Mescid-i Harâm: Kur'an'ýn bildirdiðine göre "insanlar için inþâ edilen ilk beyt (mâbed)" Kâ'be'dir (3/Âl-i Ýmrân, 96). Rivâyete göre onun ilk bânîsi Hz. Âdem'dir. Ebû Zerr'in sorduðu sorular üzerine Hz. Peygamber, yeryüzünde ilk mescidin Mescid-i Harâm, ikincisinin ise Mescid-i Aksâ olduðunu açýklamýþtýr (Buhârî, Enbiyâ 49; Müslim, Mesâcid 1-2). Ayný hadiste aralarýnýn zaman olarak kýrk yýl olduðunun belirtilmesi, (kýrk sayýsýnýn çokluk ve uzaklýk bildiren mecaz anlamý kastedilmediyse) Hz. Ýbrâhim ve Hz. Süleyman'ýn eski temelleri üzerine bunlarý yenilediklerini göstermektedir. Bu mescidlere "beyt" denilmiþ, Kâbe için "el-Beyt" (2/Bakara, 125, 127, 158; 3/Al-i Ýmrân, 96, 97), "Beytü'l-Harâm" (5/Mâide, 2, 97), "Beytü'l-Atîk" (22/Hacc, 29, 33) ifadeleri kullanýlmýþtýr. Tarihî bulgulara göre Mekke, Mescid-i Harâm'dan dolayý, eskiçaðlardan beri mescidin yeri olarak bilinmekteydi.
"Þu mescidimdeki namaz efdaldir." (Bir baþka rivâyette:) "Bu mescidimdeki bir namaz, Mescid-i Harâm hâriç bütün mescidlerde kýlýnan bin namazdan daha hayýrlýdýr."(Buhârî, Fazlu's-Salât 1; Müslim, Hacc 505; Tirmizî, Salât 243; Nesâî, Mesâcid 7; Muvattâ, Kýble 9)
Ýslâm’a göre üç mescid yücedir. Bunlara özel ziyaret yapmak helâldir: Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa ve Mescid-i Nebevî (Müslim, Hacc 74, hadis no: 1338, c. 2, s. 975; Buhârî, Salâtu Mescid-i Mekke 1, 6, 2/76,77, Savm 67, 2/56; Ebû Dâvud, Menâsik hadis no: 2033, 2/216; Tirmizî, Salât 243, hadis no: 326, 2/148). Mescid-i Haram, yeryüzündeki mescidlerin en faziletlisidir. Burada kýlýnan bir namazýn, baþka mescidlerde kýlýnan yüz bin namazdan daha efdal olduðu rivâyet edilmiþtir. “Mescidimde kýlýnan bir namaz, Mescid-i Haram hâriç, baþka mescidlerde kýlýnan bin namazdan efdaldir. Mescid-i Haram’da kýlýnan bir namaz da diðer mescidlerde kýlýnan yüz bin namazdan efdaldir.” (Ýbn Mâce, hadis no: 1406). Fazilet bakýmýndan Mescid-i Haram’dan sonra, Mescid-i Nebevî ve ondan sonra da Mescid-i Aksâ gelir.
Mescid-Haram, Mekke’de Kâbe’nin bulunduðu alandaki câminin adýdýr. Hürmet ve saygý gösterilmesi gereken mescid anlamýnda, “hurmetli mescid” demek olan “el-Mescidu’l-Haram” ismi verilmiþtir. Bütün müslümanlarýn kýblesidir. Buraya Harem-i Þerif de denilir. Açýk bir alan üzerinde bulunan Kâbe, Makam-ý Ýbrâhim ve zemzem kuyusu, bu mescidin içindedir. Çevre duvarlarý 547 metredir. Bu dört duvarýnda 9 kapý ve çevresinde 92 kubbe ve 7 minâre vardýr.
“Mescid-i Haram” Kur’ân-ý Kerim’de 15 yerde zikredilir. Asr-ý Saâdet’in ilk yýllarýnda namazlarda kýble Kudüs’teki Mescid-i Aksâ iken, hicretten sonra 16. ayda, kýble Mekke’deki Mescid-i Haram’a çevrilmiþtir (Bkz. 2/Bakara, 249-250; 144). Saldýrý olmayýnca, çevresinde savaþ yapýlmasý yasaklanmýþtýr “Mescid-i Haram’ýn yanýnda onlar, sizinle savaþmadýkça siz de onlarla savaþmayýn. Eðer orada sizinle savaþýrlarsa onlarý öldürün. Ýþte kâfirlerin cezasý böyledir.” (2/Bakara, 191).
