Ana Sayfa   |   Görüntülü Dersler  |  Sesli Dersler   |  Kur'an Araþtýrmalarý   |  Ýlmi YAZILAR   |  Aile Eðitim Yazýlarý   |  Çocuk Eðitimi Yazýlarý   |  Yazarlar  |  Ýletiþim

Kur`an-i Kerim ve Mealleri

Namaz Sureleri Tefsiri

Cuma (Tefsir) Dersleri

Hadis Dersleri

Cami Dersleri

Hz. Peygamberin Hayatý (s.a.v)

Ýnsaný Tanýmak (Radyo)

Tv Programlarý

Seminer ve Konferans

Kýsa Dersler

Özel Konular

Fýkhi Konular

Aile Eðitim Seminerleri

Foto Galeri

Üyelik Giriþi

Kull. Adı

:

Şifre

:
   

Ücretsiz Üyelik
Şifremi Unuttum

Güncel Videolar

Eðitimcilere ÖZEL
Gazze Duasý
Gençlerle Ýletiþim (Günýþýðý- Reþitpaþa​)
Uyumlu Evlilik Yöntemi (Bulgurlu)

Namaz Vakitleri

Sayaç

Sayac
Tekil (Bugün) 1212
Toplam 15277361
En Fazla 20355
Ortalama 2610
Üye Sayýsý 1175
Bugün Üye Olan 0
Online Ziyaretci
 
 

Sapma Noktasý ve Kurtuluþ Ýmkaný   

"(Eðer böyleyse,) bu, çok çarpýk ( çok insafsýz ve çok zalimce)bir taksimdir!.." (Necm suresi, 22)
21/03/2009

     Bütün insanlar, Rabbimiz tarafýndan yaratýlmýþ eþit þahsiyetlerdir. Ýnsanlar arasýnda bir "üst benlik", bir "alt benlik" ayýrýmý asla yoktur. Herkes ayný benliðe sahip eþit þahsiyetlerdir. Allah bütün insanlarýn Rabbi efendisidir. Her türlü övgü sadece ve sadece O'na mahsustur. Bütün mülk, saltanat, hâkimiyet, hükümranlýk, tasarruf yetkisi O'na aittir ve O, bu yetkisini hiç kimseyle paylaþmýþ deðildir. Bu konuda o'nun veliahdý ve ortaðý yoktur? O öyle bir zatý muhteremdir ki, göklerin ve yerin (bütün kâinatýn) mülkü (saltanatý, hâkimiyeti, hükümranlýðý, tasarruf yetkisi) O'na aittir! O, (bu konuda) hiçbir evlat( Mülkü ve egemenliðini kendisine terk ettiði hiçbir veliahd ya da kendisine böyle bir þeref payesi verdiði kiþi/kiþiler veya ulûhiyetinden pay taþýyan zatlar) edinmemiþtir! Mülkünde ve egemenliðinde hiçbir ortaðý yoktur! O, her þeyi yaratmýþ ve onlarýn varlýðýný bir ölçüye göre düzene koymuþtur! Hâl böyle iken, (onlar) Allah'tan ayrý olarak bir takým(düzmece) ilahlar edindiler! (öyle ki), o ilahlar hiçbir þey yaratamazlar; (ama) kendileri(insanlarýn hayal ve tasavvur dünyalarýnda, yalan yere) yaratýlýp duruyorlar; (bunlar), kendi kendilerine (bile) ne bir zarar ne de bir yarar saðlayacak güce sahiptirler, ne ölüm üzerinde, ne hayat üzerinde ne de ölmüþ varlýklarý yeniden diriltip kaldýrma konusunda her hangi bir etkileri / yetkileri yoktur! ( Furkan sûresi, 23)

     Ýlahi kural þu:"Rab/efendi, sadece Yüce Allah'týr; insan ise, sadece ve sadece O'nun kuludur!" Bu kuralýn bir tek istisnasý bile yoktur ve asla olamaz! Mülkün sahibi Allah olduðu için, kural koyma hakký da O'na aittir. Beþerden biri veya birileri "din va'zetme" hakkýna asla sahip deðildir. Böyle bir hakka sahip olduðunu düþünenler varsa, bunun, Allah'a ait sýnýrlara tecâvüz olduðunu bilmeleri gerekir. Bunun ilahi ifadede ki anlamý ilahlaþmaktýr. Böyle bir cüret, insanýn sergileyebileceði en zalimane cür'ettir."Hiç þüphesiz þirk, (Allah'a ortak koþmak, o'na ortak olmaya kalkýþmak), gerçekten çok büyük bir zulümdür, ( haksýzlýktýr, hainliktir)!.. ( Lokman sûresi, 13) Bunun için Yüce Rabbimiz þu kuralý yazmýþtýr: "Ben'den baþka hiçbir "Ýlah" yoktur; o halde, sadece bana kulluk ediniz!.." (Enbiya suresi, 25) Bu kuralýn doðrulanmasý, gerçek özgürlüðün ve hakikatin onaylanmasýdýr. Hayatlarýný "Lâ ilahe illallah!" esasýna göre konumlandýrmayanlar ne özgürlüðün, ne de gerçeðin zevkini duyumsayabilirler.

     Hâl böyle iken, bir kýsým akýl yoksunu insanlar, mýzýkçýlýk yapýp kuralý deðiþtirmeye kalkýþmýþlardýr. Onlar, iðrenç tutkularýný tatmin için gerçeði tersyüz etmiþler, Yüce Rabbimizin koyduðu kuralý deðiþtirmiþler ve üç günlüðüne misafir olduðumuz þu güzelim evin tapusunu istemeye/almaya kalkýþmýþlar, efelik taslatýp ortalýðý periþan etmiþlerdir. Bugün, dünyada bir "bunalým" ortamý varsa, onarýlmaz bir "kriz" yaþanýyorsa, dünya halklarý "sefil ve periþan"sa, önemli bir kýsmý da "aptallaþtýrýlmýþsa", bunun tek sorumlusu bu aptal efelerdir. Sorumsuz haydutlardýr.

     "Dünyaya bakýyorum. Tüylerim diken diken. 1989'da Amerika'da 100, Güney Asya'da 350, Doðu Asya'da 150, Afrika sahrasýnýn güneyinde 300, öteki bölgelerde 100 milyon insan açlýkla savaþmýþ. (Bugün bu rakamlar daha da artmýþ durumdadýr.) Açlýk sorununu çözmek þöyle dursun, geliþmiþ ülkelerle geliþmemiþ ülkeler arasýndaki uçurumlar daha da büyümüþ. (ve büyümekte) 1998'de dünyada tüketime harcanan para 1975'tekinin iki katý olmuþ. Bunun %86'sýný zengin, %14'ünü yoksul ülkeler tüketmiþ. Dünyanýn en zengin üç kiþisinin varlýðý 48(kýrk sekiz) yoksul ülkesinin ulusal gelirinden çok. Dünyanýn en zengin 15( on beþ) adamýnýn varlýðý, kara Afrika'nýn tüm gelirinin üzerinde. Dünyanýn en zengin 225( iki yüz yirmi beþ) insanýnýn varlýðýnýn yalnýzca %4'ü bütün dünyadaki insanlarýn gereksinimlerini karþýlayacak ölçekte. Dünyada bilimsel araþtýrmalarýn (ki, bunlarýn çoðu askeri amaçlý) %90'ý Kuzey Amerika, Batý Avrupa ve Japonya'da yapýlýyor. Oran Latin Amerika'da %1,9; Afrika'da %5'tir. ABD ve Kanada 1994'te bilimsel araþtýrmalara 178 milyon dolar, Nijerya 20 milyon dolar harcamýþ. Teknolojiyle doðal deðerlerin alt üst edildiði, kültürlerin ve uygarlýklarýn amansýzca çalýþtýðý, dünya nimetlerinin adil üleþilmediði acýmasýz ve acýnasý bir dünya bu." (Doç. Dr. Sami Selçuk, Demokrasiye Doðru, Eylül 1999. Adli yýl açýlýþ konuþmasý)

     Bu bilgilerin verildiði tarihten bu tarafa tam altý yýl daha geçti; ama sorunlar daha da büyüdü. Çaðýn Firavunlarý bütün dünyayý alevler içine attý. Kör ve aptal bu zihniyet yüzünden tüm dünya yanýyor…

     Bunlar, büyük bir yalan uydurdular ve uydurduklarý bu yalaný hakikat diye pazara sürdüler. Sihirbazlýk ve kalpazanlýk gösterileriyle, yalanlarýný ayakta tutmaya çalýþýyorlar. Akla hayale gelmeyen hokkabazlýk gösterileri sergiliyorlar. Bir yandan ýrk esasýna dayalý "efendilik", bir yandan dinsel efendilik… v.s.ler uydurdular, kast sistemleri kurdular, birilerini Yüce Rabbimize "oðul" isnat ettiler, ilmi kullandýlar, sopayý kullandýlar, reklamý kullandýlar… Her þey, insanlýðý aldatmak için seferber edildi. Tek dava, Allah yerine, efendi biz olalým!..

     Gerçeði bütün yönleriyle gözlerimizin önüne seren yüce kitabýmýz Kur'ân-ý Kerim; Müstekbir yönetici (Firavun), sömürgeci sermayedar (Karun), Zorba bürokrat (Haman) ve sahte aydýn/ ilim adamý (Bel'am) dörtlüsünün iþbirliði yaparak, tarihin her döneminde, her yerde ve her alanda ortak bir "þebek/çete" oluþturduðunu ve dünyayý periþan ettiklerini bizlere anlatýr. Bu þebeke, halktan gasbettiði deðerler üzerinde boy verir, güç sahibi olur. Halk adýna karar verirler, halký kendi "renklerine" göre renklendirirler, kendilerine uygun bir benlik oluþtururlar. Halk bu þebekenin inisiyatifine göre davranýr, onlarýn izin verdiði kadar yaþar; kuralý onlar kor, onlar uygular ve onlar sonuçlandýrýr.

      Halkýn desteði olmadan, halktan güç alýnmadan "efendilik"  sürdürülemez. Peki, bunlar halký nasýl yedeklerine almakta ya da önlerine katmaktadýrlar? Dünyanýn bilinen siyasal ve yönetim tarihi göz önüne de bulundurulursa, bu iþin þu yöntemlerle halledildiði görülür:

    1) Halkýn rýzasýný kazanmak desteðini almak.

    Halkýn rýzasýný almak, halkýn isteklerini kabullenmekten geçer. Bu durumda þöyle bir sorun oluþmaktadýr. Halkýn istekleriyle egemen güçlerin istekleri ayný olmamaktadýr. Bu durumda sorun nasýl çözülecektir? Çünkü egemenler isteklerinden kolay kolay vazgeçmezler. Çözüm;

     2) Baský, tehdit, sindirme yoluyla halkýn rýzasýný alma yöntemi devreye sokulur. Bununla birlikte;

    3) Yalan, hile, aldatma, aptallaþtýrma yöntemleri her zaman yürürlüktedir.

