Allah ve Rasulünden (s.a.s.) Müjde!
Mü'minler gerçek kardeşler, ümmet bir Tevhid ailesi, mensub oldukları Millet ise, İslâm Milleti'dir. Muvahhid mü'minler, tağutu bütün kurum ve kuruluşlarıyla, teorisi ve pratiğiyle reddetmiş, Allah'a katıksız iman eylemiş mü' min Müslüman kardeşleriyle Tevhid ailesini kurup, İslâm milletini oluştururlar. Mekânları, Muvahhid aileler, vatanları ise, bütün yeryüzü… Yeryüzü Allah'ın mülkü, Muvahhid mü'minler Allah'ın kulları… yeryüzünün varisleri ve halifeleri!..
22/06/2010 - 12:49

Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, yeryüzünde fitne oluşturup huzuru bozan, insanları ifsad eden, ekini ve nesli yok etmeye çalışan her kim olursa olsun bertaraf edilmesini emretmektedir. Şirk koşarak en büyük zulmü işleyen işleyenlere ve yeryüzünde zulmü egemen kılmak çabasında olanlara karşı mücadele ve mücahedeyi emreden yegâne Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 "Sen, o kâfirlere de ki: "Eğer (şirkten) vazgeçerlerse, onlara geçmiş(günahları) mağfiret olunur. Eğer yine(şirke) dönerlerse, kendilerinden öncekilerin sünneti muhakkak devam etmiş olur.
Hiçbir fitne almayıncaya ve din(egemen düzen) bütünüyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşınız. Eğer vazgeçerlerse muhakkak Allah, ne yaptıklarını iyice görmektedir.
Ve eğer yüz çevirirlerse, bilin ki Allah, sizin Mevlânızdır. O, ne güzel Mevlâdır, ne güzel yardımcıdır." (1)
"(Yeryüzünde) fitne kalkıncaya ve din(itaat ve egemenlik) yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur." (2)
   Bu ayetin hükmü ve tefsiri için değerli İslâm Ulemâsına müracaat ettiğimiz zaman, bizlere şunları beyan ediyorlar.
 İmam Taberî(r.h.a.) şöyle der:
 "Ortada şirk kalmayıncaya, ibadet ve itaatin de, putlara ve tağutlara yapılmayıp yalnız Allah'a yapılmasına kadar müşriklerle savaşın. Eğer onlar, sizinle savaşmaktan vazgeçer de sizin dininize girerlerse, hemen onlarla savaşmayı bırakın. Zira düşmanlık, ancak Allah'a ortak koşan zalimlere karşı geçerlidir.
 Ayette zikredilen fitneden maksad, Allah'a ortak koşmaktır, inkâra düşmektir. Nitekim Katâde, Mücahid, Süddî, İbn Zeyd ve Abdullah İbn Abbas, bu kelimeyi bu şekilde izah etmişlerdir.
 Ayette zikredilen din kelimesinden maksad ise, Allah'ın emir ve yasaklarına itaat etmektir. Bu izahlara göre ayetin baş tarafının mânâsı şöyledir:
 Ey Mü'minler, yeryüzünde Allah'a ortak koşma, inkâra düşme fitneli sona erinceye kadar ve yalnız Allah'a kulluk edilip "Lâ ilâhe illallah" deninceye kadar kâfirlerle savaşın!
 Bu hususta, İbn Ömer(r.anhuma)'nın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Allah'dan başka hak ilâh olmadığına ve Muhammed'in Rasulullah olduğuna şehadet, namazı ikâme, zekatı edâ edinceye kadar insanlarla savaşmam bana emrolundu.
