NAMAZ VAKİTLERİ
Hiç şüphesiz ki namaz yerin ve göklerin Yaratıcısı, Alemlerin Rabbı Allah Tealanın; akıllara durgunluk veren Azameti karşısında, kainattaki muhteşem organize dizayn ve sanat önünde, evrendeki her br zerrenin Onun bir sıfatını zikrettiği musiki arasında, bir kulun yere ykılıp secdeye kapanması ve bu muazzam otoritenin sahibine engin saygı derin sevgi ve sarsılmaz bağlılığını sunmasının bir sembolüdür. O nedenledir ki kundaktaki İsaya Yturdaki Musaya emredilen namaz Beşerin Efendisi son peygaberin ümmetine de emredilmiştir. Namaz bir müminin miracı, manevi hayatının can damarı, dininin direği, imanının gücüdür.
22/08/2009 - 10:36

     Namazın, din, fert ve toplum hayatındaki tartışılmaz değeri fazileti ve kıymetini gören çağımızdaki bazı sapık fırkalar, Müslümanların bu direncini kırmak ve dinin direğini yıkmak için namaza saldırmışlar, namazın islamdaki büyük konumunu görünce onu tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını anlayınca biraz taktik değiştirerek namazı tahrif etmek, maksadından çıkarmak için vakitlerini dörde, üçe, ikiye (ileride sıfıra) indirmenin çalışmasını başlatmışlardır. İşte onların bu planları bizi böyle bir makaleyi yazmaya sevk etmiştir. Gayret bizden, tevfik Allah’tandır.

     NAMAZ VAKİTLERİ ALLAH TARAFINDAN BELİRLENMİŞTİR

     Muazzam şan ve şeref sahibi Yüce Yaratıcı Nisa suresi yüz üçüncü ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır:

     “Hiç şüphesiz ki namaz, müminlein üzerine, vakitleri (Allah tarafından) tayin edilmiş bir farzdır”

      Bu ayeti kerimede “vakitleri tayin edilmiş...” ibaresini tabiin alimleri “vakitleri belirlenmiş” şeklinde tefsir etmişlerdir. Çünkü Arap dilinde kendisine belirli biz zaman dilimi tayin edilen her şeye “muvakketen” denilir. Bir başka ifadeyle bir başlangıç vakti bir de bitiş vakti olan he şeye “muvakketen (süresi belli, geçici)” denilir.

     O halde beş vakit namazın süreleri ve vakitleri belirlenmiş ve tayin edilmiştir. Peki bu vakitleri kim belirlemiştir? Yukarıdaki ayeti kerimeyi tercüme ederken parantez içinde (Alah tarafından) ibaresi kendi kafamızdan attığımız delilsiz bir ibare asla değildir. Bilakis İmam Buharinin rivayet ettiği şu hadisi şerife dayanmaktadır:

     Buhari (rahmetullahi aleyh) hocası Abdullah b. Seleme’den, o da hocası İmam Malik’ten, o da büyük hadis alimi İbn-i Şihab ez-Zühri’den rivayet ediyor: Bir gün Ömer b. Abdilaziz ikindi namazını geciktirir. Bunun üzerine (Hz. Aişe’nin yeğeni) Urve b. Zubeyr onun huzuruna çıkar ve ona şunu haber verir: Bir gün sahabe Muğira b. Şu’be, Irak valisi iken ikindi namazını geciktirmişti. Bunun üzerine diğer bir sahabe) Ebu Mesud el-Ensârî (r) onun huzuruna çıktı ve şöyle dedi: “Bu ne hal ey Muğira!? Bilmiyor musun ki, Cebrail (as) (Miraç gecesinin sabahında) indi (sabah) namazını kıldı ve Rasulullah (sav.) de (ona uyup sabah) namazını kıldı. Sonra Cebrail (öğle namazını kıldı. Rasulullah (sav.) de öğle namazını kıldı. Sonra Cebrail ikindi namazını kıldı. Rasulullah (sav.) de ikindi namazını kıldı. Sonra cebrail akşam namazını kıldı. Rasulullah (sav.) de akşam namazını kıldı. Sonra Cebrail (yatsı) namazını kıldı. Rasulullah (sav.) de (yatsı) namazını kıldı. Sonra da Cebrail “Bana böyle (namazın nasıl, ne zaman kılıncağını sana öğretmem) emredildi” dedi. Bunun üzerine Ömer b. Abdilaziz, Urve b. Zübeyr’e “Ne söylediğini bil. Namaz vakitlerini Cebrail mi Allah Rasulüne gösterip tayin etti?” deyince Urve b. Zübeyr (Bunun sadece kendi görüşü olmadığını göstermek için) “Bu hadisi aynı şekilde Beşir b. Ebu Mesud sahabe babası Ukbe b. Amr el-Bedrî’den rivayet ederdi” dedi.

