Anlamların Gücü
Seküler kültür, bütün toplumlarda büyük boşluklara, büyük çelişkilere, belirsizliklere, anlamsızlıklara, değersizliklere ve ilişkisizliklere neden oluyor.
07/03/2011 - 13:33

      Seküler bireyler ya da topluluklar, bir türlü gideremedikleri bir eksiklik duygusu yaşıyor, manevi tatminsizlik/çöküntü yaşıyor. Ahlaki sınırları, değerleri, ölçütleri umursamayan bir dünyada yaşıyoruz. İnsan hayatı, insanlık hayatı, medya tarafından kuşatılıyor, enformasyon bombardımanına maruz kalıyor. Medya denilince aklımıza, kültürel yozlaşma, bayağılaşma ve kirlenme geliyor. Yeni medya alanını dijital kültür dolduruyor. Yapay dünyalara, yapay hayatlara, yapay ilişkilere doğru savruluyoruz.

Din''i, ahlaki, ilahi referanslara ihtiyaç duymayan, seküler-rasyonel birey, her tür kötülüğe açık hale geliyor. Sekülerleştirme politikaları, din''i bir boş zaman ilgisi haline getirmeye çalışıyor. Bu politikalar, din''i, siyasal işlevlerinden, içeriğinden, anlam ve amacından bağımsızlaştırmak istiyor. Türkiye''de yıllardır yaşadığımız/gördüğümüz üzere, seküler zihniyet/irade, din''i kamusal alandan çıkarmak için sistematik bir mücadele yürütüyor. Türkiye''de resmi ideoloji din''den boşaltılan alanları milliyetçilikle dolduruyor. Her yerde olduğu gibi Türkiye''de de, ulus-devlet, romantik mitolojilerle destekleniyor, romantik halk milliyetçilikleri icat ediyor. İslami duyarlılık ve bilinç belirleyici konumda olabilseydi, günümüzde milliyetçilikler ve ırkçılıklar bu kadar tahripkar olmayacaktı.

İslamın kuşatıcı evrensel değerleri/erdemleri hayatın dışına çıkarıldığında, ortaya çıkan boşluklar, biyolojik soyu ön plana çıkaran, kan''ı kutsayan sapkınlıklarla doldurulmaya çalışılıyor. Irk tanımının modern zamanların kurgusu olan bir tanım olduğunu bilmek gerekir. Tekleştirilmiş bir ulusal kültür, etnik kimlikle sınırlı bir kültür, hiçbir şekilde kuşatıcı olamıyor. Hangi toplumda yaşıyor olurlarsa olsunlar, insanlar etnik kimlikleriyle değil. İnsani erdemlerle, ahlaki kimlikleriyle temayüz ederler. İnsani/ahlaki ilişki, etnik kimlik saplantılarından bağımsız olarak gerçekleştirilen ilişkidir. İnsanlar birbirlerini sahip oldukları İnsani/ahlaki niteliklere göre değerlendirmelidir. Farklılar birbirleriyle ahlaki ölçüler içerisinde iletişim/etkileşim içerisinde olurlarsa, farklılıklar sorun olmaktan çıkar. İnsanı, insanlığı, gökleri, yerleri, yaratılışın tüm somut tezahürlerini tefekkür edenler, varoluşun bütün boyutlarını anlamaya çalışanlar için farklılıklar sorun olmaz. İnsan, anlayarak, anlamaya çalışarak, anlamlı bir varoluşa sahip olabilir. Akıllarını ve kalplerini varoluşun bütün renklerini anlamak için kullanmayanlar ilahi hikmete kapalıdır. Aklın ve kalbin bütüncül bakışı, insana, ilahi sınırlara riayet ederek yaşamayı öğretir. İlahi vahiy yoluyla hidayete muhatap olanlar, tüm insanların doğal eşit haklara sahip olduklarına inanır. Eşit doğal haklarla, modern "insan hakları" kavramı birbirine karıştırılmamalıdır. Modern "insan hakları" ideolojik bir kavram olarak gündemdedir. Her ideolojik yaklaşım, "insan hakları" kavramında da görülebileceği üzere, her ideoloji taraftarının yalnızca kendi çıkarlarını gözetmeyi esas alır. "İnsan hakları" kavramı tek yanlı, ideolojik ve çıkara göre içerik değiştiren bir kavram olduğu için itibarını çoktan yitirmiştir. İnsan hakları tanımı yerine, çok kapsamlı, çok derinlikli, çok etkili ve evrensel boyutlu adalet kavramını kullanmak gerekir. Her tür bencillik, bireycilik, çıkarcılık, hırs, kibir, ihtiras, aşırılık, şehvet vb. gibi olumsuz özellikleri ancak ilahi hidayet iklimi içerisinde yaşayarak aşabiliriz. İlahi hidayet ona yönelen herkese açıktır. En güzel şekilde yaratılan insan, akıl/irade/eylem bütünlüğünü her koşulda eksiksiz temsil ederek, ilahi hakikate özgü sorumlulukları yerine getirir. Hayatımızı/varoluşumuzu ilahi vahyin sınırlarını koruyarak nitelikli kılabiliriz. İlahi vahyin sınırlarını gözetenler her tür aşırılıktan, ayrıntıdan, faydasız bilgiden, tartışmadan ve ilgiden sakınırlar. Her tür ibadetimizle, toplumsal sorumluluklarımızı yerine getirerek, zikir ve irfan yoğunlukları yaşayarak, şanı çok yüce Rabbimizle dostluk/yakınlık kurmaya çalışmalıyız. Bütün varoluş sorunlarını/meselelerini, evrensel hakikatin tezahürleri olarak algılamalıyız. İlahi irade ile uyumlu her nefs mükemmelliğe ve mutluluğa ulaşabilir. İslam nazarında en büyük otorite İlahi vahiydir. Aklımız, bilincimiz, kalbimiz, ilahi vahiyle uyumlu olmak zorundadır. Günümüzde bireyler, toplumlar her tür değerden, erdemden ve anlam sisteminden bağımsız oldukları için arabesk ve paranoyak hayatlar yaşıyor. Günümüze egemen olan zihniyet, anlamların gücüne değil, araçların gücüne inanıyor. Araçların gücü de, araçsal bir akılcılığı öne çıkarıyor.