Mescid-i Haram, Emevîler, Abbâsîler, Osmanlýlar ve Suudlular zamanýnda çeþitli tamirler görmüþ ve deðiþikliklere uðramýþtýr. Þimdiki haliyle Kâbe’ye yakýn olan kýsmýn üzeri açýk, dýþ kýsýmlarýn üzeri kapalýdýr.
Peygamberimiz, 7 yerin mescid edinilmesini yasaklamýþtýr. Bunlar: zibillik-çöplük, mezarlýk, yol kavþaklarý, güzergâhlar, hamamlar, hayvan aðýllarý ve Kâbe'nin üstüdür (Ýbn Mâce, Mesâcid 4). Bu gün Suud yönetiminin, Kâbe'nin tepesine diktiði görkemli krallýk sarayý, Beytullah'ý ayak altýna alýrcasýna tepeden bakan yapýsýyla Mescid-i Harâm'a büyük saygýsýzlýk olduðu gibi; eðer kral ve çevresindekiler namaz kýlýyorlarsa, hadis-i þerif gereði buradaki namazlarýn da geçerli olmayacaðýný belirtmek gerekir.
Rasûlullah (s.a.s.)’ýn Medine’ye hicretinden hemen sonra ashâbýyla birlikte binâ ettiði mescid. Bu mescide, Mescid-i Nebî, Mescid-i Rasûl, Mescid-i Þerif, Mescid-i Saâdet de denilir. Bilindiði gibi, devesiyle Medine’ye giren Rasûlullah: “Býrakýn deve serbestçe yürüsün” demiþ, onun durduðu yerde ikamet edip mescid yapacaðýný belirtmiþti. Deve, iki yetim kardeþe ait boþ bir arsaya çöktü. Rasûlullah’ýn devesinin çöktüðü bu arsa sahipleri olan Neccaroðullarýndan Sehl ve Süheyl hîbe etmek için ýsrar ettilerse de Hz. Peygamber bunu kabul etmedi ve on dinar karþýlýðýnda burayý satýn aldý. Etrafý çevrili olan bu arsanýn hemen bitiþiðinde, câhiliyye insanlarýnýn gömülü bulunduðu bir mezarlýk vardý. Rasûlullah bu mezarlýðýn kaldýrýlmasý istedi. Böylece mescidin inþâ edileceði arsa geniþletilmiþ oldu. Ayrýca burada bulunan su birikintisi de yok edildi (Nesâî, Mesâcid 12). Ensar ve muhâcirden gönüllü kimselerin katýlýmýyla inþâ edilen bu mescid için Rasûlullah, organize etmek, planlarýný yapmak, kýble duvarýnýn tesbit ve inþâsý ve bir iþçi gibi taþ ve kerpiç taþýmak þeklinde bizzat katýlmýþtýr.
Mescidde namaz kýlýnan yerin üzeri açýktý. Ancak, mescidin ortasýnda, hurma aðacýndan yapýlan direkler üzerinde, hurma dal ve yapraklarýndan bir gölgelik yapýlmýþtý. Mescidin doðu tarafýnda duvara bitiþik olarak Rusûlullah (s.a.s.)’ýn hanýmlarý için odalar inþâ edilmiþti. Yine bu mescide bitiþik olarak, gündüzleri bir eðitim-öðretim yeri, geceleri ise evsiz kimseler ve misafirlerin barýnmasý için “Suffe” denilen üzeri kapalý bir bölüm eklenmiþti. Medine’de inþâ edilen bu mescid, ayný zamanda, kurulan Ýslâm devletine ait bütün faâliyetlerin yürütüldüðü bir merkez niteliðinde idi (Nesâî, Mesâcid 20). Birçok kez geniþletilen mescid, bazen yeniden inþâ edilmiþ, minâreler eklenmiþtir.
Mescid-i Nebî’de kýlýnan namaz, diðer mescidlerde kýlýnan namazlardan çok daha faziletlidir. Hadis rivâyetinde buradaki namaz, baþka mescidlerde kýlýnan bin rekât namazdan daha hayýrlý ve faziletli (Ahmed Bin Hanbel, I/16, 184; Nesâî, Mesâcid 4) olduðu ifade edilmiþtir. Bunun içindir ki, hac farîzasýný îfa etmek için bu topraklara giden müslümanlar, bir müddet (bu müddet, genellikle 40 vakit peþpeþe namaz kýlmak için 8 tam gündür) Medine’de kalarak Peygamber Mescidinde ibâdet etmenin güzelliklerinden faydalanmaya çalýþýrlar.
