Her Çağda Değişmeyen Tavır
Mekke!.. Şehirlerin anası Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın yeryüzündeki insan kulları için inzâl buyurduğu ilk ve son vahyin indiği mukaddes belde!...
İşte Biz sana, böyle Arapça bir Kur’ân vahyettik. Şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şübhe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de. (O gün onların) bir bölümü Cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içersindedirler.(1)
28/04/2009 - 16:47

İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk evin bulunduğu Tevhid beldesi Mekke! Şehirlerin anası, Tevhid’in yurdu ve ilk “Daru’l-İslâm” olan şehir!..
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Azze ve Celle:
“De ki: ‘Allah doğru söyledi. Öyleyse Allah’ı bir tanıyan (Hanif)ler olarak İbrahim’in dinine uyun. O, müşriklerden değildi.
Gerçek şu ki, İnsanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke)de, o kutlu ve bütün isanlar (âlemler) için hidayet olan (kâbe)dir.
Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse o, güvenliktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Evi (Beyt’i) haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de inkâr ederse, şübhesiz Allah, âlemlere karşı muhtaç olmayandır.”(2)
Yeryüzünde insanlık âleminin ilk vatanı, ilk insanın evi ve yurdu Mekke!.. İlk insanın dünyada mekân eylediği yer… Yeryüzünde “Halife” (3) olarak yaratılan ilk Peygamber, ilk insan ve ilk Medeniyet kurucusu Âdem(a.s.) ile eşi Havva (r.anha.) ve çocuklarının yaşayıp insanoğlunun ürüyerek çoğaldığı belde Mekke’dir…
Allah Teâlâ halife olarak yarattığı ilk insan, kulu e Rasulu olan Âdem (a.s.) ile eşi Havva(r.anha)yı, cennetten yeryüzüne indirince Mekke’ye indirdi…
“Dedik ki: ‘Oradan (cennetten) hepiniz inin. Buradan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar, mahzun olmayacaklardır.” (4)
“(Allah) dedi ki: ‘Kiminiz, kiminize düşman olarak, hepiniz ondan inin. Artık size, Benden bir yol gösterici gelecektir. Kim Benim hidayetime uyarsa, artık o, şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz.
Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık oun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.’
O da (şöyle) demiş olur: ‘Ben, görmekte olan biriyle, beni niye kör olarak haşrettinRabbim?’
(Allah da ) der ki: ‘İşte böyle, sonra ayetlerimiz gelmişti, fakat sen, onları unuttun. Bugün de sen de işte böyle unutulmaktasın.” (5)
“ (Allah) dedi ki: ‘Kiminiz, kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde beli bir vakte kadar sizin için bir yerleşim ve metâ (geçim) vardır.”
Dedi ki: ‘Orda(yeryüzünde)yaşayacak, orda ölecek ve ordan çıkarılacaksınız.” (6)
“Mekke Tarihi” hakkında önemli ve çaplı bir eser sahibî olan “Ebu’l-Velîd Muhammed el-Erzakî”, Âdem (s.a.)’ın yeryüzünde Mekke’ye inişini şöyle kaydediyor:
“İbn Abbas(r.anhuma)’dan rivayetedildiğine göre, Âdem (a.s.) yeryüzüne gönderilince, ilk olarak Beytu’l-Haram’ın bulunduğu yere indirilmiştir. Fakat âdem, pek üzgündü. O’nu, teselli etmek üzere Cenâb-ı Allah, Haceru’l-Esved’i gönderdi. Haceru’l-Esved, o zaman bembeyazdı. O kadar beyazdı ki, beyezlığının şiddetinden her tarafa ışıklar saçılıyordu. Âdem (a.s.), asıl yurdundan gönderilen bu taşı alıp kucakladı. Böylece cennetten ayrılmanın hasretine biraz olsun göndermiş oldu.” (7)
İbn Ebi Hatim dedi ki:
Ebu Zer’a, İbn Abbas’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“ Âdem (s.a.), Cennetten inerken, Mekke ile Taif arasındaki Dehna denilen yere indi.” (8)
Beyan edilen ayet-i kerimeler ve haberlerden anlaşıldığı üzere Mekke, ilk insanların ilk Tevhîd yuvasının inşâ edildiği bir mekândır… Mekke. “Daru’t-Tevhîd” ve “Daru’l-İslâm” olarak insanlık tarihinde yerini almıştır…
Mekke, vahyin indiği Tevhîd merkezi ve “Daru’l-İslâm” olmaya devam edegelmiştir… Milletin atası ve tek başına bir ümmet olan Allah’ın dostu İbrahim (a.s.) döneminde, kesintiye uğrayan “Daru’l-İslâm” olma özelliğini yeniden kazanan Mekke, insanların “Beytu’l-Haram” olan “Kabe”yi hacc ettikleri ve akın akın ziyarete geldikleri bir Tevhîd beldesi olmaya devam etmiştir…
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Hani Biz, İbrahim’e Ev’in (kâbe’nin)yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emr etmiştik:) ‘Bana hiçbirşeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükûa ve sücûda varanlar için Evimi tertemiz tut.