     İbn-i İshak “El-Meğazî” de, Cebrail (as)’ın bu gelişinin, namazın farz olduğu İsra gecesinin sabahında gerçekleştiğini Utbe B. Müslim ve Nafi b. Cübeyr yoluyla rvayet eder. Abdurrezzak ise “Musannef”inde İbnü Cüreyc yoluyla şöyle der: “Nebiyy-i Muhterem (asv.), İsra gecesinin sabahında Cebrail aleyhisselamın gözetimindeydi. Cebrail güneş zeval vaktine ulaşınca geldi. Rasulullah (sav.) emretti, sahabeler “Namaz toplayıcıdır, toplanın” denilerek çağırıldı (O zamanlar henüz ezan meşru edilmemişti). Böylece Cebrail Rasulullaha namaz kıldırdı. Rasulullah da insanlara namaz kıldırdı...”

    Bu rivayetlere göre, namaz vakitlerinin tayin edilmesi hicretten önce olmuştur. “Hicretten sonra oldu” diyenler Rasulullahın Medinede insanlara yaptığı açıklamaları esas almışlardır. Ancak Cebrailin Efendimiz asv a gelip açıklaması hicretten önce isra gecesinin sabahında gerçekleşmiştir.

     Abdurrezzak’ın yukarıdaki rivayetinden bir imama uyan kimsenin kedsinin de imamlık yaparak başka insanlara namaz kıldırabileceği sonucunu çıkarırız. Çünkü Efendimiz Cebraile uymuş, kendisi de imamlık yaparak sahabelere namaz kıldırmıştır. Aynı sonucu, Rasulullahın son hastalığında mescide gelip Ebu Bekire namaz kıldırdığı Ebu Bekirin de sahabelere namaz kıldırdığı rivayetlerden de çıkarabiliriz.

     Cebrail asın beş vakit namazın vakitelrini tayin edip nasıl kılınacağını Efendimize öğrettikten sonra “Bana böyle emredildi” ibaresi dikkatlerimizi çekmektedir. Hiç şüphesiz ki Cebrail aleyhisselama öyle yapmasını emreden Yerlerin ve Göklerin Yaratıcısı, Kainatın Sultanı ALLAH Sübhanehu ve Teala dır. O halde beş vakit namazın ne zaman ve nasıl kılınacağı Allah tarafından tayin edilmiş, Cebrail (as)a emredilmiş, Rasulullaha da bildirilmiştir. Fahri Kainat Efendimiz asv da صلوا كما رأيتموني أصلي “Beni namaz kılarken gördüğünüz gibi, siz de aynı şekilde namaz kılın” yani “hangi namazı ne zaman ve nasıl kılıyorsam siz de öyle kılın” diye ümmetine öğretmiştir.

     Yukarıdaki ayeti kerimeye dönecek olursak: “Hiç şüphesiz ki namaz, vakitleri (Allah tarafından) belirlenmiş, müminler üzerine bir farzdır”. O halde her bir namazın belirlenen o vakit içerisinde kılınması Allah’ın emridir. Yapılması zorunludur. Kuvvetli bir kanundur.

TEVHİD (İMAN) VE NAMAZ İLİŞKİSİ

     Şeyhu’l-İslam Fi’l-Hadis (En büyük hadis uzmanı) İbn-i Hacer el-Askalânî, kuran’da mamazın faziletini beyan eden en azametli ayeti kerimenin Rum suresi 31. Ayet olduğunu söyler:

    “Allaha dönün, O’ndan korkun, namazı ikame edin, müşriklerden olmayın”

Namazı terkeden kimsenin kâfir olduğunu söyleyenler görüşlerini bu ayet-i kerimeyle şöyle delillendirmişlerdir: Ayetin mefhumu muktezâsı “Allah’a dönün, O’ndan korkun, namazı ikame edin, ki müşriklerden olmayın” şeklindedir. Onlara göre namazı terkeden bir kimse müişrik olur. Namazı terkenen bir kimsenin kafir değil de büyük günahkar olduğunu söyleyenler ise bu ayeti kerimeyi şöyle anlamışlardır. Namazı terketmek müşriklerin işidir. Bu ayet onlara benzemek, yani onlar gibi namazı terketmek yasaklanmıştır. Yoksa namazı terkedenin kafir olduğu murad edilmemiştir. Bu görüşe göre “Namazı ikame edin” emrinin hemen arkasından “Müşriklerden olmayın” tehdidinin gelmesi namazı ikame etmenin son derece önemli olduğuna, terkinin ise insanı şirke götürecek kadar tehlikeli olduğuna delalet eder.