    Gerek tarihte ve gerekse de günümüzde, egemen zorba yönetimler ve anlayýþlar, hep halký yönetilenleri  aldatma, aptallaþtýrma, uyutma, sindirme ve zavallý hale getirme yönünde gayret sarf ettikleri görülür. Hak ve hakikat temeline dayanmayan mantýðýn, aldatma ve baský uygulamanýn dýþýnda yapabileceði bir þey yoktur. Çaðýmýz Firavun'u ve onun sihirbazlarý, bütün dünyayý, "Irakta kimyasal silah var!.." yalanýyla nasýl da aldatmýþlardýr. Ýþte onlarýn yaptýðý budur. Eline de silahýn varsa, sen güçlüsün ve sen haklýsýn!.. Bütün bu yapýlanlar nasýl izah edilebilir? Halký adam yerine koymak,                                                                                                                        Firavun'un kendisini  inkâr etmesi  demektir. Firavun elindeki imkânlarý, halký bölmek ve parçalara ayýrmak için kullanan adamdýr, anlayýþtýr, yönetimdir. Peygamber Efendimiz(s.a.s.) þöyle buyurmuþtur: "Ýnsanlarýn hepsi Allah'ýn ailesindendir. Onlarý en hayýrlýsý, insanlara en hayýrlý olandýr." Ýþte, Firavunlar, Allah'ýn kullarýný sýnýflara ayýrmýþlar, aralarýnda altüst benlikler oluþturmuþlar… Doðal olarak kendileri "Efendi" olmuþlardýr. Böylece tarihin en büyük zulüm hareketi yaþanýyor olmuþ. O gün bugün, zulüm çarký bu minval üzere dönmeye devam etmiþtir.

    Firavunlar sorumluluktan uzak bir azýnlýk hâkimiyetine dayalý hile düzenleri ihdas etmiþlerdir. Bunlara göre diðer insanlar "sürüden ibarettir", kendileri ise çoban… Bunlar akla, mantýða, ilme ve halkýn yararýna uygun davrandýklarýný söylerler, ama gerçek tam tersidir. Gerçekte bunlar iðrenç çýkarlarýnýn peþindedirler. Ellerindeki yegâne silah "güç" ve "hile" dir.

    Dünyanýn bilinen siyasal/ yönetim tarihi göz önünde bulundurulursa þöyle bir realite ile karþýlaþýrýz. Toplum idare edenler ve idare edilenler diye ikiye bölünmüþtür. Birinciler daima "tayin" edenler, "belirleyenler", "ölçü koyanlar" dýr. Bunlar küçük bir azýnlýktan oluþurlar. Ýkinciler ise, çoðunluðu teþkil eder. Bunlar da daima "belirlenirler." Bunlar bütün sistemlerde "mahrum/ mustazaf" konumundadýrlar. Yüce yaratýcý bunlara iyilikte bulunmak ister; fakat konumlarý gereði bu lütfu bir türlü hak edemezler.

     "Siyaset esasýnda daima bir iktidar komplosudur." Çünkü insanlar iktidar sahibi olmaya alabildiðine düþkündürler; daima onu elde etmek için koþuþtururlar. " Sahip olmak ve yönetmek, emir vermek" en büyük arzularýdýr. Bundan ötürü, sonu gelmeyen komplolar devam edip gider. Fýrsatýný bulan yönetimi/ efendiliði ele geçirir ve firavunlaþýr. Hiç þüphesiz, yönetim sahibi olup da firavunlaþmayan birçok dürüst insan görülmüþtür. Konumuz bu olmadýðý için, onlarý anlatmaya çalýþmýyoruz. Ýnsan olmanýn esprisi þudur:

 

    Ýnsaný güzel kýlan Yüce Rabbimiz/gerçek. Efendimizdir. Ýnsan onun yolunda yürüdüðü oranda güzelliðini korur, geliþtirir ve mükemmel bir noktaya ulaþtýrýr. Hiç þüphesiz, iman olmanýn kaçýnýlmaz bir "edebi" vardýr. Ýnsan olmanýn öncelikli edebi, insan olduðumuzun farkýna varmaktýr. Firavunlaþmaya kalkýþmak, en büyük edepsizliktir. Firavunlara kul olma zilletine katlanmak ta en büyük edepsizliktir. Þu ilahi mülk'te insan olduðumuzu fark etmemiþ olanlar ya "firavunlaþýr" ya da "köle" olma zilletine mahkûm olur. Bu her iki tutumu benimsemiþ olanlar, kendi dünyalarýnda zifiri karanlýklara mahkûm olurlar, içine düþtükleri karanlýðýn pençesinde kývranýp dururlar, sonsuza kadar huzursuz olurlar. Ýçine düþtükleri "zulüm denizi" onlarý boðdukça boðar. Tutuþturduklarý fitne/zulüm/ihanet/ isyan ateþi kendilerini yaktýkça yakar. Uykularý kaçar, gözleri þiþer, alev kesilirler. Týpký bir Ebu Leheb gibi… Soðuk terler dökerler, onlarýn gecesi, sabaha asla ulaþmaz. Hep karanlýkta, hep karanlýkta kalýrlar. 24 saatlik günlerinde Günyüzü/aydýnlýk göremezler, kuþluk vakitleri, öðlenleri, ikindileri, yoktur onlarýn. Ülkelerinde "güneþ" ve "ay" doðmaz, hiçbir þey aydýnlatmaz onlarý, Çünkü gözleri yoktur!.. Gözü olmayanlarý güneþ nasýl aydýnlatsýn. Ýnsan olmak, "göz sahibi" olmaktýr, gerçeði ve gerçek "Efendiyi" görmektir.

     Ýnsana ve topluma sunulan her nimeti, ihsan eden Allah Teâlâ'dýr. Hiçbir "insan" veya hiçbir "nesne" deðer olacak konumda deðildir. Herkes sadece Yüce Rabbimizi ululamalýlar ki, ululanma sevdasýnda olanlar, diktatörler, baronlar oluþmasýn. Kullar Allah'ý yücelttikleri oranda kendilerini koruma þansýný elde ederler. Allah'ýn yüceltilmediði toplumlarda, doðal olarak yüceltilenler olacak ve toplum zamanla "sahte ilahlarýn" tutsaðý olacaktýr. Bir toplum bir kere sahte bir ilaha ya da ilahlara kapýldý mý, artýk yakasýný zor kurtarýr. Bu nedenle var olan bütün nimetler yüce Allah'ýn bir lütfü olarak ki öyledir de algýlanmalýdýr. Sahip olduðumuz " nimetler" ululanýrsa yanlýþ yapýlmýþ olur. Ululanmasý gereken nimetleri bize ihsan eden rabbimizdir. Yüce dinimiz "Allah'u ekber!.. ( Tek ulu Allah'týr, tek büyük Allah'týr, tek yüce Allah'týr) þiarý en uygun þekilde algýlamalýdýr. Bu konuda çizgiden sapýlýrsa, geri dönülmez bir yola girilmiþ olunur.

    Hayatýn kaynaðý yüce rabbimizdir. Ýnsan benliðinin yapýsal olarak bazý deðerleri vardýr. Bu deðerler ancak bunlarý formüle eden zatýn yardýmýyla korunup ayakta tutulabilir. Ýnsan ruhunun kökleri ana kaynaðýndan koparýlýrsa bu onun için bir felaket olur. Ana kaynaktan besleyen insan hayatýn en feci dramýný yaþar. Kaynaðýndan kopan insan kötüleþir. Ýnsan kötüleþince kötülük yapar; kötülük yaptýkça daha da kötüleþir. Her kötülük bir girdap gibidir; kendine yaklaþýldýkça biraz daha içine düþülür. Firavunlaþmak insan ruhunu imha eden girdaba yaklaþmak demektir.

     Tarihin en zalim diktatörleri, en kaypak çýkarcýlarý ve yardakçýlarýnýn ortak ölçüleri ve yaþamlarýnýn ortak temasý, 'kalpleri katýlaþtýrýr' imha girdabýna yakalanmýþ olmalarýdýr. Doðru olaný tercih etme ne kadar reddedilirse kalpleri katýlaþtýrýr girdapta o kadar boðucu olur esasýnda firavun Karun haman ve bela'm çetesi bu girdaba yakalanmýþ kimselerdir. Firavun, kendisi ve halkýnýn yaþadýðý acýlardan korkmaktadýr. Fakat hiçbir acý bu ölümcül geliþmeyi/ düþüþü deðiþtiremez. Bu durum onun ve halkýn yýkýmýyla sonuçlanýr. Firavun yanlýþ yaptýkça, kalbi katýlaþýr; kalbi katýlaþtýkça yanlýþ yapar… Halký da öyle yapar… O kükredikçe, halký uysallaþýr; halký uysallaþtýkça, o kükremeye devam eder… Perde hazin bir sonla kapanýr: Yýkým…

    Firavun ve benzeri, dýþ gerçeklerle ilgili tüm baðlarýný koparýp, gerçekliðini yerine sadece kendi gerçeklerini kollar; karar verme süreçleri bu temelden hareketle "korku" üzerine bina edildi. Onlar mütekebbirdirler, Çünkü korkaktýrlar. Tarihin en korkaklara en zalimleri olmuþtur. Korku zulmü üreten ana bir nedendirler. Ýþte bu nedenden ötürü firavunlarda hiçbir deðiþiklik göremezsiniz; çünkü firavunlar özgür deðildir. Onlarý korkularý esir almýþtýr. Gerçek þu ki, yapýlan her yanlýþ, sahibinin benliðini daha da zayýflatýr. Zayýf düþen benlik köleleþir. Dünyevî tutkular, korkular ve zaaflar insan benliðini alabildiðine kurutur. Artýk bu benlik iþe yaramaz olur.

    "Onlar gördüðün zaman, dýþ görünüþleri (giyimkuþam tarzlarý, boylarýpostlarý endamlarý) boþuna gider. Konuþtuklarý zaman (adam sanýp) sözlerine kulak verirsin; oysa onlar, giydirilmiþ kütükler/ kalaslar (manken heykeller)gibidirler!.. (onlar, o kadar yüreksiz, o kadar korkak ve ürkektirler ki,) her çýðlýðý kendi aleyhlerine(atýlmýþ)sanýrlar!.. Onlar, gerçek düþmandýrlar…" (Münafýkun süresi, 4.)