 Onlar, bu işleri yapınca Müslümanlık hakkının gereği(olan hadler) müstesnâ İslâm hakkı olmak üzere canlarını ve mallarını benim elimden kurtarırlar.(Batınlarından dolayı olan) hesablarına gelince, O(hesabı görmek) Allah'a aiddir." (3)
 Ayet-i Kerimenin sonunda: "Eğer vazgeçerlerse bilin ki, düşmanlık ancak zalimlere karşıdır." buyrulmaktadır. Bu ifadeden maksad şudur:
 Şayet size karşı savaşan kâfirler, savaşmaktan vazgeçer, dininize girer, putlara tapmaktan vazgeçer ve Allah'ın size emrettiği şeyleri kabullenip boyun eğecek olurlarsa, artık onlara karşı savaşmaktan vazgeçin. Zira ancak zalimlere karşı düşmanlık yapılır. Onlar da Allah'a ortak koşanlardır.
 Ayette ifade edilen "zalimlere karşı düşmanlık" tan maksad, onun zulmüne dur demek ve karşı koymaktır. Yoksa zalime cezasını verdikten sonra haksızlık yapmak değildir. Buradaki "zalim" ifadesinden maksad, Rebi b. Enes ve İkrime'ye göre "Lâ İlâhe İllallah" dememekte direnenlerdir. Mücahide göre ise, Müslümanlara karşı savaşanlardır." (4)
 İmam Kurtubî(r.h.a.) de şunları beyan eder:
"Yüce Allah'ın: "Onlarla savaşın" buyruğu, bunu neshedici buyruk olarak görenlerin görüşüne göre, her yerde, her müşrike karşı savaşmak emri vermektedir. Bu ayetin neshedici olmadığını kabul edenlere göre ise, mâna yüce Allah'ın haklarında: "Sizinle savaşanlarla… savaşın" diye buyurduğu kimselerle savaşınız, demektir. ancak birinci görüş daha üstün bir görüştür. Bu da, kâfirlerin savaşa başlamaları şartına bağlı olmaksızın mutlak olarak savaşma emridir. Bunun delili ise, yüce Allah'ın:
"Ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar" buyruğudur.
 Ayrıca Ebu Hüreyre(r.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah(s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Bana, insanlar, Lâ İlâhe İllallah deyinceye kadar onlarla savaşmam emrolundu." (5)
 İşte bu ayet-i Kerime ve hadis-i şerif, savaşmanın sebebinin küfür olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü yüce Allah, bu ayet-i Kerimede: "Fitne kalmayıncaya" diye buyurmaktadır. Burada fitne, küfür demektir. buna göre savaşın nihai hedefi, küfrün olmaması diye gösterilmiştir. Bu da açıkça anlaşılan bir husustur.
 İbn Abbas, Katâde, er- Rabi, es-Süddî ve başkaları şöyle demektedir:
 Bu ayet-i Kerimede fitne, şirk ve ona bağlı olarak mü'minlere(müşriklerin) verdikleri eziyettir.
 Fitne, aslında denemek ve sınamak demektir. Kaliteli olup olmadığının açıkça anlaşılması için gümüşün ateşe sokulmasını ifade etmek üzere kullanılır.
 "Eğer", ya bir nönceki ayet-i Kerimede geçtiği üzere İslâm'a girmekle veya ileride Tevbe Sûresi'nde açıklanacağı üzere (6) Kitab Ehli hakkında cizye ödemek suretiyle "vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur." Belirtilen şekillerde vazgeçmedikleri takdirde onlarla savaşılır. İşte sözü geçen zalimler bunlardır ve bunlardan başkasına da düşmanlık yapılmaz.
