RASÛLULLAH (SAV.) GÖZLERİYLE ÖN TARAFI GÖRDÜĞÜ GİBİ ARKA TARAFLARI DA GÖRÜRMÜYDÜ?
Hiç şüphesiz ki Hz. Fahr-i Kâinât Efendimiz (asv.) bir beşer idi. Bizim gibi yemek yer, uyur, yorulur, dinlenirdi. Ama asla bizim gibi sıradan bir insan değildi. Birtakım olağanüstü (Hâriku’l-Âde) yetenekleri vardı. Herşeyden önce kendisine kâinatın Yaratıcısından vahiy gelir, cebrâil’i görürdü. Cebrâil’i gören gözler elbette ki sıradan bir insanın gözleri gibi olmazdı. Nitekim sevgili Peygamberimiz (sav.) İmam Tirmizî’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte:
22/03/2010 - 16:59

عَنْ أَبِي ذَرّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: إِنِّي أَرَى مَا لاَ تَرَوْنَ أَطَّتِ السَّمَاءُ وَحُقَّ لَهَا أَنْ تَئِطَّ مَا فِيهَا مَوْضِعُ أَرْبَعِ أَصَابِعَ إِلاَّ وَمَلَكٌ وَاضِعٌ جَبْهَتَهُ سَاجِدًا لِلَّهِ وَاللَّهِ لَوْ تَعْلَمُونَ مَا أَعْلَمُ لَضَحِكْتُمْ قَلِيلاً وَلَبَكَيْتُمْ كَثِيرًا وَمَا تَلَذَّذْتُمْ بِالنِّسَاءِ عَلَى الْفُرُشِ وَلَخَرَجْتُمْ إِلَى الصُّعُدَاتِ تَجْأَرُونَ إِلَى اللَّهِ تَعَالَى 

“Hiç şüphesiz ki ben sizin görmediğniz şeyleri görüyorum..... Sema çatırdadı. Çatırdamakta da haklı. Çünkü semada dört parmak miktarı boş hiç bir yer yoktur ki, oraya bir melek alnını koyup Allah’a secde etmiş olmasın! Allah’a yemin ederim ki, eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz, çok ağlar, az güler, yataklarda kadınlarınızdan lezzet almaz, yüksek tepelere çıkar Allah’a iltica ederdiniz...”

İnsan gözünün bir görme sınırı (limiti) vardır. Çok uzağı, çok yakını, perde arkasını ve karanlığı göremez. Mantık; “Eğer bir sınrlama (tahdîd) varsa, mutlaka bir sınırlayıcı vardır” der. İşte insan gözünün ma’hûd sınırlarını belirleyen yaratıcı, yarattığı diğer varlıkların görme sınırını da belirlemiştir. Meselâ, sıradan bir insana yüzseksen derecelik bir alan görme yeteneğini veren Allah Teâlâ, atlara üçyüzaltmış derecelik bir açıyla arka tarafları da görme yeteneği vermiştir. Bazı hayvanlar ancak ışıkta görürken yarasalar ışıkta değil karanlıkta görürler. Bütün bunlar alıcıları çalışan insanlara bir mesaj verir: “Hiç şüphesiz ki, Allah her şeye kâdirdir. Sebepler, sonuçlar Allah’ın elindedir. O dilediği gibi kâinatı yönetir. Mutlak güç, kudret, hikmet sahibidir. Sıfatlarıyla birlikte fiileri ve eserleri de mükemmel, kusursuz ve muhteşemdir”.

İşte kainatın yaratıcısı, en sevdiği insana bir takım olağanüstü yetenekler vermiştir. Bunlardan bir tanesi de arka tarafları görme yeteneğidir. İmam Buhârî, Ebû Hureyra (R)’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:

(Bir gün Rasûlullah (sav.) bizlere namaz kıldırdıktan sonra bizim namazdaki kusur ve eksikliklerimize dikkat çekmek için bir konuşma yaptı ve şunları söyledi):

هل ترون قبلتي ههنا فوالله ما يخفى علي خشوعكم ولا ركوعكم وإني لأراكم من وراء ظهري

“(Ben size namaz kıldırırken) benim yüzümün sadece önümü gördüğünü mü sanıyorsunuz? Allah’a yemin ederim ki, sizin ne huşû’unuz , ne de rukû’unuz bana gizli kalmaz. Hiç şüphesiz ki ben, arka tarafımdan sizleri görmekteyim!”

