SEVGİNİN BEDELİ
“Allah kendisinin onları sevdiği, onlarında kendisini sevdiği…” (Maide Suresi 54)
18/04/2013 - 11:30

 

Enes (r.a.) rivayet eder.
 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
 
“Kimde üç şey bulunursa, imanın tatlılığını tatmış olur:
 
Allah ile Rasulü, kendisine başkalarından daha sevgili olmak.
 
Bir kimseyi sevmek, fakat yalnız Allah için sevmek.
 
(Allah, onu küfründen kurtardıktan sonra) yine küfre dönmekten, ateşe atılacakmışçasına hoşlanmamak.” 1
 
İmam Nevevî (rh.a.), bu hadisi izah ederken şunları kaydeder:
 
“Bu hadis, İslâm asıllarından büyük bir aslı dile getirmektedir. İlim adamları  -Allah’ın rahmeti üzerelerine olsun- şöyle demişlerdir:
 
İmanın tadı, itaatlerden zevk almak, Azîz ve Celîl Allah’ın rızası uğrunda zorluklara katlanmak, bunu dünya malına tercih etmektir. Kulun, şanı yüce Rabbini sevmesi ise, O’na itaat olanları yapmak, O’na muhalefeti terk etmekle olur. Rasulullah (s.a.s.)’in sevgiside böyledir.” 2
 
Allah ve Rasulünü herşeyden ve herkesden çok sevmek, kâmil imanın göstergesi olup, bunu gerçekleştirenler, bu konudaki samimiyetlerini ispatlamış olurlar… 
 
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’yı sevdiğini iddia eden bir kişi, bu iddasını ispat etmelidir… Bunun isbatı da, Allah’ın beyan buyurduğu ölçü ile olmalıdır… İşte Rabbimiz Allah’ın beyan buyurduğu ve hiç değişmeyen ölçü:
 
“De ki: ‘Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, bana uyun.  Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.’
 
De ki: ‘Allah’a ve Rasulüne itaat edin .’ Eğer yüz çevirirlerse, şübhesi Allah, kâfirleri sevmez. ” 3
 
İmam İbn Kesîr (rh.a.), meşhur tefsirinde bu ayetleri tefsir ederken şöyle der:
 
“Bu, ayet-i kerime, Allah’ı sevdiğini iddia edipte Muhammedî yolda olamayan herkese karşı hüccettir. Çünkü ayet, bu iddia sahibini tüm söz, fiil ve hâllerinde Muhammedî şeriata uymadıkça yalancı saymaktadır.
 
Bu yüzden yüce Allah şöyle buyuruyor:
 
“De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin .” Yani, öyle yaptığınızda O’nu sevmekle elde etmek istediğinizden fazlası gerçekleşecek ki, o da Allah’ın sizi sevmesidir. Bu ise, değerinde daha büyük bir nimettir.
 
Nitekim bilge bir âlim şöyle der:
 
— Önemli olan sevmen değil, sevilmendir!
 
Hasan-ı Basrî ve seleften bazıları da şöyle der:
 
— Bazı kimseler, Allah’ı sevdiklerini iddia edince, Allah onları bu ayetle imtihan ederek: “De ki: ‘ Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyunuz ki, Allah’da sizi sevsin” buyurdu.
 
Yüce Allah daha sonra şöyle buyuruyor:
 
“Ve günahlarınızı bağışlasın.” Yani, Peygamber’e uymanız sayesinde siz, bunların hepsini elde edeceksiniz. Tüm bunlar, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in elçiliğinin bereketiyle elde edilen nimetlerdir.
 
Yüce Allah daha sonra avam ve havas herkese hitaben şöyle buyuruyor:
 
“De ki: ‘ Allah’a ve Rasulüne itaat edin.’ Eğer yüz çevirirlerse”  yani, emirlere uymazlarsa, “bilsinler ki Allah, kâfirleri sevmez.” Bu gösteriyor ki, bu yolda Hz. Peygamber (s.a.s.)’in emirlerine uymamak küfürdür ve kişi, kendisinin Allah’ı sevdiğini ve O’na yaklaştığını iddia etse ve sansa bile Peygamberlerin sonuncusu, Allah’ın cinler ve insanlar âlemine elçi olarak bu Ümmî Nebî ve Rasule tabi olmadıkça Allah, o vasıflara sahib kimseyi sevmeyecektir. Öyle ki, Nebîler ve Rasuller, hatta Ulu’l-Azm Peygamberler (Muhammed s.a.s.  dışında, Nuh, İbrahim, Musa ve İsa), O’nun zamanında gelmiş olsalardı, O’na ve dine tabi olmaktan başka bir şey yapmazlardı.” 4
 
