Hissedilen Güç, Engin Basîret
Müslüman harp temennicisi değildir. Saldırgan tavırlı, çevresini tedirgin eden, anlaşmalarına sadakat göstermeyen, zulmeden, kan dökmeye meraklı, geçimsiz de değildir. Savaşın da kendisine ait bir ahlâkı vardır ve mü'min her durumda ahlâkın güzelliklerini sergileyen insan olmalıdır. Mü'min aynı zamanda cesurdur, ahirete, ebedî saadete ve şehitlik rütbesinin yüceliğine inanır.
01/06/2009 - 14:54

 Allah Rasûlü(sav) hem Sahih-i Buhârî'de hem de Sahih-i Müslim'de yer alan bir hadisinde; "Düşmanla karşılaşmayı temennî etmeyin. Karşılaşınca sabredin, sebat edin," (1)  buyuruyor, savaş çıkınca cihadın hakkının verilmesini emrediyordu.
Sahih-i Müslim'de nakledilen bir rivayette bu cümlelerin arkasından şöyle buyrulur: "Bilin ki Cennet kılıçların gölgesi altındadır." (2)
Bir Müslüman savaş çıkmasını, insanların birbirini öldürmesini de temennî etmez. Ancak zalimlerin, hainlerin varlığını unutmaz, gaflete düşmez, daima cihada hazır olur. Kılıcın lüzumunu unutmaz. Gerektiğinde Allah yolunda canını, malını ortaya koymaktan çekinmez. Her şart durumda cihada hazır güç bulundurur.
Bu güç, bütün cehdini ortaya koyan ve sebat eden mücahitlerden ve onun cihad için hazırlanan silahlardan meydana gelen bir güçtür. Olması gereken de budur.
Allah düşmanları, mü'min gönüllerin edeb, terbiye, ahlak güzelliği ve ibadet düşkünlüğünü bildikleri gibi, gerektiğinde nasıl çelikten bir irade kesildiklerini, birbirlerine bağlılıklarının, güç ve kuvvetlerinin nasıl önüne geçilemez bir mertebeye yükseldiğini de bilmeli, hissetmelidir.
Bu çerçevede Rabbimizin şu buyruğuna dikkat ediniz ve hikmetleri üzerinde düşününüz:
"Ey iman edenler! Hemen yakınınızda bulunan kâfirlere karşı savaşın. Sizde sertlik, güç ve kuvvet bulsunlar. Bilin ki Allah takva ehliyle beraberdir."  (Tevbe 9/ 123)  
Rabbimiz kafirlerin bizlerdeki gücün varlığını, bilmelerini, hissetmelerini istiyor. Şayet saldırırlarsa veya aramızda savaş çıkarsa nasıl bir yiğitler ordusuyla karşı karşıya geleceklerinin korkusunu, ürküntüsünü taşımalarını istiyor. Savaş gücünün yüksek tutulmasını emrediyor. Açık veya gizli düşmanların; "-Bu insanlar yılmıyor, korkmuyor, çekinmiyor, gafil avlanmıyorlar," demek zorunda kalmalarını istiyor…
Düşman, mikrop gibidir. Nasıl mikroplar, virüsler bedenin içinde ve dışında vücud direncinin düşmesini, mukavemetinin zayıflamasını beklerler, en küçük bir fırsatta saldırıya geçerlerse düşmanlar da Müslümanların direncinin düşük, zayıf anlarını bekler, içten ve dıştan saldırıya geçerler.
Osmanlı Devletini zayıf günlerindeki saldırılar, hıyanetler henüz tazeliğini koruyan ibret levhalarıyla doludur…
Günümüzde İslâm Ülkelerinin hali, iç ve dış düşmanların tavrı, Müslüman halk üzerinde oynanan oyunlar, gelecek günler için yapılan planlar birer birer incelenip değerlendirilmeye muhtaçtır.
