Ýyiliklere teþekkür etmek sadece insanoðlunun deðil bütün yaratýklarýn bir özelliðidir. Karnýný doyurduðumuz, susuzluðunu giderdiðimiz, hatta sevgiyle okþadýðýmýz bir hayvanýn bile hâl diliyle bize nasýl teþekkür ettiðine bir çoðumuz þahit olmuþuzdur. Verdiðimiz emeðe, gösterdiðimiz çabaya, sunduðu cömert ikramlarla karþýlýk veren doða da bize bir nevi teþekkür etmektedir. Deðerli ozanýmýz Âþýk Veysel, “Karnýn yardým kazma ile bel ile / Yüzün yýrttým týrnak ile el ile / Yine beni karþýladý gül ile / Benim sadýk yârim kara topraktýr.” diyerek, gösterilen ilgiyi karþýlýksýz býrakmayan “sadýk yâri”nin teþekkürünü çok güzel ifade etmiþtir.
Teþekkür konusunda ihmali görülen tek varlýk herhalde insandýr. Onun için Sevgili Peygamberimiz, hemcinslerine teþekkürü ihmal eden kimselerin, Rablerine karþý göstermeleri gereken þükrü de ihmal edeceklerini bildirmektedir. Yani, yapýlan iyiliklere karþý teþekkür âdeti olmayan bir kimsenin, kendisini Yaratan ve sayýsýz nimetleriyle donatan Rabbine karþý þükrünü eda etmemesi de kuvvetle muhtemeldir. “Ýyiliðin karþýlýðý ancak iyiliktir.” (Rahman, 60) ayeti uyarýnca, iyiliklere iyilikle karþýlýk vermesi gereken insanoðlu, gördüðü iyilik karþýsýnda bazen bir teþekkürü esirger hâle gelmekte, hatta iyiliklere kötülükle mukabele edecek bir nankörlüðü bile göze almaktadýr. Arapça’da, “iyilik yaptýðýn kiþinin kötülüðünden sakýn”; Türkçe’de, “besle kargayý oysun gözünü” gibi atasözlerinin bulunmasý, bu nankörlüðün pek nadir olmadýðýnýn bir göstergesidir. Beslediðimiz karganýn aç kalýnca gözümüzü oymasý mazur görülse bile, iyiyi kötüden ayýrsýn diye Allah’ýn akýl verdiði insanoðlunun iyiliðe karþý nankörlük yapmasý makul görülemez.
Arapçada “þükr”ün karþýlýðý “küfr”dür. Küfür, hakikati örtmek, gizlemek anlamýna geldiði gibi nankörlük anlamýna da gelir. “Küfrân-ý nimet”, Allah’ýn verdiði nimetlere karþý yapýlan nankörlüðü ifade eder. “Kâfir” ise, hem peygamberlerin kendisine sunduðu hakikatý gizleyip inkâr eden, hem de baþta akýl olmak üzere Allah’ýn verdiði nimetlerin þükrünü eda etmek yerine nankörlük yapandýr. Ýþte Sevgili Peygamberimiz, insanlara karþý teþekkür etmeyip nankörce davranmaya yol açan ahlakî zaafýn, Allah’a karþý nankörce davranmaya da götürebileceði konusunda bizleri uyarmaktadýr. Cenab-ý Hak, “Beni anýn ki Ben de sizi anayým, Bana þükredin, nankörlük yapmayýn.” (Bakara, 152) buyurarak, Allah’ý anmakla þükretmek arasýnda bir baðolduðuna iþaret etmiþtir. Nitekim, “Allah’ý en büyük zikir (hatýrlama)” olarak nitelenen namaz (Ankebût,45), þükrü bütün yönleriyle içeren bir ibadet olarak deðerlendirilmiþtir. Kendisinin geçmiþ-gelecek bütün günahlarý baðýþlandýðý halde, niçin ayaklarý yarýlana kadar çok namaz kýldýðý sorusunu yönelten Hz. Âiþe’ye, “Þükreden bir kul olmayayým mý?” cevabýný veren Allah Rasulü (s.a.s.) de, (Müslim, Sýfâtu’l-münâfikîn, 18) namazýn en güzel þükür ifadesi olduðuna dikkat çekmiþ olmaktadýr
Verdiði nimetlere karþý kullarýnýn ne kadar az þükrettiklerini birçok ayette hatýrlatan Cenab-ý Hak (A’raf,10; Mü’minûn, 78; Secde, 9; Mülk, 23), bazý ayetlerde de, insanýn “çok nankör” (kefûr) olduðunu bildirmiþtir.(Ýsrâ,67; Hac, 66; Þûrâ, 48; Zuhruf, 15)Aslýnda nankörlük þeytanýn sýfatýdýr. “Çünkü o Rabbine nankörlük etmiþtir.” (Ýsrâ, 27) Hâlbuki Allah, insanýn önüne, ya þükrederek, ya da þeytan gibi nankörlük ederek kat edeceði bir yol açmýþtýr.