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
 
“Hani Allah, Peygamberlerden kesin bir söz (misâk) almıştı: ‘Andolsun, size Kitab ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir Rasul geldiğinde, Ona kesin olarak iman edecek ve Ona yardımda bulunacaksınız.’ Demişti ki: ‘ Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?’ Onlar: ‘ İkrar ettik’ demişlerdi de: ‘ Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım’ demişti.” 5
 
Allah’ı sevdileklerini iddia edenlerin, bu iddialarının isbatı, ancak en son Nebî ve en son Rasul Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’e itaat etmekle gerçekleşir… Rasulullah (s.a.s.)’e vahyedilen Kur’ân’a  ve Kur’ân’ın hayata uygulanışı olan  Sünnet’e tabi olanlar, iddia ettikleri sevgiyi isbat etmiş ve bu sevginin bedelini ödemiş olurlar…
 
Kadı Beydâvî (rh.a.) “Envaru’t – Tenzil ve Esraru’t – Te’vil” adlı meşhur tefsirinde bu konuda şunları söyler:
 
“De ki: ‘ Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun.’ Muhabbet, nefsin bir şeyde fark edilen kemâlden dolayı ona meyletmesidir. Bu da onu, ona yaklaştıracak şeye sevkeder. Kul, gerçek kemâlin yalnız Allah’a aid olduğunu ve nefsinde ve başka yerde gördüğü her kemâlin Allah’dan, Allah ile ve Allah’a aid olduğunu bildiği zaman sevgisi ancak Allah için ve Allah’ta olur. Bu da, O’na itaat etmeye götürür. Bunun içindir ki, muhabbet ( sevgi ) itaat istemekle tefsir edilmiş ve ibadetinde, itaatine hırsta Rasule tabi olmayı gerektirmiştir. “Allah’da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” Bu, emrin cevabıdır, yani sizden razı olsun, kusurlarınızdan geçerek kalbilerinizin üzerindeki perdeleri açsın da sizi, Cenâb-ı İzzetine yaklaştırsın. Bunu da istiâre ve mukabele yoluyla muhabbet ile ifâde etmiştir. 
 
“Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” İtaat ederek ve Nebîsine tabi olarak kendine sevilmeye çalışanı çok bağışlayıcıdır.
 
“De ki: ‘ Allah’a ve Rasulüne itaat edin.’ Eğer yüz çevirirlerse şübhesiz Allah, kâfirleri sevmez.”  Onlardan razı olmaz… Yüz çevirmenin küfür olduğuna, bu itibarla Allah sevgisine zıd olduğunu ve O’nun sevgisinin mü’minlere özgü olduğunu bildirmek içindir.” 6
 
İmam İbn Kesîr (rh.a.) ve Kadı Beydâvî (rh.a.)bu hakikatı apaçık beyan ettiler… Yegâne hayat düstûrumuz Kur’ân-ı Kerim’in en tanınmış müfessirlerinin muteber olan tefsirlerinden yapılan nakiller den de anlaşıldığı gibi, Allah muhabbetinin bedeli, Allah yolunda olmak ve O’nun, âlemlere rahmet olarak gönderdiği Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e tabi olup itaat etmektir… Çünkü:
 
“Kim Rasule itaat ederse, gerçekte Allah’a itaat etmiş olur. Kimde yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik.” 7
 
Allah’ı seven, Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’e itaat etmelidir… Rasulullah (s.a.s.)’e itaat etmek, O’na uymak, O’nun gibi inanıp, O’nun gibi amel işlemekle olur… O’nun Sünnetine tabi olmak, O’na itaat etmektir…  Sünnet, Rasulullah (s.a.s.)’in hayatta davranışı ve Kur’ân-ı Kerim’i hayat uygulayışıdır… O’na tabi olup itaat eden, gerçekte Allah’ın hükümlerine tabi olup itaat etmiştir…  Çünkü Rasululah (s.a.s.), Allah’ın Kitabı’nı sözleriyle ve fiilleriyle açıklamak, insanlar arasında Allah’ın hükümleriyle hükmetmek üzere Allah tarafından vazifeli kılınmıştır…
 
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Azze ve Celle:
 
“ Sana da Zikr’i (Kur’ân’ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler diye.” 8
 
