Popülizme Sığınmak
Müslümanlar hem yerel anlamda, hem de küresel anlamda vesayet altında tutuldukları için; olayların/gelişmelerin yönüne müdahale etme yeteneğine ve iradesine sahip değiller.
25/06/2009 - 10:29

    Bu iradeye sahip olmayan Müslümanlar, bağımsız siyasal kararlar, tavırlar, yöntemler de oluşturamıyor. Bağımsız tercihler yapamayan topluluklar her ülkede; Türkiyede de yaşandığı üzere ideolojik toplum mühendisliği projelerinin nesnesi haline getiriliyor. Bağımsız bir irade ortaya koyamayan işlemi cemaatler ya da Müslümanların oylarıyla iktidara taşınan partiler;sistem karşıtı olmayan, sistemi sorgulamayan, sistemle işbirliği yapabilen, İslamdan bütünüyle bağımsız bir din anlayışı oluşturuyor. Müslümanları sistemin sınırları içerisine çekmek üzere sosyopsikolojik silahlar kullanılıyor.
    Dışlanma, etiketlenme, damgalanma, yalnızlaşma korkusu/endişesi taşıyan Müslümanlar sistemle uzlaşma yolunu seçiyor. Dışlanma, yalnızlaşma korkusu taşıyan insanların, hiç bir değişimi, dönüşümü, yenilenmeyi gerçekleştirmeyi başaramadığı unutuluyor. Müslümanların her şeyden önce her tür etiketlenme, damgalanma, yalnızlaştırma tehditleriyle yüzleşmeleri gerekir. Dışlanma, yalnızlaşma korkuları taşıyanlar; sıradan bireyler olmayı, etkisiz olmayı, pasif olmayı peşinen kabul ederler. Egemen görüşlerle uzlaşmak;  kendi inanç ve düşüncelerimizi askıya aldığımızı, bunları önemli bulmadığımızı, bunların ihmal edilebilir olduklarını söylemek anlamına gelir. Egemen görüşlerle uzlaşarak, egemen görüşler istikametinde ödünler vererek bir hizmeti sürdürmeye çalışmak oportünizmi meşrulaştırmaya yarar. Hangi alanda olursa olsun, moda'lara uymak, insanı bilinçsiz sürünün bir parçası haline getirir. Moda'lar, insanın seçme özgürlüğünü yok eder, bu nedenle, kimse moda'lar tartışmaya, reddetmeye cesaret edemez. Hangi alanda olursa olsun, moda'lara uymayı reddedenler yalnızlaşmayı göze alabilmelidir.
     Her durumda, her koşul'a intibak edebilen, yüzer-gezer tipler, bir karakter zaafıyla malûl bulundukları için böyle hareket ederler. Genel kabul görmüş egemen görüşleri temsil etmekte, hiç bir zaman için bir sorun çıkmıyor. Ancak, farklı/yeni görüşler ortaya koyduğumuzda, bütün statükolar el ele vererek bizleri yalnızlaştırır ve korkutur. Bugün, çok ihtiyaç duyduğumuz halde, kamuoyu ne der endişesiyle pek çok şeyi dile getiremediğimiz bir gerçektir. Bilmek gerekir ki; geleneğin/göreneğin, gelenekçi/görenekçiliğin baskısından korktukları için popülizme sığınanlarla hiç bir mücadele gerçekleştirilemez. Popülizme sığınma ihtiyacı duyanlar, konformist bir dilin/söylemin sınırlarına mahkum olurlar. Konformist her inanç ya da düşünce, insanı ya da toplumu baskıcı uzlaşmalara mecbur kılar. İdeolojik seçkinler tarafından güdümlenen kamuoyunun oluşturduğu her içeriği paylaşmak zorunda değiliz. Günümüzde, toplumun geneliyle uzlaşmaya çalışmak, pek çok konuda İslami temellerden ödün vermeyi gerektiriyor. Çoğunluklar, iktidarlara karşı, eleştirel bir tavır geliştiremiyor. Çoğunluklar yalnızca oy kullanarak görevlerini yerine getirdiklerini sanıyor. Ancak, ideolojik olarak yapılandırılmış bürokrasiler, ne kadar çok olursa olsun çoğunluk oylarına meydan okuyabiliyor. Güçsüz ve bilinçsiz bir kamuoyu, Türkiyede olduğu gibi, ideolojik bürokrasilere karşı bir baskı uygulayamıyor. Bu nedenle, İslam toplumlarında, sorumsuz, bilinçsiz, birikimsiz sayısal çokluklarla bir mücadele kazanılamıyor, bir dava başarıya ulaştırılamıyor.
