Konuyu ele alırken, öncelikle örneklerimiz, her biri aynı zamanda bir genç olan
peygamberler ve yine tarih sahnesinde yaşamış şahsiyetler olacaktır. Öncelikle
gençleri, sonra da hepimizi ilgilendirecek birtakım ibretli hadiselerin, bizlere
Kur’an aracılığıyla sunulmasındaki hikmetleri ise okuyucuların takdirine
bırakmayı düşünüyoruz.
Söze, kısaca "gençlik" kavramından bahsederek
başlayalım. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün tanımına göre, "Genç, 15-25 yaşları
arasında, öğrenim gören, hayatını kazanmak için çalışmayan ve ayrı bir evi
bulunmayan kişidir".1 Psikoloji kaynaklarında ise gençlik, "ergenlik çağı
(büluğ) öncesi dönemden başlayarak 20-25 yaşlarına kadarki yılları kapsayan
zaman dilimi" olarak kabul edilmektedir.2 Buna göre, yaklaşık 10-13 yıllık bir
dönemi ifade eden bir kavramdır gençlik... Ancak asıl önemli konu, bu dönem
içinde insanoğlunun hangi özelliklere sahip olduğu, hangi duygularının tesirinde
kaldığı ve hangi psikolojik şartların kendisine yön verdiği gibi hususlarda bazı
tespitlerde bulunmaktır. Genel anlamda gençlik çağını bir değerlendirmeye tâbi
tutarsak, bu çağın, birtakım fizyolojik gelişme ve değişmeler yanında, ruhsal
bakımdan da pek çok değişikliği beraberinde getirdiğini görürüz. Duygusal iniş
çıkışların, davranışlardaki tutarsızlığın sıkça yaşandığı bir dönemdir gençlik.
Yine, zihnî uyanışın, bilinçlenme ve topluma açılmanın hızlandığı, ilk
sevgilerin filizlenip sıkı arkadaşlıkların kurulduğu yıllardır gençlik yılları…
Gençler hakseverdirler, yardıma hazırdırlar, haksızlıklara ve düzensizliklere
karşı sabırsızdırlar. Kendi kişiliklerini kanıtlama ve bağımsızlıklarını kazanma
çabası içindedirler. Bir amaca yönelmek, yeni değerlere bağlanmak isterler.
İnançları uğruna mücadele eder ve her türlü fedakârlığa katlanırlar.3
Biz
bu çalışmamızda, biraz önce genel olarak özelliklerini sıraladığımız gençlik
çağı ve gençlik değerleri hakkında, konuyu Kur’ân-ı Kerim’deki ilgili ayetler
ışığında ele almak istiyoruz.
Kur’ân-ı Kerim’de 6 yerde geçen "belağe
eşüddeh" kavramı, genel manada "ergenlik çağına ulaşmak" şeklinde
anlaşılmaktadır.4 Bu dönem, aynı zamanda gençlik çağının başlangıcı olarak kabul
edilmektedir. Öte yandan, yine bazı ayetlerde, doğrudan "genç" anlamına gelen
"fetâ" kelimesi ve bundan türeyen isimlere rastlanmaktadır. Bu anlamda Kur’ân-ı
Kerim’de "genç" veya "gençler" manasına gelen "fetâ" veya "fitye" kelimeleri ve
bunlardan türeyen isimler toplam olarak 9 yerde geçmektedir. Ancak bu ayetler
dışında gençlik çağından ve gençlerden bahsedildiğini söyleyebileceğimiz pek çok
ayete de Kur’ân-ı Kerim’de rastlanabilir. Biz aşağıda, gerek dolaylı yönden,
gerekse doğrudan gençlik çağı ve gençlik değerlerinden bahseden ayetleri ele
alarak incelemeye çalışacağız.