Bu hadisi şerif, Ebû Hureyra (r), El-A’rac, Ebû’z-Zinâd, İmam Mâlik, Abdullah b. Yusuf yoluyla İmam Buhâri’ye ulaşmıştır. Yine aynı hadisin konumuzla ilgili yönü bir başka rivayette Enes b. Mâlik (R), Hilâl b. Ali, Füleyh b. Süleyman ve Yahya b. Salih yoluyla İmam Buharî’ye gelmiştir.

Ebû Hureyra (r), El-A’rac, Ebu’z-Zinâd, Mâlik b. Enes ve Kuteybe b. Said yoluyla İmam Müslim’e ulaşmıştır.

Ebu Hureyra, El-A’rac ve Ebu’z-Zinâd yoluyla İmam Mâlik’e ulaşmıştır

Ebu Hureyra, El-A’rac, Ebu’z-Zinâd, Mâlik, Ahmed b. Ebi Bekr ve Ömer b. Said b. Sinan yoluyla İbn-i Hibban’a ulaşmıştır.

Yine aynı hadis Ebu Hureyra (r), Ebû Said el-Makberi, oğlu Said, Velid b. İbn-i Kesir, Ebu Usame, Ahmed b. Abdi’l-Humeyd, Muhammed b. Yakup el-Asam, Ebû Abdullah el-Curcâni ve Süleyman b. İbrahim yoluyla İsmail b. Muhammed el-Esbahânî’ye ulaşmıştır.

 

Bu hadsin anlamı üzerinde “Rasulullah’ın (sav.) arka tarafta olanları bilmesi, ya kendisine indirilen vahiy ile, ya da ilham yoluyla olur”, “Sağ ve sol tarafından arka tarafa biraz bakmasıyla arka tarafları görmüştür” gibi farklı yorumlar yapılsa da bu yorumların hiç bir sağlam temeli yoktur. Çünkü birinci yorumda arkada olanları vahiy yoluyla bilmesi murad edilseydi Rasulullah (sav.) özellikle vurgulayarak “Sizi arka tarafımdan görüyorum” ibaresini kullanmazdı. İkinci yorumun ise, apaçık bir zorlama olduğu gayet bellidir.

Her kim ne yorumu yaparsa yapsın, hakikat İbn-i Hacer el-Askalânî’nin de belirttiği gibi- bu hadisin zâhiri anlamıdır. Rasulullah’ın (sav.) arka tarafı görmesi, Rasulullah’a özel gerçek bir “görme”dir. Hâriku’l-Âde’dir. Bu nedenledir ki İmam Buhari bu hadisi şerifi “Alâmâtü’n-Nübüvve (Peygamberliğin delilleri)” babında da zikretmiştir. Aynı görüşü İmam Ahmed b. Hanbel de paylaşmıştır. Ayrıca, bu gerçek görme şeklinin havâriku’l-Âde yoluyla nesne ile karşı karşıya gelmeye gerek kalmadan göz görmesi şeklinde olması da imkansız değildir. Çünkü ehl-i sünnet akidesine göre “görme”nin gerçekleşmesi için göz gibi özel bir uzuv’a, veya nesne ile karşı karşıya gelmeye, veyahutta “yakınlık” gibi şartlara aklen ihtiyaç yoktur. Rüyalar bunun en güzel ispatıdır. İşte bu nedenledir ki ehli sünnet alimleri, bidat ehli fasık fırkaların aksine ahirette Allah Teala’yı görmenin mümkin olduğuna hükmetmişlerdir.

