Mukaddes Diyâr’a
Asırlar Ötesinden Bir Hatıra
Çöllerde, sahrâlarda geceler gerçekten güzel olur. Dalga dalga ilerleyen yumşak zemin...
22/08/2009 - 09:43

Ancak deniz dalgaları gibi insanı sarsmayan, kaldırıp indirmeyen, birere birer senin üzerinden aştığın dalgalar… Eserken en küçük bir rutûbet hissi vermeyen, deniz kokusu taşımayan rüzgârlar. Bir birine ulalı ve bitip tükenmeyen hayaller…
 Tarif edilemez güzelllikte bir kubbe… Koyu renkte, pırıl pırıl yuldızlarla donanmış, insanın derinliklerinde kaybolası veya uzanıp yıldızlarından birkaçını tutası geldiği bir kubbe…
 Hani bir büyüğe sormuşlar; "Bize izin verir misin muhterem babanızın kabrinin üzerine bir kubbe yapalım?" Cevap vermiş; "Gök kubbeden daha güzel bir kubbe yapabilecekseniz evet!"
 Onun ne demek istediğini bütün yönleriyle anlatan bir kubbe…
 Gönlü coşkuyla dolduran, nice şâirin ilham kaynağı olan, suskunu dillendirip konuşturan, derinliklerinde nice duyguları saklayan sahraları örten kubbe..
*
 Ve sahrâları örten gök kubbe altından bir hatıra:  Günler, Hz. Ömer'in halife olduğu günler.
 Gök kubbede yine yıldızlar parlıyor… Bu pırıltılı kubbenin altında, gecenin serinliğinde iki kafile ilerliyor. Kafilelerde bulunan insanlar uzaktan birbirini görüyor. Kafilenin birinde Hz. Ömer, diğerinde Abdullah İbn Mes'ûd(r.a.) var. Abdullah'ın kervanı Beytullah'a doğru yol alıyor. Yıldız pırıltıları, yüzleri aydınlatmaya yetmiyor, gecenin karanlığı, kişilerin tanımasını engelliyor…
 Mü'minlerin Emîri Ömer (r.a.) yanındaki adamlardan birine emrediyor:
"Kafilenin nereden geldiğini sor!"
 O da soruyor: "Nereden geliyorsunuz!?"
 Soruya Abdullah İbn Mesud (r.a.) cevap veriyor: "Mine'l-fecci'l-amîk!" (Engin vâdilerden!)
 "El-fecci'l-amîk", bu iki kelime, Arab Lisanında seçme kelimelerdendi. Hz. İbrahîm'e çağrıda bulunması için verilen emirde yer alan kelimelerdi. (1) Azdı, özdü, seçmeydi.
 Tekrar soru geldi: "Nereye gidiyorsunuz!?"
 Cevap: "İle'l-Beyti'l-Atîk!" (Tarihin derinliklerinden beri var olan Beyt'e!)
 Bu da öyleydi. Ömer(r.a.) dayanamadı: "İçlerinde gerçek bir ilim ehli var," dedi. Seçme olduğu kadar aynı zamanda Arap Lisanında kafiyeli olan iki kısa cevap bütün dikkatleri çekmeye yetmişti.
 İslâmın fetihten fetihe koştuğu devrin âdil Halîfesi Ömer(r.a.) cevap veren bu kişiyi merak etmişti. Yine sordu: "Kur'an-ı Kerim'in en derin mânâ yüceliği taşıyan âyeti hangisidir?"
 Karanlıkları delerek muhatabına uzanan bu soruya da cevap geldi:
0 "Hayy ve Kayyûm olan O Allah'tan başka hiçbir ilah, hiçbir mabûd yoktur…" âyeti.  (Bakara 2/255)
 Bu, Ayetü'l-Kürsî idi. O tevhîdi, her şeyin yaratıcısı ve sahibi olan, sonsuz kudret sahibi Allah'a inancı vurguluyordu. Bu kul için ilmin ve imanın esası, temeli idi. 
 Ömer'in (r.a.) isteğiyle sorucevap devam etti:
0 "Hangi âyet hüküm açısından en kapsamlı, kesin ve net hükümler bildirir?"
 Cevap: "Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya, yakınlara yardım etmeyi emreder. Rezil ve çirkin işleri, kötülük ve azgınlığı yasaklar.
 Düşünüp, ibret alıp tutasınız diye sizi irşad eder." (Nahl 16/ 90)
0 "Hangi âyet daha çok manayı, öz olarak zikreder?"
 "Kim zerre kadar hayır işlerse, onun karşılığını görür. Kim de zerre miktarı şer işlerse o da onun karşılığını görür." (Zilzâl 99/ 78)
0 "Hangi âyet, gönle daha çok korku veriyor?"