İnsanlar içinde haccı duyur, gerek yaya, gerekse uzak yollardan (derin vadîlerden) gelen yorgun düşmüş develer üsütnde sana gelsinler.’
Kendileri için birtakım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerinde belli günlerde(kurban adarken)Allah’ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun.
Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler. Beyt-i Atik-i tavaf etsinler.
İşte böyle, kim Allah’ın haram kıldıklarını (gözetip hükümlerini) yüceltirse, Rabbimin katında kendisi için hayırlıdır. Size (haklarında yasaklar) okunanlar dışında hayvanlar helâl kılındı. Öyleyse iğrenç bir pislik olan putlardan kaçının, yalan söz söylemekten de kaçının.
Allah’ı birleyen (Hanif)ler olarak. O’na (hiçbir) ortak koşmaksızın. Kim Allah’a ortak koşarsa. Sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir.
İşte böyle, kim Allah’ın şîârlarını yüceltirse, şübhesiz bu, kalblerin takvasındandır.” (9)
“Hani İbrahim: ‘Rabbim. Bu şehir (Mekke’yi)bir güvenlik yeri kıl ve halkından, Allah’a ve ahret gününe inanları ürünlerle rızıklandır.” Demişti de (Allah: ‘Sadece inananları değil) inkâr edeni de az bir süre yararlandır, sonra onu ateşin azabına uğratırım. Ne kötü bir dönüştür o.’ demişti.
İbrahim, İsmail’le birlikte Ev’in (kâbe’nin) Sütünlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle duâ etmişti): ‘Rabbimiz, bizden bunu kabul et. Şüphesiz Sen, işiten ve bilensin.
Rabbimiz, İkimizi sana teslim olmuş (Müslüman) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize, ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şübhesiz Sen, tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin.
Rabbimiz, içlerinden onlara bir Rasul gönder, onlara ayetleri okusun, kitab’ı ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın. Şübhesiz Sen, güçlü ve üstün olansın, hüküm ve hikmet sahibisin.”
Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun Biz O’nu dünyada seçtik, gerçekten ahrette de O, Salihlerdendir.
Rabbi, O’na: ‘Teslim ol’ dediğinde (O:)’Âlemlerin Rabbine teslim oldum’ demişti.
Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakub da: ‘Oğullarım, Şübhesiz Allah, Sizlere bu dini seçti. Siz de, ancak Müslüman olarak can verin’(diye benzer bir vasiyette bulundu.)” (10)
Nakledilen ayet-i kerimeler tekrar tekrar okunup üzerlerinde derin düşünülecek olunursa, görülecektir ki, Halilullah İbrahim(a.s.) ve İsmail (a.s.) döneminde şehirlerin anası Mekke, bir Tevhid ve İman yurdu, yani bir “Daru’l-İslâm” idi. Allah’ın Salih kulu ve Rasulu İbrahim (a.s.), oğlu İsmail (a.s.) ile birlikte Beytullah olan Kâbe’yi asıl temelleri üzerinde yeniden inşâ etmiş, insanları Hacca davet eyleyerek, Allah’a iman etmelerini ve İbadetleri yalnızca Allah’a hâss kılarak işlemelerini sağlamış, insanlara hidayet rehberleri olmuş, şirki ve tuğyanı terk ederek Allah’a inanmalarına öncülük etmek gereğini hakkıyla yerine getirmişlerdir…
Hanif Dini olan hayat nizamı İslâm, Mekke şehrine hakim olmuş, Cahiliyyete aid olan her şey ayaklar altına alınmış, şirkin yerini Tevhîd, küfrün yerini İman almış, böylece Mekke bir “Daru’l-İslâm” hâline gelmiştir!..