Kudüs’te eski Süleyman (a.s.) mâbedinin bulunduðu yerde inþâ edilmiþ olan câmiye Mescid-i Aksâ denilir. “Aksâ”, en uzak anlamýna gelir. Kur’an-ý Kerim’de isrâ olayýyla ilgili olarak bu mescidden bahsedilir. “Kulunu (Muhammed’i), gece vakti, âyetlerimizden bazýlarýný göstermek için Mescid-i Haram’dan, çevresini mübârek kýldýðýmýz Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, noksan sýfatlardan münezzehtir. O her þeyi iþitir ve görür.” (17/Ýsrâ, 1).
Mescid-i Aksâ’ya “Ýliya” veya günahlardan temizlenme yeri anlamýnda “Beytü’l-Makdis, yahut Beyt-i Mukaddes adý da verilmiþtir. Mescid-i Aksâ’ya “en uzak mescid” anlamýndaki bu ismin verilmesi, Mekke’deki Mescid-i Haram’a yaya yürüyüþü ile bir aylýk mesafede bulunmasý yüzündendir. Hz. Peygamber, mirac gecesinde; “Burak’a bindim, Beytu’l-Makdis’e gittim” (Müslim, Ýman 259; Nesâî, Salât 10) buyurmuþtur. Yeryüzünde Mescid-i Haram’dan sonra yapýlan en eski mescidlerden birisi Mescid-i Aksâ’dýr. Yapýmýna Dâvud (a.s.) baþlamýþ ve Hz. Süleyman tarafýndan tamamlanmýþtýr.
Mescid-i Aksâ, hicretin 16. ayýna kadar müslümanlarýn kýblesi idi. Hz. Ömer devrinde Kudüs fethedilince, oraya giden halîfe gece vakti Beytü’l-Makdis’e girdi ve bütün gece orada namaz kýldý. Sabah olunca ezan okutarak cemaatle namaz kýldý. Beytü’l-Makdis’in mukaddes hâtýrasýna bir mescid yaptýrdý. Bu yapýya Mescid-i Ömer denilir ve asýl Mescid-i Aksâ burasýdýr. Mescid-i Aksâ diye ziyaret edilen büyük câmi, Kubbetü’s-Sahrâ diye isim alýr. Dört yandan merdivenlerle çýkýlan geniþ bir seddin ortasýnda, sekiz köþeli ve yüksek kubbeli bir binadýr. Kubbetü’s-Sahrâ’nýn bir ziyâret yeri olmasýna karþýlýk, Mescid-i Aksâ, bunun bir ibâdethanesini teþkil eder. Mescid-i Aksâ deyince; Ýslâm kaynaklarýnda Kubbetü’s-Sahrâ, mezar, türbe, tekke ve sebil gibi dinî amaçlarla yapýlmýþ yapýlarý içine alan yaklaþýk 150 dönüm kadar bir arazi üzerine serpilmiþ binalar topluluðu anlaþýlýr. Dar anlamda Mescid-i Aksâ deyince, Kubbetü’s-Sahrâ’dan uzakta olmayan ve Abdülmelik tarafýndan inþâ edilmiþ bulunan câmi kast edilir.
Süleyman Ateþ'in Alfred Guillaume'in makalesinden yola çýkarak Mescid-i Aksâ ile ilgili iddiasý hayli farklýdýr: Mescid-i Aksâ ne Kudüs'teki Süleyman mâbedi, ne de gökte bir mâbeddir. Hz. Peygamber'in zaman zaman gidip namaz kýldýðý, Ci'râne Vâdisinde bir namazgâhtýr. Ci'râne Vâdisinin Arafat yakýnýnda bulunan kýyýsýnda, bir Kureyþli tarafýndan yapýlan mescide Mescid-i Ednâ (yakýn mescid), Hz. Peygamber'in namaz kýlýp ihrâma girdiði namazgâhýna da Mescid-i Aksâ (uzak mescid) denmiþtir. Dolayýsýyla, isrâ olayýnýn olaðanüstü bir durumu yoktur, bedensel bir yürümedir; mîrac da ona göre ruhsal bir yükselme ve müþâhededir. (S. Ateþ, Kur'an Ansiklopedisi, c. 13, s. 272).