 Zalimlere yapılanlara "düşmanlık" denilmesinin sebebi, onların düşmanlıklarının cezası olması bakımındandır. Çünkü zulüm, düşmanlığı da ihtiva eder. O bakımdan düşmanlığın cezası, burada düşmanlık diye adlandırılmıştır. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Bir kötülüğün cezası, bir kötülüktür." (7)
 Zalimler ise, konu ile ilgili iki te'vilden birisine göre fiilen savaşa başlayandır. İkinci tevile göre ise, küfür üzere kalmaya ve fitneyi sürdürmeye devam eden kimselerdir." (8)
 İmam Fahruddin er- Râzî(r.h.a.) ise, şöyle diyor:
"Hakk Teâlâ'nın "Ve din, Allah'ın oluncaya kadar" buyruğuna gelince bu, fitnenin şirke hamledildiğine delâlet eder. Çünkü şirk ile dinin tamamının Allah'a mahsus olması arasında, üçüncü bir hâl yoktur. Buna göre bundan maksad, Allah Teâlâ'dan başka kendisine tapınılan ve itaat edinilen değil, sadece Allah Teâlâ'nın Ma'bud ve yegâne itaat edilen varlık sayılmasıdır. Buna göre ayetin takdiri şöyle olur:
 Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: küfür yok olup, İslâm kökleşinceye, ebedî cezaya götüren şeyler zâil olup, sevaba ulaştıracak şeyler var oluncaya kadar onlarla savaşın.
 Bunun bir benzeri de Cenâb-ı Hakkın:
"Onlar, Müslüman oluncaya kadar siz, onlarla savaşmaya çağrılacaksınız."(9) ayetidir. Bunda, Cenâb-ı Allah'ın savaşı, ancak bu maksaddan dolayı emretmiş olduğunun izahı ve açıklaması bulunmaktadır."(10)
 İmam İbn Kesir(r.h.a.) de, bu ayetten dolayı şunları kaydeder:
"Vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur." Eğer onlar, şirkten vazgeçerlerse, mü'minlerle savaşmazlarsa, siz de onlardan vazgeçin. Çünkü bundan sonra onlarla savaşan zalimdir. Ve düşmanlık, ancak zalimleredir. Bu, Mücahid'in:
-Ancak savaşanla savaşılır! Sözünün mânâsıdır veya bu sözün takdiri böyledir! Eğer onlar savaştan vazgeçerlerse, şirk demek olan zulümden kurtulmuş olurlar ve dolayısıyla artık onlara düşmanlık kalmaz. Buradaki düşmanlıktan maksad, savaşmak ve cezalandırmaktır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Kim size saldırırsa, onun saldırdığı gibi sizde ona saldırın."(11)
"Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin, ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlıdır."(12)
 Bunun için İkrime ve Katâde:
-Zalim, "Lâ İlâhe İllallah" demekten kaçınan kimsedir, demişlerdir."(13)
 İslâm Milleti'nin yetiştirdiği dört değerli Kur'ân-ı Kerim Müfessiri olan âlimden naklettiğimiz görüşlerden apaçık anlaşılan hakikat: Muvahhid Mü'minler, hep beraber Allah'ın ipine sımsıkı sarılacak, dağılmayacak ve parçalanmayacaklar. Kendilerine emredildiği gibi kardeşler olacak, bir ümmet, bir ümmet, bir millet bütünlüğü içinde yeryüzünü ifsâd edenlere karşı savaşacak ve yeryüzünde Allah'ın hükümleri egemen oluncaya kadar bu savaşı sürdüreceklerdir. Öyle bir zamana kadar zalim ve sömürürcülere karşı savaşlarını sürdürecekler ki, yeryüzünde yalnız Allah'ın hükümleri geçerli olacak ve İslâm'dan başka hiçbir nizamın egemenliği söz konusu olmayacak!
 Çağdaş zalim müşrik tağutların ve onların yerli işbirlikçi uşaklarının işgal edip egemen oldukları İslâm topraklarında esaret altında yaşayan Müslümanların acz içindeki hâllerine bakıp bu hakikatin asla gerçekleşmeyeceğini zannetmek, hakikati anlamamak ve idrak etmemek demektir.
 Allah Teâlâ'nın değişmeyen Sünneti, hiç kimseye gücünün üstünde hiçbir teklifle buyurmamaktır. Allah Teâlâ'nın Muvahhid Mü'min kullarına gerek ferd, gerekse cemaat olarak her ne buyurmuşsa, mutlaka onların bu emri veya nehyi yerine getirmeleri için kendilerine güç, kuvvet ve imkân vermiştir. Kullarının o emri yerine getirmesi için her neye ihtiyaçları varsa, hepsini onlar için yaratıp verir, sonra o işi yapmalarını emreder!
 Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ:
"Hiçbir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz."(14)
"Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz."(15)
"Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlülüğün ardından bir kolaylığı kılıp verecektir."(16)
"Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez."(17)
"Allah, size güçlük çıkarmak istemez."(18)
"Allah adına gerektiği gibi cihad edin. O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir."(19)
 Asla değişmeyen "Sünnetullah" budur!
 Rabbimiz Allah Teâlâ, insanlar için çıkarılmış en hayır ümmete ve Tevhid Milleti olan İslâm Milleti'ne:
 "(yeryüzünde) fitne kalmayıncaya ve din(itaat ve egemenlik) yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın." diye emrederken onların imkânı, gücü ve kuvveti bu emri yeri ile getirmeye yeteceği için emir buyurmuştur. İslâm Milleti'nin güç yetiremeyeceği bir emir buyurmamıştır! Ümmet bir araya gelip güç birliği yaptıkları zaman, bu va'd gerçekleşir.
 Zalim tağutlar tarafından toprakları işgal edilen ve esaret hayatı gündeme gelmiş İslâm Milleti, genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle yediden yetmişe kendilerine emredilen amelleri, emrolundukları gibi yapacak olurlarsa, sonuçta Allah'ın va'dı gerçekleşecek ve istenilen zafere ulaşacaklardır.
 İslâm'ın Mekke dönemi olan işkence altında bulundukları dönem yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'in en darda oldukları zamanda Ümmetine müjdesi bu zafer olmuştur!
 Habbab İbn Eret(r.a.) anlatıyor:
 Rasulullah(s.a.s.), Kâbe'nin gölgesinde kaftanını yastık yaparak dayandığı bir sırada yanına geldim. Biz (İslâm'ın o ilk günlerinde) müşriklerden şiddetle karşılanmış hâldeydik.
 Rasulullah'a:
-(Bunların zulmünden kurtulmamız için) Allah'a duâ edemez misin? dedim.
 Rasulullah, yüzü öfkeden kıpkırmızı olduğu hâlde hemen oturdu e şöyle buyurdu:
"Yemin olsun, sizden önceki Ümmetler içinde öyle kimseler bulunmuştur ki, müşrikler tarafından kemiklerinin üstündeki eti ve siniri demir taraklarla taranırdı da bu işkence, o mü'minin başının ortasına büyük testere konulur, başı ikiye bölünürdü de bu testere işkencesi, o mü'mini dininden çeviremezdi.
 Yeminle söylüyorum ki Allah, bu İslâm Dini işini muhakkak sûrette tamamlayıp kemâle erdirecektir. O derece ki, bir suvarî(yalnız başına) San'a'dan Hadramevt'e kadar, Allah'dan başka hiçbir şeyden korkmayarak(Selâmetle) gidecektir."
 Ravi Beyân, kendi rivayetinde:
 "Bir de sürüsü üzerine kurttan başka bir şeyden korkmayacak." Fıkrasını ziyade etmiştir.(20)
 Muvahhidlerin ve Muttakîlerin imamı yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'in, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ'nın bildirmesiyle vermiş olduğu bu müjde on küsur yıl sonra gerçekleşen Mekke'nin fethiyle başlayan huzur ve barış ortamıyla gündeme gelmiştir. Rasulullah (s.a.s.) tarafından bu sözün söylendiği zaman Mekke, küfrün, şirkin ve tağutun egemen olduğu bir "Daru'l-Cahiliyye" bir "Daru'ş-Şirk", bir "Daru'l-Harb" idi. Müşrik zalim tağutlar egemen ve Mustaz'af Mü'min Müslümanlar esaret altında birer mahkûm idiler. Her biri egemen tağutların zulmüne uğramış birer mazlum ve her türlü imkânlardan mahrum bırakılmış birer mustaz'af konumuna düşürülmüşlerdi. Zulüm ve işkence altında kimisi şehid ediliyor, kimisi yara-bere içinde bırakılıyor, kimisinin vücûd organları sakat ediliyordu.