     Ýnsan, kendisine doðuþtan bahsedilmiþ olan ilahi/insani özelliklerini(akýl, düþünce, idrak, irade, muhakeme) gereði üzere kullanmaz ise, kaçýnýlmaz bir biçimde insani istikametini, hidayet çizgisini yitirir ve gerçek doðasýndan sapar. Bu sapýþ, onun için bir "kader" deðildir; kendi heva perestliði'nin, beceriksizliðinin, tembelliðini ya da kendi özel seçiminin tabii bir sonucudur. Araf suresi 179. ayetteki durum tamda bu gerçeði açýklar. Nahl suresi 79. ayette anlatýlan tabii durum, kendisine iþlev yüklenmeyince, Araf suresinde ki (179. ayet) arýzi durum ortaya çýkar. Bu durum bir alýn yazýsý olarak oluþmaz;  bu beceriksizlik ve bir körlük neticesi olarak oluþur. Bu körlük durumu da, insanýn gerçek Rabbini görmemesiyle ortaya çýkar. Ýnsan, Yüce Rabbimiz doðuþtan kendisine lütfettiði "iþitme", görme, duyma, düþünme ve muhakeme etme" yetkilerini gereði üzere kullanmayýnca; kalpleri olup da duyupdüþünmeyen, gözleri olup da bakýp görmeyen, kulaklarý olup da kulak verip iþitmeyen hayvanlar seviyesine, hatta daha da kulak verip iþitmeyen hayvanlar seviyesine, hatta daha da aþaðý bir konuma düþer. Bu durum, Yüce Rabbimizin Kur'an'da anlattýðý "Þaþkýnlýk" halidir. Firavun ve halkýnýn kapýldýðý hâl budur. Yozlaþmýþ toplumlarýn doðal hali öncelerinde firavun ve koruyucu çetesi, arkalarýnda mustaz'aflar sürüsü…

     "Þaþkýnlýk halini" yaþayan insanlar, dünyayý kendi arzu ve korkularý zaviyesinden, düþünce ve olaylarý çarpýnarak görürüler. Bu durum, insaný "mütekebbir" kýlar. Böyle bir yönetici, dünyada en büyük zulümlerin ortaya çýkmasýna sebep olur. Bunlarý "mantýk" dedikleri þeyin mantýkla hiçbir iliþkisi yoktur, "doðru" dedikleri þeyin de doðrulukla bir alakasý yoktur. Çünkü bunlarýn tek zaviyeleri vardýr o da, kendi çýkarlarýdýr…

     Bu insanlarýn tek taraflý ve önyargýlý bakýþ açýlarý, hak ve hakikatin yolunu sürekli keser. Bu bakýþ açýsýna göre bir þey, þayet bana uygunsa, o doðrudur; deðilse, reddedilmelidir.

    Bu tarz bakýþ açýlarý, insanýn düþünce ve karar kapasitesinde körlüðe, sapýklýða ve "kalbin kaskatý kesilmesine" neden olur. Sonuçta kiþi tek taraflý bir bakýþ açýsýna sahiptir ve karar þudur: "Benim ve benim gibilerin dýþýnda herkes tehlikelidir!" saðlýklý deðerlendirme kabiliyetini yitiren kimseler, baþkalarýna karþý "örtük bir akýl" ile yönelirler ve gerçekleri göremez olurlar. Öyle ki, doðruyu yanlýþtan, gerçeði sahteden, hakký batýldan ayýramaz olurlar. "Kiþi dýþ gerçeklikle bütün baðlarýný koparmýþ ve gerçekliliðin yerine kendini koymuþsa," yani kiþi baþkasýnýn durumunu kendinden farklý olarak algýlamýyorsa, o kiþi gerçek bir "hasta"dýr. Burada dikkati çeken bir konunun altýný önemle çizmeliyiz. Büyük güç sahibi birçok insan, örneðin firavunlar, nemrutlar, Sezarlar, neronlar, Karunlar… Böyle bir hastalýðýn kurbanýdýrlar ve hepsi de tüm çaðlar boyu hep ayný ortak özellikler sergilerler. Hastalýk ayný olunca, belirtisi ve sonuçlarý da hep ayný oluyor.

     "Bu insanlar mutlak güce ulaþmýþlardýr; aðýzlarýndan çýkan söz, yaþam ve ölümde dahil olmak üzere, mutlak kanundur, istediklerini yapma konusunda kapasitelerinin sýnýrý yokmuþ gibi davranýrlar, bu nedenle sayýsýz kadýnla birlikte olur, sayýsýz insan öldürürler, "gökteki ay'ý isterler", "imkansýzý" isterler. Ýnsan deðilmiþ yanýlsamasýyla var oluþ sorununu çözmeye yönelik bir çaba olmasýna karþý, bu bir çýlgýnlýktýr. Bu, çýlgýnlýða maruz kalan kiþinin yaþamýnda artma eðilimi gösteren bir deliliktir. Tanrý olmaya ne kadar çok çalýþýrlarsa, kendilerini insan ýrkýndan da o kadar soyutlar ve bu soyutlama onu daha çok korkaklaþtýrýr, herkes onun düþmaný olur ve sonuçtaki korkuya dayanmak için, gücünü, acýmasýzlýðýný, anarþizmini artmak zorunda kalýr. (E. Form, sevginin ve þiddetin kaynaðý) Böylece zulüm tüm yönleriyle vücut bulur.

     Ýnsan bir þeye kendini atfettiði özelliklerinden ötürü aþýk olur; ve hatta tapýnýr. Gerçekte o þeyin, o özellikleri taþýyýp taþýmadýðý fazla önemli deðildir. Burada önemli olan, insanýn kendisinin o þeye yüklediði anlamdýr. Konuyu ku'an'ýn penceresinden görelim:

    "(Bakýn), bunlar sizin ve babalarýnýzýn uydurduðu boþ/ anlamsýz isimlerden baþka bir þey deðildir, Allah onlara böyle bir saltanat(anlattýðýmýz, inandýðýmýz ve iddia ettiðimiz gibi bir özellik) indirmemiþtir. Onlar, sadece zan (vehim) ve nefislerinin sevdasýna (tutku ve kuruntularýna, keyiflerine) uymaktadýrlar. Oysa Rablerinden kendilerine, (uymalarý gereken) yol gösterici ( çoktan) gelmiþ bulunuyor…" ( Necm suresi, 23)

     Hayatýn kaynaðýndan, kopan kiþi, gerçeðin yerine kendisini yerleþtirir, kendisini bir "tanrý" görmeye baþlar ve insanlýk için büyük tehlike baþ gösterir. Artýk bu kiþi, kendi çýkarlarý uðruna bütün bir dünyayý yok etmeye hazýrdýr. Ýþte Kur’ân'ýn anlaþtýðý firavunluk budur.

     Geleceklerini baþkalarýný ezmekte, sindirmekte ve köleleþtirmekte görenler, ezilmeye, sindirilmeye ve köleleþmeye de hazýrdýrlar. Bir baþkasýnýn alýnteri üzerine bina edilen efendilik /firavunluk /Karunluk/ Hâmanlýk ve Belamlýk, farkýna varýlmamýþ olan bir baþka köleliktir. Ýmanýn kapýldýðý en büyük kölelik… Ýslam bizden ne köle olmamýzý ne de bir baþkasýnýn alýn teri üzerine bina edilmiþ "efend i firavn" olmamýzý istiyor. O, bizim her iki duruma da eþit derecede karþý çýkmamýzý emrediyor. Ýnsanýn sorumlu, yükümlü, saygýlý ve etken olmasý esas bir haktýr. Hak hiçbir zaman devredilemez, hiçbir zaman gasledilemez. Hak haktýr. Bu hak insanýn kendi hakkýdýr. Onun bir baþkasýna kul edinme hakký yoktur. Ýnsanýn yaratýcýsýna yapmasý gereken kulluk hakkýný gasp etmeye çalýþan herkes, esasýnda iðrenç bir firavundur, yine bu hakkýný bir baþkasýna devreden, bir baþkasýný ilahlaþtýran da iðrenç bir müþriktir. Her ne adýna olursa olsun, insanýn doðruya, gerçeðe ve hakka ihanet etme hakký yoktur.

     Esasýnda tüm insanlar, yaþamlarýna iyi birer insan olma arzusuyla baþlarlar. Ama insan olma ve insan kalma yolundaki son fýrsatý/ilk rüþveti( kendine ilk ihaneti yaptýðý ve kendini ilk sattýðý an) kabul ettiklerinde kaçýrmýþlardýr. Yapýlan her hata ve verilen her taviz, insan kiþiliðini (iman benliðini) zayýflatýr; daha çok hata yapmaya, daha çok taviz vermeye sürükler insaný. Bu süreç, yukarýda da ifade ettiðimiz üzere "kalplerin katýlaþmasýný", insanýn "özgüvenini/imanýný" yitirmesini ve kendisini satmasýyla son bulur. Yeni bir diriliþ oluþmadýðý sürece, böyle bir insanýn kendisine gelmesi imkânsýz gibidir. Böyle bir insana bir þeyler iþittirmek, gerçekten dünyada yapýlabilecek en zor iþlerden olur. Kurumuþ bir insan neyi iþitebilir ki?!

     Daha bu dünyaya teþrif buyurmadan önce, varlýðýmýzýn doðasýna, öz cevherimize iþlenen bir hakikat vardýr. Bu hakikati hatýrlatmak üzere vahiy insana çaðrýda bulunur. Ýnsan olarak sahip olduðumuz doðal(fýtri) yapýmýz gaflet tabakalarýnýn altýnda kalsa da O, özünde dirilmeye hep hazýrdýr. Bu da, hatýrlamak/farkýnda olmak ve teslim olmakla gerçekleþir. Ýnsan, sahte bencillikleri yýkýp gerçeðe teslim olabilirse, dirilmeye yüz tutar. Ýslam, Allah'a teslimiyettir. Bunun sonucu olarak barýþ, huzur ve esenlik neþet eder. Bu durum kiþinin benliðinden hareketle bütün varlýðý kapsamýna alýr.

    Aslýnda Ýslam, bütün insanlarýn ortak arzusudur. Ama bazý insanlar, insan olma yolunda bu fýrsatý kaçýrmýþlardýr. Hak olaný Batýl olanla, gerçek olaný, sahte olanla deðiþtirmiþlerdir. Buna raðmen, içlerindeki sýzý az da olsa, onlarý rahatsýz etmektedir. Günlük hayatýnda barýþa, huzura ve esenliðe vurgu yapmayan hemen hemen hiç kimse yok gibidir. Þimdi soru þu: Bu insanlar barýþý huzuru, esenliði nasýl elde edebilirler? Bunun cevabý gayet basittir. Ýnsanlar, hangi noktada onu kaybettilerse, yine ayný noktada onu bulup elde edebilirler. Firavunluðun zuhur ettiði nokta, Musa olmanýn da zuhur ettiði noktadýr. Kim olursan ol, kendini hatýrla ve teslim ol! Hatýrla ki sen, Allah'a kul olmanýn ötesinde baþka hiçbir þey deðilsin! Ne ilahsýn ne de nesnesin; sen sadece bir kulsun; öyleyse, kulluðunu bil, teslim ol ve kurtul.

     Barýþ, huzur ve esenliði yaþamak, Allah'a giden yolun dýþýnda güç bir haldir; hatta imkânsýzdýr. Bunu elde etmek için, kiþi iç dirliðini saðlamak iç barýþýný kurtarmak zorundadýr. Bunun için de insanýn Allah'la barýþma zorunluluðu vardýr. Firavunlaþma yolunda olan her insan bilmelidir ki Allah olmadan, asla muratlarýna eremeyeceklerdir. Bu onlarda sonsuza dek bir iç acýya/ yýkýma neden olacaktýr.

