Çocuklarınıza ev içi adabı ile ilgili bilgiler veriniz, onları eğiterek güzel alışkanlıklar kazandırınız.
Çocuklarımızın hem ev içindeki, hem de ev dışındaki söz ve davranışları güzel olmalı, İslâm ahlâkının güzelliğini ve olgunluğunu aksettirmelidir. Bu edeb, hayat boyu onların bir parçası, değişmez vasfı haline gelmelidir. "Ağaç yaş iken eğilir" hikmeti unutulmamalı, çocuklarımız küçük yaşlardan başlanarak edeb ve nezaket içinde yetişmesi için gayret edilmeli, bu yönde terbiye edilmelidir.
30/01/2012 - 11:23

Ömer İbn Ebu Seleme(ra) anlatıyor: “Küçük yaşlarda, Allah Rasûlü’nün kucağında, onun terbiyesi altında bir çocuktum. Yemek sırasında elim yemek kabının içinde dolaşıyordu. Sağdan, soldan, ortadan alarak yediğim oluyordu.

    Rasûlullah(sav) Efendimiz;   “–Delikanlı! Besmele çek. Sağ elinle ve önünden ye!” buyurdu. O günden sonra yemek yeyişim daima Allah Rasûlü’nün emrettiği gibi oldu.” [1] 

    Sünen-i Ebu Davûd ve Tirmizî’de yer alan bir rivâyet şöyledir: Ömer, Allah Rasûlü’nün yanına girmişti. Bu sırada Allah Rasûlü’nün yanında yemek vardı. Efendimiz ona; "Yavrum yaklaş! Allah’ın adını an, sağ elinle ye ve önünden ye!”buyurdu. [2] 

    Ömer İbn Ebu Seleme(ra), Ebu Seleme ile Ümmü Seleme nin oğludur. Seleme nin küçüğüdür. Babası ile annesi Habeşistan a hicret ettiğinde Seleme orada dünyaya gelmiştir. Hem annesi, hem de babası onunla künyelenmişler ve künyeleriyle anılır olmuşlardır. Asıl adları Abdullah ve Hind’dir. [3] 

   Ebu Seleme ve Ümmü Seleme(ra), her ikisi de fazîlet yüklü, fedakâr ve cefakâr insanlardır. Medîne ye hicretleri de hazin ve ibretlidir. 

    Ebu Seleme Uhud da aldığı yaranın tesiriyle daha sonraları vefat etmiş, Allah Rasûlü(sav) Ümmü Seleme ile evlenerek çocuklarına bakmıştır. Ömer de bu vesileyle Allah Rasûlü nün yanında, kucağında yetişmiştir.[4] Onun terbiyesinden pay almak saadetne ermiştir. Onun bizlere aktardığı hatıra bunun bir örneğidir. 

    Bir çocuğun ev içinde ve ev dışında zarif davranışları sevgiye, mutluluğa ve gönül huzuruna vesile olacak, çocuğun giderek sağlamlaşan şahsiyetini oluşturacaktır. İslâmın çok güzel bir ahlâk ve edeb anlayışı vardır. Çocuklarınıza bunları aşılamak ve gönüllerine yerleştirerek onlara devamlılık kazandırmak gelecek günlerinizi ve âhiretinizi güzelleştirecektir. 

   Şimdi Zikr-i Hakîm in hikmet dolu buyruğuna dikkat ediyoruz: 

    "Ey Mü minler! Henüz büluğa ermemiş olan çocuklarınız şu üç vakitte yanınıza girerken sizden izin istesinler: 

    Sabah namazından önce. 

    Öğleyin (istirahat için) elbiselerinizi soyunduğunuz vakit. 

   Bir de yatsı namazından sonra. 

   Bu vakitler, sizin mahrem bir durumda, bulunacağınız üç vakittir…"(Nûr Sûresi, 24/ 58) 

    Âyet-i kerîmede; 

    1.  Henüz ergenlik çağına girmemiş çocukların istirahat vakitlerinde anne ve babalarının yatak odalarına girerlerken izin almalarının gerektiği, bunun çocuklara öğretilmesi, yaşları küçük bile olsa bu konuda eğitilmeleri emrediliyor. 

    2. Hitap çocuklara değil, ebeveyne yani büyüklere yapılıyor. 

    3. Zikredilen vakitlerin, mahrem vakitler olduğu vurgulanıyor. 

    Ayrıca bu mahrem vakitler arasından öğle vaktinde, çocuğun izin almasının niçin lüzumlu olduğuna işaret ediliyor; bu vaktin, elbiselerin çıkarılarak istirahata çekilme ihtimalinin yüksek olduğu bir vakit olduğu bildiriliyor.

    Elbette ki bu noktada hemen aklımıza bir soru daha geliyor. Öğle vakti böyle bir vakit olabilir de, zikredilen diğer vakitler böyle bir vakit değil midir? Onlarla ilgili neden açıklama yer almıyor? 