 Cevap: "Ne sizin hayal edip bekledikleriniz, ne de ehli kitabın kuruntuları gerçektir. Kim bir kötülük işlerse onun cezâsını görür ve o kendisine Allah'tan başka ne dost, ne de yardımcı bulanacaktır." (Nisa, 4/123)
0 "Hangi âyet gönle daha fazla ümit veriyor?"
 Cevap: "Ey günah işleyerek nefsine zulmeden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Allah, bütün günahları affetmeye kâdirdir. O, sonsuz rahmet ve mağfiret sahibidir." (Zümer, 39/ 53)
 Sonuncu soru geliyordu:
0 "Sizin aranızda Abdullah İbn Mes'ûd mu var?"
0 "Allah aşkı için, evet!"
Yıllar yılı, asırlar boyu nice kafileler geldi Beytü'lAtîk'e. Nice acıtatlı hatıralar yaşandı bu yollarda… Nice gözyaşı damladı güneşle kavrulan kumlara… Nice tekbir, tehlil, telbiye sesleri yankılandı sahrâları çerçeveleyen kayalıklarda… Nice gönüldaşlar karşılaştı Beytullah'ın çevresinde, tavafta, Safâ'da, Arafat'ta… Nice eller duâ için birlikte yöneldi semâya….   
Ve Sonra
 Yine aylar, ayları, yıllar yılları, asırlar asırları kovaladı… Çok değişik bir çağa geldik. Bu gün sahraların derinliklerinden o ahenli yürüyüşleriyle kervanlar çıkıp gelmiyor. Susuzluğun kavurduğu yanık bağırlar, suya duyduğu hasreti, ihtiyacı bastırarak bir merhale daha ilerlemek için çırpınmıyor. Beytullah'a ulaşma arzusu ve şevkiyle dolu yolculuklar eskisi kadar uzun sürmüyor.
 Meşakkatler de giderek azaldı. Artık yıllar öncesinin fedakârlıları gerekmiyor… İnsanlar çoğaldı. İmakanlar da çoğaldı. Yeni imkanlarda, yeni şartlarda bütün dünyadan mü'min gönüller daha çok sayılarda Mukaddes Diyâr'a akmaya devam ediyor…
 Şuurda azalma olsa da bu akış, her şeye rağmen manevî haz dolu bir akış…
"Lebbeyk! Allahümme Lebeyk! Lebeyke lâ şerîke leke Lebbeyk! İnnelhamde venni'mete leke velmülk! Lâ şerîke lek!"
 "Allah'ım! Senin Emri Celîline her an koşmaya, her an Sana itaata hazırım. Sana ortak yoktur. Emir ve davetine, gönülden ve sadakatle icabet ederim. Şüphesiz ki hamd de, ni'met de Sana mahsustur. Mülk senindir. Senin şerîkin yoktur!"  nidâlarıyla, tekbir ve tehlillerle coşan bir akış…
 Asırlar boyu devam eden, nice asırlar daha devam edecek olan bir akış… İslâmın beş temel esasından birini edâ için akış. Aynı gayeyi taşıyan dünyâ mü'minleriyle bir arada bulunmak için akış. Beytullah'ın çevresinde pervâne olmak için akış. Hz. İbrâhîm'in duâsına icâbetin tecellî edişini gösteren akış… Son Peygamber Kâinâtın Efendisine ümmet olma şerefine erenlerin ummanlaşışına şahid olan akış…
 Bu akış, bu çağıldayış; ne güzel akış, ne güzel çağıldayış.! Gözler önüne serilen manzaraya bakış, ne kadar gönle sürûr veren bir bakış…
 Ümmet şuurunun gelişmesi için, cihanın her diliminden gelen gönüllerin birbirlerini sevmesi için, ülfetle kaynaşması için, ilim, irfan ve islam şuuruyla yoğurulması için, cehâlet ve binbir çeşnisi çıkan bütün dalâlet türlerinden sıyrılması için, yıllar yılı peşinden sürüklendiği boş serapların, bâtıl tezgahların iç yüzünü görmesi ve kendisini kurtarması için, ona karanlık gelecekler hazırlayanların ağlarına düşmemeleri için, Allah ismi anılınca gönlünün sevgiyle ürpereceği, haşyetle dolacağı olgunluğa ermesi, Allah'ın emirlerini hayata geçirerek imanına iman katacak seviyeye yükselmesi için, taşlaşan, vurdumduymaz hale gelen kalplerin yumşaması, canlanması için, imanı gönülden gelen bir sevgiyle sevmek, küfürden, delâletten, çirkeften, bütün batıl yollardan nefret ederek uzaklaşmak için, hakkı, batılı ayırdedecek derin basiret elde etmek için önümüze yepyeni bir fırsat sunan akış… Tazelenmek, yeni bir bahara, yeni çiçekler, filizler vermeye hazır olmak için akış…
 Bunun için duâlara en güzel zemin olan ummana akış…
*
Duâlar
 İslam âlemindeki bu yangınların sönmesi için, kardeşin kardeşi kırmaması için, zâlimlerin safında yer alıp mazlûma vurulmaması için, İslam âlemindeki kanayan yaralara bigâne     kalınmaması için, yaraları saracak, görünmeyenleri gösterecek, söylenmeyenleri söyleyecek, saklı tezgahları ortaya çıkaracak, ümmeti Muhammed'e yol gösterecek bir ilim irfan, fikir ve zikir ekibinin ortaya çıkması için duâlar…
 Gerçek muhtaciyetin idraki için duâlar…
 İslam âlemindeki idârelerin zâlimlerin, Allah'tan korkmayanların, merhamet duygusu olmayanların, âhiret muhasebesini hesaba katmayanların eline geçmemesi için duâlar.
