YAPISAL ENGELLERİ AŞMAK
Seküler hayat tarzı, sınırları ve sorumlulukları olmayan bir dünya oluşturdu. Tepeden küreselleşme, bütün toplumları edilgen varlıklara dönüştürüyor. Bireyler ve toplumlar bu edilgenlik­ten rahatsız değiller. Bireyler ve toplumlar bu merkezsiz süreçleri kontrol edemiyor, süreçler tarafından kontrol ediliyor.

26/03/2012 - 11:58

Liberal ve seküler temelde inşa edilen Avrupa aklı, İslam dünyası toplumlarında, Müslüman aklı teslim aldı ve sömürgeleştirdi. Liberal-seküler akıl, Müslüman aklını sömürgeleştirirken, bir diğer yanda tasavvufi hareketler de aklı tahfif ve tahkir ederek dışladılar. Müslüman aklın sömürgeleştirilmesi ve tahfif edilme­siyle başlayan ve halen sürmekte olan dönemler boyunca Müslüman akıl hiç bir alanda ve özgün hiç bir şey üretemiyor. Müslüman akla dayalı düşünce üretimini terk ettiğimiz için, hayatın her alanında çok ağır bir tekdüzeliğe mahkûm olduk, hayatımızı ancak üretkenlikle zenginleştirebileceğimizi unuttuk, otoriter ve merkeziyetçi kültürler tarafından engellendik. Resmi tarih, resmi düşünce, resmi din tarafından kısıtlandık, tek tip düşünceye kapatıldık. Bütün bu nedenlerle Müslümanlar olarak varoluşumuzun hakkını veremedik.

Avrupa aklı, seküler akıl; İslamı nötralize ederek, marjinalleştirerek, kutsal kriterleri, ölçüleri, sınırları, mutlaklığı reddetti, insan icadı göreceli bir değer algısı oluşturdu. İnsan icadı göreceli değerler bireylere ahlaki sorumluluklardan bağımsız, dilediği şekilde hareket etme özgürlüğü tanıdı. Avrupa aklı, seküler akıl, dinin anlam ve sorumluluk kazandırdığı tüm anlamlı toplumsal bağlar ve bağlılıkları, anlam içeren ilişkileri ve samimiyeti ortadan kaldırdı. Seküler akıl eşitliği yalnızca maddi bağlamla tanımladı. Avrupa aklı; piyasaların dokunulmazlığı, yanılmazlığı, piyasaların her zaman haklı olduğu düşüncesini bir hayat tarzı haline dönüştürdü, Piyasa köktenciliği yeni bir ideoloji olarak somutlaştı. Modern-seküler akıl ve dünya görüşü her tür sapkın cinsel ilişkiyi ve cinsel politikayı, fuhşiyatı sapıklığı meşrulaştırdı. Seküler özgürleşme söylemi, kadını anneliğe, aileye, çocuğa, meşru evliliğe yabancılaştırdı. Feminist söylem, kadın özgürlüğü mücadelesini, kadının egemenliği mücade­lesi şeklinde sürdürüyor. Seküler dünya görüşü, İslamı, kadınlara baskıyı esas alan ataerkil bir gelenek olarak takdim etme konusundaki ısrarını bugün de sürdürüyor.

Seküler hayat tarzı, sınırları ve sorumlulukları olmayan bir dünya oluşturdu. Tepeden küreselleşme, bütün toplumları edilgen varlıklara dönüştürüyor. Bireyler ve toplumlar bu edilgenlik­ten rahatsız değiller. Bireyler ve toplumlar bu merkezsiz süreçleri kontrol edemiyor, süreçler tarafından kontrol ediliyor.

      Küreselleşme süreçleri hiç bir sorgulamaya ve hesap sormaya tabi tutulamıyor. Küreselleşmenin tayin edici olduğu bir değişim dönemi içerisindeyiz. Bu dönemde, ulus aşırı oluşumlar, topluluklar, buluşmalar gerçekleşiyor. Ulusaşırı bir aidiyet biçimi ortaya çıkıyor. Küresel akışkanlıklar karşısında, düşüncelerin küresel dolaşımı karşısında, statükolara kapanmanın çözüm olamayacağını düşünmeli ve İslami bilgiyi, bilinci, kültürü küresel ölçekte akışkan hale getirebilmeyiyiz. Toplumlarımızın içerisinde bulunduğu muhafazakâr katı­lıklar sebebiyle kısıtlı ve sınırlı bir hareketlilik içerisinde bulunuyoruz. Evrensel niteliği ve içeriği olan İslami aidiyet biçimini, medya emperyalizmini aşabilecek bir irade oluşturarak, kültürel tahakküm biçimlerini kuşatıcı bir bilinç oluşturarak aşabiliriz, aşmalıyız. Eğitim ve yayımcılık yoluyla toplumlarımıza nüfuz eden Batılılaşmayı, İslami eği­tim ve yayıncılık politikalarını yeniden inşa etmek suretiyle durdurabiliriz.