     Barýþ huzur ve esenliðin mimarý Yüce Allah'týr. O olmadan, gerek iç dünyamýzda ve gerek dýþ dünyamýzda barýþý, huzuru, esenliði (islamý) hâkim kýlmak mümkün deðildir. Hz. Peygamber (s.a.v.) þöyle buyurur: "içerisinde Kur'an'dan(ilahi rahmet esintisinden) bir þeyler bulunmayan / ya da kur'an okuyup anlamayan, adam, virâne olmuþ bir ev/ hâne gibidir!" virâne bir hâne… virâne bir kiþilik… Ve virâne bir dünya…

     Baþta da söylediðimiz gibi, insan ruhunun / benliðinin / kiþiliðinin bazý deðerleri vardýr. Bu deðerleri, insaný inþa eden zatý muhterem formüle etmiþtir. Bunlarýn korunmasý, geliþtirilmesi, ayakta tutulmasý(barýþ, huzur ve esenliðin saðlanmasý), ancak o'nunla mümkündür.

     Yüce Allah'ýn meskeni sadece insanýn kalbidir. Oraya baþkalarýný, baþka þeyleri yerleþtirmek Allah'a ihanetsiz, þirktir. Bu itibarla bir insanýn kalbinde iki sevgi bir arada bulunmamalýdýr. Allah sevgisine, Peygamber sevgisi ve, kur'an sevgisine denk ve baskýn her sevgi firavunluða, hamanlýða, Karunluða, belamlýða köprü olur. Ýnsanýn ruh kimyasý bozulur; huzur ve esenlik kaybolur.

     Ýnsanýn, Allah'la iliþkisini kesmesi, kendisi için bir felaket olur. Ýnsanla Allah arasýnda ki iliþki yi saðlayan þey, hiç þüphesiz kur'andýr. O, bir ucu Allah'ýn elinde, diðer ucu da insanýn elinde bir kopmaz ip gibidir.

     Ýnsan benliðini barýþ üzere tutan formül, Yüce Yaratýcý tarafýndan net bir þekilde açýklanmýþtýr. Peygamber Efendimizin ifade ettiði üzere bu formül, kur'aný  Kerim'den. Kur'an, yüce Allah'ýn biz insanlara uzanan rahmet elidir; ilahi rahmetin coþup fýþkýrdýðý yegâne kaynaktýr. Alman þair GÖETHE'NIN ifadesiyle, "kayalar (arasýndan) fýþkýran (su) pýnara bak nasýl sevinç  sevinç  berrak ve yýldýz yýldýz parlak…" Bu kaynakta,( mai main'den) sulanmayan insan, yanýp kavrulmuþ insandan… zehirli asitlerle ne kadar susuzluk giderilebilmiþ ki?! Siz onu içtikçe daha da yanacaksýnýz, vucudumuzun kimyasý, ruhumuzun dengesi, bütün kiþilik deðerlerimiz alt  üst olarak virane olacaksýnýz. Ýþte parçalanmýþ ruh hali… Allah'ým! Bu insanlar dünyaya nasýl barýþ getirebilirler. Kendi dünyalarýnda cehennemi yaþayan zavallýlar, bizim dünyamýza "barýþ"(!) getirmek için çalýþýyorlar(!)

     Kendi iç dünyalarýnda barýþý huzuru, esenliði egemen kýlamayan insanlar, dýþ dünya da barýþý nasýl egemen kýlabilir"!? Bu asla mümkün deðildir. Bu itibarla insan, önce " gönüllerin sahibi" Yüce rabbimizin kapýsýný çalmalýdýr ve gönlünü o'nun rahmetiyle imar etmelidir. Gönülleri hidayetle dolu olan insanlardýr evrensel ölçekte barýþý, huzuru ve esenliði tesis edecek olanlar. Evet, insan Allah'la biatleþmeden asla barýþ, huzur, esenliðe eremez. Önce göklerin kapýlarý açýlmalý, ilahi rahmet saðanak saðanak boþalmalý/yaðmalý ve mümbit topraklar yeþermeye yüz tutmalý… Esenlik veren olmadan, esselâm olmadan, insan nasýl insan olabilir ki!?

     Ýþte tamda bunu içi, dünyada hiçbir þey doðru dürüst yolunda gitmemektedir. Firavun, Karun, Hâman ve Belâm dörtlüsünün ördüðü örümcek aðlarý/ideolojiler ya da soygun þebekeleri, insanlýk için çözüm olmamýþtýr. Þimdi þunu açýkça sormak zorundayýz:  Kur'an'ýn rehberliði olmadan insanýn, insanlýðýn ve dünyanýn onarýlmasý, barýþ, huzur ve esenliðin yakalanmasý mümkün müdür? Sözü eðipbükmeye gerek var mý? Ýþte insanlýðýn hâli… Ýnsanýn yaratýcýsý, sahibi, mutasarrýfý Aziz ve Rahim olan Rabbimiz konuþuyor: …( Ey insanlar!) gözünüzü dört açýn! Kalpler, ancak Allah'ýn zikri (kur'ân) ile huzura kavuþur!"

 Ýnsan aklýnýn ve kalbinin ýslahý, bütün kötülüklerin de ýslahýdýr.

Bütün insanlar, Rabbimiz tarafýndan yaratýlmýþ eþit þahsiyetlerdir. Ýnsanlar arasýnda bir "üst benlik", bir "alt benlik" ayýrýmý asla yoktur. Herkes ayný benliðe sahip eþit þahsiyetlerdir. Allah bütün insanlarýn Rabbi efendisidir. Her türlü övgü sadece ve sadece O'na mahsustur. Bütün mülk, saltanat, hâkimiyet, hükümranlýk, tasarruf yetkisi O'na aittir ve O, bu yetkisini hiç kimseyle paylaþmýþ deðildir. Bu konuda o'nun veliahdý ve ortaðý yoktur? O öyle bir zatý muhteremdir ki, göklerin ve yerin (bütün kâinatýn) mülkü (saltanatý, hâkimiyeti, hükümranlýðý, tasarruf yetkisi) O'na aittir! O, (bu konuda) hiçbir evlat( Mülkü ve egemenliðini kendisine terk ettiði hiçbir veliahd ya da kendisine böyle bir þeref payesi verdiði kiþi/kiþiler veya ulûhiyetinden pay taþýyan zatlar) edinmemiþtir! Mülkünde ve egemenliðinde hiçbir ortaðý yoktur! O, her þeyi yaratmýþ ve onlarýn varlýðýný bir ölçüye göre düzene koymuþtur! Hâl böyle iken, (onlar) Allah'tan ayrý olarak bir takým(düzmece) ilahlar edindiler! (öyle ki), o ilahlar hiçbir þey yaratamazlar; (ama) kendileri(insanlarýn hayal ve tasavvur dünyalarýnda, yalan yere) yaratýlýp duruyorlar; (bunlar), kendi kendilerine (bile) ne bir zarar ne de bir yarar saðlayacak güce sahiptirler, ne ölüm üzerinde, ne hayat üzerinde ne de ölmüþ varlýklarý yeniden diriltip kaldýrma konusunda her hangi bir etkileri / yetkileri yoktur! ( Furkan sûresi, 23)

     Ýlahi kural þu:"Rab/efendi, sadece Yüce Allah'týr; insan ise, sadece ve sadece O'nun kuludur!" Bu kuralýn bir tek istisnasý bile yoktur ve asla olamaz! Mülkün sahibi Allah olduðu için, kural koyma hakký da O'na aittir. Beþerden biri veya birileri "din va'zetme" hakkýna asla sahip deðildir. Böyle bir hakka sahip olduðunu düþünenler varsa, bunun, Allah'a ait sýnýrlara tecâvüz olduðunu bilmeleri gerekir. Bunun ilahi ifadede ki anlamý ilahlaþmaktýr. Böyle bir cüret, insanýn sergileyebileceði en zalimane cür'ettir."Hiç þüphesiz þirk, (Allah'a ortak koþmak, o'na ortak olmaya kalkýþmak), gerçekten çok büyük bir zulümdür, ( haksýzlýktýr, hainliktir)!.. ( Lokman sûresi, 13) Bunun için Yüce Rabbimiz þu kuralý yazmýþtýr: "Ben'den baþka hiçbir "Ýlah" yoktur; o halde, sadece bana kulluk ediniz!.." (Enbiya suresi, 25) Bu kuralýn doðrulanmasý, gerçek özgürlüðün ve hakikatin onaylanmasýdýr. Hayatlarýný "Lâ ilahe illallah!" esasýna göre konumlandýrmayanlar ne özgürlüðün, ne de gerçeðin zevkini duyumsayabilirler.

     Hâl böyle iken, bir kýsým akýl yoksunu insanlar, mýzýkçýlýk yapýp kuralý deðiþtirmeye kalkýþmýþlardýr. Onlar, iðrenç tutkularýný tatmin için gerçeði tersyüz etmiþler, Yüce Rabbimizin koyduðu kuralý deðiþtirmiþler ve üç günlüðüne misafir olduðumuz þu güzelim evin tapusunu istemeye/almaya kalkýþmýþlar, efelik taslatýp ortalýðý periþan etmiþlerdir. Bugün, dünyada bir "bunalým" ortamý varsa, onarýlmaz bir "kriz" yaþanýyorsa, dünya halklarý "sefil ve periþan"sa, önemli bir kýsmý da "aptallaþtýrýlmýþsa", bunun tek sorumlusu bu aptal efelerdir. Sorumsuz haydutlardýr.