“Biz kitabı ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyleri onlara açıklaman ve inanan bir kavme rahmet ve hidayet olması dışında (başka bir gaye ile) indirmedik.” 9
 
“Şübhesiz, Allah’ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için Biz sana Kitab’ı hak olarak indirdik.” 10
 
“Sana da (ey Muhammed,) önündeki Kitab(lar)ı doğrulayıcı ve ona bir şahid gözetleyici olarak Kitab’ı (Kur’ân’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların hevâ(istek ve tutku)larına uyma.” 11
 
Rasulullah (s.a.s.), Âlemlerin Rabbi Allah’ın kendisine indirdiği hükümleri tebliğ etti, açıkladı ve uyguladı… O (s.a.s.) , hevâsından hiçbir şey söylemedi… Söyledikleri ve yaptıkları, Allah’ın muradına ve rızasına uygun olan, kendisine vahyedilenden başkası değildi…
 
“ Rabbinden vahyedilene uy. O’ndan başka ilâh yoktur.” 12 Emrine dosdoğru uyan ve gereğini emrolunduğu gibi yerine getiren Rasulullah (s.a.s.)’in bu durumu için şöyle buyuruyor Allah Teâlâ:
 
“O, hevâdan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
 
O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.” 13
 
Rabbimiz Allah, kendisine katıksız iman edenlere, Rasululllah Muhammed (s.a.s.)’e uymalarını ve itaat etmelerini emrediyor… Onlar, emredileni gereği gibi yaptıkları takdirde Allah’ın sevgisini ve rızasını kazanacaklardır…
 
“Allah, onlardan razı olmuştur, kendileride onlardan razı, (hoşnud-memnun) kalmışlaradır.” 14
 
“Allah kendisinin onları sevdiği, onlarında kendisini sevdiği…” 15
 
Allah’ı ve Rasulü Muhammed (s.a.s.)’i sevenler, bu sevginin bedelini hakkıyla ödedikleri takdirde, sevgilerinde sadık olduklarını isbat etmiş olurlar… Allah’ı sevdiğini iddia edenler, Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e uyup itaat ederek bedelini öder ve iddiasında sadık olduğunu isbat eder… Böylece sevdiğinin sevgisini ve rızasını kazanarak, O’nunla beraber olur…
 
Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor:
 
Rasulullah (s.a.s.)’e:
 
— Kıyamet ne zaman (olacak)? diye sordu.
 
O da:
 
“Sen, onun için ne hazırladın?” buyurdu.
 
O zât:
 
— Ben, kıyamet için çok namaz, çok oruç ve çok sadaka hazırladım. Lâkin ben, Allah’ı ve Rasulünü seviyorum, dedi.
 
Rasulullah (s.a.s.):
 
“Sen, sevdiklerinle beraber olacaksın.” buyurdu. 16
 
“Ben, Allah’ı ve Rasulünü seviyorum.”
 
Diyen muvahhid bir mü’min, bu iddiasını ispatlar ve iddiasında sadık olduğunu katıksız imanıyla, Sünnet üzere olan salih ameliyle belgeler ise, onun müjdesi:                  
 
“Sen, sevdiklerinle beraber olacaksın” dır.
 
Allah Azze ve Celle’yi  sevmenin isbatı, O’nun Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e uyup itaat etmek olduğunu beyandan sonra, Rasulullah (s.a.s.)’i sevmenin bedelinden bahsede biliriz… Rasulullah (s.a.s.), kendisine olan sevginin bedelini, hadislerinde Ümmetine bildirmiştir…
 
Abdullah b.  Muğaffel (r.a.) anlatıyor:
 
Bir adam, Rasulullah (s.a.s.)’e:
 
— Ya Rasulalllah, vallahi, ben seni gerçekten seviyorum! dedi.
 
Rasulullah (s.a.s.):
 
“O söylediğin söze dikkat et!” buyurdu.
 
Adam tekrar:
 
— Seni ben gerçekten seviyorum, dedi.
 
Rasulullah (s.a.s.):
 
“Söylediğin söze iyi dikkat et, ciddî misin?” buyurdu.
 
