ALLAH’TAN KORKMALI (MIYIZ?) 1
Kur’an korku olayını pek çok kelime ile anlatmaktadır.
27/12/2012 - 10:14

Bu kelimeler arasında ince mana farklılıkları olsa da her biri korku olayını değişik boyutlarıyla ifade ederler. Bunlar; havf, haşyet, hazer, feza’, rehbet, vecel, şefkat, huşu’ veru’b’dur. Biz bu yazımızda ‘havf’ ve bu kökten gelen ‘Mehafetullah-Allah korkusu’ üzerinde duracağız. 

  - Havf ne demektir

Havf, sözlükte; korkmak, kaygılanmak, endişe duymak anlamlarına gelir. Bilinen ve hissedilen bir işaretten dolayı irkilme, bir tehlike karşısında ne olacağı endişesi içinde olmak anlamında bir masdardır[1].

Bir başka deyişle havf, hoşlanılmayan bir durumun başa gelmesinden veya arzulanan bir şeyin elde edilememesinden duyulan koku ve kaygıdır[2].

Mesela; bir kimse bir krala karşı cinayet işlemekten çekinir. Buna rağmen bunu yapsa öldürülmekten korkar ve affedilmeyi ister. Ancak bundan kötüsü o hatayı kimse karşı işlediği hakkındaki bilgisi onu daha fazla eleme sürükler. Bu nedenle böyle bir cinayet gözünde büyür, korkusu daha da artar. Bu korkunun sebebi de cinayet değil; kendisinden korkulanın özelliği, makamının büyüklüğüdür.

İnanmış bir kimse bilir ki Allah dilerse bütün alemi helak eder de bundan dolayı hiç kimse O’na hesap soramaz ve hiç kimse buna engel olamaz. Sonra da bilir ki O (cc) yaptıklarından dolayı sorgulanamaz. Allah hakkında ma’rifeti çok olan O’nun yüceliğini kendisinin eksikliğini daha iyi idrak eder.

Böyle bir bilgi de insana davranışları konusunda korku verir. İnsanların en çok korku taşıyanı kendi nefsi ve Rabbi hakkında ma’rifeti derin olandır. Nitekim Kur’an buna korkuyu veya çekinmeyi farklı ifade eden haşyet kelimesiyle işaret ediyor:“Allah’tan, kullar ıiçinde en çokâlimler korkar.”(Fatır 35/28)Peygamber (sav) de şöyle buyuruyor: “Şu insanlara ne oluyor ki benim yaptığımı yapmaktan yüz çeviriyorlar. Vallahi Allah hakkında en derin ma’rifeti olan benim ve O’ndan en fazla çekinen de benim”[3].

Bir kimsenin ma’rifeti (Allah hakkındaki idraki) arttıkça bu korkuya yansır. Etkisi ta kalpte duyulur. Sonra üzüntü ve çekinme olarak olarak organlarda görülür. Ölüm korkusu artar. Öyleki beyni sarsar, kalbi her açıdan etkiler. Böyle bir korkunun organlarda ortaya çıkması, kişinin günahlardan uzak durması ve farzlara daha fazla düşkünlük göstermesidir. 

-Kur’an’da havf

Kur’an’da ‘havf’ ve türevleri 124  yerde geçmektedir[4]. Bunların yarısına yakını dünyevi korku ve kaygıları, diğerleri ise Allah korkusu, azap korkusu, ahiret kaygısı, günah işleme endişesi gibi dini kaygıları ifade etmektedirler. Hz. Musa’nın (as) firavun tarafından yakalanıp öldürülmekten korkması (Kasas 28/33), Yakub’un (as) Yusuf’u (as) kurdun yemesinden korkması (Yusuf 12/13), sahabelerin zayıf zamanlarında düşmanları tarafından yakalanmaktan korkmaları (Enfal 8//26) bunlardan bazılarıdır.

Mü’minler, Allah’ın dinine uygun yaşayamama ve hakkıyla şükretmeme endişesi ve korkusu içerisinde yaşadıkları için Allah, onların havflarını (korkularını) emniyete (güvene) çevirir (Nûr 24/55).Burada havf’ın zıt anlamlısı olarak ‘emn’, yani güven kelimesinin kullanıldığını görüyoruz.

‘Havf’, korku duygusunu genel manada ifade eder. Tabii ki, olağandışı, esrarengiz bir şeyin sebep olduğu korkuya işaret etmiş olabilir. Nitekim Hz. Musa’nın, ‘asa’nın ve iplerin yılan gibi kıvrıldığını görünce duyduğu korku bu kelime ile anlatılır.

“Asanı at! Musa (asayıatıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. (Kendisine dedikki): Ey Musa! Korkma; çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz.”(Neml 27/10)

Bu korku (havf) hissini, Allah’ın âyetlerinin, -özellikle de ceza ile ilgili olanlarının- uyandırması gayet doğaldır. Hûd (as) kavmine şöyle sesleniyordu: “Doğrusu,  ben sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım.” (Şuarâ 26/135. Ayrıca bak. İbrahim 14/14. İsra 17/59-60)

Buradaki havf’ın (korkunun) hedefi Allah (cc), inkârcılar için ise şeytandır. Bundan dolayı Allah (cc) şeytanın tarftarlarından değil, kendisinden havf edilmesini-korkulmasını emrediyor.

“İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şuhalde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.” (Âli İmran 3/175)

Bu âyette geçen ‘...Eğer mü’min iseniz benden korkun’ cümlesindeki ‘havf’ın takva ile aynı manada kullanıldığını söylenebilir [5].

Hz. Muhammed’e hitap eden De ki: Ben, Rabbim'e isyan edersem gerçekten büyük bir günün (kıyametin) azabından korkarım.”(En’am 6/14) ayetinde havf  hem günah işleme endişesi, hem de uhrevi ceza korkusunu anlatmaktadır[6].

Allah’dan ‘havf’ edenlerin dünyalık havfları-korkuları da buna bağlıdır. Sözgelimi, mü’minler Allah’ın koyduğu hadd’leri (ölçüleri) yeterince yerine getirememekten (Bekara 2/229), adalet yapamamaktan (Nisa 4/3), inkârcıların kendilerini fitneye düşürmesinden (Nisa 4/101), kendilerinden sonra gelenlerin İslâm’a bağlı kalıp kalmayacaklarından (Meryem 19/5) ‘havf’ ederler-korkarlar.

Mü’minler şerri-sıkıntısı yaygın olan bir günün azabından korkarlar ve buna göre ahirete hazırlanırlar. (İnsan 76/7)

Hz. Âdem’in oğullarından biri diğerini öldürmeye teşebbüs edince diğeri ona; kendisini öldürmek istese bile ona el kaldırmayacağını söyledi ve şunu ekledi:  “...Çünkü ben âlemlerin Rabbi Allah’tan korkarım (havf ederim).” dedi. (Maide 5/28)

Hz. İbrahim’in müşrik olan babasına şöyle söyledi: “Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman (olan Allah) tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum (havf ediyorum). O zaman şeytanın velisi (dostu) olursun.” (Meryem 19/45)

Bazı âyetlerde;  “Allah’ın hidayetine uyanlar” (Bakara 2/38), “İyi bir mü’mim olarak kendini Allah’a teslim edenler” (Bakara 2/112), “İman ettikten sonra davranışlarını düzeltenler” (En’am 6/48), “iman ettikten sonra istişkamet üzere olanlar” Ahkaf 46/13), “Allah’ın velileri (dostları)” (Yunus 10/62) için ahirette ‘havf-korku’ ve hüzün olmayacağı haber veriliyor. İnsan mutlaka ‘Rabbinin makamı’nda durup hesap vereceğini bilerek bundan korkması ve ona göre davranması gerektiği (Hud 11/103. Rahman 55/46) havf kelimesi ile hatırlatılıyor. Bazı ayetlerde de havf (korku( , ümit ve yakarışla birlikte dua, zikir ve tesbihin adapları arasında gösteriliyor. (A’raf 7/56. Ra’d 13/13. Secde 32/16)

Havf’ın dünyalık korku ve endişelerle ilgili kullanıldığı ayetlerde konu bir şekilde dini bir konuyla ilişki kurulur. Allah’ın sevgisini kazanmış ihlaslı müslümanların yüksek niteliklerinden bahsedilirken, haksız kınama ve eleştirilerden korkulması din duygusunun zayıflığına bağlanır[7]. (Maide 5/54) Şu ayette haber verilen dünyevi korku müslümanların imtihan gereği karşılabilecekleri sıkıntılardan biridir. “Andolsun ki sizi bir parça korku (havf), açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme türünden bir şeyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara 2/155)

İki âyetde müslümanların Allah’a, O’ndan korkularak, ümit ve yakarışla dua ettikleri dile getirilmektedir. (A’raf 7/56. Secde 32/16)

Bütün bu ve benzeri âyetlerde korku olayı ‘havf’ kelimesi ile anlatılıyor. Ayrıca  Kur’an’da kişinin sadece kendisi için değil, başkası adına duyduğu endişe de ‘havf’ kelimesiyle ifade ediliyor. (Hûd 11/26, 84. Mü’min 40/26) 

  1. Hadislerde havf

Pek çok hadiste de aynı manada geçmektedir[8]

Mesela: Ebu Hureyre’nin rivayetine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Kim karanlıktan korkarsa gecenin son kısmında yola çıkar. Gecenin son kısmında yola çıkan da menziline ulaşır...”[9]

Şeddâd b. Evs’in anlattığına göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Ümmetin için korktuklarımın en önemlisi, onların Allah’a şirk (ortak) koşmalarıdır. Dikkat edin ben size onlar Güneş’e, Ay’a, ya da putlara yapacaklar demiyorum. Fakat onlar ibadeti Allah’tan başkası için yapacaklar ve gizli şehvete düşecekler.[10]

İbni Abbas (ra) diyorki: “Rasulüllah (sav) Mekke’den Medine’ye (doğruyola) çıktı. Alemlerin Rabbi Allah’tan başka kimseden korkmadan iki rekat namaz kıldı.”[11]

Ebu Bekre’nin rivayetine gore Peygamber (sav) şöyle buyurdu: “Güneş ve Ay Allah’ın ayetlerinden iki ayettir. Kimsenin ölüm, üzerin be tutulmazlar. Lakin Allah kullarının bunlarla korkutur (havfettirir)”[12]

Rasulüllah (sav) buyurduki: “Hiç kimsenin korkmadığı kadar Allah için korktum, kimsenin görmediği kadar eziyet gördüm…[13] 

-Havf ile Haşyet arasındaki ilişki

Havf ile haşyet arasında korkunun ilgili olduğu şey bakımından fark vardır.