     "Dünyaya bakýyorum. Tüylerim diken diken. 1989'da Amerika'da 100, Güney Asya'da 350, Doðu Asya'da 150, Afrika sahrasýnýn güneyinde 300, öteki bölgelerde 100 milyon insan açlýkla savaþmýþ. (Bugün bu rakamlar daha da artmýþ durumdadýr.) Açlýk sorununu çözmek þöyle dursun, geliþmiþ ülkelerle geliþmemiþ ülkeler arasýndaki uçurumlar daha da büyümüþ. (ve büyümekte) 1998'de dünyada tüketime harcanan para 1975'tekinin iki katý olmuþ. Bunun %86'sýný zengin, %14'ünü yoksul ülkeler tüketmiþ. Dünyanýn en zengin üç kiþisinin varlýðý 48(kýrk sekiz) yoksul ülkesinin ulusal gelirinden çok. Dünyanýn en zengin 15( on beþ) adamýnýn varlýðý, kara Afrika'nýn tüm gelirinin üzerinde. Dünyanýn en zengin 225( iki yüz yirmi beþ) insanýnýn varlýðýnýn yalnýzca %4'ü bütün dünyadaki insanlarýn gereksinimlerini karþýlayacak ölçekte. Dünyada bilimsel araþtýrmalarýn (ki, bunlarýn çoðu askeri amaçlý) %90'ý Kuzey Amerika, Batý Avrupa ve Japonya'da yapýlýyor. Oran Latin Amerika'da %1,9; Afrika'da %5'tir. ABD ve Kanada 1994'te bilimsel araþtýrmalara 178 milyon dolar, Nijerya 20 milyon dolar harcamýþ. Teknolojiyle doðal deðerlerin alt üst edildiði, kültürlerin ve uygarlýklarýn amansýzca çalýþtýðý, dünya nimetlerinin adil üleþilmediði acýmasýz ve acýnasý bir dünya bu." (Doç. Dr. Sami Selçuk, Demokrasiye Doðru, Eylül 1999. Adli yýl açýlýþ konuþmasý)

     Bu bilgilerin verildiði tarihten bu tarafa tam altý yýl daha geçti; ama sorunlar daha da büyüdü. Çaðýn Firavunlarý bütün dünyayý alevler içine attý. Kör ve aptal bu zihniyet yüzünden tüm dünya yanýyor…

     Bunlar, büyük bir yalan uydurdular ve uydurduklarý bu yalaný hakikat diye pazara sürdüler. Sihirbazlýk ve kalpazanlýk gösterileriyle, yalanlarýný ayakta tutmaya çalýþýyorlar. Akla hayale gelmeyen hokkabazlýk gösterileri sergiliyorlar. Bir yandan ýrk esasýna dayalý "efendilik", bir yandan dinsel efendilik… v.s.ler uydurdular, kast sistemleri kurdular, birilerini Yüce Rabbimize "oðul" isnat ettiler, ilmi kullandýlar, sopayý kullandýlar, reklamý kullandýlar… Her þey, insanlýðý aldatmak için seferber edildi. Tek dava, Allah yerine, efendi biz olalým!..

     Gerçeði bütün yönleriyle gözlerimizin önüne seren yüce kitabýmýz Kur'ân-ý Kerim; Müstekbir yönetici (Firavun), sömürgeci sermayedar (Karun), Zorba bürokrat (Haman) ve sahte aydýn/ ilim adamý (Bel'am) dörtlüsünün iþbirliði yaparak, tarihin her döneminde, her yerde ve her alanda ortak bir "þebek/çete" oluþturduðunu ve dünyayý periþan ettiklerini bizlere anlatýr. Bu þebeke, halktan gasbettiði deðerler üzerinde boy verir, güç sahibi olur. Halk adýna karar verirler, halký kendi "renklerine" göre renklendirirler, kendilerine uygun bir benlik oluþtururlar. Halk bu þebekenin inisiyatifine göre davranýr, onlarýn izin verdiði kadar yaþar; kuralý onlar kor, onlar uygular ve onlar sonuçlandýrýr.

      Halkýn desteði olmadan, halktan güç alýnmadan "efendilik"  sürdürülemez. Peki, bunlar halký nasýl yedeklerine almakta ya da önlerine katmaktadýrlar? Dünyanýn bilinen siyasal ve yönetim tarihi göz önüne de bulundurulursa, bu iþin þu yöntemlerle halledildiði görülür:

    1) Halkýn rýzasýný kazanmak desteðini almak.

    Halkýn rýzasýný almak, halkýn isteklerini kabullenmekten geçer. Bu durumda þöyle bir sorun oluþmaktadýr. Halkýn istekleriyle egemen güçlerin istekleri ayný olmamaktadýr. Bu durumda sorun nasýl çözülecektir? Çünkü egemenler isteklerinden kolay kolay vazgeçmezler. Çözüm;

     2) Baský, tehdit, sindirme yoluyla halkýn rýzasýný alma yöntemi devreye sokulur. Bununla birlikte;

    3) Yalan, hile, aldatma, aptallaþtýrma yöntemleri her zaman yürürlüktedir.

    Gerek tarihte ve gerekse de günümüzde, egemen zorba yönetimler ve anlayýþlar, hep halký yönetilenleri  aldatma, aptallaþtýrma, uyutma, sindirme ve zavallý hale getirme yönünde gayret sarf ettikleri görülür. Hak ve hakikat temeline dayanmayan mantýðýn, aldatma ve baský uygulamanýn dýþýnda yapabileceði bir þey yoktur. Çaðýmýz Firavun'u ve onun sihirbazlarý, bütün dünyayý, "Irakta kimyasal silah var!.." yalanýyla nasýl da aldatmýþlardýr. Ýþte onlarýn yaptýðý budur. Eline de silahýn varsa, sen güçlüsün ve sen haklýsýn!.. Bütün bu yapýlanlar nasýl izah edilebilir? Halký adam yerine koymak,                                                                                                                        Firavun'un kendisini  inkâr etmesi  demektir. Firavun elindeki imkânlarý, halký bölmek ve parçalara ayýrmak için kullanan adamdýr, anlayýþtýr, yönetimdir. Peygamber Efendimiz(s.a.s.) þöyle buyurmuþtur: "Ýnsanlarýn hepsi Allah'ýn ailesindendir. Onlarý en hayýrlýsý, insanlara en hayýrlý olandýr." Ýþte, Firavunlar, Allah'ýn kullarýný sýnýflara ayýrmýþlar, aralarýnda altüst benlikler oluþturmuþlar… Doðal olarak kendileri "Efendi" olmuþlardýr. Böylece tarihin en büyük zulüm hareketi yaþanýyor olmuþ. O gün bugün, zulüm çarký bu minval üzere dönmeye devam etmiþtir.

    Firavunlar sorumluluktan uzak bir azýnlýk hâkimiyetine dayalý hile düzenleri ihdas etmiþlerdir. Bunlara göre diðer insanlar "sürüden ibarettir", kendileri ise çoban… Bunlar akla, mantýða, ilme ve halkýn yararýna uygun davrandýklarýný söylerler, ama gerçek tam tersidir. Gerçekte bunlar iðrenç çýkarlarýnýn peþindedirler. Ellerindeki yegâne silah "güç" ve "hile" dir.

    Dünyanýn bilinen siyasal/ yönetim tarihi göz önünde bulundurulursa þöyle bir realite ile karþýlaþýrýz. Toplum idare edenler ve idare edilenler diye ikiye bölünmüþtür. Birinciler daima "tayin" edenler, "belirleyenler", "ölçü koyanlar" dýr. Bunlar küçük bir azýnlýktan oluþurlar. Ýkinciler ise, çoðunluðu teþkil eder. Bunlar da daima "belirlenirler." Bunlar bütün sistemlerde "mahrum/ mustazaf" konumundadýrlar. Yüce yaratýcý bunlara iyilikte bulunmak ister; fakat konumlarý gereði bu lütfu bir türlü hak edemezler.

     "Siyaset esasýnda daima bir iktidar komplosudur." Çünkü insanlar iktidar sahibi olmaya alabildiðine düþkündürler; daima onu elde etmek için koþuþtururlar. " Sahip olmak ve yönetmek, emir vermek" en büyük arzularýdýr. Bundan ötürü, sonu gelmeyen komplolar devam edip gider. Fýrsatýný bulan yönetimi/ efendiliði ele geçirir ve firavunlaþýr. Hiç þüphesiz, yönetim sahibi olup da firavunlaþmayan birçok dürüst insan görülmüþtür. Konumuz bu olmadýðý için, onlarý anlatmaya çalýþmýyoruz. Ýnsan olmanýn esprisi þudur:

 

    Ýnsaný güzel kýlan Yüce Rabbimiz/gerçek. Efendimizdir. Ýnsan onun yolunda yürüdüðü oranda güzelliðini korur, geliþtirir ve mükemmel bir noktaya ulaþtýrýr. Hiç þüphesiz, iman olmanýn kaçýnýlmaz bir "edebi" vardýr. Ýnsan olmanýn öncelikli edebi, insan olduðumuzun farkýna varmaktýr. Firavunlaþmaya kalkýþmak, en büyük edepsizliktir. Firavunlara kul olma zilletine katlanmak ta en büyük edepsizliktir. Þu ilahi mülk'te insan olduðumuzu fark etmemiþ olanlar ya "firavunlaþýr" ya da "köle" olma zilletine mahkûm olur. Bu her iki tutumu benimsemiþ olanlar, kendi dünyalarýnda zifiri karanlýklara mahkûm olurlar, içine düþtükleri karanlýðýn pençesinde kývranýp dururlar, sonsuza kadar huzursuz olurlar. Ýçine düþtükleri "zulüm denizi" onlarý boðdukça boðar. Tutuþturduklarý fitne/zulüm/ihanet/ isyan ateþi kendilerini yaktýkça yakar. Uykularý kaçar, gözleri þiþer, alev kesilirler. Týpký bir Ebu Leheb gibi… Soðuk terler dökerler, onlarýn gecesi, sabaha asla ulaþmaz. Hep karanlýkta, hep karanlýkta kalýrlar. 24 saatlik günlerinde Günyüzü/aydýnlýk göremezler, kuþluk vakitleri, öðlenleri, ikindileri, yoktur onlarýn. Ülkelerinde "güneþ" ve "ay" doðmaz, hiçbir þey aydýnlatmaz onlarý, Çünkü gözleri yoktur!.. Gözü olmayanlarý güneþ nasýl aydýnlatsýn. Ýnsan olmak, "göz sahibi" olmaktýr, gerçeði ve gerçek "Efendiyi" görmektir.

     Ýnsana ve topluma sunulan her nimeti, ihsan eden Allah Teâlâ'dýr. Hiçbir "insan" veya hiçbir "nesne" deðer olacak konumda deðildir. Herkes sadece Yüce Rabbimizi ululamalýlar ki, ululanma sevdasýnda olanlar, diktatörler, baronlar oluþmasýn. Kullar Allah'ý yücelttikleri oranda kendilerini koruma þansýný elde ederler. Allah'ýn yüceltilmediði toplumlarda, doðal olarak yüceltilenler olacak ve toplum zamanla "sahte ilahlarýn" tutsaðý olacaktýr. Bir toplum bir kere sahte bir ilaha ya da ilahlara kapýldý mý, artýk yakasýný zor kurtarýr. Bu nedenle var olan bütün nimetler yüce Allah'ýn bir lütfü olarak ki öyledir de algýlanmalýdýr. Sahip olduðumuz " nimetler" ululanýrsa yanlýþ yapýlmýþ olur. Ululanmasý gereken nimetleri bize ihsan eden rabbimizdir. Yüce dinimiz "Allah'u ekber!.. ( Tek ulu Allah'týr, tek büyük Allah'týr, tek yüce Allah'týr) þiarý en uygun þekilde algýlamalýdýr. Bu konuda çizgiden sapýlýrsa, geri dönülmez bir yola girilmiþ olunur.

