KUR'AN'DA PEYGAMBERLER VE GENÇLİK DEĞERLERİ
Bilindiği üzere, Kur’an-ı Kerim, Allah Teâlâ tarafından, son peygamber Hz. Muhammed (sav)’e indirilen son mukaddes kitaptır. Onun birçok yönden incelenebilecek özelliklere sahip olduğu görülür. Biz bu makalemizde, Kur’an-ı Kerim’de gençlik değerlerinden bahsetmeye çalışacağız
01/06/2009 - 16:16

 Konuyu ele alırken, öncelikle örneklerimiz, her biri aynı zamanda bir genç olan peygamberler ve yine tarih sahnesinde yaşamış şahsiyetler olacaktır. Öncelikle gençleri, sonra da hepimizi ilgilendirecek birtakım ibretli hadiselerin, bizlere Kur’an aracılığıyla sunulmasındaki hikmetleri ise okuyucuların takdirine bırakmayı düşünüyoruz.

Söze, kısaca "gençlik" kavramından bahsederek başlayalım. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün tanımına göre, "Genç, 15-25 yaşları arasında, öğrenim gören, hayatını kazanmak için çalışmayan ve ayrı bir evi bulunmayan kişidir".1 Psikoloji kaynaklarında ise gençlik, "ergenlik çağı (büluğ) öncesi dönemden başlayarak 20-25 yaşlarına kadarki yılları kapsayan zaman dilimi" olarak kabul edilmektedir.2 Buna göre, yaklaşık 10-13 yıllık bir dönemi ifade eden bir kavramdır gençlik... Ancak asıl önemli konu, bu dönem içinde insanoğlunun hangi özelliklere sahip olduğu, hangi duygularının tesirinde kaldığı ve hangi psikolojik şartların kendisine yön verdiği gibi hususlarda bazı tespitlerde bulunmaktır. Genel anlamda gençlik çağını bir değerlendirmeye tâbi tutarsak, bu çağın, birtakım fizyolojik gelişme ve değişmeler yanında, ruhsal bakımdan da pek çok değişikliği beraberinde getirdiğini görürüz. Duygusal iniş çıkışların, davranışlardaki tutarsızlığın sıkça yaşandığı bir dönemdir gençlik. Yine, zihnî uyanışın, bilinçlenme ve topluma açılmanın hızlandığı, ilk sevgilerin filizlenip sıkı arkadaşlıkların kurulduğu yıllardır gençlik yılları… Gençler hakseverdirler, yardıma hazırdırlar, haksızlıklara ve düzensizliklere karşı sabırsızdırlar. Kendi kişiliklerini kanıtlama ve bağımsızlıklarını kazanma çabası içindedirler. Bir amaca yönelmek, yeni değerlere bağlanmak isterler. İnançları uğruna mücadele eder ve her türlü fedakârlığa katlanırlar.3

Biz bu çalışmamızda, biraz önce genel olarak özelliklerini sıraladığımız gençlik çağı ve gençlik değerleri hakkında, konuyu Kur’ân-ı Kerim’deki ilgili ayetler ışığında ele almak istiyoruz.

Kur’ân-ı Kerim’de 6 yerde geçen "belağe eşüddeh" kavramı, genel manada "ergenlik çağına ulaşmak" şeklinde anlaşılmaktadır.4 Bu dönem, aynı zamanda gençlik çağının başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Öte yandan, yine bazı ayetlerde, doğrudan "genç" anlamına gelen "fetâ" kelimesi ve bundan türeyen isimlere rastlanmaktadır. Bu anlamda Kur’ân-ı Kerim’de "genç" veya "gençler" manasına gelen "fetâ" veya "fitye" kelimeleri ve bunlardan türeyen isimler toplam olarak 9 yerde geçmektedir. Ancak bu ayetler dışında gençlik çağından ve gençlerden bahsedildiğini söyleyebileceğimiz pek çok ayete de Kur’ân-ı Kerim’de rastlanabilir. Biz aşağıda, gerek dolaylı yönden, gerekse doğrudan gençlik çağı ve gençlik değerlerinden bahseden ayetleri ele alarak incelemeye çalışacağız.



