Yıkıcı Gerilimler
Emperyalist-kapitalist politikalar etki alanlarını ancak askeri yollarla genişletebiliyor; işgal ve istilaları bir siyaset biçimi olarak uyguluyor; toplumların, halkların hayat haklarını asla umursamıyor.
24/09/2009 - 11:27

Amerika, petrol çıkarılan bölgelere intikal için, günümüzde olduğu gibi askeri müdahaleler, işgaller gerçekleştiriyor. Petrol, emperyalizm için her zaman hayati bir önem taşıyor. Biçimsel bir bağımsızlık içerisinde bulunan İslam ülkeleri, emperyalist/kapitalist çıkar savaşları için çok elverişli bir konumda bulunuyor.
Günümüzde, İslam ülkeleri, ekonomik/politik çıkar oyunlarının nesnesi haline getirilmiştir. İslam dünyası ülkeleri, dolaylı yönetim biçimleriyle yönetiliyor. Görünüşte, biçimsel olarak yerel unsurların yönettiğini görüyoruz, ancak, Amerika''nın bilgi ve onayı olmaksızın bu ülkeler bir irade ortaya koyamıyor.
Sanayi devrimi, endüstriyel devrim, militarizmin ve silahlanmanın sınırsız yükselişine zemin hazırladı, savaş teçhizatı konusunda olağanüstü imkanlara sahip oldu. Günümüzde, küresel ekonominin ideolojikleşmesi/politikleşmesi, militarizmin ekonomik çıkarlarına hizmet ediyor. Silah endüstrisinin, savaş ekonomisinin her durumda/her zaman yeni düşmanlara ihtiyaç duyduğunu görüyoruz. Kapitalist kültür, yağmacı güdüleri ve sınırsız açgözlülüğü besliyor, büyütüyor.
İdeolojik katılıklar ve taşlaşmışlıklar her toplumda insani duyarlılıkları öldürüyor. Kültür ve uygarlık yapılarından köklü bir kopuş yaşıyoruz. İdeolojik şiddet, bireylerin ve toplumların düşünce yeteneklerini yitirmelerine neden oluyor. Bireyler, toplumlar hissizleştirildikleri, duygusuzlaştırıldıkları için, siyasal felaketler, insani felaketler sıradanlaşıyor. Hem yerel planda, hem de küresel planda sık sık travmatik müdahalelere maruz bırakılıyoruz. Nerede olursa olsun, her homojenleştirme ve tektipleştirme girişimi büyük bir paranoya ve büyük bir faşizm demektir. Farklılıkları göz ardı eden her anlayış faşizme hizmet eder. Bizler Müslümanlar olarak, koşulları sorgulamak, koşullara direnmek bir yana, koşullara uyum sağlamak amacıyla bir yığın ilkesizliğe başvuruyoruz. Ufkumuzu ve temellerimizi yitiriyoruz. Politik hukuk, adalete yabancılaşıyor. Yıkıcı gerilimlere, depresif havalara/ortamlara mecbur tutuluyoruz. Karşılıklı bir güvensizlik ortamında iletişim imkansız hale gelebiliyor. Karşı karşıya bulunduğumuz ideolojik şiddet sebebiyle, İslami ilkeleri, çerçeveleri, yaklaşımları, ölçüsüz bir biçimde esnetiyoruz, deforme ediyoruz. Bütün bağlılık biçimleri aşınıyor. İlkel polemikler, niteliksel değerlendirmelere geçit vermiyor. Türkiye, bugünün dünyasında hiç bir kategoriye tabi tutulması mümkün olmayan benzersiz bir ülke olmaya doğru götürülmek isteniyor. Yapısal sorunları olan bir düzenin, bu sorunları tartışmak yerine, bu düzeni otoriter yöntemlerle sürdürmeye çalışması, ideolojik bağnazlığın aşılamaz boyutlara ulaştığını gösteriyor. Kimi ideolojik kavramların sorgulanmaları gerekirken, bu kavramlar dokunulmaz kılınıyor. Her şeyi kısa zamanda kanıksayan bir zihniyetin kurbanları haline geliyoruz. Hem yerel anlamda, hem de küresel anlamda dayanılmaz hale gelen ideolojik bir kirlilik karşısındayız.
Vahşi ve acımasız bir çağda yaşıyoruz.
Faşist bir çağda, yaşıyoruz.