Aradan asırlar geçmiş, Mekke’de yaşayan insanlar zamaniçinde değerler değişimine uğramış, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın kendilerine lütfettiği Tehid, iman ve İslam nimetlerini, şirk, küfür ve tuğyan ile değiştirmişlerdi…
Rabbimiz Allah Teâlâ’nın değişmez sünneti:
“Bir kavim(toplum), kendinde olanı değiştirmeyinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah, şübhesiz işitendir, bilendir.”(11)
Bu değişmeyen ilâhi Sünnet, Mekke’de yaşayan insanlar üzerinde gerçekleşti… Onlar, vahiyden yüz çevirdiler… Onlar, hevâlarını ilâh edindiler… Onlar, hevâlarnı İlâh edindiler. Onlar, Allah’dan başka hüküm koyucu tağutlara rıza gösterdiler… Onlar, Allah inandıkları söylemekle berber Allah’dan başka ilâhlara tapınır oldular… Tevhîd’in yerine şirki, İmanın yerine küfrü ve İslâm’ın yerine tağutu kabul ettiler… Ve Tevhid yurdu Mekke, şirk yurduna döndü, iman vatanı Mekke, küfür ülkesi oldu…
Mekke’ye İslam hakim idi, tağut hakim oldu… Mekke’de “hakimiyet kayıtsız-şartsız tağutların oldu… Mekke’yi ve Mekke halkını şirk ve küfür hükümleriyle yöneten tağutlar, bu yetkilerini Mekke’de yaşayan insanlardan alıyorlardı… Tağutlar, Mekke halkı adına Allah’a isyan ve tuğyan ediyorlardı…
İbn el-Kelbî, “Kitabu’l-Esman” adlı eserinde Tevhid’in şirke, imandan küfre, İslâm’dan tağuta, Allah’a ibadetten putlara tapınmaya geçiş olan bu değişimi şöyle anlatıyor:
“İsmail(Allah’dan O’na selam olsun) dinini ilk değiştiren, putları diken, Sâ’iba, Vasila, Bahîra, ve Hâmiya’yı getiren kişi, Amr b. Rabia’dır.
el-Hâris, kâbe’nin yöneticisiydi. Amr b. Luhayy büyüyünce, yönetim içinde onunla anlaşmazlığa düştü. İsmailoğulları ile birleşip Cürhüm ile savaştı. Onları yendi, Kâbe’den uzaklaştırdı. Mekke’nin dışına sürerek “Kutlu Ev’in” bekçiliğini üzerine aldı.
Sonra ağır bir hastalığa tutuldu. Kendisine denildi ki:
-Suriye’de Balkâ denilen yerde sıcak bir pınar vardır. Oraya gidersen iyileşirsin.
Oraya gitti, yıkandı ve iyileşti. Oranın halkının putlara taptığını gördü.
-Bunlar nedir? Diye sordu.
Dediler ki:
-Biz, bunların aracılığı ile yağmur ve düşmana karşı yardım isteriz.
Bunun üzerine bunlardan, kendisine de vermelerini istedi, verdiler. Onları, Mekke’ye getirdi ve Kâbe’nin çevresine dikti.
(…………..)
(İsmailoğullarından ve diğer topluluklardan, İsmail’in dinini terk etikleri sırada, onları hatırladıklarına göre ilk ilkadlandıranlar) ve bu putları ilk edinenler, Huzayl b. Mudrika idi.” (12)
Ebu Hüreyra (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Ben(kusûf namazı kılarken) Cehennemde Huzâalı Amr ibn Amir İbn Luhayy’ı kendi bağırsaklarını ateş içinde sürükler hâlde gördüm. Çünkü O,develeri putlar için salma adağı yapanların ilki idi!”(13)
“Daru’l-İslâm” onlar şehirlerin anası Mekke, “Daru’ş-Şirk”, “Daru’l-Küfür” ve “Daru’l-Harb”e dönüşmüş oldu… Bu değişim, Mekke’ye şirk ve küfrün hükümleriyle hükmeden tağutların eğemen olmasıyla gündeme geldi… “Daru’l-İslâm” olan Mekke’ye tağutlar hakim olunca “Daru’l-Harb” edönmüştü!.. Bu cahiliye hükmü ile hükmetme durumu, tâ son Nebî ve son Rasul, Allah’ın kulu ve Raslü Muhammed (s.a.s.)’in “Nûr Dağı”ndaki “Hıra Mağarası”ında Risâlet ile vazifeli kılınmasına kadar devam etti…
Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle, son Nebî ve son Rasul olarak vazifeli kıldığı Rasulullah (s.a.a.)’e ilk vahyi, “Hıra Mağarası”nda indirdi:
“Yaratan Rabbin adıyla oku.