Havf; hoşlanılmayan bir şeyden ve o şeyin sebebi olan varlıktan korkmak,

haşyet ise; hoşlanılmayan şeylerin kendisinden değil de onlara sebep ve kaynak olan varlıklardan korkmak demektir. Havf daha genel, haşyet daha özeldir. Allah’tan hem havf edilir, hem haşyet duyulur. Ama azabından yalnızca havf edilir-korkulur.[14]

İman eden bir kul, Allah’ın kendisine yakın olduğunu ve kendisini her an gözettiğini kalbinde hisseder. O bunu bilerek Rabbinden haşyet eder, korkar.

Haşyet; sürekli Allah’ın  (cc) huzurunda olmanın bilincidir.  Kur’an bu korku sıfatını daha çok alimler hakkında kullanmaktadır.

“...Kulları içinde ise, Allah’tan ancak alim olanlar ‘içleri titreyerek-korkar”.(Fatır 34/28)

Haşyet, marifetle (tanıma-idrak) ile birlikte ortaya çıkan bir korku türüdür. Allah (cc) bilinmez ve insanın gözüne görünmez. Bilen, bilinenden daima üstündür. Bu gerçeği bilenler Rablerinden ‘haşyet’ duyarlar. 

‘Havf’ harekete geçme, ‘haşyet’ ise derlenip toparlanma ve sakinleşmedir. Mesela, korkunç bir tabiat olayını gören kimsenin iki durumu olur: Birincisi ondan korkma halidir. İkincisi ise o olayın kendine zarar vermemesi için tedbir alması veya bir yerde karar kılmasıdır. İşte bu durum ‘haşyet’ halidir. Kişi o olay karşısında korkudan sonra onun tehlikesini anlamış ve ondan korunmak üzere tedbir almıştır.

Allah’tan haşyet duyan, O’na itaat eden, ma’siyeti (günahişlemeyi) terkeden; işte gerçek alim budur. Böyle bir kimse ‘haşyet’in taşıdığı bütün korkularla Allah’tan korkandır. Zaten Allah’ı hakkıyla bilmeyenler O’ndan gereği gibi haşyet duymazlar. İbniMes’ud; “Allah’tan haşyet duymak için ilim, aldanmak içinde cehalet yeter” demiştir.[15]

Bütün müslümanlara ‘havf’ duygusu olsa bile, ‘haşyet’ sıfatı daha çok alimlerde bulunur. Havf ve haşyet duyguları Allah’ı tanımak ve arif olmakla orantılıdır. Kalp ‘marifetullah’a, yani Allah’ı hakkıyla tanıma ve anlama makamına ulaşırsa; O’nun zikriyle meşgul olur. Kişinin Allah’a karşı duyduğu havf ve haşyet-korku’ sürekli bir itaate dönüşür. Kalbin bu haline ‘tazarru’ denir. Tazarru’ veniyaz (yakarma) içinde olan bir kalp organlara etki eder, onları iyi amellere yönlendirir.

 


[1]R. Isfehâní, Müfredât,  s: 229

[2]S. Şerif Cürcani, Tarifât, s: 106. El-Makdisi, M. Minhacu’l-Kasidin,s: 380

[3]Buhâri, Edeb/72 . Müslim, Fezâil 127-128 no:6109-6110. Birbenzeri:  Buhari, Nikah/1 no: 5063

[4]Abdulbaki, M. F. Mu’cemu’l-Müfehres, s: 246-248

[5]T. İzutsu, K. Diní ve Ahlâkí Kavramlar, s: 262-263)

[6]M. Kara, DİA Havfmaddesi. 16/529

[7]M. Kara, DİA Havf maddesi, 16/529

[8]Bakınız. Mu’cemu’l-Müfehres li Elfazı’n-Nebi 2/88 HAVF mad.

[9]Tirmizi, Kıyamet/18 no: 2450

[10]İbni Mace, Zühd/21, no: 4205

[11]NesaiTaksir/1 no: 1436

[12]BuhariKüsuf/6 no:1048, Küsuf/14 no: 1059. Müslim, Küsuf/21 no: 2114. EbuDavud, İstiska/3 no: 1177. Nesai, Küsuf/1,10, 24 no: 1460, 1471, 1503

[13]Tirmizi, Kıyame/34 no: 2472

[14]L. Cebeci, Takva, s: 20 

[15]İbniTeymiyye, et-Tefsiru’lKebir, 3/329-330

 

Hüseyin K. Ece 27.12.2012 Zaandam / Hollanda