     Bu ayeti kerimeye göre, küfre düşmemek namazı ikame etmekle mümkündür. İnsan kendisini küfür ve şirkten namazı ikame etmekle koruyabilir.

     Tevhid (iman) ve namaz ilişkisini en güzel bir şekilde açıklayan eyetlerden bir tanesi de إن الله لا يضيع إيمانكم “Allah sizin imanlarınızı (namazlarınızı) zâyi etmez” ayeti kerimesidir. Görüldüğü gibi bu ayeti kerimede namaz “iman” kelimesiyle ifade edilmiştir. Aynı ilişkiyi sevgili peygamberimizin hadislerinde de görmekteyiz:

      İmam Buhari, Ali b. El-Ca’d tan tahdis etti. O da Şu’be den haber verdi ki Ebû Cemra şöyle demiştir: “İbn-i Abbas (rhuma) ile birlikte oturuyordum. Beni kendi oturduğu döşeğin üzerine oturttu ve bana “Yanımda kal ki sana malımdan bir pay ayırayım” dedi. Böylece ben onun yanında iki ay kaldım. Sonra İbni Abbas (r) şöyle dedi: Abdul Kays heyeti Hz. Peygamebr e (asv.) gelince Rasulullah (sav.) “Bu gelen kavim kimdir?” dedi. Onlar “Rabia” deyince Efendimiz (asv.) “Kavime merhaba (hoş geldiniz). Ne zillet var ne de pişmanlık” dedi. Bunun üzerine onlar “Ya Rasulellah! Biz senin yanına haram aylarn dışında gelmiyoruz. Çünkü bizim ile sizin aranızda şu Mudar kafir kabilesi var. Onedenle bize kesin bir emir ver ki o emri gride bıraktıklarmıza haber verlim ve onunla cennet girelim. Böylce Rasulullah (sav.) onlara dört şeyi emretti dört şeyi de yasakladı. Onlara yalnız Allah iman etmeyi emretti. Sonra da “yalnız Allah iman etmek” nedemketir biliyormusunuz diye sordu Onlar Alah ve Rasulu daha iyi bilir dediler. Rasulullah 8sav.) Allahtan başka ilah olmadığına Muhammedin Allahın elçisi olduğuna şehadet etmek. Nmazı ikame etmek zekatı vermek, ramazan orucunu tutmak, ganimetlerin beşte birini vermek” dedi.

      ALLAH’IN EN SEVDİĞİ DAVRANIŞ

     Abdullah b. Mes’ud (r) , Hz. Fahr-i Kainat Efendimiz’e soruyor: “Allahın en sevdiği amel hangisidir? Nebiyy-i Muhterem (asv) cevap veriyor: “Vaktinde kılınan namaz” Abdullah b. Mes’ud (r) soruyor: “Sonra hangisi?” Rasulullah (sav.): “Sonra anne babaya iyi davranmak” diyor. Abdullah b. Mes’ud (r) soruyor: “Sonra hangsisi?” Hz. Peygamber (sav.): “Sonra Allah yolunda cihat” buyuruyor

Allah’ın en çok sevdiği ameller arasında vaktinde kılınan namazın zikredilmesi, vaktinde kılınan namazın ne kdadar değerli, ne kadar kıymetli, ne kadar şerefli bir amel olduğunu gösterir. Âlemlerin Rabbı insanoğlunun güzel davranışları arasında en çok vaktinde kılınan namazı seviyor. Bu, vaktinde kılınan namazın Yerin ve göğün Yaratıcısı nezdinde kelimelerle ifade edilemeyecek kadar büyük bir yerinin olduğunu gösterir... Bu nedenle tarih boyunca derin anlayışlı bir çok müslüman ezanı duyar duymaz – yaptığı iş her ne olursa olsun, ne kadar önemli olursa olsun- yarıda kesip hemen camiye koşmuştur. Zira ezanı duyar duymaz camiye koşup namazı ikame etmekten daha değerli, daha faziletli, daha üstün, daha güzel hiç bir amel yoktur.