Dünyada barış, huzur ve kardeşlik istediklerini, teröre karşı olduklarını sık sık tekrar edenlerin Bosna'da yaşanılan katliamı nasıl seyrettikleri, için için destekledikleri, imkân hazırladıkları, değişik yollarla yardım ettikleri, belki de yükselen feryadlardan zevk aldıkları asla unutulmamalıdır. Sırplara üst üste nasıl süre verdikleri, zulümden yana görünmemek için, Sırplara zaman kazandırmak arzusuyla nasıl ve ne şekilde rol yaptıkları, Birleşmiş Milletler bünyesinde görev yapan askerlerin alınan karar gereği; "-Sizi biz koruyacağız" diyerek nasıl Müslüman Boşnakların ellerinden silahlarını toplayıp aldıkları ve onları savunmasız olarak sırp katillere teslim ettikleri de unutulmamalıdır. İnkâr edilmesi mümkün olmayan bu katliâmı hiçbir gizlilik çuvalına sığdıramayınca, Sırbistan Devleti ve ordusu yerine fertlere yükleyerek işin içinden sıyrıldıkları da unutulmaması gerekenler listesine şahid olunan ibret sahneleri ile birlikte eklenmelidir.
Aynı acı ve dehşet farklı şekillerde Filistin'de kaç kere yaşandı ve kaç kere daha yaşanacağa benziyor?!. Son Gazze saldırısı insanlığın kanını bütünüyle donduracak kadar iğrenç, bütün hukuk prensiplerini çiğneyecek kadar pervasız, saldırganın korkaklığına belge olacak kadar dengesiz, asırlar boyunca silinemeyecek kadar büyük bir ar kaynağıdır… 
Kadın ve çocukların bulunduğu evlere, okullara, hastahanelere, hasta taşıyan arabalara, pazaryerlerine saldırıların ortaya serdiği manzaralar hep gözlerimizin önünde. Bombaların parçaladığı, yaraladığı insanlar ve diğer canlıların yürek parçalayan halleri, örtme çabalarının örtemeyeceği, silme ve karartma gayretlerinin silemeyeceği, karartamayacağı kadar çok ve canlı. Yasak bombalar veya sivil halk ve çocuklar üzerinde denenen silahlar tarihin unutamayacağı kadar vahim…
Uzun yıllardır değişmeyen bir hakikat yine sergilenecek, herkesin gözleri önünde sergilenen bu cinayetler, İlâhî adalete kadar canîlerin yanına kâr kalacak, Birleşmiş Milletler yine suskunluğu devam ettirmenin bir bahanesini bulacak veya göstermelik manevralar ekranlarda boy gösterecektir. Kimse inanmasa, acı ve buruk ifadelerle karşılasa bile…
*
Acı Bir Gerçek
Unutulmaması gereken acı bir gerçek daha vardır: Bütün İslâm âleminin küçük çırpınışlardan öte hiçbir şey yapamadıkları, zalimden merhamet bekleme aczinin içine düştükleri… Zalimlerin ve zalimlerin tahrik ve teşvikçilerinin gözlerinin içine bakarak onlardan merhamet dilendikleri… Devlet olarak vicdanı sızlatan vurdumduymazlıkların sergilenişi, birbirini takip eden oyalayıcı cümleler, tavırlar… Hatta zalimin tavrını hoş gören, destekleyen, onlara cesaret veren beyanatlar ve davranışlar… Bunlara karşı fertlerin, cemiyetlerin gayretleri, fedakârlıkları, çırpınışları…
Bu acı sahnelerden yeniden vurgulamak istediğimiz gerçeğe dönüyoruz:
İç direncin ve gücün yüksekliği fırsat kollayan düşmanlar için caydırıcı, saldırıları önleyici, tuzakları ve planları boşa çıkarıcı, tesirsiz hale getiricidir. Zikr-i Hakîmin buyruğuna kulak veriyoruz:
"Küffâra karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın. Cihad için atlar besleyip eğitin. Böylece Allah düşmanlarını, kendi düşmanlarınızı, onların dışında sizin bilemediğiniz, ancak Allah'ın bildiği düşmanlara korku salarsınız. 
