Ancak bundan daha mühim olaný insandýr ve Onun eðitimidir. Zira insaný ruhen ve fikren besleyip mânen kalkýndýrmadan istenilen seviyeye ulaþmak mümkün deðildir. Bir elimizle yaptýðýmzý, diðer elimizle yýkmak istemiyorsak insanýmýzý bir fazilet ve ahlâk abidesi haline getirmek mecburiyetindeyiz. Üç kýtada hakim olduðumuz devirlerde, ilay-ý kelimetullah, millet olarak birleþtiðimiz ve bütün benliðimizle baðlý olduðumuz bir mukaddes gaye idi. Çünkü o devirlerde insanýmýz bu ulvî gaye için eðitiliyor, bu hususta hiçbir fedakarlýktan kaçýnýlmýyor ve bütün imkanlar neslin, en iyi bir þekilde yetiþmesi için seferber ediliyordu.
Bugün ise milletimizi birbirine baðlayan ve kenetleyen o ulvî gayenin ve manevî deðerlerin yok denecek kadar zaafa uðradýðýný ve aramýzdaki uhuvvetin adâvete, muhabbetin burûdete dönüþtüðünü görüyoruz. Kendi kökünden kopmuþ, dininin, tarihinin, gelenek ve göreneklerinin yabancýsý olmuþ, kafa ve yüreðinde mazisi adýna ne varsa kaybetmiþ, gayesiz, güvensiz, baþýboþ bir gençlikle karþý karþýya bulunuyoruz.
Ýnsanoðlu ne melektir, ne de þeytan, Fakat dini ve milli deðerleri, ahlâkî prensipleri hiçe sayan materyalist bir eðitim sistemi ile yetiþtirilirse, þeytan olmaya daha müsaiddir. Memleketimizde meydana gelen anarþik olaylarýn, din ve tarih düþmanlýðýnýn, ateist fikirlerin büyük ölçüde okumuþlar arasýnda meydana geldiðine bakýlýnca, bugüne kadar uygulanan milli eðitim sisteminin ne kadar yanlýþ ve milli bünyemizi tahrip edici olduðu ortaya çýkmaktadýr. Görülen o ki, cumhuriyet dönemi boyunca, gençlerimize gýda olarak sunulanlar, onlarý zehirlemiþ bulunmaktadýr.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Türkiye'ye gelen ve din ve tarih adýna ne varsa acýmasýzca ve hunharca tahrip edildiðini gören Fransýz yazar Claude Farrere (Türklerin Manevi Gücü) adýyla Türkçeye çevrilen kitabýnda; "Türkler eski hayatlarý ile hiç ilgi kurmadan yeni bir hayata kavuþmak için giriþtikleri tecrübede muvaffak olabilirlerse çok þaþarým. Bana öyle geliyor ki bugün, kendilerine menfur gibi görünen ama onlar için tek kurtuluþ yolu olan mazilerine yavaþ yavaþ dönmek zorunda kalacaklardýr." diyor.
Ayný kitabýn baþka bir yerinde de þöyle yazmaktadýr:
"Eski Türkiye'yi medeniyete götüren tek vasýta Ýslam'dý. Gerçek bir imanlarý vardý. Kadýnlarý da kendileri gibi mü'mindi. Topraðýna, çok çeþitli ve derin köklerle baðlý bir halkýn dinini kökünden sökmeye kalkýþmanýn iyi bir þey olduðunu iddia edemiyeceðim. Menþelerine çok yakýn olan bir halkýn, iç dünyasýnýn temelini teþkil eden dinini kökünden sökmeye kalkýþmanýn çok ciddi bir iþ olduðuna eminim. Ankaralý erkekler bugün bu tehlikeli yolu seçmiþ bulunuyor. Ankaralý hanýmlar da öyle. Dün bu hanýmlar inanýyorlardý. Bugün artýk inanmýyorlar. Hiç deðilse kocalarý bunlarý böyle davranmaya zorluyorlar. Bu zorlamanýn kadýnlar üzerinde büyük tesiri olduðu muhakkak. Artýk kendilerini istikbale götürecek hiçbir þey bulamýyorlar. Nasýl ki Ankara'yý yapan mimarlar da kendilerini eski þaheserlerin çizgilerinden faydalanarak yeni þahaserler yapmaya götürecek sanat ruhunu bulamamýþlarsa. Bundan daha acý birþey olamaz."
Balkan savaþýna takaddüm eden 3 Ekim 1913 tarihide bir Fransýz gazetesinde yazdýðý bir makalede, "Hazýrlanan bu kavgada ben, kuvvetliye karþý zayýfýn, zalime karþý mazlumun, Hristiyana karþý müslümanýn yanýndayým." diye yazabilecek kadar Osmanlý Ýslam medeniyetinin hayraný bir Hristiyan olan Farrere bile Ankara'daki idarecilerin sakim düþünce ve tahribkâr uygulamalarýndan dine karþý davranýþlarýndan ve inançsýzlýklarýndan þikayetçi ve muzdarib.
