İSRAF; ÇAĞDAŞ AŞIRILIK (2)
Hadislerde israf;
Hadislerde de israf, aşırılık, lüzumundan fazla harcama anlamında kullanılıyor.
Enes b. Mâlik’in rivâyetine göre Rasûlüllah (sav) şöyle demiştir: “İştahının çektiği her şeyi yemen israftır. (İbni Mace, Et’ıme/51, 3352)
22/03/2010 - 15:27

Peygamber (sav) Sa’d’ın yanına uğramıştı. O sırada abdest alıyordu. Peygamber (sav) “Bu ne israf!” dedi. O da şöyle sordu: “Abdestte de israf olur mu?” Peygamber (sav); “Evet bir nehir kenarında olsan bile” diye cevap verdi. (İbni Mace, Tahare/42, 425)    

Burada kasdedilen israfın, suyu lüzumundan fazla kullamk olduğu açıktır.

Buharî, yetkin alimlerin abdestte yıkanması gereken uzuvların üç defadan fazla yıkanmasını hoş görmediklerini bunu israf saydıklarını kaydediyor. (Buharî, Vudu’ /1)

Peygamber (sav) bir duasında şöyle diyor:

“Yârabbi hatamı, cehaletimi ve yanlızca senin bildiğin bütün işlerimdeki israfımı (aşırılığımı) bağışla...” (Buharî, Daavât/60, 6398. Müslim, Zikir 70, 6901)

            Bu duanın bir benzerini Kur’an müslümanlara  göğretiyor.

             “Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.

            Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti: Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı (israfımızı) bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kafirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!” (Âli İmran/146-147)

Abdullah bin Amr (ra) anlattığına göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu

“Yeyiniz, içiniz, sadaka veriniz ve giyininiz. Ancak kibirlenmeyin ve israf etmeyin. Şüphesiz Allah (cc) nimetinin eserini (görüntüsünü) kulunun üzerinde görmek ister.” (Buharî, Libas/1. İbni Mace, Libas/23, 3605.  Nesâí, Zekât/66)

            Bu hadisin A’raf Sûresi 31. âyetini açıkladığını hatırlayalım.

 İsraf: Çağdaş aşırılık

İsraf aşırılık ve dengesizliktir.

İsraf olayında üç önemli ihmal veya hata var.

Bunlardan bir tanesi; Kişinin sorumsuz olmasıdır.

Bu gibi kimseler kimseye karşı sorumlu olduklarını düsüşnemezler.  Alabildiğini özgür olduklarını, canları ne isterse onu yapmakta serbest olduklarını, yaptıklarından da asla kimseye hesap vermek zorunda olmadıklarını düşünürler. Onlar içinde yaşadıkları yerdeki imkanlar el verdiği ölçüde dilediklerini yaparlar, diledikleri gibi yaşarlar.

Dolaysıyla Yaratıcı’nın ölçülerini dikkate almazlar, bununla kendilerini kayıtlı saymazlar. Nefislerinin ortaya koyduğu zevklere göre yaşarlar. Böyle olunca da ölçüyü kaçırırlar, sınır aşarlar, zevklerinde ve davranışlarında çizginin ötesine geçerler.

Bunlar, Allah’tan gelenlere sırtını dönmüş kimselerdir.

Kur’an böylelerine israf edenler, haddi aşanlar anlamında ‘müsrif’ diyor.

Nitekim kendilerini uyarmak için gelen elçileri dinlemeyen, hatta onları taşlamakla tehdit eden azgınlara müsrif bir topluluk damgasını vuruyor. (36 Yâsin/19)

Lût peygamberi dinlemeyn topluluk da aynı şekişlde ‘müsrif/taşkın’ bir toplumdu. Çünkü bu toplum meşru ve fıtrata uygun evlenme yerine; anormal, çirkin ve fıtrata ters bir ilişkiyi adet haline getirmişti. Bu kavmin yaptığı şüphesiz aşırılık ve ölçüyü kaçırmaktı. (7 A’raf/81)

Mesela, Allah’ın içki yasağına kulak asmayıp, haram ölçüsünü kaçıranlar, içki içerek kendilerine ve başkalarına zarar verirler. Bu da davranışlarda aşırıya kaçmaktır.

İkincisi; Kişinin nimetin kıymetini bilmemesidir.

Böyleleri mülkün ve nimetin Allah’tan geldiğini, rızkın O’nun tarafından yaratıldığını unuturlar. Ya da inanmazlar.