Allah yolunda ne infak ederseniz, bunun eksiksiz karşılığını bulur, asla haksızlığa uğratılmazsınız."  (Enfal 8/ 60) 
Müslümanlar daima güçlü ve hazır olmalıdır. Güç, kuvvet ve hareket kabiliyetlerini yüksek tutmalıdır. Dünyadaki gelişmeler takip edilmeli, yeni fikirler geliştirmeli, en basitinden en modernine kadar silahlar iyi tanınmalı ve iyi değerlendirilmeli, onların kullanılması, onlara karşı nasıl korunacağı, nasıl tedbir alınacağı, nasıl hareket edileceği yönünde eğitilmelidir.
Allah Rasûlü'ne(sav) âyet-i kerîmedeki kuvvetten atış gücü olduğunu söylemiş ve bunu iç kere tekrar etmiştir. (3)
Günümüzde de savaşların temel olarak atış gücüne dayandığı bilinen bir gerçektir.
İnsanlığın hayrını düşünenler, iki cihan saadetini arzu edenler, şerlilerden, yeryüzünü fesada boğmaya çalışanlardan daha güçlü ve daha ilerde, daha iradeli, daha kararlı ve istikrarlı olmak zorundadır.
*
Küfür Tek Millettir
İnançları, birçok duyguları ve düşünceleri birbirinden farklı olsa da küfür tek millettir. Allah yolunun yolcularına karşı İblis'in tahriki ve teşvikiyle bir araya geldikleri, savaş yürüttükleri tarih boyunca çok görülen hadislerdendir.
Dün Yahudîlerle müşriklerin ittifakı, bu gün Haçlı zihniyetle, Siyonist zihniyetin İslâma karşı saldırıları, bu saldırılarda harp ahlâkını ve ahkamını hiçe sayışları, her türlü silahı kullanmaktan çekinmeyişleri, satın aldıkları hainlerle, içten ve dıştan tarifi zor hücumlar tazeleyişleri tarihin kaydettiği ve kaydetmeye devam ettiği bir gerçektir.
Bir savaş, küfür önderleri göz önünde tutularak sürdürülür.  Eğer küfür önderleri ihmal edilir ve küfrün tek millet olduğu gerçeği unutulursa mücadele arzulanan netîceyi vermeyecek, bataklık tehlike üretmeye devam edecektir.
 Yahudîler ile Hıristiyan dünya arasında İsa Aleyhisselam'ın gönderilişinden bu güne kadar süren mücadeleyi, zulüm ve kıtalleri gözden geçiriniz. Çok defa zulümden kaçarak Müslümanlara sığınışları ve Müslümanların onlara tavırları hakkında bilgi edininiz. Sonra dönünüz onların bu günkü durumlarını göz önüne getiriniz…
Küfrün ve zulmün hakikati örten zifiri bir karanlık olduğunu unutmayınız. Karanlıklar arasında koyuluk farkı olsa da hepsinin karanlık olduğunu aklınızdan çıkartmayınız. İman nûru için hamd ediniz. İnsanlığın nûra kavuşması için gayret ediniz.
*
Bir Başka Gerçek
Küfür ehli, çığırtkanları, dalâlet yolcuları ve saldırganları, fitne, fesad yayıcıları ve temsilcileri ile mücadelenin en temel yollarından biri onların güçleri, dirençleri, zaaf noktaları, düşünceleri, planları, hamleleri hakkında bilgi toplamak, toplanan bilgileri değerlendirerek mücadele veya harp planı hazırlamak, onların karşı istihbarat çalışmalarını önlemek dirençlerini kırmak, onları yanıltmak ve planlarını boşa çıkartmak, iradelerini çökertmektir.