      Aydınlanma projesi, kutsaldan, değerlerden ve amaçlardan arındırılmış, sorumsuz ve tesadüfi yaşanan hayat­ları meşrulaştırarak, din'i ilgiyi, dini alanı ve ufku insanlık gündeminin dışına çıkardı. İnsanlık sayısallaştırılan, mekanikleştirilen, standartlaştırılan, maddileştirilen bir hayat tarzı ve dünya görüşü ile yoksullaştırıldı. Sekülerizm bütün dünyada temel bir referans çerçevesi olarak dayatıldı, bugün de dayatılıyor. Modernizm ve sekülerizm günümüz dünyasında ayrılamaz bir bütünlük oluşturuyor. Modern olan herkes aynı zamanda seküler olmak zorunda kalıyor. Sekülerizme, kilise devlet ayrımını aşan pek çok işlev yükleniyor. Seküler kültür insanlık fıtratının ortak doğru, ortak iyi, ortak er­dem olarak kabul ettiği kesinliklere itibar etmiyor.

 

     İslam toplumlarında, din akıldan; Batı toplum­larında akıl dinden uzaklaşınca; İslam, Hıristiyanlığa ben­zetilerek, manevi alana sürgün edildi. Napolyon'un Mısır'ı işgal ettiği (1798) tarihinden başlayarak, İslam-Arap toplumları Batı sömürgeciliğinin, seküler hayat tarzı ve dünya gö­rüşünün baskısı altında bulunuyor. Toplumlarımızda sözünü ettiğimiz tarihten bu yana seküler model ilerlemeyle, İslami model gerilemeyle eş tutuluyor. Sekülerizmin İslam toplumlarına girişiyle birlikte toplumlarımızda İslami etki ve belirleyicilik sınırlandırıldı, toplumlarımız çok kaba, çok çirkin ve çok küstah entelektüel saldırılara açık hale geldi. Bu saldırılar aralıksız ve sistematik bir biçimde bugün de sürdürülüyor. Hangi toplumda olursa olsun, Türkiye’de olduğu gibi, tüm İslami talepler ancak, seküler alanın ve seküler iktidarın izin verdiği ölçüde karşılanabiliyor. Sekulerizm felsefi içeriğiyle olmaktan çok, ideolojik içeriğiyle hep gündemde tutuluyor. Sekulerizm dünyevileşen zaman ve mekânın manifestosu olarak güncelliğini koruyor.

      Seküler dünya görüşü bireylerin ya da toplumların Allah'a (c.c.) inanabileceklerini, din’i bir özel alan ilgisi olarak yaşayabileceklerini kabul ediyor, ancak, Allah'ın (c.c.) İslam aracılığıyla dünyayı şekillendirmesi, dönüştürmesi gerektiği inancını kabul etmiyor. Seküler akıl, Allah'ın dünyevi sorunlara müdahale etmemesi gerektiğini savunuyor.

       İslam düşüncesinin kimi istisnai dönemler dışında siyasal iktidar alanının sınırları içerisinde şekillenmesi, siyasal manipülasyonların etkisi altında kalması, İslam düşüncesinin evrensel ufkunu kapattı. Bugün de, bu evrensel ufuk, seküler akıl ve seküler yasalar tarafından kapatılıyor. Günümüz dünyasında sekulerizm evrensel egemenlik iddiasındadır. Bu iddia, İslama ve Müslümanlara karşı çok ciddi bir entelektüel ve zihinsel meydan okumadır. Bugün, bütün toplumlar haya­tı ekonomik değerler temelinde yöneten dışarısı olmayan bir dünyada yaşıyor. İnternet teknolojisi herkesle ve her yerde çok kolay ve çok hızlı bağ kurma imkânı sağlıyor. Hepimiz için bilgi kaynaklarına ulaşma imkânı var. Böyle bir dünyada günümüz dünyasını, günümüz dünyasının imkânlarını kavramak için yeni bir perpektife ihtiyacımız olduğunu hatırlamalıyız. Zihinsel özgürleşme, zihinsel cesaretle başlar. Kimi korkuların, kimi endişelerin ve vehimlerin baskısı altında yaşamayı seçenlerin, korkulara dayalı bir dil ve söylem seçenlerin, hoşgörü dilini putlaştıranların özgürleşmelerini bekleyemeyiz.

