MUVAHHİDLERİN ÖZELLİKLERİ
Sözlük Anlamıyla Muvahhid

26/03/2012 - 13:05

Muvahhid kavramın aslı ‘vhd’ köküdür. Bu da birlemek, bir olmak, tek olmak anlamlarına gelir. Aynı köten gelen ‘vâhid’, sayıların ilki olan ‘bir’, ‘vahîd’ bir şeyin tek olması manasındadır. Aynı kökten gelen ‘tevehhade’, birlemek, ‘mütevahhid’ ise vahdaniyet (bir olma) sıfatına sahip olan demektir.1 

‘Vahde/vahdet’, tek olmak demektir. Bu da gerçekte bir şeyin parçalara bülünemeyen bütünlüğünü ifade eder. Sayı sıfatı olarak varlıklar hakkında da kullanılır.2

 ‘Tevhîd’ ‘vhd’ fiil kökünün tef'ıl babından gelen bir masdardır. ‘Vahhede’, Allah'ı birledi, Allah'ı tek olarak kabul etti demektir. Bunun özne ismi ‘muvahhid’ şeklinde gelir ki kelime anlamı birleyendir. 

Tevhid, Allah'ı birlemek demektir. Tevhid dini bir terim olarak bir olan Allah'a iman, ya da Allah'ın birliğine iman etmek demektir. ‘Allahu vahidu'l-ehad’-Vahdaniyet (bir olma) sıfatına sahip Allah şeklinde söylenilir.3 

Buna göre ‘muvahhid’, Allah'ı birleyen, Tevhid inancını kabul eden, Allah’ı bir olarak kabul eden kişi demektir. 

Kavram Alamıyla Muvahhid

Kelime bu şekilde Kur’an’da ve hadislerde geçmez. Hatta Arap dilinin en meşhur sözlüğü olan Lisanu'l-Arab'ta da geçmiyor. Özellikle Kelâm ilminin ortaya çıkmasından sonra yaygınlaştığı sanılıyor.4  

Bunun masdar kalıbı olan ‘tevhid’ de kelime olarak Kur'an'da geçmaz ama Kur'an baştanbaşa Tevhid'tir. İslâm Tevhîd dinidir. Kur'an'ın bütün insanlara daveti Tevhîd inancınadır. Çünkü insanlığın asıl sorunu tanrısızlık veya dinsizlik değil; şirk, yani birden fazla tanrıya inanma veya Allah hakkındaki yanlış inançlar, yanlış kanatlerdir.

Pek çok hadiste fiil halinde ‘vehhade’ şeklinde geçiyor. Bu da Allah’ı bir olarak kabul etmenin ifadesidir. 

Peygamber (s.a.s.) Muaz ibnu Cebel'i Yemen'e görevli olarak gönderirken ona; “Sen Kitap Ehli olan bir kavme gidiyorsun. Onları ilk davet edeceğin şey Allah'ı birlemek (yüvehhıdu'llahe) olsun. Eğer kabul ederseler onlara Allah'ın beş vakit namazı farz kıldığını haber ver....”5 

“İslam beş temel; Allah'ı birleme (yüvehhıdu'llahe) üzerine bina edilmiştir...”6

 “...Her kim Allah’ı tevhid ederse ('vahhade'-Allah'ı birlerse, Kelime-i Tevhid ve kapsamına iman ederse) malını ve canını korumuş olur. Hesabı Allah’a kalmıştır.”7 

Cabir ibni Abdullah’ın anlattığına göre Peygamber (s.a.s.) sa’y yapmaya Safa tepesinden başladı ve Allah’ı şöyle tevhîd etti (vehhade’llahe). “... Allah’tan başka ilâh yoktur, O ortağı olmayan tektir. Mülk O’nundur, hamd O’na aittir, O her şeye kadirdir. O’ndan başka ilâh yoktur. O va’dini yerine getirdi, kuluna yardım etti ve İslâmın hasmı bütün grupları hezimete uğrattı...”8 

Bir hadiste Cehennemden çıkarıp Cennete konulacak müslümanlardan ‘Tevhîd ehli’ olarak söz ediliyor.9 

Hadislerde geçen ‘vehhade’llahe’ tabiri, Allah'ın vahdâniyetine, bir ve tek oluşuna iman etmek anlamındadır. Bir başka deyişle Kur’an’da tanıtılan Allah’a öylece iman etmek, O'na nisbet edilen sıfat, fil ve isimleri aynen kabul etmektir. Yine O’na yakışmayan sıfatlardan uzak olağuna inanan, yani O’nu tesbih ve tenzih etmektir. Sadece O’na ibadet edeceğine ve sadece O’ndan yardım dileyeceğine, sadece O’ndan gelen ölçüleri kabul edeceğine söz vermektir. 