Hayatın ve varoluşun her safhasında, onurlu ve soylu kararlılıklara sahip olabilmek için, niteliksel başlangıçlar yapabilmeliyiz. Niteliksel başlangıçlar için, öncelikle gündelik hayatın bayağılıklarını aşmalıyız. Hepimizi kuşatan gelişmeleri, olayları küresel iktidarın çıkarları doğrultusunda değerlendirmek zorunda değiliz. Büyük karar merkezlerinin, yaklaşımlarına, yorumlarına, çözümlemelerine mahkûm değiliz. Hayatımızı bu yaklaşım ve yorumlara göre düzenleyemeyiz. Her alanda, her konuda kendi yaklaşımlarımız, yorumlarımız, çözümlemelerimiz olmalı. Kendimiz için, kendi dünya-ahiret görüşümüz için var olmalıyız. Küresel karar merkezlerinden bağımsız, düşüncelerimiz, tercihlerimiz olmalı. Güçlü ve kuşatıcı bakış açılarına ve ilgilere sahip olmalıyız. Akıntıyla birlikte değil, akıntıya karşı yüzmeliyiz. Gündemi dönüştürebilecek düşüncelerimiz ve yanıtlarımız olmalı. Kamuoyu algılarını etkileyebilecek güçlü/zengin düşüncelerimiz/erdemlerimiz olmalı. Bir insanı, sahip olduğu bilinç/bilgi/ahlak güçlü kılar, para ve iktidar değil. Paranın ve iktidarın gücü aldatıcı, yabancılaştırıcı, sarhoş edici ve çürütücü bir güçtür. Paranın ve iktidarın gücünü putlaştıranlar, hayatı kötüye kullanmış olurlar. Kişiliğimizin, ruhumuzun, kalbimizin güçlü ve zengin olabilmesi için, duygu ve düşüncelerimizin, inanç ve eylemlerimizin bir bütünlük içerisinde olması gerekir. Onurlu bir kişilik, hiçbir iktidar biçiminden hiçbir şey beklememekle kazanılabilir. Her tür davranış bağımsızlığı ve olgunluğu, zihinsel ve düşünsel bir olgunlukla sağlanabilir. İçerisinde yaşadığımız reklam ve pazarlama çağında, Müslümanlar, hiçbir İslami etkinliği, çabayı, ilgiyi reklam ve pazarlama nesnesi haline getirmemelidir.