Hz. Âdem’in Oğulları
Hâbil
ve Kâbil
Aynı zamanda birer genç olan Hz. Adem’in iki oğluyla başlamak
istiyoruz. Önce bu konuda Kur’ân-ı Kerim’e kulak verelim:
"Onlara, (Ehl-i
Kitab’a) Adem’in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat. İkisi birer kurban
sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki edilmemişti. Kurbanı kabul
edilmeyen, "Andolsun seni öldüreceğim" deyince, kardeşi şöyle karşılık vermişti:
"Allah ancak müttakilerin takdimesini kabul buyurur. Andolsun ki, sen öldürmek
için bana el uzatsan da ben seni öldürmek için el uzatacak değilim. Ben
alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. Dilerim ki sen, kendi günahınla
birlikte benim günahımı da yüklenesin de cehennemliklerden olasın. İşte
zalimlerin cezası budur." Nihayet, (Kabil) kardeşini öldürmek hususunda nefsine
uydu ve bu yüzden ziyana uğrayanlardan oldu." 5
Kur’ân-ı Kerim, diğer
ayetlerde olduğu gibi kıssayı detaylara girmeden aktarmak suretiyle, yeryüzünde
ilk cinayetin Hz. Adem’in oğullarından biri tarafından işlendiğini ortaya
koymaktadır. Konuyla ilgili olarak hadis kaynaklarında sadece İbn Mes’ud
tarafından rivayet edilen bir hadis mevcuttur; ki bunda da Habil ve Kabil’in
isimleri zikredilmez. Söz konusu hadiste, "Haksız yere öldürülen hiçbir kimse
yoktur ki, onun kanından Adem’in birinci oğluna bir pay ayrılmasın. Zira
cinayeti adet edenlerin ilki odur" denilerek bu olaya
atıftabulunulmuştur.6
Ancak gerek İslam tarihçileri, gerekse müfessirler
bu konuya geniş yer ayırarak Habil ve Kabil arasındaki kıssadan bahsetmişlerdir.
Öte yandan, Tevrat metinlerinde de bu konuda geniş bilgi mevcuttur.7
Kaynaklardaki bilgiler bir bütün olarak ele alındığında, Habil ile Kabil
arasındaki anlaşmazlığın, "toprak kavgası, çekememezlik, istediği kızla
evlenmesine engel olunması", gibi sebeplerden kaynaklandığı, Habil’in Kabil’den
güçlü olmasına rağmen Allah’a karşı takvası sebebiyle böyle bir davranışa
yönelmediği belirtilmektedir. Bu husustaki anlamlı uyarısına ve nasihatlerine
rağmen, Kabil bir gün, yirmi yaşındaki kardeşi Habil’i, uyumakta olduğu bir
sırada öldürmüştür.8
İlgili ayetlerde dikkat çekici bazı noktalar vardır.
Birincisi, sebebi ne olursa olsun, hased (kıskançlık) duygusunun insan
davranışları üzerinde ne denli belirleyici bir rol oynadığı ve bu duygu sâikiyle
insanın cinayet bile işleyebileceği ortaya çıkmaktadır. Bu cinayetin iki kardeş
arasında yaşanmış olması ise, hased duygusunun sınır tanımaz bir tahribata
sebebiyet vereceğini de anlamamıza imkân tanımaktadır. İkincisi, yirmi
yaşlarında bir genç olan Habil, Allah Teâlâ’nın huzuruna zalim bir şahsiyet
olarak varmaktansa mazlum biri olmayı tercih etmiştir. Bu davranışıyla o, belki
de bir insanın, bir gencin gösterebileceği centilmenliğin, âlicenaplığın en
zirve örneğini vermiştir. "Sen beni öldürmek amacıyla elini bana uzatacak
olursan, ben sana bu maksatla el uzatacak değilim!" Bu ifadeler, ancak büyük bir
teslimiyetin ve takvanın işareti olabilir. Üçüncüsü ise Habil, meseleyi her ne
kadar ağabeyi Kabil’in vicdanına havale ederek bu işten kurtulmaya çalışmış ise
de ayetten çıkarabileceğimiz bir husus da şudur ki, şayet yürürlükte, cinayete
engel olacak ciddi anlamda müeyyideler veya koruyucu birtakım mânialar yoksa,
insanoğluna nefsi, en kötü ve zor davranışı bile güzel ve kolay bir şey gibi
gösterebilmekte ve onu aldatmaktadır. "Nefsi ona bu işi kolaylaştırdı ve onu
aldattı o da hemen kardeşini öldürdü…" ifadelerinden de bu anlaşılmaktadır.
Özellikle gençlik yıllarında, duyguları sâikiyle sonu nereye varacağı belli
olmayan birtakım davranışlarda bulunan insanlar, bunun cezasını ya hayatıyla ya
da hayatı boyunca çekeceği ceza ve vicdan azabıyla ödemektedirler. Tarihin
sayfaları, mazlum olarak katledilen nice Habil’ler ve Kabil misali nice
zalimlerle doludur. Bu kıssa, gençlik yıllarının Allah’a karşı takva ve
teslimiyetle güzelleştiğini, kıskançlık ve çekememezlik duygularıyla
kirlendiğini ve bu kirliliğe eşlik eden nefis aldatmasıyla insan hayatının
baharı sayılan bu en güzel yılların, mahvolup gittiğini ortaya koymaktadır. |