ENGİNLERE AÇILMAK
İslam Dünyası toplumlarında, düşünsel, entelektüel, ahlâki, ve kültürel alanlarda bir iklim değişiminin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Sorumluluk sahibi insanlar olarak, İslâm dünyası toplumlarının nabzını tuttuğumuzda; bu toplumların, sosyal, toplumsal, siyasal sorumlulukları, görevleri, işlevleri, ilgileri, ihmal eden bir kültürel gelenek içerisinde olduklarını görüyoruz.
14/02/2011 - 12:16

Bu kültürel gelenek, halkların, ömürlerini hiçbir zaman gerçekleşmeyecek kimi hayaller, kimi kehanetler, kimi beklentiler içerisinde geçirmesini sağlıyor. Sözünü ettiğimiz bu kültürel gelenek nedeniyle halklar, içerisinde yaşadıkları dünyanın, tarihin ve çağın olaylarıyla, sorunlarıyla ilgilenmiyor.
İslam dünyası toplumlarında bir yanda kaoslar, felaketler, yenilgiler, yıkımlar yaşanır ve İslam karşıtı zulüm politikaları küresel ölçekte bir sıkıyönetim ve gözaltı uygulamasına dönüşürken; bir diğer yanda, islami cemaatler soyut, metafizik, mistik, hiknmi spekülasyonlarla, insanlık durumlarıyla ilgisi bulunmayan tartışma konularıyla oyalanıyor, avunuyor.
Yeni bir aşamaya, yeni bir zamana, yeni bir duyarlılığa, yeni bir iklime, yeni bir ortama, ihtiyacımız var. Bunun için,güç-lü sesler, güçlü yürekler, güçlü vicdanlar, güçlü kadrolar gerekiyor.
Verimli, kalıcı, inandırıcı, çözümler yapabilmek için, abartılı bağnazlıklara, hi-zipçi aşırılıklara, etnik köken aşırılıklarına, mezhepçi aşırılıklara son verilebilmelidir.
Hepimiz bağnazca koruduğumuz noktalara eleştirel yaklaşmayı deneyebiliriz.
Hayatımızı, kimliğimizden, kişiliğimizden feragat ederek koruyamayız.
Çabalarımızın, dayanışmalarımızın, sorumsuzluklarımızın evrenselleşmesi için, umutlarımızın ve bilincimizin evrenselleştirilmesi sağlanabilmelidir. Rasyonel beklentiler içerisine girebilmek için, güçlü bir siyasal konum ekle edebilmek için, kapsamlı bir birlik projesi etrafında, bilinç yükseltici düşünsel ve kültürel etkinliklere yönelmemiz şarttır. Hayat tarzımızla, siyaset tarzımız bir bütündür. Güçlü ve sağlam temelleri olmayan siyasal kültürümüzü, zengin/geniş perspektifler üzerinde yeniden kurmalıyız.
Günümüzde küresel bir sorumsuzlukla, küresel bir hayasızlıkla, pervazsızlıkla, basiretsizlikle karşı karşıyayız. İnsanlığın özgürlüğe, onura, iyi muameleye layık; tutsaklığa, zillete, kötü muameleye layık insanlar olarak bölünmesi ve bir ayrıma tabi tutulması kadar korkunç ve tahammül edilemez bir insanlık durumu tasavvur olunamaz.
Modernliğin yeni bir veçhesi olan küreselleşme, dünyanın kapitalizm tarafından teslim alınması ve zayıf ülkelerin ekonomik, politik ve kültürel alanda bir kez daha sömürülmesi anlamına geliyor. Kapitalist sistem, her durumda, kapitalist sınıfların yanında yer alıyor ve bu sınıfların iradesini hakim kılabilmek için ahlak dışı her yola başvurmayı meşru sayıyor. Sistem, her yerde hakim ideolojik ve ekonomik sınıfa hizmet ediyor.
Yalnızca çıkara dayalı bir ekonomik düzen, kuşkusuz her toplumda büyük rahatsızlıklara, hoşnutsuzluklara neden oluyor. Dengesiz, ölçüsüz, adaletsiz küreselleşme, adaletsizlikleri büyütüyor. Günümüzde adalet anlayışı neredeyse bütünüyle sübjektif ölçüler üzerinde somutlaşmakladır. Objektif bir adalet anlayışı tesis edilmedikçe, farklılıklar ve karşıtlıklar arasında bir uzlaşma sağlamak mümkün olamaz.