    Hayatýn kaynaðý yüce rabbimizdir. Ýnsan benliðinin yapýsal olarak bazý deðerleri vardýr. Bu deðerler ancak bunlarý formüle eden zatýn yardýmýyla korunup ayakta tutulabilir. Ýnsan ruhunun kökleri ana kaynaðýndan koparýlýrsa bu onun için bir felaket olur. Ana kaynaktan besleyen insan hayatýn en feci dramýný yaþar. Kaynaðýndan kopan insan kötüleþir. Ýnsan kötüleþince kötülük yapar; kötülük yaptýkça daha da kötüleþir. Her kötülük bir girdap gibidir; kendine yaklaþýldýkça biraz daha içine düþülür. Firavunlaþmak insan ruhunu imha eden girdaba yaklaþmak demektir.

     Tarihin en zalim diktatörleri, en kaypak çýkarcýlarý ve yardakçýlarýnýn ortak ölçüleri ve yaþamlarýnýn ortak temasý, 'kalpleri katýlaþtýrýr' imha girdabýna yakalanmýþ olmalarýdýr. Doðru olaný tercih etme ne kadar reddedilirse kalpleri katýlaþtýrýr girdapta o kadar boðucu olur esasýnda firavun Karun haman ve bela'm çetesi bu girdaba yakalanmýþ kimselerdir. Firavun, kendisi ve halkýnýn yaþadýðý acýlardan korkmaktadýr. Fakat hiçbir acý bu ölümcül geliþmeyi/ düþüþü deðiþtiremez. Bu durum onun ve halkýn yýkýmýyla sonuçlanýr. Firavun yanlýþ yaptýkça, kalbi katýlaþýr; kalbi katýlaþtýkça yanlýþ yapar… Halký da öyle yapar… O kükredikçe, halký uysallaþýr; halký uysallaþtýkça, o kükremeye devam eder… Perde hazin bir sonla kapanýr: Yýkým…

    Firavun ve benzeri, dýþ gerçeklerle ilgili tüm baðlarýný koparýp, gerçekliðini yerine sadece kendi gerçeklerini kollar; karar verme süreçleri bu temelden hareketle "korku" üzerine bina edildi. Onlar mütekebbirdirler, Çünkü korkaktýrlar. Tarihin en korkaklara en zalimleri olmuþtur. Korku zulmü üreten ana bir nedendirler. Ýþte bu nedenden ötürü firavunlarda hiçbir deðiþiklik göremezsiniz; çünkü firavunlar özgür deðildir. Onlarý korkularý esir almýþtýr. Gerçek þu ki, yapýlan her yanlýþ, sahibinin benliðini daha da zayýflatýr. Zayýf düþen benlik köleleþir. Dünyevî tutkular, korkular ve zaaflar insan benliðini alabildiðine kurutur. Artýk bu benlik iþe yaramaz olur.

    "Onlar gördüðün zaman, dýþ görünüþleri (giyimkuþam tarzlarý, boylarýpostlarý endamlarý) boþuna gider. Konuþtuklarý zaman (adam sanýp) sözlerine kulak verirsin; oysa onlar, giydirilmiþ kütükler/ kalaslar (manken heykeller)gibidirler!.. (onlar, o kadar yüreksiz, o kadar korkak ve ürkektirler ki,) her çýðlýðý kendi aleyhlerine(atýlmýþ)sanýrlar!.. Onlar, gerçek düþmandýrlar…" (Münafýkun süresi, 4.)

     Ýnsan, kendisine doðuþtan bahsedilmiþ olan ilahi/insani özelliklerini(akýl, düþünce, idrak, irade, muhakeme) gereði üzere kullanmaz ise, kaçýnýlmaz bir biçimde insani istikametini, hidayet çizgisini yitirir ve gerçek doðasýndan sapar. Bu sapýþ, onun için bir "kader" deðildir; kendi heva perestliði'nin, beceriksizliðinin, tembelliðini ya da kendi özel seçiminin tabii bir sonucudur. Araf suresi 179. ayetteki durum tamda bu gerçeði açýklar. Nahl suresi 79. ayette anlatýlan tabii durum, kendisine iþlev yüklenmeyince, Araf suresinde ki (179. ayet) arýzi durum ortaya çýkar. Bu durum bir alýn yazýsý olarak oluþmaz;  bu beceriksizlik ve bir körlük neticesi olarak oluþur. Bu körlük durumu da, insanýn gerçek Rabbini görmemesiyle ortaya çýkar. Ýnsan, Yüce Rabbimiz doðuþtan kendisine lütfettiði "iþitme", görme, duyma, düþünme ve muhakeme etme" yetkilerini gereði üzere kullanmayýnca; kalpleri olup da duyupdüþünmeyen, gözleri olup da bakýp görmeyen, kulaklarý olup da kulak verip iþitmeyen hayvanlar seviyesine, hatta daha da kulak verip iþitmeyen hayvanlar seviyesine, hatta daha da aþaðý bir konuma düþer. Bu durum, Yüce Rabbimizin Kur'an'da anlattýðý "Þaþkýnlýk" halidir. Firavun ve halkýnýn kapýldýðý hâl budur. Yozlaþmýþ toplumlarýn doðal hali öncelerinde firavun ve koruyucu çetesi, arkalarýnda mustaz'aflar sürüsü…

     "Þaþkýnlýk halini" yaþayan insanlar, dünyayý kendi arzu ve korkularý zaviyesinden, düþünce ve olaylarý çarpýnarak görürüler. Bu durum, insaný "mütekebbir" kýlar. Böyle bir yönetici, dünyada en büyük zulümlerin ortaya çýkmasýna sebep olur. Bunlarý "mantýk" dedikleri þeyin mantýkla hiçbir iliþkisi yoktur, "doðru" dedikleri þeyin de doðrulukla bir alakasý yoktur. Çünkü bunlarýn tek zaviyeleri vardýr o da, kendi çýkarlarýdýr…

     Bu insanlarýn tek taraflý ve önyargýlý bakýþ açýlarý, hak ve hakikatin yolunu sürekli keser. Bu bakýþ açýsýna göre bir þey, þayet bana uygunsa, o doðrudur; deðilse, reddedilmelidir.

    Bu tarz bakýþ açýlarý, insanýn düþünce ve karar kapasitesinde körlüðe, sapýklýða ve "kalbin kaskatý kesilmesine" neden olur. Sonuçta kiþi tek taraflý bir bakýþ açýsýna sahiptir ve karar þudur: "Benim ve benim gibilerin dýþýnda herkes tehlikelidir!" saðlýklý deðerlendirme kabiliyetini yitiren kimseler, baþkalarýna karþý "örtük bir akýl" ile yönelirler ve gerçekleri göremez olurlar. Öyle ki, doðruyu yanlýþtan, gerçeði sahteden, hakký batýldan ayýramaz olurlar. "Kiþi dýþ gerçeklikle bütün baðlarýný koparmýþ ve gerçekliliðin yerine kendini koymuþsa," yani kiþi baþkasýnýn durumunu kendinden farklý olarak algýlamýyorsa, o kiþi gerçek bir "hasta"dýr. Burada dikkati çeken bir konunun altýný önemle çizmeliyiz. Büyük güç sahibi birçok insan, örneðin firavunlar, nemrutlar, Sezarlar, neronlar, Karunlar… Böyle bir hastalýðýn kurbanýdýrlar ve hepsi de tüm çaðlar boyu hep ayný ortak özellikler sergilerler. Hastalýk ayný olunca, belirtisi ve sonuçlarý da hep ayný oluyor.

     "Bu insanlar mutlak güce ulaþmýþlardýr; aðýzlarýndan çýkan söz, yaþam ve ölümde dahil olmak üzere, mutlak kanundur, istediklerini yapma konusunda kapasitelerinin sýnýrý yokmuþ gibi davranýrlar, bu nedenle sayýsýz kadýnla birlikte olur, sayýsýz insan öldürürler, "gökteki ay'ý isterler", "imkansýzý" isterler. Ýnsan deðilmiþ yanýlsamasýyla var oluþ sorununu çözmeye yönelik bir çaba olmasýna karþý, bu bir çýlgýnlýktýr. Bu, çýlgýnlýða maruz kalan kiþinin yaþamýnda artma eðilimi gösteren bir deliliktir. Tanrý olmaya ne kadar çok çalýþýrlarsa, kendilerini insan ýrkýndan da o kadar soyutlar ve bu soyutlama onu daha çok korkaklaþtýrýr, herkes onun düþmaný olur ve sonuçtaki korkuya dayanmak için, gücünü, acýmasýzlýðýný, anarþizmini artmak zorunda kalýr. (E. Form, sevginin ve þiddetin kaynaðý) Böylece zulüm tüm yönleriyle vücut bulur.

     Ýnsan bir þeye kendini atfettiði özelliklerinden ötürü aþýk olur; ve hatta tapýnýr. Gerçekte o þeyin, o özellikleri taþýyýp taþýmadýðý fazla önemli deðildir. Burada önemli olan, insanýn kendisinin o þeye yüklediði anlamdýr. Konuyu ku'an'ýn penceresinden görelim:

    "(Bakýn), bunlar sizin ve babalarýnýzýn uydurduðu boþ/ anlamsýz isimlerden baþka bir þey deðildir, Allah onlara böyle bir saltanat(anlattýðýmýz, inandýðýmýz ve iddia ettiðimiz gibi bir özellik) indirmemiþtir. Onlar, sadece zan (vehim) ve nefislerinin sevdasýna (tutku ve kuruntularýna, keyiflerine) uymaktadýrlar. Oysa Rablerinden kendilerine, (uymalarý gereken) yol gösterici ( çoktan) gelmiþ bulunuyor…" ( Necm suresi, 23)

     Hayatýn kaynaðýndan, kopan kiþi, gerçeðin yerine kendisini yerleþtirir, kendisini bir "tanrý" görmeye baþlar ve insanlýk için büyük tehlike baþ gösterir. Artýk bu kiþi, kendi çýkarlarý uðruna bütün bir dünyayý yok etmeye hazýrdýr. Ýþte Kur’ân'ýn anlaþtýðý firavunluk budur.

     Geleceklerini baþkalarýný ezmekte, sindirmekte ve köleleþtirmekte görenler, ezilmeye, sindirilmeye ve köleleþmeye de hazýrdýrlar. Bir baþkasýnýn alýnteri üzerine bina edilen efendilik /firavunluk /Karunluk/ Hâmanlýk ve Belamlýk, farkýna varýlmamýþ olan bir baþka köleliktir. Ýmanýn kapýldýðý en büyük kölelik… Ýslam bizden ne köle olmamýzý ne de bir baþkasýnýn alýn teri üzerine bina edilmiþ "efend i firavn" olmamýzý istiyor. O, bizim her iki duruma da eþit derecede karþý çýkmamýzý emrediyor. Ýnsanýn sorumlu, yükümlü, saygýlý ve etken olmasý esas bir haktýr. Hak hiçbir zaman devredilemez, hiçbir zaman gasledilemez. Hak haktýr. Bu hak insanýn kendi hakkýdýr. Onun bir baþkasýna kul edinme hakký yoktur. Ýnsanýn yaratýcýsýna yapmasý gereken kulluk hakkýný gasp etmeye çalýþan herkes, esasýnda iðrenç bir firavundur, yine bu hakkýný bir baþkasýna devreden, bir baþkasýný ilahlaþtýran da iðrenç bir müþriktir. Her ne adýna olursa olsun, insanýn doðruya, gerçeðe ve hakka ihanet etme hakký yoktur.

