Yüzeyin Altındakileri Görmek Gerek
Yüzeyin altındakileri görmek gerek girmiş bulunuyoruz. Bu çağda bütün güçsüz ve zayıf halklar tehdit altındadır. Zayıfların ve güçsüzlerin hakları tanınmamaktadır. ABD değerlerini paylaşmayan toplumların sınırları her gün biraz daha daraltılıyor.



03/06/2011 - 12:19

Emperyalist sistem, İslam toplumlarının, kendilerini, inançlarını, kültür ve uygarlıklarını inkara zorluyor. Farklılığa saygı, çoğulculuk, otoriterlik karşıtlığı gibi, modern zamanların etkili ve çekici klişeleri, içinde yaşadığımız barbarlık dönemi ile birlikte tarihe gömülmüştür. Bu dönemde akla ve adalete veda edilmiştir. ABD'nin "terörizm" bahanesi ile sürdürdüğü tek taraflı hegemonya, ve müdahalecilik, özellikle İslam dünyasında ve bütün dünyada, baskıcı, barbar ve tüm rejimlere cesaret veriyor. İslami hareketlere karşı bu rejimler açıkça kışkırtılıyor. Her tür muhalefet "terörizm" etiketiyle damgalanabiliyor.

Emperyalist dünya sistemi,düşünceleri ve terimleri yansıtan terimlerle değil, yapısı gereği gücü yansıtan terimlerle konuşmaktadır. Yeni emperyalizm kültürel terör aracılığıyla Amerikan hayat tarzını İslam Dünyasına ihraç ediyor. Kültürel baskılarla İslam Dünyası toplumlarında, Amerikan hayat tarzı lehinde bir değişim sağlanması amaçlanıyor. Afganistan ve Pakistan'dan başlayarak dini algı biçimi ve söylemi ABD çıkarları doğrultusunda şekillendirilmek isteniyor. ABD bütün dünyada gerçekleştirmek istediği tüm amaçlar için, 'terörizmi' bir maske olarak kullanıyor. Bütün dünyada açıkça ve sınırsızca terör sömürüsü yapıyor. ABD bütün terörizmleri ve bütün teröristleri değil, yalnızca bir gurup teröristi dünya gündeminde tutmaya çalışıyor. Zayıflar, güçsüzler, ABD çıkarlarına hizmet etmek istemeyenler, kendi kaderlerine sahip çıkmaya çalışanlar, tehdit ediliyor, korkutuluyor ve kendilerine, sizin geleceğiniz, bağımsızlığınız ve iradeniz yok deniliyor. Hedonizmi, lüksü, konforu bir yaşama biçimi haline getiren modern toplumlar, yaşanan post modern barbarlık karşısında sessizliklerini koruyor. İnsanlık ailesine, değerlerine değil de, yalnızca kendi uluslarına karşı sorumlu ve borçlu olduğunu düşünen ideolojiler, kültürler ve toplumlar uygar olamazlar, uygarlık adına konuşamazlar. ABD askeri devleti, daha fazla yayılmacılığı, daha fazla işgali amaçlıyor. ABD önderliğindeki emperyalist iktidar, etkisini sürdürebilmek için sahte gerekçeler icat ediyor. Bu konuda üretilen tanımlar gerçekleri yansıtmıyor.

Terörizmle mücadele politikaları sınırsız bir şekilde kötüye kullanılıyor, adalet kötüye kullanılıyor. Uluslar arası ilişkilerde tek yanlıkçılık kural haline geliyor. 20. Yy. boyunca dünyanın pek çok ülkesinde hükümet darbeleri gerçekleştiren, pek çok ülkede gizli terör olaylarını yöneten, çıkarları istikametinde kullanmak üzere pek çok ülkede eli kanlı diktatörleri istihdam eden, dostlarının işlediği vahşeti, barbarlığı ve cürümleri ödüllendiren, sınırsız siyasal şiddet kullanarak İslam Dünyası toplumlarını terörize eden, küresel gücünü tahkim etmek üzere bütün rakiplerine gözdağı veren, nüfuz alanlarını genişletmek için keyfi savaşlar çıkaran ABD, bugün de pek çok ülkenin iç işlerine sistematik bir biçimde müdahale halindedir. ABD'nin militer ve faşist uygulamaları karşısında uluslar arası hukuk susmaktadır.