Zikr-i Hakîm tedebbürle okunduğunda her âyetin yeni bir ibret ve bilgi pınarı, yeni bir ufuk penceresi olduğu görülecektir. Âyet-i kerîmeler zaman zaman bize İslâm düşmanlarının iç dünyasında yaşadıklarını, düşündüklerini, arzuladıklarını, nasıl bir hırsa, duyguya sahip olduklarını, içlerinde neler beslediklerini, kendi adamlarıyla baş başa kaldıkları zaman nasıl bir üslupla konuştuklarını, taşıdıkları duyguları zapt edemeyip kin ve nefretlerini zaman zaman nasıl dışa vurduklarını, içlerinde sakladıklarının çok daha büyük olduğunu, ruh hallerini ve fırsatı ele geçirince nasıl harekete geçtiklerini dile getirir.
Bir âyet-i kerîme var ki üzerinde uzun uzun durup düşünülmesi gerekir. Âyet, bütün hırs, hedef ve çalışmalarının sanki özetini dile getirip bizi tehlikelere karşı ikaz etmekte, zalimleri tehdit etmektedir. Şimdi âyet-i kerîmeyi dikkatle okuyoruz:
"Onlar, dünya hayatını (ve geçici zevklerini, hırslarını) âhirete tercih ederler, bütün planlarını dünya hayatına göre yaparlar, Allah yoluna sırt çevirirler, Allah yoluna set çekmeye, insanları bu yoldan alıkoymaya çalışırlar ve hak dininin eğriliğini isterler, onu çarpıtıp çirkin göstermeye çalışırlar;  işte onlar, derin bir sapıklık içindedirler."  (İbrâhim, 14/ 1-3)
Bu âyet-i kerîme İslâm düşmanlarının üç temel tavrına dikkat çekiyor:
1 - Onlar dünya hayatını seçmişlerdir. Âhireti yok sayarlar ve bütün planlarını dünya hayatına göre yaparlar.
 Onun için dünya malına, zevkine, makam ve mevkiine düşkündürler, hırslıdırlar, hırslarının önüne geçen her şeye karşı saldırgandırlar. Hayatları, arzuları, emelleri, hayalleri dünya hayatıyla sınırlıdır. Yaşatışları, davranışları da buna göredir.
Ancak üzerinde düşünmedikleri, düşünmeyi de istemedikleri bir başka düşünce açısı var: Eğer gerçekler böyle olsaydı, insanlık çığırından çıkardı. Özetle söylemek gerekirse zâlim zulmünde, hırsız hırsızlığında, arsız arsızlığında, ahlaksız ahlaksızlığında, iffetsiz iffetsizliğinde, devlet ve millet malını hortumlayanlar hortumculuğunda, çeteler, katiller, şâkîler işledikleri suçlarda, hâinler hıyanetinde, reziller rezaletinde hiç de haksız olmazlardı… Eğer âhiret muhasebesi yoksa, ceza ve mükafât hak değilse, dünyada yapılan dünyada kalacaksa, yapılan zulüm ve işkencelerin, gasp ve soygunların cezası olmayacaksa, çaresizlerin çaresizlikleri, insanların acıları, kan ve gözyaşları üzerine zevk ve safâ çarkı kuranların, yeryüzünü fesada boğmak için gayret gösterenlerin yaptıkları yanlarına kar kalacaksa hayat ne kadar mânâsız ve çekilmez hale gelirdi. İnsanlık ne kadar değerini yitirir, Allah'ın mükerrem kıldığı insan ne kadar büyük bir rezalet bataklığında sürünürdü…
Bu düşünce, çeşitli kalıplara bürünse de, çeşitli ambalajlar içinde sunulsa, boyansa, süslense de, bütün değerleri yerinden oynatacak, dünyayı canavarların savaş alanına çevirecek bir düşüncedir. İnsan fıtratına da ters, bizi yaratan ve hayatımızın devamı için nimetlerle donatana da isyandır… İçimizdeki bir sesin durmadan yanlışlığını haykırdığı, selim düşüncenin reddettiği bir anlayıştır. Üzerine söylenecekler kitaplara sığmayacak kadar geniştir…
2 - Onlar,  Allah yoluna set çekmeye çalışırlar. İnsanları hak yoldan alıkoymak için gayret ederler, ellerindeki imkânları bunun için seferber ederler.