(Ýnsan, 3) Þeytan, nankörlük ederek imtihaný baþtan kaybettiðine göre, akýllý insanýn yapmasý gere ken sadece þükretmektir. Çünkü, “Kim þükrederse ancak kendisi için þükretmiþ olur. Kim de nankörlük ederse, Allah’ýn hiçbir þeye ihtiyacý yoktur.” (Neml, 40) Üstelik Allah, þükredenlere nimetini artýracaktýr. (Ýb-rahim, 7) Çünkü O “þekûr”, yani, þükrün karþýlýðýný
çokça verendir. (Fâtýr, 30, 34; Þûrâ, 23
“O, istediðiniz þeylerin hepsinden size verdi. Eðer Allah’ýn nimetlerini saymaya kalksanýz sayamazsýnýz. Þüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.” (Ýbrahim, 34) buyuran Cenab-ý Hakk’ýn nimetlerinin þükrünü eda etmek hem zor, hem kolaydýr. Zordur, çünkü sýnýrýný idrak edemediðimiz nimetlerin þükrünü kâmil manada eda etmek mümkün deðildir. Hikâye edildiðine göre, Ýsrailoðullarýndan bir âbid, uzun yýllar yaptýðý ibadetine çok güvenerek, ahirette Cenab-ý Hakk’ýn; “ihsanýmla cennetime koyun” iradesine, “hayýr ben ibadetimle cennete girmek istiyorum” diyerek karþý çýkýnca, Allah, “öyleyse hesabýný görün” buyurmuþ, yapýlan hesaba göre bütün ibadeti, bir göz nimetinin þükrünü karþýlamayýnca, âbid Allah’ýn ihsanýna sýðýnmak zorunda kalmýþtýr. Burada verilmek istenen mesaj, kiþinin yaptýðý ibadetlerin önemsiz olduðu deðil, Allah’ýn nimetleri ile kulun buna karþý yaptýklarýnýn mukayese edilemeyeceði gerçeðidir.
Bir baþka açýdan bakarsak, Allah’a þükrümüzü eda etmek ayný zamanda kolaydýr. Çünkü insanlara ve diðer yaratýklara karþý görev ve sorumluluklarýmýzý yerine getirmek, örneðin, onlarýn teþekkürünü hak ederek ve gerektiði yerde teþekkürümüzü sunarak kalplerini kazanmak da, Allah’a karþý þükrümüzü eda ederken yaptýðýmýz kulluk vazifesi cümlesindendir. Allah’ýn hoþnut olduðu ameller, iyiliklerin yayýlýp çoðalmasýna, kötülüklerin azalýp yok olmasýna vesile olacak iþler olduðuna göre, böyle bir çaba, hem yaratýlanýn teþekkürünü celb edecek, hem de yaratýcýya þükrümüzü eda etmeye imkân saðlayacaktýr.
Onun için, “Ýnsanlara teþekkür etmeyen, Allah’a da þükretmez” buyuran Allah Rasûlü, basit gibi gördüðü iþlerde ihmalkâr davranan kimselerin, daha önemli görevlerin ifasýna da ayný ihmali gösterebileceklerini, baþka bir ifadeyle, Allah’a þükretmenin yolunun, gerektiði yerde insanlara teþekkür etmek ten geçtiðini bize hatýrlatmaktadýr.
|