İbn-i Hacer el-Askalânî’nin bu görüşlerini İmam Müslim’in

إني والله لأبصر من ورائي كما أبصر من بين يدي

“Muhakkak ki ben, ön tarafımdan gördüğüm gibi arka tarafımdan da görüyorum” rivayeti desteklemektedir. Aslında bu görüşü destekleyen İmam Buhari’nin Rikâk 38’de zikrettiği son derece önemli bir hadis-i şerif vardır:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: إِنَّ اللَّهَ تَعاَلَي قَالَ مَنْ عَادَى لِي وَلِيًّا فَقَدْ آذَنْتُهُ بِالْحَرْبِ وَمَا تَقَرَّبَ إِلَيَّ عَبْدِي بِشَيْءٍ أَحَبَّ إِلَيَّ مِمَّا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ وَمَا يَزَالُ عَبْدِي يَتَقَرَّبُ إِلَيَّ بِالنَّوَافِلِ حَتَّى أُحِبَّهُ فَإِذَا أَحْبَبْتُهُ كُنْتُ سَمْعَهُ الَّذِي يَسْمَعُ بِهِ وَبَصَرَهُ الَّذِي يُبْصِرُ بِهِ وَيَدَهُ الَّتِي يَبْطِشُ بِهَا وَرِجْلَهُ الَّتِي يَمْشِي بِهَا وَلَئِنْ سَأَلَنِي لأُعْطِيَنَّهُ وَلَئِنِ اسْتَعَاذَنِي لأُعِيذَنَّهُ .

“Kim benim bir veli kuluma düşmanlık ederse, ona harp ilan ederim. Bana yaklaşma yolları içerisinde kuluma farz kıldığım şeylerden daha fazla sevdiğim hiç bir şey yoktur. Kulum, onu sevinceye kadar bana yaklaşmaya devam eder. Ben onu sevdiğim zaman, onun işiten kulağı, gören gözü, çalışan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden istediği zaman ona veririm. (Sıkıntılara karşı) benden korunma talep ettiği zaman, onu korurum”

Bu hadisi kudsi’de Allah Teala, haramlardan şiddetle kaçıp farzları yerine getiren, şeriatı garrayı Ahmediye’yi ince ayrıntılarıyla birlikte yaşayan, sünneti seniyye’ye sımsıkı bağlı olan, nâfile ibadetlerle Allah’ın sevgisini kazanıp “veli”lik makamına ulaşan, kalbini rezil duygulardan temizleyip yüce, asil ve samimi duygularla süsleyen bütün müslümanlara; “Bugün size olan nimetimi tamamladım” ayeti celilesinde ifadesini bulan “en mükemmel” ölçülere ve en şerefli peygambere tâbi olmanın bir mükafatı olarak, göz, kulak, el ve ayağın kapasitesini artırma müjdesini vermiştir.

İmam Nevevi, “Muhakkak ki ben, ön tarafımdan gördüğüm gibi arka tarafımdan da görüyorum” hadis-i şerifini açıklarken şöyle der: “Bu hadisi şerifin anlamı şöyledir; Allah Teala, Rasulullah (sav.) için, kafasında arka tarafı göremyi sağlayan bir idrak yaratmıştır. Rasûlullah (sav.)’in elinde bundn başka daha bir çok havâriku’l-Âde gerçekleşmiştir. Ne akıl, ne de şeriat bu olağanüstü halleri reddetmez. Bilakis şeriat bu haberlerin zahirini öyle desteklemiştir ki bunlara inanmak vacip hale gelmiştir. Kadı Iyaz, Ahmed b. Hanbel’in ve cumhur-u ulemanın şöyle dediğini nakleder: “Bu hadis-i şerifteki “görme” hakikaten “göz görüşü”dür.

İmam Alûsî, “Onlar gayb’e inanırlar ayeti kerimesini tefsir ederken “Bir kul, mekruh ve haramlardan kaçınıp farzlar, sünnetler ve nafilelerle Allah’ın sevgisini kazanırsa, artık gayb (görünmeyen âlem) onun için şuhûd ( görünen âlem’e dönüşür” der.