Bu yapıları da üzerinde çok düşünülmesi, değerlendirilmesi gereken bir husustur. Tarihte nice örneklerinin görüldüğü, günümüzde de görülmeye devam edildiği bir gerçektir. İleriye doğru da görülmeye devam edeceği her basiret ehlinin kabul etmesi gereken bir başka hakikattir.
Üzerinde düşündükçe nice yaşanan misaller gözlerde canlanacaktır…
3 -   Allah yolunun, hak yolun, doğru yolun eğriliğini isterler.
Günümüzde bu ayrıca dikkat çekilmesi, üzerinde durulması, düşünülmesi, iyi teşhisler konulması, karşı tedbirler alınması için gayretlerin sarf edilmesi, düşüncelerin yoğunlaştırılması gereken bir husustur.
Yukarıdaki cümleyi biraz daha açarsak muradın ne olduğu, nasıl bir noktaya dikkat çekildiği daha netleşecektir.
Allah yolu, Zikr-i hakîm'de, hidayet yolu, sırat-ı müstakîm olarak isimlendirir. Dalalet ehli, bataklık çığırtkanları dosdoğru olan bu yolu eğri ve çarpık, doğru bilgileri yanlış, güzellikleri çirkin göstermek için gayret eder, hayret uyandıracak yol ve üslup denerler. Bilgileri bulandırır, bakış açılarını değiştirir, adam satın alır, basın ve yayını yanıltıcı bilgiler için kullanırlar. İlmî çalışmaların, araştırmaların neticeleri ile oynar, boş ve manasız sözlere ilmî araştırma süsü verir, yanlışı doğru diye adlandırır, yanlışları koruyan ve kollayan deyimler üretir hatta kanunlar çıkartır, var olanları istediği istikamete sündürürler. Doğruları küçümser, horlar, doğruyu dile getirenlere söz hakkı vermez, yanlışları da kabul edilmiş gerçekler olarak sunarlar…
Âyet ve hadislerin asıl dile getirdiği manayı örtmek için zikzaklar çizer, şer'î esasları sarsmak için eline geçen fırsatları kullanır, gerçek değerlerle alay eder, onları küçümseyici ifadelerle dile getirir ve doğruluğunu savunma yollarını keser, savunulamayan saldırır, savunulamadığı için haklıyı haksız ilan ederler.
Ve daha niceleri… 
Hak düşmanlarının, dünyayı fitne ve fesada boğmak isteyenlerin hedeflerini bilmek, en çok kullandıkları üsluplar hakkında bilgi toplamak, planlarından, niyetlerinden, ne tarafa, nasıl bir hamle yapacaklarından haberdar olmak, güçlerini, kabiliyetlerini, bir sonraki niyetlerini, eksiklerini, açıklarını ve zaaflarını tespit etmek, ona göre tedbirler almak, üsluplar geliştirmek, en uygun zamanda veya onlar harekete geçmeden zayıf noktalarından vurmak, çalışmalarını akamete uğratmak, morallerini bozmak, mü'min gönüllerin saflarını sıklaştırmak, dirençlerini artırmak onlara karşı yürütülen mücadelenin vazgeçilmez başarı yollarından olmalıdır. Bu yol ihmal asla edilmemesi gereken bir yoldur. Ülkesini seven, İslâm âleminin, bütün dünyanın güzel günlere yelken açmasını isteyen basiret sahiplerinin başkalarından önde olması fitne ve fesadlara fırsat bırakmayacaktır.
Bu gün devletler bünyesinde istihbarat çalışması yürütecek birimler kurulmuş, dünya çapında iyi veya kötü yönde amansız bir istihbarat savaşı cereyan etmeye başlamıştır. Bu sadece bir bilgi toplama savaşı da değildir. Yönlendirme, organize etme, zemin hazırlama, kundaklama, bölüp parçalama, adam kazanma ve kullanma, şekillendirme ve daha neler neler… CIA'nın ve MOSSAD'ın, OGPU, KGB, İngiliz Entelijans Servis, Çeka, Ohrana ve diğer istihbarat servislerinin yaptıkları dehşet uyandıracak boyutlardadır. İstihbarat örgütleri ve çalışmaları üzerine yapılacak bir araştırma ortaya akıllara durgunluk verecek bilgiler çıkaracaktır.