İşte bu özelliklere sahip mü'minin diğer adı ‘muvahhid’tir. O, Tevhid'e istenildiği gibi iman eden ve bu imanın gerekleri olan şeyleri samimiyetle yapan kimsedir. 

Muvahhid, İslâma tam anlamıyla inanan ve bu inancını yaşama çabasında olan insandır. 

İslâmın diğer adı ‘Tevhîd Dini’, müslümanın diğer adı ise ‘muvahhid’tir. ‘Şirk’in karşıtı nasıl ‘Tevhîd’ ise, ‘müşrik’in karşıtı da ‘muvahhid’tir diyebiliriz. 

Muvahhid, Kelime-i Tevhîd’i bilerek kabul eder. Tevhîd Kelimesinin birinci bölümde önce ‘lâ ilâhe’-ilâh yoktur, sonra da ‘Allah vardır’ denilir. İnanmanın ilk şartı, bütün ilâhları-tanrıları, ilâh-tanrı düşüncelerini, ilâha-tanrıya benzetilen her şeyi kafadan ve gönülden silmek, sonra da tek Allah inancını kabul etmektir. 

Bu durum İslâm açısından son derece önemlidir. Çünkü İslâm’ın üzerinde durduğu en önemli mesele, Tevhîd inancıdır. İnsanlar öncelikli olarak bu inancı benimsemekten sorumludurlar. ‘Tevhîd’ yaratılışın ve var olmanın en önemli olayıdır.  

Hanif-Muvahhid Benzerliği  

Kur’an’da ‘muvahhid’ kelimesi yer almamaktadır. Ancak ona yakın ve hatta ondan daha kapsamlı anlamı olan ‘hanîf’ geçmektedir. Hanîf kelimesi anlamı ve ifade ettiği şey açısından ‘muvahhid’ kavramına benzemektedir.  

Hanîf, meyletmek, yönelmek anlamındaki ‘hanefe’ kökünden gelir.  

Hz. İbrahim (a.s.)’ın kavmine, putperestliğe iltifat etmeyip, Allah'ın dinine İslâm'a döndüğü için ona ‘hanîf’ denilmiştir. Hanîf, herhangi bir şeye meyleden değil; dalâletten hidayete, şirkten İslâm’a, diğer dinlerden hak dine dönen demektir. Hanîf kavramı, yanlış, batıl ve sapık olanı bırakıp hak yola gidenleri ifade etmiş ve Hz. İbrahim’in (a.s.) milletine ad olmuştur. 

Bu anlam, başka batıl dinlerden ve uydurma tanrılardan yüz çevirip yalnız bir Allah'a yönelen muvahhid ile benzer anlamdadır. 

 Kur’an’da ‘hanîf’ kelimesi on yerde tekil, iki yerde de çoğul yani ‘hunefâ’ şeklinde geçmektedir. Bu on iki yerin dokuzunda hanîfliğin müşriklikten farklı ve onun karşıtı olduğu belirtilmekte, aynı zamanda Hz. İbrahim (a.s.) ’in imanını ifade etmekte, bir yerde de bizzat İbrahim (a.s.) kendini hanîf diye nitelemektedir.  

Hanîf kavramı Kur'an’da bir taraftan Hz. İbrahim’in (a.s.) imanını ifade etmek için ve müşrikliğin karşıtı olarak kullanılırken, diğer taraftan onun Hıristiyan ve Yahudi olmadığı, bilakis ehl-i kitabın hanîfler olarak Allah’a kulluk etmekle emrolunduğu vurgulanmaktadır.  

“Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz? 

İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi; müşriklerden de değildi.” (Âli İmran, 3/65, 67)  

“Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanîfler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.” (Beyyine, 98/5) 

Hanîflik, batıl ve şer tarafından hak ve hayır tarafına yönelme olduğuna göre muvahhid bu anlamda hanîf sayılmalıdır. 