En Fazileti Üç Mescid ve Bugünkü Konumlarý:
Yeryüzünde namaz kýlmak ve ziyaret etmek maksadýyla yolculuða çýkýlabilecek üç mescid vardýr. “Üç mescidden baþka bir yere (ibâdet ve ziyâret etmek için) özel olarak yolculuk yapýlmaz; Mescid-i Haram, Mescid-i Aksâ ve Benim mescidim.” (Buhârî, Fedâilu’s-Salât -Salâtu Mescid-i Mekke- 1, 6, Savm 67; Müslim, Hacc 74; Ebû Dâvud, Menâsik hadis no: 2033; Tirmizî, Salât 243, hadis no: 326)
Bu üç mescidin üstünlükleri, onlarýn peygamberler eliyle kurulmalarýndan gelmektedir. Mescid-i Haram, yani Kâbe, bütün varlýklarýn kýblesi, Mescid-i Nebevî, takvâ üzerine kurulan Son Peygamber'in mâbedi, Mescid-i Aksâ da eski Peygamberlerin kýblesi, müslümanlarýn da ilk kýblesidir.
Bu Üç Mescid, Günümüzde Müslümanlarýn Esâretini Haykýrýyor!..
Ne yazýk ki, en faziletli bu üç mescid de farklý þekillerde hür deðil. Ýslâm ümmetinin malý ve kutsal deðeri olan Mescid-i Harâm ve Mescid-i Nebevî bir kral ailesinin keyfî yönetimindedir. Mescid-i Aksâ’nýn bulunduðu, Kur’an’da mübarek kýlýndýðý bildirilen bölgede yer alan Kudüs ise siyonist kâfirler tarafýndan iþgal edildi. Bu iþgalle beraber Mescid-i Aksâ ve onun yanýnda bulunan diðer Ýslâm mirasý siyonist tehdidi altýndadýr. Diðer mescidlerin birçoðu da Ýslâm dýþý siyasî anlayýþlarýn kontrolündedir.
Mü’minlerin kalbi Allah’ýn evidir. Câmiler de Allah’ýn evidir. Her müslüman, kalbinde Allah’ýn evini taþýr. Câmiler, kentin içindeki rûhânî merkezlerdir; dünyanýn rûhâniyeti ise Kâbe’de odaklaþýr. O Beytullah’týr. Önce, Mekke’yi mi kaybettik; yoksa kalplerimizi mi? Mekke, kalplerimizde imanî zaafýmýzýn karanlýðýnda mý kayboldu?
Herhalde önce kalplerimizdeki imaný kaybettik. Sonra mâbedlerimizi, câmilerimizi ve Mekke, bütün bunlarýn toplamý olarak týpký câmilerimiz gibi fonksiyonunu kaybetti. Mahkûm hale geldi. Kalplerimiz, câmilerimiz ne halde ise Kâbe de o halde. Mekke, bizim aynamýzdýr; biz de Mekke’nin. Mekke, haksýzlýklara, zulme ve sömürüye karþý bir kýyam yeri olmasý gerekirken (5/Mâide, 97), bir meskenet yuvasýna döndürülmek, bir emin belde olmasý gerekirken kan ve gözyaþýnýn yurdu haline getirilmek isteniyor!
Fâiz haramdýr. Ve Mekke’de haccedebilmek için hür olmamýz gerekli. Gerçekten müslümanlar bugünkü dünyada hür müdürler ve hacca gitmek için ödedikleri fâizin hesabýný nasýl verecekler? Ýlk kýblemiz Kudüs’ün iþgaline bile son verecek irâdeyi ortaya koyamayan bir Haccýn temsil ettiði rûhânî atmosferin kemâlâtýndan ciddi olarak þüphe etmek gerekir. Haccýn normal þartlarda rükûnlarý bellidir. Ýslâm’ýn genel ilke ve prensipleri ýþýðýnda Haccý deðerlendirdiðimizde birçok boþluklar bulunduðu görülecektir:
Bugün en basitinden kendisine hac farz olan birinin haccedebilmesi için Suudi polisinin o kiþi hakkýnda iyi not vermesi gerekir. Sakalýnýzýn tipi, ya da nereden geldiðiniz, fikrî ve siyasî kanaatleriniz sizin haccetmenize engel teþkil edebilir. Allah indinde kusur olmasa da Suudi kralýnýn memurlarý indinde suçsa yine de haccedemezsiniz. Onlar bizden olduklarýný söyleyen ulu’l-emirler olarak, biz kabul etmesek bile üzerimizde hüküm sahibi olduklarýný sanmaktadýrlar.