O, İnsanı bir alak’tan yarattı.
Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir.
Ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir.
İnsana bilmedğini öğretti”(14)
Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), Allah’ın hükmünü terk edip, ilâhlaştırdıkları hevâlarından (16)ortaya koydukları cahiliyyenin hükmüyle hükmeden (17) Mekkeli tağutların egemen olduğu ve “Daru’l-Harb”e dönüşmüş olan şehirlerin anası Mekke’de insanları tekrar Tevhid, İman ve İslâm’a davet etmeye başlamıştı.
Rabbimiz Allah’ın hidayet etmesiyle(18) Rasulullah (s.a.s.)’inİslâm’ı tebliğ ederek, davet etmesiyle Makkeli insanlar Tevhid’e yöneldiler… Şirki, küfrü ve tağutu reddedip Allah’a iman ettiler… Hergün Ciddî bir artışla artan Muvahhid mü’min Müslümanlara karşı korkunç bir işkence ve baskı uygulaması başlatan Mekke şirk devletinin eğemen tağutları, onları şehid etmek, işkence sonucu sakat bırakmak ve yurtlarından çıkarmak ile önleyemediklerini görünce, siyasî ayak oyunları, politik tuzaklara ve şeytanî planlara başvurdular… Kendi hesaplarınca, Rasulullah(s.a.s.)’i aldatmak istiyorlardı… Dünya hazinelerini, başlarına kral olmayı ve nefsin hoşlarına giden şeyler teklif ediyorlar… O’nu (s.a.s.), “Lâilâhe İllallah” dâvâsından vazgeçirip, kendi yasalarıyla hükmeden bir konuma getirmek istiyorlardı… Böylelikle Rasulullah (s.a.s.)’i ve Müvahhid mü’minleri aldatmk, onları tekrar cahiliyyenin hükmüne döndürmek, onlar için büyük bir zafer idi…
O cahillerin, o tağutların ve o hevâların ilâh edinnelerin bu haince taleblerine karşı, Rabbimiz Allah’ın beyanıyla Rasulullah (s.a.s.) şöyle diyordu:
“De ki: ‘Ey cahiller, bana Allah’ın dışında bir başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz.” (19)
Bir “Daru’l-İslâm” olan Mekke’yi, Allah’ın hükümlerini reddedip şirk ve küfür yasalarıyla yöneterek “Daru’l-Harb”e dönüştüren Mekke’nin yöneticisi olan tağutların, Rasulullah (s.a.s.)’i yolundan alıkoymak için getirdikleri cahilî tekliflerden birisini İbn-i İshak şöyle naklediyor:
Utbe b. Rebîa, bir gün kureyş’in meclisine oturdu ve Rasulullah (s.a.s.) de Mescid (Harem-i Şerif) de yalnız oturduğu hâlde, dedi ki:
- Ey kureyş topluluğu, uyanık olunuz ki. Muhammed’e gidiyorum. O’nunla konuşacağım ve O’na birtakım işler arzedeceğim. Umulur ki O, onların bir kısmını kabul eder. Biz de, onların hangisini dilerse, O’na veririz. Böylece bizden vazgeçer.
Bu, Hamza’nın Müslüman olduğu ve Rasulullah (s.a.s.)’in Ashabı’nın arttığı ve çoğaldıklarını gördükleri bir sırada idi.
Onlar da dediler ki;
-Evet olur, ya Ebu Velîd! Kalk, O’na git ve O’nunla konuş!...
Bunun üzerine Utbe, O’na gitti. Rasulullah (s.a.s.)’in yanına oturdu ve dedi ki:
-Ey kardeşin oğlu, şübhesiz sen, gördüğün gibi bizden aşiretçe ve nesebdeki yerin itibariyle şereflisin. Ve sen, kavmine büyük bir iş ile geldin ve onunla onların cemaatını dağıttın. Onunla, onların ilâhlarını ve dinlerini ayıplayıp. Onunla, onların geçmiş babalarını küfre nisbet ettin. O hâlda beni dinle! Sana birtakım şeyler arzedeceğim ki, onlar hakkında düşünsün. Umulur ki, onlardan bir kısmını kabul edesin!
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.), ona:
“Şöyle, ya Ebu Velîd, dinleyeyim!” buyurdu.