 “(Yahudi ve Hristiyanlar Müslümanlara) “Yahudî veya Hıristiyan olunki doğru yolu bulasınız" dediler De ki, (Habibim) Hayır (biz) Muvahhid (Allah'ı bir tanıyarak ve müslim) olarak İbrahim'in dinindeyiz. O, Allah'a müşriklerden (eş tutanlardan) değildi” (Bakara, 2/135)   

Allah (c.c.) Peygamber’e şöyle emrediyor: 

“(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum, 30/30) 

“Sonra (Habibim) sana: Hanîf bir müslüman olarak İbrahim'in dinine uy. O hiç bir zaman müşriklerden olmadı." (Nahl, 16/123. Bir benzeri: Âli İmran, 3/95. En’am, 6/161)  

“Ve yüzünü Hanif (tevhîd) dinine döndür sakın müşriklerden olma.” (Yûnus, 10/105).

 İbrahim (a.s.) Yıldızları, Ay’ın ve Güneş’in ilâh olamayacaklarını açıkladıktan sonra şöyle dedi:

“Şüphesiz ki ben hanîf (muvahhid) olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.” (En'âm, 6/79) 

En sağlam iman, en doğru yol şüphesiz ki bir muvahhid olarak bütün benliğini Allah’a çeviren kimsenin imanıdır. 

Muvahhidlerin Özellikleri  

Kur’an ve O’nun tebliğcisi Peygamber  (s.a.s.), insanları şirkin her türlüsünden sakındırıyorlar. İslâm kendisinin dışındaki dinlere ‘şirk dinleri’ diyor ve insanları bütün âlemlerin Rabbi olan Allah’a davet edip onların ‘muvahhid’ler olmasını istiyor. 

Muvahhidler, yaratılıştaki ve evrendeki tevhîdi görüp, ‘Vâhid’ olan Allah’ı tevhîd ederler. Tevhîd Dini olan İslâm’a gönül verirler. Muvahhidler, iman, tavır ve hayatlarıyla, ideal ve amaçlarıyla şirk dinlerine uyanlardan ayrılırlar.  

‘Tevhîd’ ehline, yani ‘şehâdet getirip mü’min olanlara muvahhid-Allah’ı tevhid edenler’ denilir. Muvahhidler, tevhîd gerçeğine bu bilinçle yönelirler ve bu bilince göre hayatlarını sürdürürler.  

‘Tevhîd’ ehli, yalnızca ‘Allah vardır’ demekle kalmaz. Bunu demekle beraber, O’ndan başka ilâh, O’ndan başka yaratıcı, O’ndan başka rızık verici, O’ndan başka hüküm koyucu, O’ndan baska ebedi hükümran, O’ndan başka hesap görücü, O’ndan başka hayat verici, O’ndan başka Rab olmadığına da inanırlar. İşte bu, Tevhîd Dininin özüdür. 

İman edenler, İslâm’ın kendilerinden istediği ‘muvahhid’ tipli insan olmak, hayatlarının her anında ‘tevhîd inancı’nı göstermek, kulluğu tek bir Rabb’e yapmak durumundadırlar. Muvahhid, bütün benliği ve duygularıyla Tevhîdî ilkelerine inanır, hayatına bu iman doğrultusunda yön verir, mücadelesini bu uğurda yapar.  

Muvahhid kimdir diye sorulsa şu cevap verilebilir: İşlerini (amellerini) Allah (c.c.) rızası için yapandır.  

Bu bağlamda muvahhidlerin özelliklerini kısaca şöyle özetlemek mümkün:  

1- Muvahhidler, Allah’ı bir olarak kabul ederler ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Allah’a, O’na ait sıfatlarla ve Kur’an’da geçtiği gibi inanırlar. O’na noksan sıfatları yakıştırmazlar.  

“Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! derler.” (Fussilet, 41/30)  

“Rabbimiz Allah'tır deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (Ahkaf, 46/13) 

2- OnlarYalnızca O’na ibadet ederler. O’na olan ibadetlerinde bir aracı ihtiyacı duymazlar. Yalnızca O’na dua ederler, kimsenin yapamayacağı yardımları O’ndan beklerler. Bir darlığa düştükleri zaman O’ndan yardım isterler. 