Mekke de en az câmilerimiz kadar ruhundan soyutlanmýþtýr. Günümüzde hac, iþin Ýlâhî ve istiþârî yönü bir kenara býrakýlýp sadece bir törene dönüþtürülmüþtür. Haccýn anlam ve hikmeti bir kenara itilmiþtir. Suud krallarý sözde hâdimlikten bahsetseler de, vize uygulamalarý ile, doðrudan doðruya mukaddes topraklar üzerinde egemenlik/hâkimiyet haklarýný kullanmaktadýrlar. Bu uygulama, Suudi krallýðýna mânevî bir meþrûiyet bandrolü olarak kullanýlmak istenmektedir. Oysa bugün bunun mümkün olmadýðýný Suudi kralý dýþýnda hemen herkes bilmektedir.
Kutsal yerler sorununun âcil olarak çözümü gereklidir; Kâbe, Mescid-i Aksâ ve câmilerimiz... Buralarýn uluslar arasý statüsünün teminat altýna alýnmasý gerekir. Bu da ancak uluslar arasý planda Ýslâmî bir velâyet sistemi ve temsilî þûrâ ile mümkün olabilir.
Müslümanlarýn ibâdet edecekleri yere, bin bir güçlükle gitmesi, pasaport ve vize zorluklarýna muhatap olmasý, harç ve toprakbastý gibi haraçlar alýnmasý belirli yaþtan sonra veya kota olarak belirlenen sayýdan fazla olan, daha önceden bu görevi yapmýþ olan müslümanlara hac ibâdeti için müsaade edilmemesi, sadece uçakla ve lütfen izin verilmesi, hac paralarýnýn aylar önce toplanarak bankaya faize yatýrýlmasý, hac organizesinin laik bir devlet kurumu olan Diyanet Vakfý’nýn dýþýnda yapýlamamasý, hac masraflarýnýn en az iki misli fazla alýnarak, hacýlarýn sýrtýndan bazý þahýs ve kurumlarýn hortumculuk yapmasý... müslümanlarca kabul edilemez, din özgürlüðüyle baðdaþamaz. “Allah, Kâbe’yi, o Beyt-i Haramý (saygýya lâyýk evi) insanlar için kýyâm (yeri) kýldý...” (5/Mâide, 97) Buna raðmen, býrakýn kâfirlere karþý kýyamý ve bunun için hac zamanýnda her ülkeden gelen müslümanlarla istiþâre ve strateji planlarýný, Amerika ve Ýsrail’i kýnayan bir yürüyüþ ve sloganý bile silâhla durduran bir rejim, insanlara siyasî bir mesajý kitleleri öldürme pahasýna kesin þekilde yasaklayan, Ýslâm’ýn hayata hâkim olmasý doðrultusunda Mescid-i Haram’ýn uygun bir yerinde 15-20 kiþiden oluþan bir cemaate bile sesli bir þey anlattýrmayan, vaaz ve nasihate müsâade etmeyen yaklaþým, iþgal zihniyeti deðil de nedir? Müslüman halk, o yüzden o ülke rejimine Suudi Amerika demektedir. Ýnsanlar için toplantý ve güven yeri kýlýnan Allah’ýn evi (2/Bakara, 125); savaþmanýn, kan dökmenin yasaklandýðý emin yer (2/Bakara, 191); küfrün ve þirkin her çeþidine ve Allah’ýn hâkimiyetini tanýmayanlara karþý insanlar için bir kýyam merkezi kýlýnan Kâbe (5/Mâide, 97), bugün ne kadar güven ve emniyet yeridir, toplantý ve kýyam yeridir?