 İşte böyle bir anda, Rabbimiz Allah Teâlâ'nın kendisine bildirmesiyle Rasulullah(s.a.s.) pek yakın bir zamanda Muvahhid Mü' minlere Allah tarafından lûtfedilecek fetihleri ve zaferleri müjdeliyordu. Bu müjde, hakikatın tâ kendisiydi ve pek yakın bir zamanda da herkes tarafından hakikat olduğu görüldü. İman edenleri, imanları kuvvetlendi, inanmayanlar ise inanmaya başladılar.
   Bu hakikat, hayat nizamı İslâm'ın tabiatında mevcuddur. İslâm Dini, yegâne hayat nizamıdır. O, hayata hâkim kılınmak ve din gibi olmaya çalışan her tağuti ideolojiye galib olmak için Allah tarafından beyan buyrulan İslâm, bütün yeryüzüne egemen olacağı bir gün mutlaka gelecektir. Bu Allah'ın va'dıdır ve mutlaka gerçekleşir.
 Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah Teâlâ:
"O, Rasulünü hidayet ile ve hak din ile gönderendir. Çünkü onu müşrikler hoş görmese bile bütün dinlere üstün kılacaktır."(21)
 Mıkdâd b. Esved(r.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah(s.a.s.) şöyle buyurur:
"İster kerpiçten yapılsın, ister deve kılından, Allah, yeryüzündeki her eve İslâm'ı hâkim kılacaktır. Bu da, ya yüce olan (dinin) izzeti/hâkimiyeti veya her olan(küfrün) boyun eğmesi ile gerçekleşecektir. Bundan sonra da Allah onları, ya yüceltir ve Ehl-i İslâm'dan kılar, ya da boyun eğdirir ve İslâm'ın hâkimiyetine mâni olamazlar, benimserler." (22)
 Temim ed-Dârî(r.a.)'dan,
 Rasulullah(s.a.s.) şöyle buyurur:
"Gece ve gündüzün ulaştığı her yere bu tebliğ ulaşacak, ister kerpiçten yapılsın, isterse deve kılından, Allah, her eve İslâm'ı hâkim kılacaktır. Bu da, ya Allah'ın aziz kıldığı İslâm'ın kabul edilmesi veya Allah'ın hor gördüğü küfrün boyun eğmesi ile gerçekleşecektir."
 Tamim ed- Dârî, şunu ilave etti:
-Ben bunu, kendi yakınlarımda bizzat gördüm. Müslüman olanlara hep hayır, şeref ve izzet, kâfir olanlara da hep zillet, aşağılık ve cizye ulaşır!(23)
 Rabbimiz, Melikimiz ve ilâhımız Allah Teâlâ ve O'nun Rasulü (s.a.s.) mutlaka doğru buyurdular. Yegâne hayat nizamı İslâm, bütün tağutî ideolojilere, doktrinlere ve felsefi anlayışlara üstün gelecek, bütün cahiliye düzenleri alaşağı edecektir. Ve öyle bir gün gelecek ki, bütün yeryüzü semâsında yalnızca İslâm'ın bayrağı dalgalanacak ve bütün gayr-ı İslâmî bayraklar indirilecektir. Gayr-i İslâmî tağutî bayrakların inişi öyle bir iniş olacak ki, bir daha asla yükselmeyecekler. İslâm'ın bayrağı öyle yükselecek ki, İnşallah bir daha inmeyecek, Muvahhid Mü'min Müslümanların oluşturduğu İslâm Milleti, onun gölgesinde bütün yeryüzünde iktidarda olup, İslâm egemenliğini gündeme getirecek ve "Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmedip adâleti sağlayacaklardır. Fitne ve fitneciler yok edilmiş, zulüm ve sömürüye son verilmiş olacaktır. Ve çağdaş müşrikler hoşlanmazlarsa da bu olacaktır! Çünkü Allah ve Rasülü(s.a.s), bunu olacağını beyan buyurmuşlardır.