Bunlar bir nimete kavuştukları zaman, onun şükrünü yerine getirmezler ve onu diledikleri gibi tasarruf ederler. İstedikleri gibi harcarlar. Biraz da düşüncesiz iseler har vurup harman savururlar. Kur’an’ın deyişi ile ‘tebzîr’ ederler, saçıp savururlar.

Elindeki malını ölçüsüzce saçıp savuran, onunla kimseyi faydalandırmaz da. İsraf ettiği malı kazanmak için de başkasının hakkına el atabilir.

İnsanın sahip olduğu her şey aslında bir değerdir. Bu değeri fark edenler, onları korumada titiz olurlar, onları yerli yerinde kullanılar ve şükrederler. Ellerinden çıktığı zaman da ne kadar büyük bir kayıp yaşadıklarını bilirler.

Onun için elde olan emanet bilip korurlar, karşılığını şükür olarak ödemeye çalışırlar.

Elindekinin kıymetini bilmeyenler, yarını hesaba katmayanlar, belki başkasına da faydası olur diye akıllarına getirmeyenler, saçıp savurmakla bir beis görmezler.

Üçüncüsü; kişinin nimetlerin hesabını vereceğini düşünmemesidir.

Böyleleri sahip olduklarını kendi elinin emeğiyle, gücüyle  ve bilgisiyle kazandığını düşünür. Elindeki nimetlerin Allah’tan geldiğine, ya Allah’ın Rezzâku’l-âlem olduğuna inanmaz. Öyle bir derdi yoktur. Tek dünyalı yaşadığı için, çalışır, kazanır ve dilediği gibi harcar. Ne kazandığında, ne de harcadığında başkasına hesap vereceğini aklına getirir. Malı ve kazancında başkalarının da hakkı olduğunu asla kabul etmez. “Benimle mi kazandı, niçin verecek mişim, mal benim değil mi?” diye çıkışır.

Mal, kazanç, nimet ve imkanlara bu gözle bakan biri, öncelikle bu kafa yapısıyla haddi aşan, yani müsrif olan bir kimsedir. Müsrif (taşkınlık) yapan birisi olduğu için de sahip olduklarını dilediği gibi kullanma hakkını kendinde görür.

  *

İslâm insan hayatına her konuda bir denge getiriyor. İnançta, amellerde, ahlâkta, mal kazanma ve harcamada, duygularda, nefret ve sevmede hep orta yolu tavsiye ediyor. Ne aşırılık, ne de tembellik veya gevşeklik. Ne ifrat, ne de tefrit.

İslâm ümmeti, ‘vasat bir ümmettir’. (2 Bekara/143) Yani orta yolu izleyen, dengeli ve hayr yolları üzerinde olan bir ümmettir.

Bu ümmet Allah’ın indirdikleri konusunda aşırılığı olmadığı gibi, mal konusundaki tutumu da dengelidir, harcamaları da ölçülüdür.

Malın, nimetlerin, imkanların bir emanet olduğuna inandığı gibi, hakkı olanların hakkını verir, gereği kadar harcama yapar, ama günün birinde mutlaka bunun hesabını vereceğine inanır.

İslâmın bu ölçüsünden uzak günümüzün insanı ise, aşırı bir dengesizlik ve alabildiğine bir israfın içerisindedir. Çağımız hem davranışlardaki ölçüsüzlük, hem harcamalardaki ölçüsüzülük anlamıyla tam bir israfın, aşırılığın, yaşkınlığın, ölçüsüzlüğün içerisindedir.

Her şeyin alabildiğince israf edildiği, Allah’ın ölçülerine nisbetle aşırı davranışların normal sayıldığı, akıl almaz çılgınlıkların zevk ve eğlence halkine geldiği, Allah’ isyan sayılabilecek ne kadar davranış varsa hepsinin çağdaşlık sayıldığı bir zamanda yaşıyoruz.

Bu açıdan bakılınca, içinde bulunduğumuz zaman hem harcamalarda hem de davranışlarda aşırılığın, yani israfın yaşandığı, müsriflerin bol olduğu bir zaman dilimidir diyebiliriz.

O zaman şöyle dua edelim:

“Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı (israfımızı) bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kafirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!”  (Âli İmran/146)

 Hüseyin K. Ece  21.02.2010 Zaandam/Hollanda