       Toplumlarımızda yaşanmakta bulunan yapısal muhafazakârlık her tür yeniliğin, değişim ve dönüşümün önünde yapısal bir engel teşkil ediyor. Toplumlarımızda; uluslar, ulusal ve etnik gruplar icat edilince, her tür bütünlüğün, kapsayıcılığın, kuşatıcılığın, kardeşliğin, dayanışmanın engin kaynağı İlahi hukuk ihmal ve inkâr edildi. Geleneksel bütün yapıları, modernizm seküler anlamda bir dönüşüme uğrattı. Ancak modernlikler ve sekülerizm, mutlak bir referans kaynağı olma sızın hiç bir ahlaki model, sistem, yapı oluşturmayı başaramadı. İslam toplumları yapısal bir muhafazakârlığın baskısı altında bulundukları için zamana, tarihsel zaman içerisinde yaşanan gelişmelere/oluşumlara, altüst oluşlara karşı maalesef kayıtsızlık içerisindeler. Bu kayıtsızlık sebebiyle toplumlarımız Batı için bir dönüm noktası olan Amerika'nın keşfi ile başlayan hayati süreçleri takip etme ihtiyacı duymadılar. Bu dönem ticaretin bir Haçlı Seferi gibi algılandığı, ticarette büyük bir devrimin yaşandığı, ahlaki kaygıları olmayan saldırgan bir ticaret hayatının gerçekleştirildiği, zaman zaman ticari faaliyetlerin bir haydutluk faaliyeti olarak sürdürüldüğü bir dönemdir. Batı'da devlet alanı ile ekonomik alanın ayrıştırılmasıyla, ekonominin devletten bağımsız bir hale getirilmesiyle birlikte çok büyük bir ticari hareketlilik yasanda Bu hareketlilik döneminde Osmanlı ekonomisi yalnızca ihtiyaçları karşılamaya yönelik bir yaklaşım içerisinde bulunuyordu.

       Günümüzde farklı kültürlere rağmen tek bir dünya oluşuyor. Bu tek dünyada insanlar birbirleriyle doğrudan ilişki kurabiliyor. Bu ilişki sebebiyle herkes bir şekilde birbirinden etkilenebiliyor, farklılar ve farklılıklar etrafında bir karşılaştırma yapma imkânı buluyor. Yorum yenilgine kapalı toplumlar, kapalı gelenekler, katı gelenekler zamanı durduruyor, zamanı durduran muhafazakârlıklar içerik üretemedikleri için, dünyevileşen zaman ve mekân doğrultusunda dönüştürülüyor. Klasik dönem İslam toplumlarında, kentleşme, kent kültürü, kentsel ilişkiler, uluslararası ticaret, bilimsel-teknolojik üretim, zirai üretim, sanat/edebiyat/felsefe/mimari vb. gibi konularda bir medeniyetin ihtiyaç duyabileceği, bütün alanları içeren çok özgün ve çok özgür inşa'lar gerçekleştiriliyordu. Aziz İslam, kentli bir din'in somutlaşmış ifadesiydi Hicret kente yönelen, bir hareketin, yönelişin, yürüyüşün yansımasıydı. Cuma namazı hem politik hem de dini içerikli toplumsal bir sorumluluk ve farkındalık namazıydı ve kentsel bir mekânda gerçekleştiriliyordu. Hacc, evrensel ve muhteşem bir buluşmaydı, dayanışmaydı.

      İslam toplumlarının içe kapanma dönemleriyle birlikte, kitleler akıllarını kullanmayan, yalnızca itaate koşullandırılacak iradesiz varlıklara dönüştürüldüler. Akli yeteneklerini kullanmak ve çoğaltmak yerine, muhafazakârlıkları biriktirmek toplumlarımızın zihinsel bağımsızlıklarını ve analitik düşünme yeteneklerini yitirmelerine neden oldu. Toplumlarımız kendi zaaflarıyla, ihmalleriyle, zihinsel hastalıklarıyla yüzleşmeye cesa­ret edemedikleri için, karşı karşıya bulundukları sorunlarla ilgili olarak, sömürgeciliğe ve sömürgecilere vurgu yapıyor. Gerçekliği olduğundan çok farklı göstermeye çalışmak gibi bir problemimiz var. Bu durum sorunlarımızın farkına varmamızı geciktiriyor, hayal dünyalarını, gerçek dünyadan ayırt edemiyoruz.