O da, sözlerine şöyle devam etti:
-Ey kardeşimin oğlu, eğer sen bu işten, kendisiyle geldiğin şey ile mal dilerden, mallarımızdan sana mal topladık ki, malı en çok olanımız olursun.
Eğer onunla şeref diler, seni bizim üzerimize efendi (başkan) yapalım! Öyle ki, artık sensiz bir işe kat’i karar vermeyiz.
Eğer bu sana gelen şey, sana görünen cinden bir şey ise, sen onu kendiden çevirmeye kadir olmazsan biz, senin için tedavi ararız ve seni ondan iyileştirene kadar o hususta mallarımızı sarfediniz. Çünkü adamın peşine düşen cin, tedavi olunmadan adama galib olur!
Nihayet Utbe sözünü bitirdiği zaman,onu dinleyen rasulullah (s.a.s.):
“Ya ebu Velid,sözünü bitirdin mi ?”buyurdu.
-Evet,dedi.
“O halde beni dinle ! “buyurdu.
-Dinliyorum,dedi.
Bunu üzerine Rasulullah (s.a.s.),Fussilet Sûresi’ni okumaya başladı :
“Ha,Mim.
(Bu Kur’ân,)Rahman ve Rahim’den indirilmiştir.
Bilen bir kavim için,ayetleri(çeşitli biçimlerde,birer birer)fasıllar halinde açıklanmış Arapça Kur’ân(veya okunan)Kitab’dır.
Bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak.Amma çogu yüz çevirdiler.Artık onlar,dinlemezler.
Dediler Ki : “ Biz,kendisine Çağırdığın şeye karşı Kalblerimiz bir örtü içindedir.Kulaklarımızda bir ağırlık,bizimle senin aranda bir perde vardır.Artık sen,(yapabileceğini)yap,biz de gerçekten yapıyoruz.”
De Ki : “ Ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim.Bana yalnızca,sizin ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahyolunur.Öyleyse O’na yönelin ve O’na mağfiret dileyin.Vay hâline o müşriklerin.”
Ki onlar, zekat vermeyen ve ahireti inkâr edenlerdir.
Şübhesiz iman edip salih amellerde bulunanlar,onlar için kesintisiz bir ecir vardır.
De Ki : “ Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratanı inkâr ediyor ve O’na bir takım eşler Kılıyorsunuz ? O, Âlemlerin Rabbidir.
Orda(yerde) onun Üstünde Sarsılmaz dağlar yarattı.Onda bereketler yarattı ve isteyip arayanlar için eşit olmak üzere ordaki rızıkları dört günde taktir etti.
Sonra duman hâlinde olan göğe yöneldi.böylece ona ve yere dedi Ki: “ isteyerek veya istemeyerek gelin.” İkisi de : “ İsteyerek (itaat ederek) geldik.” Dediler.
Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti.Biz, dünya göğünü de kandillerle süsleyip donattık ve bir koruma(altına aldık).İşte bu,üstün ve güçlü olan,bilen(Allah)’ın taktiridir.
Bu durumda eğer onlar yüz çevirirlerse,artık de Ki : “ Ben sizi, Ad ve Semud(kavimlerinin)yıldırımına benzer bir yıldırımla uyardım.”(Fussilet,41/1-13 (20)
Rasulullah(s.a.s.),okumasının bu ayetine gelince “ Utbe,ileri atılarak elini peygamber(s.a.s.)’in ağzına koydu.Allah hakkı için,akrabalık bağı için susmasını O’ndan istedi.”(21)
Önceleri, hayat nizamı islâm’ın egemen olduğu için bir “Daru’l-İslâm” iken, sonraları İslâm’ın hayattan uzaklaştırılıp yasaklandıktan sonra, tağutların şirk ve Küfürle egemen oldukları bir “ Daru’l-Harb” e dönüşen Mekke’de, yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.),Mekke’yi şirk ve küfür yasalarıyla yöneten ve islâm’ı kabul etmeyen tağutların tekliflerine böyle cevap vermiştir…
Rasulullah (s.a.s.),Kıyamete kadar Muvahhid Mü’min müslümanların yegâne önderi ve hayat örneğidir…
Rabbimiz Allah Teâla şöyle buyurur:
“ De Ki: Eger siz Allah’ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
De Ki : “ Allah’a ve Rasulüne itiaat edin. Eğer yüz çevirirlerse, şübhesiz Allah, kâfirleri sevmez.”(22)
Yegâne önderleri ve hayat örnekleri Rasulullah (s.a.s.)’e uymak ve itaat etmekle mükellef olan muvahhid mü’min müslümanların “Daru’l-Harb” e dönüşmüş İslâm topraklarını işgal edip şirk ve küfür hükümleriyle hükmeden egemen tağutlardan gelen,İmandan ve İslâm’dan taviz gerektiren her türlü uzlaşma tekliflerine karşı cevapları, Fussilet Sûresi’dir!.. Çünkü önderleri Rasulullah (s.a.s.)’in cevabı bu idi… Bu cevab asla değişmez!..