    Hayatın her alanında sistematik bir baskının ve faşizmin nesnesi olan Müslümanlar, içerisinde bulundukları düşünsel tembelliği aşarak, samimi yüzleşmelere ve düşünsel meydan okumalara cesaret edebilmelidir. Aldatıcı masallar, menkıbeler ve keramet öyküleriyle bir dini hayat sürdürülemez; karşı karşıya bulunduğumuz savrulmalar mazur görülemez. Kaybettiğimiz heyecanları, bağlılıkları, umutları yeniden kazanabilmeliyiz. Sorumluluk sahibi olmak, aynı zamanda karar verme yeteneğine sahip olmayı gerektirir. İnsanlık sorunları karşısında, vicdani/ahlaki kararlar, tavırlar almayı erteleyemeyiz. Hepimiz inşa edici bir vizyona sahip olmak için hayatın her alanında sorumluluklar almalıyız. Dünyaya ve insanlığa ne önereceğimizi, nasıl önereceğimizi konuşmalı ve açıklamalıyız. Sözün, düşüncenin, fikrin gücünü yeniden hayata geçirmeliyiz. Her alanda mücadeleyi sürdürmeye mecburuz.
    Günümüzde küresel sistem; temel boyutları, esasları yok edilmiş bir İslam anlayışı için çok çaba harcıyor. Moderniteden, postmoderniteden olumsuz yönde etkilenen İslami entelektüel ve akademik hayat, ilahi vahyin tarihselliğini gündeme ala biliyor. Entelektüel moda'lar, rüzgar yön değiştirdiğinde yönlerini değiştiren entelektüellere, akademisyenlere cesaret veriyor.
    Takva sahibi olmak dernek; her durumda samimi olmak, her durumda sorumluluk almak, her durumda ilahi sınırlara gereği gibi riayet etmek, sürekli olarak çaba harcamak, bilinçli bir mücadele tarzı içerisinde olmak demektir. Kur'anı Kerimin belirlediği temel ilkeler her hangi bir mezhebin ya da etnisitenin yaklaşımlarıyla sınırlandırılamaz. Milliyet ve Milliyetçiliklerin neden olduğu, yabancılaşmaları, yozlaşmaları, gerilim, çatışma ve kamplaşmaları fark etmemiz gerekir. Hiç bir ırkçı, evrensellik iddiasında bulunamaz. İnsan olmaklığımız sebebiyle, hepimizin ortak insani yanlarımız var, ortak insani değerlerimiz var, bu nedenle, farklılar birbirlerini anlama yeteneğine sahip olmak suretiyle, birbirlerini anlayabilirler. İlahi anlamlar/ilkeler bütün insanlık durumlarını kuşatır. Bunun içindir ki; tarih boyunca farklı kökenler, farklı gelenekler, farklı kültürler Ümmet bütünlüğü içerisinde birlikte yaşamışlardır.
    Hiç bir toplum, hiç bir kültür ideolojik klişeler içerisine hapsedilerek tanımlanamaz. Kendi kültür ve uygarlık dünyalarına yabancılaştırılan toplumların hayatı, her tür yozlaşmaya açık hale gelir. Tektipli, tekboyutlu, tekçizgili oluşumlardan, tek kişinin ufkuyla sınırlı oluşumlardan bir gelecek çıkmaz. Bugünkü, düşünce-kültür-edebiyat ve entellektüel hayatın hal-i pür melali bu tek boyutluluktan kaynaklanıyor. Düşünce, kültür, edebiyat hayatı yozlaşınca, bu dünyayı tamamen taklitler işgal ediyor.
Tarih boyunca İslam dünyasında birbirinden farklı iki akım etkilerini bugüne kadar sürdürdü. Bu iki akım, temel ilkelere riayette titizlik/ölçülülük ve lider durumundaki insanlara sadakat ya da kölece bağlılık şeklinde tezahür ediyor. Bir lidere kölece bağlılık, bir cemaate kölece sadakat, farklı yeteneklerle dünyaya gelen bireylerin bu farklılıklarını dikkate almıyor, liderin ya da cemaatin gündemi doğrultusunda herkesi birörnekleştiriyor. Birörnekleştirilen cemaatlerden bağımsız düşünme ve karar verme yeteneğine sahip geniş ufuklu insanlar yetişmiyor. Eleştirilemeyen ve sorgulanamayan liderlik anlayışı cemaat mensuplarını baskılayan ve engelleyen bir zihniyete dönüşüyor.
    Özgür bir düşünce ve iradeyle seçmek/yaşamak aynı zamanda bu doğrultuda sorumluluk almayı gerekli kılar, özgür bir düşünce ve iradeyle seçme yeteneğine sahip olmayanlardan bir sorumluluk beklenemez.