    Elbette adı geçen diğer iki vakit de mahrem halde bulunma ihtimalinin yüksek olduğu vakitlerdir. Hatta yatsı namazından sabah namazına kadar olan vakit, anne ile babanın yatak odalarında mahrem halde bulunma ihtimallerinin en yüksek olduğu vakittir. 

    Öğle vakti ise, genellikle sıcak ülkelerde eve çekilme ve istirahat etme vakitleridir. Ülkemizin sıcak bölgelerinde de yaygın bir adet halindedir. Arabistan ve bir çok sıcak ülkede ise hayatın nerede ise durma noktasına geldiği vakitlerdendir. İnsanlar bu vakitte evlerine, evlerinde de istirahata çekilerek hem güneş ışıklarının zararlı tesirlerinden, hem de bunaltıcı sıcaktan kurtulmaya çalışmakta ve günün ikinci yarısına güç toplamaktadırlar. Onlar için bu kolay kolay vazgeçilmez bir adet haline gelmiştir. Bu vakitte istirahat edilmezse günün ikinci yarısında verim düşmekte, arada istirahat etmeye alışmış olan vücut, alışkanlığının gereğini istemektedir. 

    Ancak, Arapçada "kaylûle" diye isimlendirilen bu istirahat ve uyku vakti, geceyle kıyaslanamayacak derecede kısa olan bir vakittir. Ortalığın aydınlık olduğu, normalde iş devresi arasında yer alan bir vakittir. Durum böyle olunca da, izin alma sebebinin açıklanması uygun olan bir vakittir. Buradaki sebep açıklanınca, aynı mahremiyetin gece var olması artık kaçınılmazdır. Dolayısıyla ayrıca izahına ihtiyaç duyulmamıştır. Her üç vakitte de mahremiyetin bulunduğuna dikkat çekmekle yetinilmiştir. 

    Hitabın büyüklere, yani anne ve babalara olmasının sebebi de açıktır. Çünkü emredilen, çocukların mahrem vakitlerde anne ve babalarının yatak odalarına girmek istediklerinde anne, babadan izin istemeye alıştırılmalarıdır. Âyet-i kerîmede bir nevî; "Ey mü min anne ve babalar! Henüz ergenlik çağına gelmemiş, ancak aklı ermeye, zihni kavramaya başlamış çocuklarınıza şu üç vakitte yanınıza nasıl gireceklerini öğretin! Âile hayatınızı da buna göre ve bu şuurla şekillendirin!" buyurulmaktadır. 

    Çünkü bu çağdaki çocuğun kendisi mükellef değildir ve ilâhî emirlerin muhatabı da değildir. Bu onun lehindedir. Emirlerin muhatabı olacak olsa, emri yerine getirmediğinde günah işlemiş olması, vebal kazanması ve cezalandırılması gerekirdi. Yarattığı kulunu her yönüyle bilen sonsuz rahmet sahibi Rahman, aklı ermeye başlamış olsa da, bir çok incelikleri anlar hale gelse de bu çağdaki bir çocuğu sorumlu tutmamıştır. Çünkü o, henüz akıl ve irade olgunluğuna ermemiştir. 

    Âyet-i kerîme, henüz ergenlik devresine girmemiş bir çocuğa karşı; "-O daha küçük, bir şey anlamaz," düşüncesiyle hareket edilmesinin doğru olmadığını da vurguluyor ve konuda büyüklere görev veriyor. 

    Dolayısıyla hitap büyükleredir. Aynı zamanda bu hitap, bebeklik çağını atlatmış bir çocuğun eğitilmeye, bilgilendirilmeye, alışkanlık, şahsiyet ve ahlâk kazandırılmaya uygun olduğuna işaret etmektedir. Âyet-i kerîme bu çağda çocuklara eğitim verilebileceğinin açık ve net delilidir. 

    Birçok edeb ve terbiye inceliklerini, güzel hasletleri kaybetmeye başladığımız ve modern denilen hayatın girdaplarında baş dönmesine uğradığımız bir devrede kendimizi, yaptıklarımızı ve yapmamız gerekenleri, doğruların ne olduğunu ve ne yöne doğru sürüklendiğimizi ciddî bir şekilde yeniden gözden geçirmeli ve vazifelerimizin ne olduğunu yeniden idrak etmeliyiz. 

    Yuvamızın bir saadet yuvası olmasını, güzellikler taşımasını arzu ediyorsak kendi üzerimize düşeni yapmak zorundayız.

____________________________________________

  [1] Hadis, müttefekun aleyh bir hadistir. Sahih-i Buhârî, Et‘ime (17/ 133), Sahih-i Müslim, Eşribe (3/ 1599-1600)

 [2] Sünen-i Ebu Davûd, Et‘ime (4/ 144-145), Sünen-i Tirmizî, Et‘ime (4/ 288)

 [3] El-İsâbe (2/ 66, 355)

 [4] El-İstî âb, (2/ 474-475, 4/ 454-455), el-İsâbe (2/ 519, 4/ 458-460)