 Allah şiârı tanımayanların, Allah'a kulluk şuuruna ermeyenlerin, iblis uğruna işgüzarlıklar sergileyenlerin, Allah'ın hükmünü yeryüzünden silmeye çalışanların, buna zemin hazırlama gayreti içinde olanların, bize asırlar boyu izzet ve şeref veren güzel ahlâk ve ulvî düşüncelerle donatan dîni mübinin nurunu söndürmeye çalışanların… ıslahı için, ıslah olacak yapı ve şahsiyette değillerse, kalpleri hakka mühürlüyse kahrı için duâlar…
Biriken kirleri yıkayacak göz pınarlarından boşanacak yaşlar…
*
Tefekkür ve Ahd
 Mekke ve Medîne'yi kucaklayan Mukades Diyâr nice çilelerin, fedakârlıların, hatıraların yaşandığı diyârdır… O topraklarda belli bir zaman dilimini yaşarken geçmişle ilgili bilgiler toplayınız. Bir çok hatırayı zihninizde canlandırınız. Sonra ciddî bir şuur olgunluğuna ermek için kendinize bir tefekkür zamanı ayırınız.
İsterseniz Mescid-i Nebi'de gözden ırak bir noktaya çekiliniz. Ömrünüzün geçen günlerini, içinde bulunduğunuz anları, Asrı Saadet'te yaşananları, Hak dâvânın bizlerden istediklerini, bizim nelerle nasıl zaman geçirdiğimizi, Mevlâ'nın bize lutfettiği ömrün şu ana kadar nasıl bir çizgide aktığını, insanlığı, insanlığın gittiği istikameti, İslâm âleminin durumunu, İslâmın nasıl bir ümmet istediğini ve bizim istenenin neresinde olduğumuzu, şer güçlerin iblis uğruna gayretlerini, bizleri ve diğer insanları nereye doğru sürüklemek istediklerini, insanlığa ne gibi  bir yarın hazırlamanın gayreti içinde olduklarını, onların karşısında bizim durumumuzu… tefekkür ediniz. Şuur derecenizi ölçünüz. Davranışlarınızı ulaştığınız şuur dercesiyle kıyaslayınız. Bu haccınızın size neler kazandırdığını düşünce süzgecinizden geçiriniz. Bu güne kadar doğru veya yanlış öğrendiklerinizi, bilgilerinizi, zarûrî olarak öğrenmeniz gerekenleri, İslâmın sizden istediği bilgi ve olgunluğu, edep ve terbiyeyi taşıyıp taşımadığınızı, bu alanda neler yapmanız gerektiğini, diğer mü'min kardeşlerinizle, yakın akrabalarınızla, ailenizle bağlarınızı gözden geçirip muhasebe ediniz.
 Gelecek günlerinizin hayırlı günler olması, haccınızın mebrur haclar arasında yer alması, Allah yolunun gerçek erlerinden sayılmanız için neler yapmanız gerektiğini düşününüz… Bütünüyle kendinizi bir muhasebeden geçirdikten sonra hayatınıza yön veriniz.
Unutmayınız ki, geride bıraktığınız her saniye artık bir daha geri gelmeyecektir. Kalbinizin her vuruşu mazide kalan bir vuruştur. Ömür yollarından iki defa geçiş mümkün değildir. Onun için her saniyeyi, katettiğiniz her mesafeyi sonradan pişman olmayacak şekilde geride bırakınız. Hayat adımlarınızı iyi atınız, ayak bastığınız yerleri iyi hesap ediniz. Yarın kimlerle haşredilmek istiyorsanız onlarla bütünleşiniz, nasıl haşredilmek istiyorsanız öyle yaşayınız; ne biçmek istiyorsanız onu ekiniz…
 Zaman zaman gönül limanına sığınmayı, tefekkür derinliklerine dalmayı, manevî güzelliklerden her ana haz almayı, bize sayısız nimet  bahşeden Mevlâ'ya hakkıyla şükreteyi unutmayınız….
 Daima Hakkın safında yer almak, Allah yolundan kopmamak, Rabb'imizin huzuruna bu ahde sadık kalarak çıkmak için azmediniz, ahd ediniz..
* * *
Bak: Hac Sûresi (22), Âyet: 27