Çocuklarınıza güzel hasletler aşılayınız.
Rasûlullah(sav) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur: "İnsanlar, madenler gibidir."
02/01/2012 - 11:49

Yani altını vardır, gümüşü, platini vardır. Elması, yakutu, bakırı, demiri vardır. Cıvası, petrolü vardır. Kömürü, kükürdü vardır. Paslananı vardır, pas tutmayanı vardır. Değerini kaybedeni vardır, asla kaybetmeyeni vardır. Kirleneni vardır, kir tutmayanı vardır. Bozulanı vardır, bozulmayanı vardır.

    “Câhiliye günlerinde en hayırlı, şahsiyeti güçlü, karakteri sağlam olanınız, anlayarak, ilim ve irfanla yaşadığı sürece İslâm da da en hayırlınızdır.”([1)

    Öyle de olmuştur. Dürüst olanlar, yaptıklarını doğru yaptığına inanarak yapanlar, vefakâr, cömert, fedakâr olanlar, inandığı şeyler uğruna zorlukları göğüsleyebilenler; basit, geçici hayat zevklerinin esir alamadığı, karakterini sarsamadığı insanlar İslâm nuruyla şereflenince İslâma büyük hizmetler sunmuşlardır. Zira oğru ve sağlam hasletleri hakikat nuruyla yan yana gelmiş, İlâhî emir ve nehiylerle bütünlük oluşturmuş, güçlenmiş, teşvik görmüş, ateşlenmiş ve canlanmıştır...

   Bir cemiyette gelişmesi, yerleşmesi gereken güzel hasletler vardır:

    İlim-irfan sevgisi, öğrenme merakı, öğrenilenleri amele dökme samimiyeti,

    Arayıp doğruyu bulma arzusu, hatayı kabul edip doğruya yönelme irâde ve dürüstlüğü,

    Cesâret, inanılan değerler uğruna sıkıntıları göğüsleme metâneti,

    Alçak gönüllülük, güler yüzlülük, tatlı sözlülük,

    Dürüstlük, doğru sözlülük, sadâkat, vefâ.

    Bütün bu hasletler, üzerinde titrenilmesi gereken hasletlerden sadece bir kaçıdır.

    Birçok güzel hasletin kaybedildiğini, yıpratıldığını görmek, beden yorgunluğundan daha ağır, daha ezici ve daha esef vericidir. Basit dünyalık kayıpların peşine düşenlerin, bu hasletlerin peşine düşmeyişi, kaybına aldırmayışı da ayrı bir esef kaynağıdır.

    Onları, geliştirmek, canlandırmak, yaygınlaştırmak ve güzel hasletlerle donanmış sağlam bir nesil yetiştirmek, imkânları bu yönde seferber etmek varken, dehşet ve ürperti ile çirkef ve rezalet pazarlayan zihniyetlerin paralanırcasına gayretini görüyoruz. Yada boşluktan, hedefsiz, gayesiz hayatın içine salıverilmişlikten ümit bekleyenlerin boş sözlerini duyuyoruz.

    Bu tür zihniyetlerin yuvalarımıza sirayetini, yavrularımızı elimizden almasını engellemek bizim vazifemizdir. Bunun için de el ele, gönül gönüle vermemiz, akıntıların önünde setler oluşturmamız, onları kendi bataklıklarına dönmeye zorlayacak azmi ve dirayeti göstermemiz gerekir.

    Biz gayret ettikçe Rabbimiz gayretlerimize bereket verecektir.

    "Abdullah İbn Mes ûd(ra) Allah Rasûlü nün şöyle buyurduğunu rivâyet eder: "Sıdk (dürüstlük ve doğru sözlülük) insanı birre (iyilik ve ihsana) götürür. İyilik ve ihsan da insanı cennete götürür.

    Bir insan doğru söyleyip dürüst davrandıkça gün gelir Allah katında özü, sözü doru insan olarak yazılır.

    Yalan ise ise insanı kötülüklere, çirkinliklere sürükler. Kötülük ve çirkinlikler de cehennem ateşine götürür.

    İnsan yalan söyleye söyleye gün gelir Allah katında yalancı olarak yazılır." (2)

    Özü sözü doğru olmak ne güzel bir haslettir ve özü sözü doğru olanlara ihtiyacımız ne kadar büyüktür.

    Hz. Hasan(ra); Allah Rasûlü nden şu sözleri ezberlediğini söyler:  "İçine şüphe düşüren şeyleri bırak, seni şüpheye sürüklemeyen şeyleri yap. Dürüstlükte kalp huzur ve sükûnu, yalanda tedirginlik ve huzursuzluk vardır." (3)

    Dürüstlük, özü-sözü doğru olmak, Müslümanların ayrılmaz vasıflarından biri idi. BirMüslüman böyle bilinir, böyle tanınırdı. Bu vasıfların yıpranması, güven duygularının sarsılması bir çok değerlerimizi de aldı götürdü.

    Çocuklarımızın özü-sözü doğru insanlar olarak yetişmesi, hiçbir maddî değerle ölçülemeyecek kadar kıymetlidir.