     Esasýnda tüm insanlar, yaþamlarýna iyi birer insan olma arzusuyla baþlarlar. Ama insan olma ve insan kalma yolundaki son fýrsatý/ilk rüþveti( kendine ilk ihaneti yaptýðý ve kendini ilk sattýðý an) kabul ettiklerinde kaçýrmýþlardýr. Yapýlan her hata ve verilen her taviz, insan kiþiliðini (iman benliðini) zayýflatýr; daha çok hata yapmaya, daha çok taviz vermeye sürükler insaný. Bu süreç, yukarýda da ifade ettiðimiz üzere "kalplerin katýlaþmasýný", insanýn "özgüvenini/imanýný" yitirmesini ve kendisini satmasýyla son bulur. Yeni bir diriliþ oluþmadýðý sürece, böyle bir insanýn kendisine gelmesi imkânsýz gibidir. Böyle bir insana bir þeyler iþittirmek, gerçekten dünyada yapýlabilecek en zor iþlerden olur. Kurumuþ bir insan neyi iþitebilir ki?!

     Daha bu dünyaya teþrif buyurmadan önce, varlýðýmýzýn doðasýna, öz cevherimize iþlenen bir hakikat vardýr. Bu hakikati hatýrlatmak üzere vahiy insana çaðrýda bulunur. Ýnsan olarak sahip olduðumuz doðal(fýtri) yapýmýz gaflet tabakalarýnýn altýnda kalsa da O, özünde dirilmeye hep hazýrdýr. Bu da, hatýrlamak/farkýnda olmak ve teslim olmakla gerçekleþir. Ýnsan, sahte bencillikleri yýkýp gerçeðe teslim olabilirse, dirilmeye yüz tutar. Ýslam, Allah'a teslimiyettir. Bunun sonucu olarak barýþ, huzur ve esenlik neþet eder. Bu durum kiþinin benliðinden hareketle bütün varlýðý kapsamýna alýr.

    Aslýnda Ýslam, bütün insanlarýn ortak arzusudur. Ama bazý insanlar, insan olma yolunda bu fýrsatý kaçýrmýþlardýr. Hak olaný Batýl olanla, gerçek olaný, sahte olanla deðiþtirmiþlerdir. Buna raðmen, içlerindeki sýzý az da olsa, onlarý rahatsýz etmektedir. Günlük hayatýnda barýþa, huzura ve esenliðe vurgu yapmayan hemen hemen hiç kimse yok gibidir. Þimdi soru þu: Bu insanlar barýþý huzuru, esenliði nasýl elde edebilirler? Bunun cevabý gayet basittir. Ýnsanlar, hangi noktada onu kaybettilerse, yine ayný noktada onu bulup elde edebilirler. Firavunluðun zuhur ettiði nokta, Musa olmanýn da zuhur ettiði noktadýr. Kim olursan ol, kendini hatýrla ve teslim ol! Hatýrla ki sen, Allah'a kul olmanýn ötesinde baþka hiçbir þey deðilsin! Ne ilahsýn ne de nesnesin; sen sadece bir kulsun; öyleyse, kulluðunu bil, teslim ol ve kurtul.

     Barýþ, huzur ve esenliði yaþamak, Allah'a giden yolun dýþýnda güç bir haldir; hatta imkânsýzdýr. Bunu elde etmek için, kiþi iç dirliðini saðlamak iç barýþýný kurtarmak zorundadýr. Bunun için de insanýn Allah'la barýþma zorunluluðu vardýr. Firavunlaþma yolunda olan her insan bilmelidir ki Allah olmadan, asla muratlarýna eremeyeceklerdir. Bu onlarda sonsuza dek bir iç acýya/ yýkýma neden olacaktýr.

     Barýþ huzur ve esenliðin mimarý Yüce Allah'týr. O olmadan, gerek iç dünyamýzda ve gerek dýþ dünyamýzda barýþý, huzuru, esenliði (islamý) hâkim kýlmak mümkün deðildir. Hz. Peygamber (s.a.v.) þöyle buyurur: "içerisinde Kur'an'dan(ilahi rahmet esintisinden) bir þeyler bulunmayan / ya da kur'an okuyup anlamayan, adam, virâne olmuþ bir ev/ hâne gibidir!" virâne bir hâne… virâne bir kiþilik… Ve virâne bir dünya…

     Baþta da söylediðimiz gibi, insan ruhunun / benliðinin / kiþiliðinin bazý deðerleri vardýr. Bu deðerleri, insaný inþa eden zatý muhterem formüle etmiþtir. Bunlarýn korunmasý, geliþtirilmesi, ayakta tutulmasý(barýþ, huzur ve esenliðin saðlanmasý), ancak o'nunla mümkündür.

     Yüce Allah'ýn meskeni sadece insanýn kalbidir. Oraya baþkalarýný, baþka þeyleri yerleþtirmek Allah'a ihanetsiz, þirktir. Bu itibarla bir insanýn kalbinde iki sevgi bir arada bulunmamalýdýr. Allah sevgisine, Peygamber sevgisi ve, kur'an sevgisine denk ve baskýn her sevgi firavunluða, hamanlýða, Karunluða, belamlýða köprü olur. Ýnsanýn ruh kimyasý bozulur; huzur ve esenlik kaybolur.

     Ýnsanýn, Allah'la iliþkisini kesmesi, kendisi için bir felaket olur. Ýnsanla Allah arasýnda ki iliþki yi saðlayan þey, hiç þüphesiz kur'andýr. O, bir ucu Allah'ýn elinde, diðer ucu da insanýn elinde bir kopmaz ip gibidir.

     Ýnsan benliðini barýþ üzere tutan formül, Yüce Yaratýcý tarafýndan net bir þekilde açýklanmýþtýr. Peygamber Efendimizin ifade ettiði üzere bu formül, kur'aný  Kerim'den. Kur'an, yüce Allah'ýn biz insanlara uzanan rahmet elidir; ilahi rahmetin coþup fýþkýrdýðý yegâne kaynaktýr. Alman þair GÖETHE'NIN ifadesiyle, "kayalar (arasýndan) fýþkýran (su) pýnara bak nasýl sevinç  sevinç  berrak ve yýldýz yýldýz parlak…" Bu kaynakta,( mai main'den) sulanmayan insan, yanýp kavrulmuþ insandan… zehirli asitlerle ne kadar susuzluk giderilebilmiþ ki?! Siz onu içtikçe daha da yanacaksýnýz, vucudumuzun kimyasý, ruhumuzun dengesi, bütün kiþilik deðerlerimiz alt  üst olarak virane olacaksýnýz. Ýþte parçalanmýþ ruh hali… Allah'ým! Bu insanlar dünyaya nasýl barýþ getirebilirler. Kendi dünyalarýnda cehennemi yaþayan zavallýlar, bizim dünyamýza "barýþ"(!) getirmek için çalýþýyorlar(!)

     Kendi iç dünyalarýnda barýþý huzuru, esenliði egemen kýlamayan insanlar, dýþ dünya da barýþý nasýl egemen kýlabilir"!? Bu asla mümkün deðildir. Bu itibarla insan, önce " gönüllerin sahibi" Yüce rabbimizin kapýsýný çalmalýdýr ve gönlünü o'nun rahmetiyle imar etmelidir. Gönülleri hidayetle dolu olan insanlardýr evrensel ölçekte barýþý, huzuru ve esenliði tesis edecek olanlar. Evet, insan Allah'la biatleþmeden asla barýþ, huzur, esenliðe eremez. Önce göklerin kapýlarý açýlmalý, ilahi rahmet saðanak saðanak boþalmalý/yaðmalý ve mümbit topraklar yeþermeye yüz tutmalý… Esenlik veren olmadan, esselâm olmadan, insan nasýl insan olabilir ki!?

     Ýþte tamda bunu içi, dünyada hiçbir þey doðru dürüst yolunda gitmemektedir. Firavun, Karun, Hâman ve Belâm dörtlüsünün ördüðü örümcek aðlarý/ideolojiler ya da soygun þebekeleri, insanlýk için çözüm olmamýþtýr. Þimdi þunu açýkça sormak zorundayýz:  Kur'an'ýn rehberliði olmadan insanýn, insanlýðýn ve dünyanýn onarýlmasý, barýþ, huzur ve esenliðin yakalanmasý mümkün müdür? Sözü eðipbükmeye gerek var mý? Ýþte insanlýðýn hâli… Ýnsanýn yaratýcýsý, sahibi, mutasarrýfý Aziz ve Rahim olan Rabbimiz konuþuyor: …( Ey insanlar!) gözünüzü dört açýn! Kalpler, ancak Allah'ýn zikri (kur'ân) ile huzura kavuþur!"

 Ýnsan aklýnýn ve kalbinin ýslahý, bütün kötülüklerin de ýslahýdýr.

 

Bu yazý 2325 defa okunmuþtur...

Yorum Ekle

Yazdýr

YORUM LÝSTESÝ

KATEGORÝDEKÝ DÝÐER HABERLER

n

12/02/2024 - 10:58 ÜMMET OLMAK

n

27/11/2023 - 09:29 ÝMAN VE SAMÝMÝYET

n

08/08/2022 - 10:21 ÝSLAM’IN ASLÝ KAYNAKLARINI DOÐRU ANLAMANIN YÖNTEMÝ ÜZERÝNE

n

04/10/2021 - 11:28 KÖTÜLÜKLERDEN ALIKOYAN NAMAZ HANGÝ NAMAZDIR?

n

24/05/2021 - 03:53 GERÇEK KIYMET ÖLÇÜSÜ:  SALÝH VE BAKÝ AMEL

n

05/04/2021 - 08:34 FELSEFENÝN ÇALDIÐI ÝNSANLAR

n

08/03/2021 - 11:02 TEVHÝDDEN HÝDAYETE  NEBEVÝ RÝSALET

n

12/01/2021 - 11:25 ÝÞTE TOPLUMUMUZUN HÂLÝ BU

n

06/10/2020 - 02:15 PEYGAMBER EFENDÝMÝZÝN HÝCRET YOLCULUÐU

n

06/10/2020 - 11:27 ÞEHÝTLER ÖLMEZ!