Adam:
 
— Vallahi, seni gerçekten seviyorum, diyerek üçüncü sefer aynı sözü tekrar etti.
 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
 
“Eğer beni seviyorsan, fakirliğe karşı bir kalkan hazırla. Çünkü fakirliğin, beni sevene doğru akması, selin durak yerine doğru akmasından daha hızlıdır!” 17
 
İşte, Rasulullah (s.a.s.)’i sevmenin bedeli!.. İddia sahibi, bu bedeli ödemeye kendisini hazır etmeli, fakirliğe karşı sabır kalkanını hazırlamalı ve tahammül zırhını kuşanmalıdır…  Allah’ı ve Rasulü (s.a.s.)’i her şeyden daha çok sevmek, tadına ulaşılmış kâmil imanın gereği, muvahhid mü’min olmanın vazgeçilmezidir. Sevgi noktasında ihlâslı ve sadık olan mü’min müslüman, gereğini yerine getirmeye hazır olmalıdır…
 
Bu hadisin şerhinde şunlar beyan edilmiştir:
 
“Hz. Peygamber, kendisini sevdiğini açıklayan sahâbîye, ne dediğini iyi düşünmesini söylemekle, sevginin gereğini hakkıyla yerine getirmenin zorluğunu ve bu yüzden başına gelecek güçlüklere, acılara, kederlere, bir takım belâ ve musibetlerin hedefi olmaya hazırlanmasını hatırlatmıştır.
 
Peygamberler, her hususta olduğu gibi, belâ ve musibetlere karşı sabır ve direniş göstermede de insanlığa örnek şahsiyetlerdir. Her Peygamber, insanları Allah’dan uzaklaştıran, bir takım putları ilâh edinen, menfaat ve çıkarcılık üzerine kurulmuş zulüm düzenlerine son vermek, yeryüzünde hakkı ve adâleti hâkim kılmak üzere gönderilmiştir. Dolayısıyla, bütün emperyalist, baskıcı, sapık ve çıkarcı çevreler, zulme dayalı düzenleri yıkıp adâlet esası üzere bir düzen kurmak için gelen tüm Peygamberlere karşı çıkmış, onlara en çirkin hakaret ve en ağır işkenceler yapmışlardır. Bu Peygamberlere inanalar da aynı eziyet ve işkencelere mâruz kalmışlardır.
 
İşte Peygamber Efendimiz, kendisini sevdiğini söyleyen Sahâbîye bütün bunlara karşı hazırlıklı olma gereğini hatırlatmış bulunmaktadır. Bunları duyan sahâbî, iman ve sevgisindeki samimiyetini ve ihlâsını göstermek üzere, söylediği sözü bu defa, Allah’a yemin ederek üç defa tekrar eder. Böylece kararlılığını ve bu yüzden başına gelecek her şeye, kısaca sevgisinin gereği ne ise onu yerine getirmeye hazır olduğunu açıkça belirtmiş olur. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, o sahâbînin başına gelecek ilk musibetin fakirlik olduğunu ve buna karşı bir zırh hazırlaması gereğini kendisine duyurur.” 18
 
Rasulullah (s.a.s.)’i gerçekten seven bir mü’min müslüman kişi, O’nun yolunda olur… O’nun yolunda olan, O’nun Sünneti üzere bulunup gereğince amel eden ise, O’nunla beraberdir… Böyle bir şahsiyet, Allah tarafından imtihan edilir… Çünkü gerek Peygamberler, gerekse ümmetleri imtihan olundular… Zorluklarla, belâlarla, musibetlerle ve sıkıntılarla imtihan olunanlar, sabır zırhını kuşanarak, imtihanlarını başarıyla neticelendirdiler…
 
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ:
 
“Yoksa sizden önceki gelip geçenlerin hâli başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda Rasul, beraberindeki mü’minlerle: ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyordu. Dikkat edin. Şübhesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.” 19
 
Bundan dolayı Rasulullah Muhammed (s.a.s.)’in Ümmeti, Rabbimiz Allah’ın öğrettiği duâ ile duâ etmektedirler.
 
“Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma.” 20
 
Rasulullah (s.a.s.)’i sevmek, O’nun izinden gitmek ile isbatlanır… O’nun izinde yürüyenler, O’nun karşılaştığı belâ, musîbet, zorluk ve sıkıntılarla karşılaşırlar… Fakirlik, bu imtihanların başında gelir… Dünya, ebedî kalınacak bir yer değildir… Fânî olan dünyada belli ve kısa bir zaman kalan insan, ölümü tattıktan sonra kabir hayatı, daha sonra tekrar diriliş ve ebedî bir hayata başlayış…
 