    İslâm tarihi yerli yerinde gösterilmiş, cesaret örnekleri ile doludur. Bunların bir çoğu herkesi hayran bırakacak güzellikte ve derecededir. Tarihe nakşedilmiş, asla unutulmayanları vardır. Hamza, Ali, Talha, Cafer, Zübeyr, Berâ İbn Mâlik, Halid İbn Velîd, Bilal, Sa d İbn Ebî Vakkas, Ebu Ubeyde –radiyallahu anhüm- ve daha nicelerinin saadet asrında yazdığı destanlar ümmetin ortak mirası olmuş, zihinlere ve kalplere nakşedilmiştir. Asırlar boyu onların yolunu takip eden nice yiğitler olmuş, İsm-i Celâl ve tekbir sesleri onların azm, gayret ve cesaretleri ile ufuklar ötesine taşınmıştır. Anneler, babalar çocuklarını onların hatıraları ile beslemiş büyütmüştür.

    Cesâret yerli yerinde gösterildiği, lüzumsuz cür ete ve saldırganlığa dönüşmediği sürece çok güzel bir haslettir. Âhiret inancına sımsıkı bağlarla bağlı, sadakat, fedakârlık ve vefâ duygularıyla iç içedir. Her devirde, her asırda kıymeti takdir edilmiştir. Başka güzel hasletlerle bütünleşince kıymeti ve güzelliği daha da artmıştır.

    Açık sözlülük de böyledir. Söylenilen bir söz güzel, açık ve berrak olursa, duyguları ve düşünceleri açık ve net ifade ederse gönle daha hoş gelecek ve değeri artacaktır.

    Bu iki haslet birbirine yakın, birbirini tamamlayan, birbirine güzelliğini artıran iki haslettir. Bu hasletler çocuk safiyeti ile bir araya gelince daha da güzel ve sevimlidir.

    Sâd İbn Ebi Vakkâs(ra) çocukları cesâretle yetişmesi ile ilgili olarak şöyle der: "Allah Rasûlü nün(sav) gazvelerini çocuklarımıza, tıpkı Kur an dan bir sûre öğretir gibi öğretir, ezberletirdik." (4)

 

    O bu sözleriyle, çocukların İslâm nûrunun korunup kollanması, yaşatılması ve yayılması uğrunda neler yaşandığını, ne mücadeleler verildiğini bilmelerini ister ve onların bu ruh, bu şuur ve cesaretle yetişmesinin lüzumuna işaret eder.

    Halîfe Ömer(ra), Rasûlullah’ın (sav) sünnetine bağlılığın bir gereği olarak vâlilere yazdığı bir yazı da şöyle emrediyordu: "Çocuklarınıza atıcılığı ve yüzmeyi öğretin. Onlara, bir sıçrayışta atlara binecek hale gelmelerini emredin!" (5)

   O, canlı, güçlü, atik, kabiliyetli, kendisine güvenli, cesur, cihad ruhlu bir nesil istiyordu.

   Nitekim Rasûlullah(sav); "Güçlü bir mü min, zayıf bir mü minden daha hayırlı, Allah huzurunda daha sevimlidir. Elbette ki her mü’minde hayr vardır," (6) buyurmaktaydı.

   Şüphesiz Rasûlullah(sav) yalnızca bedenî açıdan güçlülüğü kastetmiyordu.

   Küçük yaşlarda Bedir ve Uhud Gazvesine katılmak için çırpınan, boyunu uzun göstermek için ayak parmaklarının üzerinde yükselen veya Allah Rasûlü(sav) kendilerini görürse saflardan çıkarır korkusuyla saflar arasında saklanıp göze batmamaya çalışan çocukların bu manzarasını gözlerinizde canlandırınız. Allah Rasûlü(sav) onları birer birer bularak, sevgi dolu bakışlarla başlarını okşayarak saflardan çıkartsa bile bu küçük yiğitlerin azm ve cesaretinin diğer sahâbeleri nasıl ateşlediğini düşününüz. Bunu anlamak için fazla söze hacet olmasa gerektir.

 

   İlim ve irfan sevgisi üzerinde ayrıca durulacaktır. Esasen her bir güzel haslet, üzerinde uzun uzun konuşmaya değerdir. Biz birkaç satırla da olsa ehemmiyetini hatırlatmak, vurgulamak istedik.

   "Hatırlat, öğüt ver. Şüphesiz doğruları, hakkı haturlatış, Allah için öğüt, mü’min gönüllere fayda verir.” (Zâriyât, 51/ 55)

 

____________________________________________________

 

 [1] Sahîh-i Buharî, Menâkıb (13/ 125, 126), Sahîh-i Müslim, Fezâil (4/ 1846-1847).

 [2]  Sahih-i Buhârî, Edeb (18/ 197), Sahih-i Müslim, Birr (4/ 2012-2013).

 [3] Sünen-i Tirmizî, Sıfatü l-Kıyâme (4/ 668). Hadisin isnadı sahihtir.

 [4] Terbiyetü’l- Evlâd, Abdullah Nâsıh (1/ 310).

 [5] Terbiyetü’l- Evlâd, Abdullah Nâsıh (1/ 310).

 [6] Sahih-i Müslim, Kader (4/ 2052).