Muvahhidler günde beş defa, namazın her rek’atinde Fatiha’yı okuyarak “Yalnızca Allah’a ibadet edeceklerini” tekrar ederler. İnsanlar “Allah’tan başkasına ibadet etmeyin” diye emrolundular. (Tevbe, 9/31. Nûr, 24/55. Beyyine, 98/5) Zaten onlar bunun için yaratıldılar. (Zariyât, 51/56) 

Allah (c.c.) Peygamber’e (s.a.s.) şöyle emrediyor: 

“De ki: Bana, dini Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk etmem emrolundu. “Bana, müslümanların ilki olmam da emredildi.” De ki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım. De ki: Ben dinimde ihlâs ile ancak Allah'a ibadet ederim.” (Zumer, 39/11-14)

3-O’nun sevabını umarlar, O’nun cezasından korkarlar. Ölünce de O’na hesap vereceklerine inanırlar. 

“Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır.” (A’raf, 7/56) 

Musriklerin yalvardıkları bu varlıklar bile O'nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. (İsra, 17/57) Mü’minler de böyle olmalılar.  

 “Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.” (Secde, 33/17-18) 

İkinci Kunut duasinda mu’minler “Senin rahmetini umariz, Senin azabindan korkariz” diye dua ederler. 

“İman edenlere söyle: Allah'ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Çünkü Allah her toplumu, yaptığına göre cezalandıracaktır.” (Casiye, 45/14) 

4-O’ndan gelen vahye ve vahyin hükümlerine inanır ve hükümler doğrultusunda yaşamaya çalışırlar. 

“Yine onlar (muvahhidler), sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.” (Bakara, 2/4) 

5-Muvahhidler aydınlık bir dünyanın, adalet üzere yürüyecek olan bir sistemin, insana yakışacak bir hayatın özlemcisidirler. Onlar bunun için çalışırlar, ya da bu amaç niçin çalışanlara yardım ederler. 

“İman eden ve iyi işler yapanlara, hakkıyle sakınıp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyle sakınıp iman ettikleri, sonra da hakkıyle sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde (haram kılınmadan önce) tattıklarından dolayı günah yoktur. (Önemli olan inandıktan sonra iman ve iyi amelde sebattır). Allah iyi ve güzel yapanları sever.” (Maide, 5/93) 

6-Onlar her türlü batıl, dalalet, münker ve şer olan şeylerden yüz çevirirler. Onlar hak için ve hakka göre yaşarlar. Hayırlı olan şeyleri tercih ederler. Yaratılışlarındaki temizliği korurlar. 

“Rabbinden sana vahyolunana uy. O'ndan başka tanrı yoktur. Müşriklerden yüz çevir.” (En’am, 6/106) 

“(Resûlüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’raf, 7/199) 

7-Tevhîd Kelimesini kabul ederek fıtrata yerleştirilmiş olan Allah’ı bilme, anlama ve O’na kulluk etme gerçeği ile buluşurlar. Onlar evren düzeninin isteyerek veya istemeyerek teslim olduğu İslâm’a isteyerek teslim olurlar. Sonra onunla hayatlarını anlamlı, huzurlu ve bereketli kılmaya çaba gösterirler. 

"Bütün benliğini Allaha teslim eden, daima iyilik yapan ve her türlü batıldan yüz çeviren (hanif olarak) İbrahim’in inanç sistemine Allahın onu sevgisiyle yücelttiğini görerek uyan kişiden daha iyi iman sahibi kim vardır?” (Nisa, 4/125) 

8-Onların gönüllerine Tevhîd hayat verir, hayatlarını Tevhîd şekillendirir. Onlar bütün ölçülerini, ilkelerini ve değer yargılarını Tevhîd inancından alırlar. (Enfal, 8/24) 

9-Onlar dinde ihlâs sahibidirler. Vahy’i hayat tarzı olarak seçtiklerinden dolayı hem mutludurlar, hem onurludurlar, hem de kimseden çekinmezler. 

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.” (Maide, 5/54) 

10-Onlar Tevhîd dinin temsilcisidirler. Muvahhid, canlı, somut, yürüyen Tevhid’tir. O bu temsilin gereğini en güzel bir şekilde çalışır. 

Dipnotlar

1- İbni Manzur, Lisanu'l-Arab, 15/165. Firuzabadi, K. Muhit, s: 324

2- R. Isfehani, el-Müfredat, s: 808

3- İbni Manzur, Lisanu'l-Arab, 15/166

4- Ş. İslam A., 4/309

5- Buhari, Tevhîd/1 no: 7372. Müslim, İman/31 no: 123

6- Müslim, İman/19, no: 111

7- Müslim, İman/38, no: 131

8- Müslim, Hac/147, no: 2950. Darimî, Menasik/34, no: 1857

9- Tirmizî, İman/17, no: 2638