     NAMAZLAR MADDİ VE MANEVİ TEMİZLİKTİR

     Hz. Ebû Hureyra (r), Nebiyy-i Muhterem (aleyhi emelüttahâyâ vetteslîm) Efendimiz’i şöyle söylerken işittiğini rivayet etmiştir: “Ne dersiniz? Eğer sizden birinizin kapısının önünde bir ırmak olsa, her gün o ırmakta beş defa yıkansa, acaba onun üzerinde bir kir kalır mı?” Sahabeler: “Onun üzerinde kirden hiç bir şey kalmaz” diye karşılık verdiler. Bunun üzerine Hz. Fahri Kainat Efendmiz (asv.): “Beş namaz da işte öyledir. Allah onunla hataları siler...” buyurdular.

     İmam Buhari bu hadis’i- şerifi “namaz vakitleri” kitabında zikretrmiştir. Görüldüğü gibi hadis’i- şerifimizde namaz vakiteleri ile ilgili bir bilgi yoktur. Namazın fazileti ve değeri ile ilgili bir beyan vardır. İmam Buhari neden bu hadis’i- şerifi bir önceki kitab olan “Namaz kitabı”altında değil de “Namaz vakiteri” kitabı altında zikretti acaba? Hiç şüphesiz ki, İmam Buharinin “Sahih”i Musannef bir eserdir. Yani Buhari, mevcud sahih hadisleri konularına göre bir arada toplayıp sınıflandırmıştır. İmam Buharinin, bu mevcud hadisleri konularına göre sınıflandırmasının altında bile büyük bir fıkıh, anlayış ve ilim yatmaktadır. Bunun basit bir misali, yukarıdaki hadisi şerifi “Namaz vakitleri” kitabında zikretmesidir. Zira aynı hadisin el-Keşmîhînî’nin rivayetinde şöyle bir ilave vardır: “... İşte beş namaz da, ilk vakitleri içerisinde cemaatle kılındığı zaman, hatalara keffarettir”. İmam Buhari bu rivayete işaret etmek için yukarıdaki hadisi namaz vakitleriyle ilgili kitapta zikretmiştir.

     NAMAZI ZÂYİ ETMEK

     İbn-i Sa’d “Tabakât”ında Sabit el-Bunnânî’nin şöyle dediğini rivayet eder: Enes b. Malik (r) ile beraberdik. Haccac namazın vaktini geciktirdi. Bunun üzerine Enes b. Malik (r) ayağa kalkıp onunla konuşmak istedi. Ancak dostları onu engelledi. Enes’e (r) olan şefkat ve rahmetlerinden dolayı... Bunun üzerine Enes b. Malik (r) dışarı çıkıp bineğine bindi. Giderken şöyle diyordu: “Allah’a yemin ederim ki, Rasulullah’ın (sav.) döneminde bizim üzerine olduğumuz halden, şu anda, kelime-i şehadetten başka bir şey bilmiyorum”. Bir adam ona: “Peki ya namaz, ey Eba Hamza? (Kıldığımız namaz da mı Rasulullah’ın zamanındaki gibi değil?)” diye sorunca şu cevabı verdi: “Öğle namazını akşamın vaktine attınız. Rasulullah’ın (sav.) kıldığı namaz bu muydu?!”

     Haccac ve onun emiri Velid’in namaz vakitlerini geçirdikleri bize gelen sahih rivayetler arasındadır. Bu nedenle tabiin âlimlerinden Atâ ve Said b. Cübeyr oturdukları yerde namazı îmâen kılarlardı. Atâ şöyle diyor: “(Halife) Velid cuma namazını öyle geciktirdi ki, akşamın vaktine kadar.. Bu sebeple ben (camiye) geldim, oturmadan önce öğle namazını kıldım, sonra oturarak îmâen ikindi namazını kıldım. O hâlâ hutbe veriyordu...”

     Sahabe Enes b. Malik, Haccac’ı Velid’e şikayet etmek için Şam’a geldiği sıralarda İmam Züherî onu ziyaret etmek ister. Züherî diyor ki: “Şamda Enes b. Malik’in huzuruna girdiğimde o ağlıyordu. “Seni ağlatan nedir?” diye sorduğumda “Rasulullah’ın (sav.) zamanında gördüğüm şeylerin hiç birisini şimdi göremiyorum. Şu namaz hariç. Ancak o namazı da zâyi ettiler” dedi.