Ebu Hureyre (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
 
“Dünya, mü’minin zindanı, kâfirin cennetidir.” 21
 
Dünya zindanında rahatlık aramak, iman ehlinin işi olmamalıdır… Çünkü dünya, rahat etme yeri değil, ahiretteki ebedî hayata hazırlanma yeridir…
 
Rasulullah (s.a.s.) Ümmeti için en güzel, en hayırlı ve ev faydalı bir örnektir… 22 O’nu ihlâs ile seven sadık mü’min müslümanlar O’nun Sünneti üzere bir hayat sürmelidirler… O’nun Sünneti üzere yaşamaya çalışanların başına, Rasulullah (s.a.s.)’in başına gelenler gelebilir… Bundan dolayı maddî ve mânevî hazırlık içinde olmalı, önderi Rasulullah (s.a.s.) bu hâller O’nun başına geldiğinde nasıl davranmış ise, öyle davranılmalıdır… Sabırla, namazla, Allah’dan yardım istenmeli ve bilinmelidir ki, Allah’ın yardımı sabredenlerle beraberdir… Dünyevîleşmemeli, fânîyi, bâkîye fedâ etmeli ve tercihi bâkî olan olmalıdır… Hatırlayıp hatırlatalım!..
 
Sehl b. Sa’d es-Saidî (r.a.) anlatıyor:
 
Bir adam, (bir gün) Rasulullah (s.a.s.) yanına gelerek:
 
— Ya Rasulallah bana öyle bir amel (ibadet) göster ki ben, onu işlediğim zaman beni Allah sevsin ve insanlarda sevsin dedi.                                                                                                                                                                                                                                 
 
 Rasulullah (s.a.s.):
 
“Dünyaya rağbet gösterme ki, Allah seni sevsin ve insanların ellerinde bulunan (nimet ve imkânlar) dan yüz çevir ki onlar (da) seni sevsin.” buyurdu. 23
 
Hakikat bu…  Bu, böyle biline!..
 
 
 
Dipnot
 
 1- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İman, B. 8, Hds. 9.
 
     Kitabu’l-Edeb, B. 42, Hds. 70.
 
     Kitabu’l-İkrâh, B. 1, Hds. 2.
 
     Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B. 15, Hds. 67.
 
     Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İman, B. 10, Hds. 2759.
 
     Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-İman, B. 2, Hds. 4954-4955.
 
     Sünen-i İbn Mâce, Kitabu’l-Fiten, B. 23, Hds. 4033.
 
2- İmam Muhyiddin en-Nevevî, Sahih-i Müslim Şerhi –el-Minhâc, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2012, C. 1, Sh. 520.
 
3- Âl-i İmrân, 3/31-32.
 
4- İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri-Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azim, çev. Dr. Savaş Kocabaş, İst. 2010, C. 2, Sh. 398-399.
 
5-Âl-i İmrân, 3/81.
 
6- Kadı Beydâvî, Beydâvî Tefsiri, çev. Doç. Dr. Abdulvehhab Öztürk, İst. 2011, C. 1, Sh. 375-376.
 
7- Nisa, 4/80.
 
8- Nahl 16/44.
 
9- Nahl 16/64.
 
10- Nisa, 4/105.
 
11- Mâide, 5/48.
 
12- En’âm, 6/106. A’râf, 7/3. Ahzab, 33/2.
 
13- Necm, 53/3-4.
 
14- Beyyine, 98/8. Mücadele, 58/22.
 
15- Mâide 5/54.
 
16- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-Edeb, B. 96, Hds. 195.
 
      Sahih-i Müslim, Kitabu’l-Birri ve’s-Sılâ, B. 50, Hds. 161-164.
 
17- Sünen-i Tirmizî, Kitabü’z-Zühd, B. 24, Hds. 2454.
 
18- İmam Nevevî, Riyâ zü’s-Sâlihîn -Peygamberi-mizden  Hayat Ölçüleri, Terc. ve Şerh: Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Vdğ. İst. T.Y. C. 3, Sh. 231, Hds. 485’in Şerhi.
 
19- Bakara, 2/214.
 
20- Bakara, 2/286.
 
21- Sahih-i Müslim, Kitabü’z-Zühd, Hds. 1.
 
      Sünen-i Tirmizî, Kitabü’z-Zühd, B. 12, Hds. 2426.
 
      Sünen-i İbn Mâce, Kitabü’z-Zühd, B. 3, Hds. 4113.
 
22- Bkz. Ahzab, 33/21.
 
23- Sünen-i İbn Mâce, Kitabü’z-Zühd, B. 1, Hds. 4102.