Gazze''de yaşanan benzersiz trajedi, faşizmin dehşetini göstermeye yeter. Milyonlarca masum insan, İslami bir partiyi seçtikleri için, korkunç bir biçimde cezalandırılıyor. İğrenç, sefil, barbar, modern politikalar, masum/mazlum/mahzun/çaresiz/silahsız/güçsüz/sahipsiz bir halka canavarca zulümleri reva görüyor. Sessizliğimiz, tepkisizliğimiz, Amerika ve İsrail''in hayasız egemenliklerini pekiştiriyor. Küreselleşme, her tür emperyalist kötülüğü örten bir maske haline getirilmiştir. Müslümanlar olarak karşı karşıya bulunduğumuz tarihsel, temel sorunlarla yüzleşmek yerine, hiç bir sorunumuz yokmuş gibi, mistik teselli kaynaklarına yöneliyoruz. Modern tarihin küstah meydan okumalarına gereği gibi yanıt vermek üzere hiç bir ciddi hazırlığımız yok. Teni bir düşünsel, kültürel, entelektüel, siyasal heyecana ihtiyacımız var. Köhne ideolojik akıl her yerde yalnızca kaos üretiyor. Üniversiteler, ideolojik baskı merkezlerine dönüştürülüyor. İdeolojik akıl, hiç bir şekilde inandırıcı olmayı başaramıyor. İdeolojik engizisyonlar karşısında yapacağımız tek şey, gerçekliği değiştirmek ve tarihe müdahale etmek üzere yeni bir irade oluşturmaktır. Yeni bir irade; yeni bir aşk ve yeni bir bilinç ister. Ucuz umutlara ve ucuz başarılara yaslanarak, yanlışları trajik bir biçimde tekrar edemeyiz. Hamasi bir sağcılıkla, içi boş bir muhafazakarlıkla, popülist bir yol ve yöntemle, hiç bir yapısal dönüşüm gerçekleştirilemez, yeni bir başlangıç yapılamaz. İdeolojik klişelerin, dilin, yaklaşımın hayata ve topluma hiç bir şey kazandırmadığını artık öğrenmek gerekir. Hiç bir ahlaki meşruiyeti bulunmayan, her tür değerden, değer sisteminden bağımsız oluşumlar, yapılar, düşünceler; Türkiye''de gördüğümüz üzere; kendilerine yönelik sorgulamaları ideolojik maskeler kullanmak suretiyle bertaraf etmeye çalışıyor.

Günümüz dünyasında, içerisinde yaşadığımız toplumda da, ekonomik pragmatizm, hiç bir insani, ahlaki, yaklaşıma, çözüme izin/imkan vermiyor. Bu nedenle, bütün bir insanlık acımasız ve sistematik bir yıkım yaşıyor. Maddi refaha ulaşan toplumların, maddi olmayan çok derin insani/ahlaki sorunları var. Sanayi Devriminin çok ağır tahribatını yaşayan kimi Batılı düşünürler bugün, rahatlıkla bir karşı-Sanayi devriminden söz ediyor. Maddi refah ve bireysel özgürlük, bütün değer ve anlam yapılarının çökmesine neden oluyor.
Toplumsal bilinci, duyarlığı ve vicdanı uyandırmaksızın hiç bir dava kolay kazanılamaz. Hangi alanda olursa olsun, kolay kazanılan her şey kolay kaybedilir. Bencillik için hiç bir çaba gerekmez. Digerğamlık için erdemli nitelikler gerekir. Her bencillik bir bayağılıktır. Hiç bir bencillikten kuşatıcı, kapsayıcı, tutarlı bir eylem, yorum çıkmaz, çıkarılamaz. Hiç bir grup, lider, kişi kendi yorumunu, uygulamasını, tarzını nihai bir yorum ve tarz olarak dayatamaz. Hiç bir parça -hizip- tek basına kendi yorumunu mutlaklaştıramaz; her parça''nın bütünün ışığında değerlendirilmesi, yorumlanması gerekir. Bütünden kopmuş bir parça, tek başına bir hayatiyet sahibi olamaz.
Gerektiğinde içerisinde bulunduğumuz konumu radikal anlamda gözden geçirebilmeliyiz. Niceliksel kimi hareketlenmeleri, niceliksel çoğalmayı, yüzeysel/törensel çekicilikleri, niteliksel bir değişime dönüştürmeyi başaramadığımızı itiraf etmeliyiz. Küresel sistemin edilgen nesnesi haline getirilmiş toplumlar olarak yaşamaya devam edemeyiz.