Son bir buçuk asır içinde istihbarat servislerinin petrol kaynaklarını ele geçirme, pay koparma üzerinde yürüttükleri savaş, işledikleri ve işlettikleri cinayetlerle ilgili bilgiler ciltler doldurur. Satın aldıkları veya çeşitli menfaatler karşılığı kullandıkları adamlar ve bu adamların hıyanetleri insanlık adına tiksinilecek bir yekûn tutar. Petrol kaynaklarının çoğunun üzerinde oturan İslâm âlemini parçalamak, dağıtmak, dağıtılan parçaları birbirine düşman etmek ve bir araya geliş yollarını bütünüyle kapamak uğruna yapılanlar yürekleri yakacak, içleri dağlayacak, akıllara durgunluk verecek derecededir… 
Günümüzde hızla ilerleyen teknik dinleme, gözetleme ve takip etme alanlarında yeni ufuklar açmış, müthiş imkânlar sunmuş, uzaya yerleştirilen uydular da devreye girince neredeyse bütün dünya dinlenilir ve gözetlenilir hale gelmiştir.
Biz bütün bunların acaba neresindeyiz? İslâm düşmanlarının niyet, plan ve dirençleri hakkında neler biliyoruz? Ne kadar biliyoruz? Bizim elimizdeki imkânlar nedir? Onları nasıl değerlendirebiliriz? Yarınlar için neler hazırlıyoruz?.. Uzun vadeli büyük planlar ve hamleler için neler yapılmalı, dar zamanlı, ufku, çerçevesi, hedefi belli hamleler için neler yapılmalı?..  Küfür önderlerinin kirli dünyasını gözler önüne sermek için neler yapılmalı, fitne ve fesad çalışmaları nasıl durdurulmalı?.. Yapılan propagandaların tesiri altında kalarak zihinlerini toparlayamayanlara, gözleri kamaşıp gerçekleri göremeyenlere, yanlış bilgilerle zihinleri bulandırılıp iyiyi kötüden ayırt edemeyenlere, basireti kıt olup anlara onların iç yüzleri nasıl gösterilmeli? Bunun için neler yapılmalı?.. Toplanan bilgiler nasıl değerlendirilmeli?...
Bunlar hep üzerinde çalışılması gereken hususlardır. Ancak önce lüzumuna inanmak, üzerinde düşünmek, mü'min gönüller olarak bütünleşip kaynaşmak, sarsılmaz kaleler haline gelmek zorundayız. Bu alanda mütehassıslar yetişmeli, prensipler konulmalı, imkânlar birleştirilmelidir. İçimizden istihbarat örgütlerinin oyuncakları veya maşaları olacak insanlar çıkmamalı, küçük emeller uğruna iki cihan saadeti heba edilmemeli, mevkî makam hırsına kurbanlar verilmemelidir.
Düşmanın direncini kırmak da önemlidir, iç dünyasını öğrenmek de, emellerini boşa çıkartmak da…
İslâm âlemi, hak ve adalet, şefkat ve rahmet güçlenmezse zulüm ve acılar güçlenecektir…
§
Dipnotlar:
1-Sahih-i Buhârî,  Cihad (Umdetü'l-Kârî 12/ 95), Sahih-i Müslim, Cihad (3/ 1362 Hadis No: 1741)
2-Sahih-i Müslim, Cihad (3/ 1363 Hadis No: 1742)
3-Sahih-i Buhârî, İmare (4/ 1522 Hadis No: 1917) Hadisi, Ukbe İbn Âmir(ra) minberden hitap eden Rasûlullah'tan (sav)  duyduğunu söyler. Ayrıca İbn Kesîr Tefsirinde âyetin tefsirine müracaat ediniz. (Muhtasar 2/ 114)
4-Bak: Tevbe Sûresi, âyet 12.