n

31/08/2020 - 04:09 SONUÇLARI ÝTÝBARIYLA ÝSTÝÐFAR VE TÖVBE / Dr. Abdülkadir ERKUT

n

06/07/2020 - 09:49 GENÇLÝK NEREYE GÝDÝYOR? / Abdülhamit Kahraman

n

25/06/2020 - 10:51 ÞÝMDÝ TAM ZAMANI / Abdülhamit Kahraman

n

18/05/2020 - 12:33 CÂMÝLER KAPATILDI  CUMALAR KALDIRILDI AMA.. / Abdülhamit Kahraman

n

23/04/2020 - 04:29 RAMAZANDA HAYATIN VE ÖLÜMÜN MUHASEBESÝNÝ YAPMAK / Dr. Muhlis AKAR 

n

23/04/2020 - 02:47 ÞEHR-Ý RAMAZAN VE SORUMLULUK BÝLÝNCÝ / Prof. Dr. Ramazan ALTINTAÞ

n

06/04/2020 - 10:26 HER HÂLÝMÝZE ÞÜKREDEBÝLMEK / Dr. Lamia LEVENT ABUL

n

30/03/2020 - 10:30 KULLUÐUN EN GÜZEL KIVAMI: ÝHSAN / Prof. Dr. Safi ARPAGUÞ

n

16/12/2019 - 10:13 HZ. PEYGAMBER (S.A.S.) DÖNEMÝNDE ÝLÝM / Prof. Dr. Þakir GÖZÜTOK

n

30/08/2019 - 10:56 HARAMDAN HELALE HÝCRET ETMEK

n

29/08/2019 - 02:59 ZÝKÝR: KALPLERÝ DÝRÝLTEN ÝKSÝR

n

17/12/2018 - 01:05 ALLAH’A YÖNELÝÞ BÝLÝNCÝNÝ TAZELEME: TÖVBE

n

17/12/2018 - 12:56 MANEVÝ ARINMA: TÖVBE

n

19/11/2018 - 10:47 Ýnancý kuþanan gençler

n

19/11/2018 - 10:42 Hz. Peygamberi Gençlere Anlatabilmek

n

17/10/2018 - 03:38 Mescitlerde Namaz Kýlmak ve Takva Sahibi Ýmam Olmak

n

30/03/2018 - 12:31 DEÝZMÝ VE ATEÝZMÝ BESLEYEN ÖNEMLÝ BÝR FAKTÖR ÝBADETSÝZLÝ

n

29/03/2018 - 12:11 MÜSLÜMANLARIN ÝLK KIBLESÝ MESCÝD-Ý AKSA VE MÜBAREK ÞEHÝR KUDÜS

n

04/01/2018 - 10:52 NEFÝS ÝLE MÜCADELE CÝHAD-I EKBER

n

03/01/2018 - 11:14 DÝNÎ TEBLÝÐDE DÝL VE ÜSLUP NASIL OLMALIDIR?

n

14/11/2017 - 11:22 HZ. PEYGAMBER’Ý GÜNÜMÜZ ÝNSANINA DOÐRU ANLATMAK

n

02/10/2017 - 04:02 ÝNSAN ONURU VE ALLAH’A KULLUK

n

02/10/2017 - 03:31 ASIL DÝN AÞIRI YORUM

n

02/10/2017 - 03:08 DÝN GÜVENLÝÐÝ BAÐLAMINDA DÝNÝN DOÐRU ANLAÞILMASI VE YORUMLANMASI

n

19/08/2017 - 09:04 Kurban ya da Baþýndan Serçe Geçen Bir Çocuktur  ÝSMAÝL

n

12/07/2017 - 10:42 ÝNSANLIÐA KARÞI EN BÜYÜK GÜNAH:  FÝTNE

n

13/06/2017 - 12:14 RAMAZAN MEKTEBÝ

n

13/06/2017 - 12:07 EMANET AHLAKI

n

13/06/2017 - 11:59 RAMAZAN MEDENÝYETÝ

n

19/04/2017 - 03:16 HZ. PEYGAMBER VE GÜVEN TOPLUMU: DARU'S-SELAM

n

28/03/2017 - 02:41 SANAL DÜNYA VE  DEÐÝÞEN MAHREMÝYET

n

17/02/2017 - 03:17 PARALEL DÝNLERÝ KÝMLER SEVER

n

17/02/2017 - 12:40 “HADÝS ÝLMÝ”NÝN ÝSLÂMÎ ÝLÝMLER ARASINDAKÝ YERÝ

n

13/02/2017 - 12:17 KALPLERÝNDE MARAZ BULUNANLAR: MÜNAFIKLAR

n

01/02/2017 - 11:12 TEFRÝKAYA DÜÞENLER GÝBÝ OLMAYIN

n

29/12/2016 - 10:25 BÝR GÜVEN ABÝDESÝ:  Muhammedü’l-Emin

n

19/12/2016 - 04:10 Fitne ve Fesadýn Baþka Bir Versiyonu: ÝFTÝRA VE SUÇLAMA

n

18/10/2016 - 11:53 Bir Mektep Olarak CAMÝ

n

26/09/2016 - 11:04 Peygambersiz Ýslam Söylemi

n

22/09/2016 - 12:08 VÝCDANIMIZIN "Selfie"SÝNÝ ÇEKEBÝLÝR MÝYÝZ ?

n

21/09/2016 - 02:57 Boþ Vakit mi Dediniz?

n

10/08/2016 - 01:00 RASULULLAH (S.A.S.) BÖYLE BUYURDU

n

10/08/2016 - 12:44 Narsisistik Kiþilik

n

14/06/2016 - 11:32 Ramazanda Gönülden Tevhidi Yaþamak

n

06/06/2016 - 02:55 Kur’an Ýkliminde Ýyiliklerle Dinamik Bir Hayat Ýnþasý

n

02/06/2016 - 04:44 Ramazan ve iYiLiK

n

02/05/2016 - 12:25 HZ. PEYGAMBER’ÝN MESAJINI DOÐRU ANLAMAK

n

08/04/2016 - 03:14 Yoðunlaþmýþ Ýbadet Mevsimi: “Üç Aylar”

n

24/03/2016 - 10:35 DUANIZ OLMASA

n

24/03/2016 - 10:31 SAHÂBE’NÝN PEYGAMBER SEVGÝSÝ

n

01/02/2016 - 11:48 ZÂLÝME HAKKI SÖYLEMEK

n

19/01/2016 - 04:35 ZOR ZAMANDA Müslüman Olmak

n

18/01/2016 - 02:04 Huzurda Huþu ile Durmak

n

18/01/2016 - 01:22 Alný Secdeye Varan Simalar

n

14/12/2015 - 11:41 HZ. ALÝ (Ö: 40/660)’NÝN KUR’AN-I KERÝM ANLAYIÞI

n

01/12/2015 - 02:21 SAHÂBE’NÝN PEYGAMBER SEVGÝSÝ

n

26/11/2015 - 02:10 Namaz: Divan-ý Ýlahîde Durup Tevhide Ermektir

n

19/11/2015 - 03:13 Kur’an ve Sünnet Perspektifinden Bilgi AHlAKI

n

19/11/2015 - 03:11 Ýlim, Marifet ve Hikmet Ýliþkisi

n

22/10/2015 - 12:39 Söz mü Sükût mu?

n

09/10/2015 - 02:23 Haccýn Evrensel Boyutu

n

07/09/2015 - 04:20   KURBAN

n

07/09/2015 - 04:14 Mescitler Arasýnda Mescid-i Aksa’ya Dair

n

06/07/2015 - 12:25 SADAKA-Ý FITIR

n

06/07/2015 - 12:23 TERAVÝH NAMAZI

n

23/06/2015 - 03:48 Þeytanýn Telkini VESVESE

n

19/06/2015 - 04:50 RAMAZAN

n

15/06/2015 - 06:11 Kardeþlik ve Dostluða Açýlan Pencere SELAM

n

15/06/2015 - 03:24 Vücutta Dolaþan Sinsi Düþman: Þeytan

n

12/06/2015 - 03:38 Ýnsanýn Temel Bir Zaafý

n

12/06/2015 - 03:07 Mültecilere Hicret Yurdu            ya da Muhacire Ensar Olmak

n

06/05/2015 - 02:27 DERÝN BÝR MUHALEFET

n

27/04/2015 - 12:31 Merhameti Kuþanmak

n

27/04/2015 - 12:30 Þiddet Karþýsýnda rahmet Peygamberi 

n

17/01/2015 - 04:13 HADÝSLERÝN DOÐRU ANLAÞILMASINDA VE YORUMLANMASINDA TAKÝP EDÝLECEK YÖNTEM

n

23/12/2014 - 04:13 Müslümanýn Varlýkla Ýmtihaný

n

23/12/2014 - 04:12 Ýslami Bakýþla Varlýk ve Servet Algýmýz

n

16/12/2014 - 02:50 SÜNNET VAHÝY ÝLÝÞKÝSÝ

n

27/10/2014 - 03:06 Sabýr-Sâbir

n

24/10/2014 - 04:08 Hz. Peygamber ve Genç Sahabiler

n

24/10/2014 - 03:59 Okunmasý Gerekenler (12)

n

24/10/2014 - 03:53 Ýslam’ýn Gençlik Tasavvuru

n

04/07/2014 - 03:29 BORÇ ve KARZ-I HASEN

n

30/06/2014 - 04:46 Ramazan Ýklimi ve Helal Kazanç Bilinci

n

09/06/2014 - 11:33 ATÂLETÝ TATÝL ZANNETMEK

n

05/05/2014 - 02:42 HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)’ÝN ADÂLET ANLAYIÞI

n

09/04/2014 - 02:07 BÝR YÖNETÝCÝ OLARAK RASULULLAH

n

21/03/2014 - 04:40 Allah’ýn Korumasýný Hak Etmenin Yolu: Sabah Namazý

n

10/02/2014 - 02:47 Deðerini Bilemediðimiz Ýki Eþsiz Nimet: Saðlýk ve Boþ Zaman

n

04/10/2013 - 05:02 “Hakikat”in Nihai Temsilcisi:  Hz. Muhammed (s.a.s.) 
 

Site Ýçi Arama

16 Sevvâl 1445 |  25.04.2024

Bir Ayet

Bismillahirrahmanirrahim

Ateþin üstünde durdurulduklarýnda onlarý bir görsen; derler ki: "Keþke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydýk ve mü'minlerden olsaydýk."

( En'âm Suresi - 27)

Bir Hadis

Ebû Sâbit, Ebû Saîd ve Ebû Velîd künyeleriyle tanýnan ve Bedir mücâhidlerinden olan Sehl Ýbni Huneyf radýyallahu anh’den rivayet edildiðine göre

Hz. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem þöyle buyurdu:

“Allah, bütün kalbiyle þehid olmayý isteyen kiþiyi, yataðýnda ölse bile, þehidler mertebesine ulaþtýrýr.”



Müslim, Ýmâre 157

Bir Dua

Bismillahirrahmanirrahim

“Rabbimiz! Þüphesiz ki sen gizlediðimizi de açýkladýðýmýzý da bilirsin. Yerde ve gökte hiç-
bir þey Allah’a gizli kalmaz.”

Ýbrahim Suresi-38

Hikmetli Söz

Dünyadan söz etmeyi býrakýn artýk. Eðer dünya kalbinize yer etmeseydi ondan bu kadar çok söz etmezdiniz.

Kim bir þeyi severse onu çok anar.

Canlý yayýn

Ýslam Ansiklopedisi

  Tasarým : Networkbil.NET

@2008 kuraniterbiye.Com