En çok insan haklarına önem vermekle iftihar eden modern kültürün, insan hakları konusunda, Müslümanları kap sam dışı tuttuğunu yaşayarak gördük.Irkçı batı emperyalizminin tarih boyunca sürdürdüğü ayrımcı söylem, bütün uzlaşma arayışlarına gölge düşürüyor. Bugünün dünyası "terörizm"i tanımlama konusunda ABD İsrail tekelini aşma iradesini gösteremiyor. Karşıt görüşlere, karşıt görüşte olanlara hayat hakkı tanımayan, karşıt görüşte olanlara her tür haksızlığı reva gören bir sistem, tiranca bir sitemdir. Modern kültür, farklılıkların, gerilimlerin üstesinden gelmeyi başaramıyor. Bu arada, İslam uygarlığının kültürel farklılığa ve kültürler arası diyaloga tarih boyunca çok içten ve yapıcı bir duyarlılık gösterdiğini kaydetmek gerekiyor. İslam, Müslümanlara, kendileriyle din konusunda savaşmayanlara karşı adaletli olmalarını ve onlara iyilik yapmalarını Önerir,
Amerikan kültürü ile etkileşim ve benzeşme içerisine girme sonucunu doğuran amerikan merkezli küreselleşme, sahip olduğu ekonomik ve askeri güç yoluyla insanlığa Amerikan modeli bir hayat tarzı dayatıyor.
Bilincimizin, zihnimizin, kalbimizin sömürgeleştirilmesine izin vermemeliyiz.
Kendilerini ayrıcalıklı kategoriler, statüler, konumlar içerisine yerleştiren düşünce biçimleriyle, dünya görüşleriyle sağlıklı bir iletişim kurulamaz. Uluslararası ilişkilerde objektif esas ölçüleri dikkate alınmadığı takdirde, bütün ilişkiler, bir ilişkisizlik biçimine dönüşür. İletişim kurmak, konuşmak ve anlamak için, önyargılardan arınmak lazımdır. Birbirleri hakkında kesin önyargıları olan etnik ve ideolojik unsurlar, toplumlar, birbirlerini anlamaya, dinlemeye ihtiyaç duymazlar. Farklı olanla ilişkiye kapalı olan unsurlar fanatizmi bir hayat tarzı haline getirdikleri için, ilişkiye karşıdırlar. Akli, vicdani, ahlaki ilişkilerin sağlanamadığı durumlar, faşizmin belirleyici olduğu durumlardır.
Küresel faşizm ve militarizmin tarihin en karanlık sayfalarını açtığı, içerisinde bulunduğumuz donem, aynı zamanda İslam Dünyası ülkelerinin karşı karşıya bulunduğu parçalanmışlık dönemidir. Bu parçalanYeni bir aşamaya, yeni bir zamana, yeni bir duyarlılığa, yeni bir iklime, yeni bir ortama, ihtiyacımız var. Bunun için,güçlü sesler, güçlü yürekler, güçlü vicdanlar, güçlü kadrolar gerekiyor. Verimli, kalıcı, inandırıcı, çözümler yapabilmek için, abartılı bağnazlıklara, hizipçi aşırılıklara, etnik köken aşırılıklarına, mezhepçi aşırılıklara son verilebilmelidir.
mışlık nedeniyle, İslam Dünyası ülkeleri uluslararası düzlemde nüfus sahibi olabilecek bir irade oluştura-mıyor. İslam Dünyası toplumları bu dönemi; görüş, düşünüş ufuklarını genişleterek; enginlere açılarak, kültürel ve ruhsal kişiliği yenileyerek, birleştirici unsurlara ve ortak hedefler düşüncesine ağırlık vererek, dayanışmalara yoğunluk ve derinlik kazandırarak, ahlaki, düşünsel ve entelektüel kargaşaya son vererek aşabilir.
Bütün toplumların, halkların tarihlerinde duraklamalar ve tıkanmalar yaşanmıştır. Evrensel İslam ailesi, bünyesindeki karşıtlıkları, rekabetleri, gerilimleri, kayıtsızlıkları bir sorun olmaktan çıkartarak, İsla-mın misyonunun sona ermediğini, sona ermeyeceğini göstermek zorundadır. Bunun için, ahlaki alanda, düşünsel alanda, kültürel ve entelektüel alanda bir çekim merkezi haline gelebilmeliyiz. Büyük amaçları olanların, büyük ufuklara, büyük tutkulara ihtiyacı olduğunu unutmamalıyız.