari, Büyû’, 106.) bildirmiþtir. Ayrýca, verdiði sözden cayan, anlaþmalarýna riayet etmeyen kimseler için mahþer gününde bir bayrak kaldýrýlarak, “Bu, sözünde durmayan falan oðlu filanýn vefasýzlýðýnýn alâmetidir,” þeklinde teþhirde bulunulacaðýný haber vermiþtir. (Buhari, Edeb, 99.)
Verdiði sözü yerine getirmek, müminin iman kalitesine iþaret eden bir göstergedir. Onun için Cenab-ý Hak bunu müttakilerin özelliklerinden saymýþ, (Bakara, 2/177.); Allah Rasulü de bir hutbesinde, “Cahiliye dönemine ait anlaþmalara riayet edilmesi gerektiðini, çünkü Müslüman olmanýn, verilen sözlerin arkasýnda durmayý daha çok gerekli kýldýðýný” belirtmiþtir. (Tirmizi, Siyer, 30.) Bu yüzden kendisi, müþriklerle yaptýðý anlaþmalara sadýk kalmýþ ve bu uðurda bazý fedakârlýklara katlanmayý da göze almýþtýr. Örneðin, Mekke’de Müslüman olduðu için hapse atýlan ve Hudeybiye andlaþmasýndan sonra kaçarak Medine’ye iltica eden Ebû Basîr’in, andlaþma gereði Kureyþlilerce geri istenmesi karþýsýnda; “Ey Ebû Basîr! Bu (müþrik) kavme senin de bildiðin gibi söz verdik. Dinimizde vefasýzlýða yer yoktur. Allah sana ve seninle beraber olan Müslümanlara bir çýkýþ yolu gösterecektir.” (Vâkýdî, Megâzi, 2/625.) diyerek, onu müþriklere geri göndermek zorunda kalmýþtýr. Ebû Basîr kendisini götüren iki kiþinin elinden kurtulmayý baþarmýþ ve Hz. Peygamber’in onun hakkýndaki temennisi gerçekleþmiþtir. Hudeybiye andlaþmasýndan sonra, Kureyþ heyetinin baþkaný olan Süheyl b. Amr’ýn oðlu Ebû Cendel de Müslüman olduðu için atýldýðý hapisten kaçarak Müslümanlara sýðýnmýþsa da, Hz. Peygamber andlaþma gereði onu da babasýna iade etmek mecburiyetinde kalmýþtýr. (Vâkýdî, Megâzi, 2/608.)
Benzer bir olay, Kureyþ’in Peygamberimize elçi olarak gönderdiði Ebû Rafi’in baþýndan da geçmiþtir. Kendi anlatýmýna göre Hz. Peygamber’i görür görmez kalbinde Müslüman olma arzusu beliren ve; “Ey Allah’ýn Rasulü! Allah’a yemin olsun ki ben onlara asla dönmeyeceðim.” Diyen Ebû Rafi’ye Peygamberimiz; “Ben andlaþmayý bozmam. Kimseyi de zorla alýkoymam. Sen þimdi dön. Þayet þu andaki duygularýn orda da devam ederse geri gel,” karþýlýðýný vermiþ, bunun üzerine Mekke’ye dönen Ebû Rafi’ daha sonra gelerek Müslüman olmuþtur. (Ebu Davud, Cihad, 163.)
Sevgili Peygamberimizin bu uygulamalarýndan anlýyoruz ki, verilen sözün muhatabý düþman bile olsa buna riayet etmek Müslümanýn ahlâkýndandýr. O halde kendi Müslümanlýðýmýzýn ayarýný bu mihenk taþýna vurarak tespit edebiliriz. Verdiðimiz sözleri yerine getiriyor muyuz? Bu sözlerin ne kadarýný atlatma ve oyalama amacýyla kullanýyoruz? Tutmadýðýmýz sözler için muhatabýmýzdan helâllik istiyor, elimizde olmayan sebeplerle yerine getiremediðimiz vaadler için özür diliyor muyuz?
Ortadoðu ülkelerinden birinde bulunduðum sýrada, oradaki bazý Müslümanlarýn tutumlarýyla ilgili olarak dinlediðim bir tespit, bu ülkeye ticaret veya baþka amaçla gelen gayrimüslim yabancýlar, oradaki Müslümanlarla bir iþ görüþmesi yaptýklarý zaman, onlarýn, baþýna inþallah ekleyerek verdikleri sözlere derhal itiraz ederek, “sakýn ha inþallah’lý olmasýn, kesin olsun” diye itiraz ederlermiþ. Halbuki Ýslâm kültüründe, ilgili ayetten de anlaþýlacaðý üzere (Kehf, 18/23-24.) hastalýk, ölüm, kaza ve benzerleri gibi, insanýn elinde olmayan ve onun gücünü aþan engeller için ihtiyaten söylenilen ve bu niyetle söylenmesi istenilen, “inþallah= Allah dilerse” tabirini, insanýn kendi ihmal ve kusurlarýnýn bir mazereti gibi kullanmak. Allah ve Rasulü’nün arzu ettiði insanlýk hedefine uzak kalabildiðimiz gerçeðini gözler önüne sermektedir. Bu, en azýndan Cenab-ý Hakk’a karþý yapýlan bir bühtandýr.
Sonuç olarak burada yorumlamaya çalýþtýðýmýz hadis, doðruluk, ahde vefa, emanete riayet, iffeti korumak, gözü ve eli haramdan alýkoymak gibi insaný, salt biyolojik varlýktan ahlakî varlýða dönüþtüren, baþka bir deyiþle insaný Müslüman kýlan deðerleri içermektedir. Müslüman kimliðimizi ancak bu deðerleri yaþamak ve yaþatmakla koruyabileceðimizin bilincinde olan ecdadýmýz, “söz namustur” diyerek aslýnda fazla söze hacet býrakmamýþlardýr.
|