Hz. Âdem’in Oğulları

Hâbil ve Kâbil

Aynı zamanda birer genç olan Hz. Adem’in iki oğluyla başlamak istiyoruz. Önce bu konuda Kur’ân-ı Kerim’e kulak verelim:

"Onlara, (Ehl-i Kitab’a) Adem’in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat. İkisi birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, "Andolsun seni öldüreceğim" deyince, kardeşi şöyle karşılık vermişti: "Allah ancak müttakilerin takdimesini kabul buyurur. Andolsun ki, sen öldürmek için bana el uzatsan da ben seni öldürmek için el uzatacak değilim. Ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. Dilerim ki sen, kendi günahınla birlikte benim günahımı da yüklenesin de cehennemliklerden olasın. İşte zalimlerin cezası budur." Nihayet, (Kabil) kardeşini öldürmek hususunda nefsine uydu ve bu yüzden ziyana uğrayanlardan oldu." 5

Kur’ân-ı Kerim, diğer ayetlerde olduğu gibi kıssayı detaylara girmeden aktarmak suretiyle, yeryüzünde ilk cinayetin Hz. Adem’in oğullarından biri tarafından işlendiğini ortaya koymaktadır. Konuyla ilgili olarak hadis kaynaklarında sadece İbn Mes’ud tarafından rivayet edilen bir hadis mevcuttur; ki bunda da Habil ve Kabil’in isimleri zikredilmez. Söz konusu hadiste, "Haksız yere öldürülen hiçbir kimse yoktur ki, onun kanından Adem’in birinci oğluna bir pay ayrılmasın. Zira cinayeti adet edenlerin ilki odur" denilerek bu olaya atıftabulunulmuştur.6

Ancak gerek İslam tarihçileri, gerekse müfessirler bu konuya geniş yer ayırarak Habil ve Kabil arasındaki kıssadan bahsetmişlerdir. Öte yandan, Tevrat metinlerinde de bu konuda geniş bilgi mevcuttur.7 Kaynaklardaki bilgiler bir bütün olarak ele alındığında, Habil ile Kabil arasındaki anlaşmazlığın, "toprak kavgası, çekememezlik, istediği kızla evlenmesine engel olunması", gibi sebeplerden kaynaklandığı, Habil’in Kabil’den güçlü olmasına rağmen Allah’a karşı takvası sebebiyle böyle bir davranışa yönelmediği belirtilmektedir. Bu husustaki anlamlı uyarısına ve nasihatlerine rağmen, Kabil bir gün, yirmi yaşındaki kardeşi Habil’i, uyumakta olduğu bir sırada öldürmüştür.8

İlgili ayetlerde dikkat çekici bazı noktalar vardır. Birincisi, sebebi ne olursa olsun, hased (kıskançlık) duygusunun insan davranışları üzerinde ne denli belirleyici bir rol oynadığı ve bu duygu sâikiyle insanın cinayet bile işleyebileceği ortaya çıkmaktadır. Bu cinayetin iki kardeş arasında yaşanmış olması ise, hased duygusunun sınır tanımaz bir tahribata sebebiyet vereceğini de anlamamıza imkân tanımaktadır. İkincisi, yirmi yaşlarında bir genç olan Habil, Allah Teâlâ’nın huzuruna zalim bir şahsiyet olarak varmaktansa mazlum biri olmayı tercih etmiştir. Bu davranışıyla o, belki de bir insanın, bir gencin gösterebileceği centilmenliğin, âlicenaplığın en zirve örneğini vermiştir. "Sen beni öldürmek amacıyla elini bana uzatacak olursan, ben sana bu maksatla el uzatacak değilim!" Bu ifadeler, ancak büyük bir teslimiyetin ve takvanın işareti olabilir. Üçüncüsü ise Habil, meseleyi her ne kadar ağabeyi Kabil’in vicdanına havale ederek bu işten kurtulmaya çalışmış ise de ayetten çıkarabileceğimiz bir husus da şudur ki, şayet yürürlükte, cinayete engel olacak ciddi anlamda müeyyideler veya koruyucu birtakım mânialar yoksa, insanoğluna nefsi, en kötü ve zor davranışı bile güzel ve kolay bir şey gibi gösterebilmekte ve onu aldatmaktadır. "Nefsi ona bu işi kolaylaştırdı ve onu aldattı o da hemen kardeşini öldürdü…" ifadelerinden de bu anlaşılmaktadır. Özellikle gençlik yıllarında, duyguları sâikiyle sonu nereye varacağı belli olmayan birtakım davranışlarda bulunan insanlar, bunun cezasını ya hayatıyla ya da hayatı boyunca çekeceği ceza ve vicdan azabıyla ödemektedirler. Tarihin sayfaları, mazlum olarak katledilen nice Habil’ler ve Kabil misali nice zalimlerle doludur. Bu kıssa, gençlik yıllarının Allah’a karşı takva ve teslimiyetle güzelleştiğini, kıskançlık ve çekememezlik duygularıyla kirlendiğini ve bu kirliliğe eşlik eden nefis aldatmasıyla insan hayatının baharı sayılan bu en güzel yılların, mahvolup gittiğini ortaya koymaktadır.