Ayrıca İslam tarihi bu haberleri tasdik eden delillerle doludur. Bütün bu haberler bir müslümana ne büyük bir müjde, ne muazzam bir kuvvet, ne yüce bir değer verir! Şeriatı Garra yı Ahmediye, Allah Teala’nın adem oğluna verdiği en büyük hediyedir. Bizi böyle yüce değerlerle yüce âlemlere davet eden Kainatın Yaratıcısını her türlü noksan sıfatlardan tenzih eder mahlukatı adedince, Arş’ının ağırlığınca, kelimelerinin sayısınca Hamd ile Tesbih ederiz.

Aslında “(Ben size namaz kıldırırken) benim yüzümün sadece önümü gördüğünü mü sanıyorsunuz? Allah’a yemin ederim ki, sizin ne huşû’unuz , ne de rukû’unuz bana gizli kalmaz. Hiç şüphesiz ki ben, arka tarafımdan sizleri görmekteyim!” hadis-i şerifinin bize vermek istediği başka mesajlar da vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

  • Bu hadisi şerifte namazı güzel kılma, rukû’ ve secdelerini tam yapma, huşû’ ve büyük bir saygı içinde namaz kılma emri vardır. Namazın önemi, fazileti ve değeri vurgulanmaktadır.
  • İmamın, cemaatin kıldığı namaza dikkat etmesi gerekir. Namazın kılınışında bir eksiklik veya sünnete uymayan bir taraf gördüğü zaman imam cemaati uyarmalı, doğru ve mükemmel bir namazın nasıl kılınacağını cemaate anlatmalıdır.
  • Allah’ın kudreti, gücü ve azameti vurgulanmaktadır. Allah Teala istediği neticeyi istediği sebebe bağlayabilir. Kemal sıfatlarla muttasıf olup her türlü noksanlıktan münezzehtir.
  • Hz. Peygamberin nübüvvetinin ispatı, şanının büyüklüğü vurgulanmıştır. Ancak günümüzün kısır beyinleri yunan felsefesinden etkilenerek bu tür haberleri ya kısmen ya da tamamen reddetmektedir! Sahih hadisi reddetmenin ne demek olduğunu bilmeden! Gerekçeleri de: Bu haberler, Rasulullah’ı beşer olmaktan çıkarıp olağanüstü bir varlık haline getirebilir?! Hırıstıyanların Hz. İsa’yı ilahlaştırdıkları gibi Hz. Peygamberi de –haşa- ilahlaştırmaya götürebilir?! Onlara cevabımız: Bu sizin bulanık kafanıza göredir. On dört asır boyunca bu haberlerle yetişen bu ümmetin içinden Rasulullah’ı ilah gibi gören tek bir fert bile çıkmamıştır. Onun bir beşer olduğunu avam havas herkes tasdik etmiştir. Bilakis bu haberler Rasulullah’a olan derin saygı ve sevgilerini arttırmış, gönüllerinde huşû’ fidanları dikmiştir. Avamdan bir fert bile, bu havâriku’l-Âde (olağanüstü haller)in, Allah’ın izni ve dilemesiyle gerçekleştiğini, O’nun izni olmadan bir zerrenin bile hareket edemeyeceğini anlamıştır. Peki, bunu anlamayan günümüzdeki yazarlara, prof. Doç ünvanlı şahıslara ne demeli?

 

H. Fehmi Çiçek  06.06.2008. Melbourne

Kehf: 110  

Tirmiz î, Zühd 9. Ayrıca Bkz. İbn-i Mâce, Zühd 19

Buhârî, Salât 40. Hadis no: 418

Buhârî, Salât 40. Hadis no: 419

Müslim, Salât 108

Bkz. Muvatta 1/167, Kitabu Kasrı’s-Salah Fi’s-Sefer 23, Hadis no: 399

Bkz. Sahîh-i İbn-i Hibban 14/250. Hadis no: 6337 Müessesetü’r-Risale, Beyrut

Bkz. Delâilu’n-Nübüvve 1/71. Hadis no. 55. Dâru Tiybe, Riyad

Bkz. Fethul Bari 1/613

Müslim, Salât 108

Müslim, Salât 108

Bkz. Nevevi şerhi 2/124. Hadis no:425

Bakara:3

Buhârî, Salât 40. Hadis no: 418