Kral, Kâbe’ye kuþbakýþý bakacak þekilde Beytullah’tan yüksek saray inþâ edemez. Mescid-i Haram’ýn kapýsýna “Önce Allah, sonra vatan, sonra kral” yazdýramaz. Bu, Allah’la beraber baþka þeyleri de bir araya getiren bir tür teslis (üçleme)dir. Hiçbir mescidde Allah’la beraber baþka çaðrýlar yapýlamaz (72/Cinn, 18). Kâfirlerle bile zorunlu haller dýþýnda savaþ yapýlamayan emin beldede Amerika ve Ýsrâil’i protesto eden hacýlara ateþ açmaktan ve onlarca hacýyý öldürmekten çekinmeyen zihniyet kabullenilemez. Mekke, özel konumundan dolayý, herhangi bir devletin ulusal egemenliði içinde herhangi bir þehir olarak deðerlendirilemez. Orasý, bütün dünya müslümanlarýnýn ortak þehri ve malýdýr. Orada tek bir devletin bayraðý dalgalandýrýlamaz; bir rejimin özel kanunlarýna tâbi tutulamaz. Herhangi bir mescid ve ibâdet yerini îmar eden, hatta kendi arsasýna, tümüyle þahsî bütçesinden mâbed inþâ ettiren bir kimse bile, o yeri þahsî malý gibi kullanamaz, bazýlarýný o mescide kabul etmeme hakkýna sahip deðildir (2/Bakara, 114).
Tüm müslümanlarýn ibâdet edecekleri bir yerde, bir kimsenin sahiplik iddiasý geçersizdir. Mekke ve hac organizasyonunun, Mekke ve Medine yönetiminin müslümanlardan oluþacak uluslar arasý bir kurulun denetimine ve idaresine verilmesi Ýslâm’ýn ve müslümanlarýn hakkýdýr. Ýslâm Konferansý veya baþka bir teþkilâtýn bünyesinde teþekkül edecek bir kurul, her sene hac organizasyonunu üstlenir ve bunu uygular. Her ülkenin çýkardýðý hacý adayý sayýsýna göre kurulda temsil edilecek delegeler hac boyunca saðlanan döviz gelirlerini de organizasyon masraflarý olarak kullanabilirler; artan miktarý da o bölgelerin temizlik, nizam ve intizamýna, onarýmýna harcarlar.
’nýn yürekleri yakan durumu, mü’minlerin boy aynasý, boy ölçüleri için gösterge... Hýristiyanlýk, yahûdilik ve Ýslâmiyet açýsýndan da kutsal bir kent, etrafý mübarek kýlýnan belde (17/Ýsrâ, 1). Oraya hâkim olan, dünyaya hâkim olmuþtur denebilecek bir simge ve psikososyal moral ve güç kaynaðý.
Günümüzdeki durumu belirtmeye gerek var mý bilmiyorum; Fesad, katliam, vahþet, dehþet... Siyonizm ve emperyalizm, sadece Kudüs’ümüzü deðil; Ýslâm âlemini iþgal altýnda tutuyor. Kudüs’ün, Mescid-i Aksâ’mýzýn iþgalden kurtulmasý için çalýþmak, tüm gayretimizi seferber etmek, cihad etmek farz-ý ayýn.
Kýblelerimize Yönelerek Kýyam: Rasûlullah (s.a.s.) ve ilk müslümanlar Mescid-i Aksâ’yý vahiy gereði ilk kýble kabul ettiler; oraya yönelerek Rablerine kulluklarýný yerine getirdiler ilk önce. Biz de önce oraya yönelmeli, sonra Kâbe’ye teveccüh etmeliyiz, tefekkür ve görev bilinciyle. Hem namazdaki “kýyam”ý, hem de namaz gibi ibâdet ve farz olan küfre baþkaldýrý anlamýndaki “kýyam”ý kýbleler tâyin edecektir. Biz de kýblelerimize karþý yönelecek, yüzümüzü Aksâ ve Haram Mescidlerine çevirecek ve oraya doðru “Allahu Ekber!” diyerek kýyama duracaðýz/kalkacaðýz.
Rasûlullah Mescid-i Haram’dan veya diðer mescidlerden deðil; Mescid-i Aksâ’dan çýktý mîrâca. Mescid-i Aksâ’ya ayak basarak yükseldi göklere. Biz de namazlarýmýzýn mîrâc olmasýný istiyorsak, yahûdilerin ayaklarý altýnda alçalmak deðil de; göklere ve yücelere doðru yükselmek istiyorsak Mescid-i Aksâ’yý asansör veya kaldýraç kabul etmeli, onu merdivenimizin ilk basamaðý olarak deðerlendirmeliyiz.
Mescidlerimiz iþgalden kurtulduðu gün Mescid-i Aksâ’mýz da kurtulacak, Mescid-i Haram’ýmýz da. Mescidlerin kurtuluþu da Allah’ýn evi olan gönüllerimizin iþgalden kurtulmasý ile saðlanacaktýr.
|