   
…………………………..........…..
1) Enfal, 8/38-40
2) Bakara, 2/193
3) Sahih-i Buhârî, Kitabu'l- İman, B.16, Hds.18
 Kitabu's-Salât, B.28, Hds.44
Kitabu'z-Zekat, B.1, Hds.6
Kitabu'l-İ'tisâm, B.28 (Bab başlığında)
Sahih-i Müslim, Kitabu'l- İman, B.8, Hds.36
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'l-İman, B.1, Hds.2733
Kitabb Tefsiru'l- Kur'ân, B.76, Hds.3561
Sünen-i Neseî, Kitabu'l-İman, B.15, Hds.4970
 Kitabb'z-Zekat, B.3, Hds.2436
Sünen-i İbn Mace, Mukaddime, B.9, Hds.71-72
Kitabu'l-Fiten, B.1, Hds.3927-3928
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Cihad, B.95, Hds.2641
Sünen-i Dârimî, Kitabb's- Siyer, B.10, Hds.2450
4) Ebu Cafer Muhammed b. Cerîr et- Taberî, Taberî Tarihi, Çev. Hasan Karakaya- Kerim Aytekin, İst. 1996, C.1, sh.459-460
5) Sahih-i Buhârî, Kitabu'l- Cihad ve's- Siyer, B.101, Hds.155
Kitabu'l-İtisâm, B.28(Bab başlığında)
 Sahih-i Müslim, Kitabu'l-İman, B.8, Hds.32
Not: Hadisin devamında şöyle buyurur Rasulullah(s.a.s.):
"Her kim Lâ İlâhe İllallah derse, Müslümanlık hakkının gereği(olan hadler) müstesnâ, canını ve malını benim elimden kurtarır.(içlerindekilerden dolayı) hesabı ise Allah'a aiddir"
6) Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Kendilerine Kitab verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Rasulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini(İslâm'ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın." Tevbe, 9/29
7) Şura,42/40
8)İmam Kurtubî, el-Câmiu Li Ahkâmi'l-Kur'ân, çev. M.Beşir Eryarsoy, İst. 1997, C.3, sh.15-16
9) Fetih, 48/16
10) Fahruddin er- Râzî, Tefsir-i Kebir_Mefatihu'l-Gayb, çev. Prof.dr. Suat Yıldırım, Vdğ. Ank. 1989, C.4, Sh.436
11) Bakara, 2/194
12) Nahl, 16/126
13) İbn Kesir, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, çev. Dr.Bekir Karlığa- Dr.bedrettin Çetiner, ist. 1984, C.3, sh.759
14) En'âm, 6/152
15) Mü'minun,23/62
16) Talak, 65/7
17) Bakara, 2/185
18) Mâide, 5/6
19) Hacc, 22/78
20) Sahih_i Buhârî, Kitabu Merakibi'l-Ensar, B.28, Hds.71
Kitabu'l-Menakib, B.25, Hds.116
Kitabu'l-İkrah, B.1, Hds.4
Sünen-i Ebu Davud, Kitabu'l-Cihad, B.97, Hds.2649
Ebu Nuaym et isfahârî, Hilyetu'l-Evliya-Sahabe'den Günümüze Allah Dostları, çev. Sait Aykut, vdğ. İst. 1995, C.1, sh.299
İbn Kesir, El-Bidaye ve'n-Nihaye-Büyük İslâm Tarihi, çev. Mehmet Keskin, ist. 1994, C.3, sh.87-88
Ayrıca bkz Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.5, sh.109-110
21) Saf, 61/9
22) İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, çev. Rıfat Oral, Konya, 2003, C.1, sh.122-123, Hds.45/87 Bu hadis "Hasen'dir. 
23)İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, C.1, sh.123-124, Hds.46/88 bu hadis "Sahih" dir.