Enes b.Malik (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“ (İşte benim sünnetim budur.)Her kim benim sünnetimden yüz çevirirse, O,benden değildir.”(23)
1- Şura,42/7.
2- Âl-i İmrân,3/95-97
3- Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Hani Rabbin, Meleklere: ‘Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti.” Bakara,2/30.
4- Bakara,2/38.
5- Taha, 20/123-126.
6- A’râf, 7/24-25.
7- Ebu’l-Velîd Muhammed el-Erzakî, Kâbe ve Mekke Tarihi, çev. Y. Vehbi Yavuz, İst. 1980, sh.32.
8- İbn Kesîr, el-Bidaye Ve’n-Nihaye-Büyük İslâm Tarihi, çev. Mehmet Keskin, İst. 1994, C.1, sh.106
9- Hacc. 22/26-32.
10- Bakara, 2/126-132.
11- Enfal, 8/53.
12- İbn al-Kalbî, Putlar Kitabı, çev. Beyza (Düşüngen) Bilgin, İst. 2003, sh. 42.
13- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Menâkıb. B.12, Hds.33
Kitabu’l-Tefsir, B.112, Hds. 145-146.
Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Cenne, B. 13, Hds.51.
14- Lak,96/1-5.
15- “Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”Mâide, 5/44.
“Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim’in dininden kim yüz çevirir.” Bakara, 2/130.
16- “Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilâh edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın.” Furkan, 25/43. Casiye, 45/23.
17- “onlar, hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgi ile inanan bir topluluk için hükmü, Allâh’tan daha güzel olan kimdir?” Mâide, 5/50.
18- “Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (bir yükümlülük) değildir. Ancak Allâh, dilediğini hidayete erdirir.” Bakara, 2/272.
“Bu, Allâh’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir.” En’âm, 6/88.
19- Zûmer, 39/64.
20- İbn Hişam, İslam Tarihi – Siret-i İbn Hişam Tercemesi, Çev. Hasan Ege, İst. 1985, C.1, Sh.389-390.
Muhammed ibn İshak, Siyer, çev. Sezai Özel, İst.1991,Sh.257-258.
İbn Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye – Büyük İslam Tarihi, çev. Mehmet Keskin, İst. 1994, C-3 Sh. 91-94.
İmam Muhammed b. Muhammed b. Süleyman er-Rûdânî, Cemûl – Fevâid, Büyük Hadis Külliyatı, çev. Naim Erdoğan, İst. 2003, C. 3, Sh. 257, Hds. 6393. Ya’lâ’dan, Cabir (r.a.)’ın rivayetiyle.
el – Hafız İbn Hacer el – Askalânî, Metâlibûl Âliye, çev. Hüseyin Kaya, İst. 2006, C. 5, Sh. 166, -168, Hds. 4285. İbn Ebi Şeybe, Ebu Ya’lâ ve Abd b. Humeyd’den. Cabir b. Abdullah (r. anhuma) rivayetiyle.
Not: Cabir b. Abdullah (r.anhuma)’nın rivayetinde, Utba b. Rabia’nın tekliflerinden birisi de şudur; “Eğer evlenmek istiyorsan, Kureyş’in dilediğin kadınını seç. Seni, Kureyş’in en güzel on kadınıyla evlendirelim.”
21- İmam Kurtubî, el – Câmiu li Ahkâmi’l – Kur’ân, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2002, C. 15, Sh. 306.
Not: Diğer rivayetlerde Rasulullah (s.a.s.)’in Fussilet Sûresi’nin otuz yedinci ayetine kadar okuduğu ve secde ettiği beyan edilir.
22- Âl-i İmran, 3/31-32.
23- Sahîh-i Buhârî, Kitabu’n – Nikâh, B.1, Hds. 1,
Sahîh-i Müslim, Kitabu’n – Nikâh, B.1, Hds. 5.