Bugünkü silahlý terörün kaynaðý, uygulanan yanlýþ, taklitçi ve tahribkâr eðitim sistemidir ve böyle bir sistem ancak okumuþ cahiller, eli kalemli ve silahlý teröristler yetiþtirebilir. Çünkü materyalizme tutsak olmuþ kiþilerden ve toplumlardan erdemli davranýþlar ve fedâkarlýklar beklemek mümkün deðildir. Bu bakýmdan milleti idare edenlerin en mühim meselesi milli eðitim olmalýdýr. Çünkü milletler, dini ve milli deðerlerine baðlý, þahsiyetli bir milli eðitimle yükselir ve üstün medeniyetler kurabilirler. Siyasi, ekonomik ve kültürel yönden gerçekten hür olmak istiyorsak, bizi biz yapan dini ve milli deðerlerimizle beslenen asrýn imkanlarý ile techiz edilmiþ, taklitten uzak bir milli eðitim proðramý uygulamak mecburiyetindeyiz. Bugünkü eðitim ve öðretim proðramlarý ile þahsiyetli ve güvenilir bir nesil yetiþtirmek mümkün deðildir. Þayet yetiþmiþ bir kýsým kiþiler varsa, bunlar da fedakâr, kemâl ehli bazý zevatýn özel ilgi ve çabalarý neticesinde o duruma gelmiþlerdir.
Bir toplum yükselirken veya çökerken, bütün unsurlarýyla yükseliyor ve çöküyor. Nitekim dün eli öpülen, arýlar misali durmadan dinlenmeden, usanmadan, yorulmadan büyük bir aþk ve þevk ile meydana getirdiði ruh peteðinden hiç bir karþýlýk beklemeden ilim ve irfan ballarý sunan ve devlet kuran öðretmen bugün itibar köþesinden indirilmiþ sýradan bir vatandaþ konumuna düþmüþ ve büyük ölçüde öðretmenlik özelliðini yitirmiþ ve böylece okulu, öðretmeni, öðrencisi ve ders kitaplarý ile koskoca bir müessese milli benliðini kaybetmiþ, yabancý kültürlerin istilasýna uðramýþ, millete raðmen milli deðerleri tahrikte ön sýralarý almýþtýr.
Milli eðitimin gayesi ÝYÝ ÝNSAN yetiþtirmek olmalýdýr. ÝYÝ ÝNSAN, inanan, inancýnýn gereðini yerine getiren, Kur'an ahlâký ile ahlâklanmýþ, dürüst, çalýþkan, fedâkâr insan demektir.
ÝYÝ ÝNSAN, aþýrý olmayan dengeli insandýr. Çünkü aþýrýlýklar dengeyi bozar, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Aþýrýlar helâk olmuþtur."(Müslim) buyurdular ve bunu üç kere tekrarladýlar.
ÝYÝ ÝNSAN yetiþtirmek için eðitimin þu üç boyutunu en iyi þekilde tatbik etmek gerekir.
1. Bilgilendirmek.
2. Yönlendirmek.
3. Uygulamak.
BÝLGÝLENDÝRMEK
Eðitimin temel vazifelerinden biri de yönlendirmektir. Gayesiz ve hedefsiz býrakýlmýþ yönlendirilmemiþ fert ve toplumlar kendi içlerinde kargaþa ve anarþiye düçar olurlar. Onun için insanýmýzý düþünce, niyet, akýl yürütme, söz ve amelleri hususunda yönlendirmeliyiz.
Düþünceyi, hâyalden, hakikate.
Niyeti, kötüden iyiye.
Akýl yürütmeyi, nefsi mütalalardan, naslara istinad ettirmeye,Sözleri, yalandan, doðruya, Þirkten, nifaktan, tevhide; malayani, gýybet, dedikodu ve iftiradan, irþad ve tebiðe; kalabalýktan letafete; luzumsuz olandan lüzumlu olana çok konuþmaktan az ve öz konuþmaya, yerinde ve zamanýnda olan konuþmaya; batýlý müdafaadan, hakký müdafaaya.
Þeyh Sadi Þirazi þöyle der: "Ýki þey akýl hafifliðini gösterir: Söylenecek yerde susmak, susacak yerde söylemek."
Amelleri: Riyadan, ihlasa, faydasýzdan, faydalýya, geçicilikten, sürekliliðe, rastgelelikten, planlýya, daðýnýklýktan, disipline, ferdiyetçilikten, cemaatçiliðe, beceri gösterilmeyen yönden, beceri gösterilen yöne. Hülasa olarak, bütün sahalarda olumsuz olanlardan olumlu olanlara yönlendirmeliyiz.
Böyle bir eðitimden sonra toplumumuz, Ýslam'ýn bir devlet nizamý olduðunu görüp, tüm taðutî sistemlerden nefret ederek, Ýslam nizamýnýn hakimiyeti için her türlü fedâkarlýðý gösterip bütün imkanlarýný seferber edecek ve Allah yolunda ölüm bir sevda olacaktýr. Ölüme koþanlar, aslýnda ölümü ve hayatý yayratana, Rab Tealaya koþuyorlar. Gaye Allah olunca, ona vuslat yolunda çekilen çile ve meþakkatler, belâ ve musibetler, zindanlar ve ölümler Rahmet gülistanýnda açan güller ve sünbüllerdir. Böyle bir bahar cünbüþünde, korku ile ümidin hasret ile vuslatýn içiçe yaþandýðý ufuklar ötesine yapýlan sevda yolculuðu ne güzeldir.
|