    Enes’imizi ağlatan şeye bakın! Ellerindeki kılıçlarla Velid ve Haccac namazın vaktini geçirince peygambere on yıl hizmet eden Enes’imiz (r) “Namazı zâyi ettiler...” diyerek ağlıyor!. Herşeyin aynen hz. peygamberin dönemindeki gibi olmamasından dolayı ağlıyor... Sevgililer sevgilisinin dönemini özlediği için ağlıyor... O dönemin yüksek anlayışını, engin samimiyetini, derin ihlasını özlediğinden dolayı ağlıyor!... Ağla Enes’imiz ağla!. Sen daha o dönemde böyle ağlarsan, biz yirmibirinci asırda ne yapalım!?. Ey Enes! Ey Peygamber âşığı! Bizim için de ağla...

     NAMAZ RABB İLE KALPTEN KONUŞMAKTIR

     İnsanın, evreni idare edip yöneten YÜCE VARLIK ile iletişime geçip konuşması, kalpleri parçalayacak kadar muazzam bir huşu, beyinleri sarsacak kadar derin bir değer ifade eder. İşte bu yüce değer, namaz ile elde edilir. Zira sevgili peygamberimiz (sav.), İmam Buhari’nin Enes (r)’tan rivayet ettiği bir hadisi şerifte “Hiç şüphesiz ki sizden biriniz namaz kıldığı zaman Rabb’ı ile (kalpten) konuşmaktadır” buyuruyor. Her şeyin sahibi, yerlerin ve göklerin otoritesi elinde olan âlemlerin Rabb’ına sesleniş!.. İnce, zarif, sessiz, kalpten bir sesleniş!.. O’nun da size cevap vermesi... Çağrınıza icabet etmesi... O halde, namaza büyük bir ehemmiyet verilmeli, vakitlerine dikkat edilmeli, mutlaka ilk vaktinde kılınmalıdır.

     Farz namazları günde beş vakittir. Kuran حافظوا على الصلوات والصلاة الوسطي “Namazları, (özellikle) orta namazı (bütün şartlarıyla, devamlı) kılın” diye emretmektedir. Görüldüğü gibi ayeti kerimede “Namazlar” ibaresi çoğul gelmiştir. Arap dilinde çoğul, ikiden fazla, yani üç ve daha yukarısı sayılar için kullanılır. O halde Sallahın bu efrini yerine getirmek için günde üç defa mı? Dört defa mı? Beş, altı , yedi defa mı? Namaz kılacağız? İşte bu nokta Kurana göre kapalıdır. Sadece Kuranı delil kabul edip diğer kaynakları reddedenler 3,4,5,6... vs rakamlarından her hangi birini tercih edemezler. Çünkü tercih ettikleri her rakam kendi anlayış ve hevalarına göre yapılan bir tercihtir. Kuranı kendi hevasına göre yorumlayandan daha zalim kim olabilir? Biz böyle büyük bir suç işlemekten Allaha sığınırız. O halde Kuranın kapalı yönlerini bizlere açıklayan Beşerin Efendisine müracaat ederiz. Onun sünnetine gitmeyenlere ise “Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize” deriz. Onun sünnetine yöneldiğimizde ise konunun güneş ışığı gibi aydınlık olduğunu görürüz. İşte onlarca delilden sadece bir tanesi: İbn-i Abbas (r) rivayet ediyor: Nebiyy-i Muhterem (sav.) Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak gönderdi ve ona şöyle dedi: (Hiç şüphesiz ki sen, ehl-i kitaptan bir topluluğa gidiyorsun. Onları Allah’tanbaşka ilah olmadığına ve benim de Allah’ın elçisi olduğuma şehadet etmeye çağır. Eğer onlar buna itaat ederse o zaman onlara bildir ki, Allah Teala her gün ve gecede beş vakit namaz kılmayı onlara farz etmiştir...” (Buhari, Zekat 1. Müslim, İman 29)

     Subhanellah! Bu hadisin sened zincirindeki ravilerin her birisi, ilmi, takvası, zühd’ü ile çağları aydınlatan uzman şahsiyetlerdir.

Buhari, Mevâkıtu’s-Salâh 1. Hadis no: 521

Bkz. Buhari Şerhi , Mevakıt 2

     Namazı ikame etmek, abdestten kıyam, kıraat ve sücûda kadar, vaktinde namaz kılmaktan, ihlas ve huşu içinde namaz kılmaya kadar bütün şartları içine alarak devamlı namaz kılmayı ifade eder.

Buhari, İman 41. Hadis no: 50

Buhari, Mevakıt 5. Hadis no: 527

Buhari, Mevakıt 6. Hadis no:528

Bkz. Fethul Bari, Mevakit 6. Hadis no: 528

Bkz. Fethul Bari, Mevakıt 7

Buhari, Mevakit 7 Hadis no: 530

Buhari, Mevakıt 8. Hadis no: 531