Burada yazdıklarımdan ABD önderliğindeki emperyalist dünya sisteminin sınırsız, sorgulanamaz, mutlak ve ebedi bir güce sahip olduğu sonucu çıkartılmamalıdır. Dünya sistemi sanıldığı kadar güçlü olmadığı gibi, yine sanıldığı kadar da güçsüz de değildir. Dünya sisteminin saldırgan ve aşağılayıcı politikaları, egemenlik siyasetleri, saplantılara ve propagandaya dayalı vicdanı olmayan düşünceleri, uluslar arası sorumluluk ve işbirliği anlayışını yıkan uygulamaları, yeni emperyalizmin inşa ettiği yeni toplama kampları, kesinliği olmayan, aşırı ve dogmatik medyatik klişelerle İslam Dünyası ülkelerinin içerisine düştüğü çaresizlik ve teslimiyetçilik, İslami gerçekliğimizi bütün boyutlarıyla sorgulamamızı zorunlu kılıyor.

Hayatımızın anlam ve amaçlarının yabancı bir irade tarafında belirleniyor olması, kabul edilebilir bir durum değildir. İnançlarından, kültürlerinden ve uygarlık değerlerinden uzaklaştırılan toplumlar, toplumsal hayatın temellerini, dayanaklarını, yapı taşlarını kaybederler. Değerli, anlamlı amaçları olmayan toplumlar hiçliğe ve umutsuzluğa düşerler. Kendi düşüncelerine ve görüşlerine uygun niteliklere ve ölçülere sahip olma özgürlükleri bulunmayan toplumların varoluşları, sahte bir varoluştur. Kendi niteliklerini temsil etme özgürlükleri yok edilen toplumlar, egemen toplumların niteliklerini temsile açık hale gelirler. Her tür baskıdan gerçek anlamda rahatsız olan, bu baskılardan nefret eden, bu baskılara karşı direnen, özgürlüklerine değer veren, özgürlüğü hayati bir hak telakki eden, baskılara karşı sessiz, sorumsuz ve kayıtsız kalmayan toplumlar, özgürlüğe istihkak kazanır. Bir toplumun sağlıklı bir bünyeye sahip olabilmesi için, o toplumu oluşturan unsurların, her alanda sorumlu davranmaları, toplumlarının daha nitelikli bir noktaya gelmesi için çaba harcaması gerekir.

Toplumları oluşturan unsurların bencil çıkarlar ve özel amaçlar için mücadele etmesi halinde, ilgili toplumlar büyük bir yozlaşmaya maruz kalırlar. Günümüz insanı, hayatın maddi olmayan yönü hakkında bilgisi, görgüsü ve duyarlığı bulunmayan bir kültür ve uygarlığın, mekanik dünya görüşlerinin olumsuz etkileri altındadır. Günümüz insanı, egemen bürokratik ve ideolojik aygıtlar aracılığıyla düşüncesizleştirilmekte ve akılsızlaştırılmaktadır. Bürokratik ve ideolojik aygıtlar, insanlığın hayrı için çalışan insanlar yetiştirmek yerine, devletlerin çıkarları doğrultusunda koşullandırılan kişiliksiz bireyler yetiştiriyor. Kişiliğe önem vermeyen resmi eğitim biçimleri, resmi amaçlara uygun tek tip bireyler üretiyor.

Bütün erdemlerin kaynağı ilahi hakikattir. İlahi hakikatten bağımsız olan dünya görüşleri, hiçbir zaman bütün insanlığı içeren bir duyarlığa sahip olamadılar. İnsanlık arasındaki, uluslar arasındaki ayrımlar yapay ve zorlama ayrımlardır. İnsanlığa ve toplumlara, şu yada bu ulusun haklılığı, soyluluğu, kahramanlığı, üstünlüğü fikri yerine, ortak bir insanlık fikri ve düşüncesi kazandırılmış olsaydı, dünyamızda bugün yaşandığı ölçüde düşmanlıklar olmayacaktı. Modern zamanlar boyunca, modern düşünce akımlarının bazıları, düşüncelerimizin ve davranışlarımızın temelinde cinselliğin bulunduğunu, bazıları ise, düşünce ve davranışlarımızın ekonomik koşullar tarafından belirlendiğini, bazıları da düşünce ve davranışlarımızın kişisel çıkar/yarar duyguları tarafından belirlendiğini iddia etmişler, insan ve insanlık konusunda bütünlükçü bir çözümleme yapamamışlardır.

Evrensel değer yargılarının kaynağı olan din'den bağımsız olan modern/laik akıl, kimi gerçek parçaları üzerinde yoğunlaşmış ve evrensel bütünlüğe ulaşamamıştır. İnsanlığın evrensel niteliği olan düşünsel, kültürel, bilimsel, entelektüel, estetik başarılarının, bütün kültürlerin ve uygarlıkların katkıları ile gerçekleştirilmiş bulunduğunu unutmamak gerekir.