KANIKSANMIŞ BAĞIMLILIKLAR
Her konuda, maalesef, belirlenmiş ve manipüle edilebilir bir konumda bulunuyoruz.
19/06/2013 - 16:31

Modern-seküler-maddiyatçı, mekanist-rasyonalist dünya görüşü, dünyayı manipüle edilebilir, sömürgeleştirilebilir, yağmalanabilir, talan edilebilir ruhsuz bir nesne gibi düşünür. Bu durum, modern tarihte insanlığın ve dünyanın çok derin bir yozlaşma, bayağılaşma, yabancılaşma ve parçalanma içerisine girdiğini gösterir. Modern - seküler aydınlanmacı akıl, dini alanı, etkiyi, ilgiyi, inancı değersizleştirerek dünyanın dışına sürgün edince, bütün dünya her türlü kötülüğe açık hale geldi. İslam dünyası toplumlarında kendisini yenileyemeyen zihinsel-düşünsel-kültürel dünyanın yaşlanması, üretkenliğini ve iradesini yitirmesiyle birlikte; toplumlarımız, içeriği ne olursa olsun, modern dünyanın ürettiği genç kültürün etki alanı içerisine girdi. Üretkenliğini yitirmiş yaşlı kültürleri taklit etmeye devam eden kuşaklar hiç bir şekilde özgün fikirler, yorumlar, çözümlemeler üretemediler. Bu nedenle de, toplumlarımızın temelden dönüşümü için, hiç bir biçimde uzun soluklu bir yürüyüş başlatılamadı. Bu konuda bütünlüklü bağımsız bir siyasal felsefe ve mücadele oluşturulamadı.
 
Küreselleşme çağında Müslümanlar yeni bir gerçeklikle sınanıyor. Küreselleşme, Batı dışı kültürleri yok eden, kültürel bir örnekleşmeyi bütün toplumlara bir şekilde dayatıyor, Batı dış: bütün kültürleri ötekileştiriyor. Öteki olmak demek, her durumda her yerde edilgen olmak demek. Konuşma, düşünme, yorumlama özürlü olmak demek. Kendi kendilerine yeterli olmayı başaramayan kültürler, siyasetler, ekonomiler, küresel kültüre/ekonomiye/siyasete entegrasyonu seçiyor. Bu gelişmeler karşısında, Müslümanlar olara tutarlı yüzleşmeler/hesaplaşmalar gerçekleştiremiyoruz.
 
Her konuda, maalesef, belirlenmiş ve manipüle edilebilir bir konumda bulunuyoruz.
 
Reelpolitik stratejiler, siyasal ihtiyaçlar/ittifakla çok acımasız, çok ahlaksız hesaplar yapılmasına, ilişkiler kurulmasına neden olabiliyor. Emperyal/küresel sistemin çizdiği sınırlar dışında konuşmak, yazmak, yorumda bulunmak, siyaset üretmek büyük cesaret istiyor. Hepimiz bir şekilde tüketim kapitalizmini bir parçası haline geliyoruz. İnsanlar kendilerini markaların yardımıyla ifade ediyor. Bütünüyle imajlar dünyasında yaşıyoruz. İslami kesimler de, gösterişçi tüketim sistemi içerisinde yerlerini almışlardır. İslami kesimlerle tüketim kapitalizmi arasında hiç bir gerilimin olmaması, kültürel bir çatışma yaşanmaması çok düşündürücüdür.
 
Müslümanlar olarak çok karmaşık yanılsamalar içerisinde bulunuyoruz.
 
Kanıksanmış bağımlılıklar yaşıyoruz.
 
Zaman zaman prangalarımızı yenilemekten başka bir şey yaptığımızı iddia edemeyiz.
 
Hangi konuya ilişkin olursa olsun, muvafakat da, muhalefet de, sistemin çıkarları doğrultusunda, medya propogandası yoluyla üretilebiliyor.
 
Manevi kontrol, manevi/duygusal manipülasyon yoluyla yani, dini hizmetler aracılığıyla kitle psikolojisi yönetilebiliyor, hoşgörü üretilebiliyor, uyum sağlanabiliyor. Kitlesel uyumluluk sağlanınca, kitlelerin duygularını/düşüncelerini/ algılarını sorgulamakta zorlanıyoruz. Her tür sorgulama risk almayı gerektiriyor. Sürüler halinde düşünmeye ikna edildiğimiz için, eleştirel düşünceye, tavra, tarza, duruşa ihtiyaç duymuyoruz. Günümüzde İslami “hizmetler” de büyük ölçüde ticarileşiyor. Hizmetler, duyguların manipülasyonu, kurmaca/düzmece öyküler/menkıbeler yoluyla sürdürülüyor. Tüketim alış kanlıklarımız nasıl reklam ve propoganda aracılığıyla yönetiliyorsa, cemaat tercihlerimiz de duygusal propoganda yöntemler tarafından belirleniyor. Propoganda kitleleri duygusal otomalara dönüştürüyor. Eleştirel irdelemeler yapmadığımız için, yapay olarak şişirilen propoganda yalanlarına inanabiliyoruz. Propoganda, insanları kendi köleliklerinden hoşnut hale getirebiliyor. Herkes gibi düşünmeyenleri terörize eden bir geleneğimiz var. Bir bilinç devrimi gerçekleştirmek istiyorsak, bu geleneğin aşındırılması gerekir.
 
Zihinsel bağımsızlık olmadan yeni bir kültür, genç ve üretken bir kültür inşa edemeyiz.
 
Zihinsel özgürleşme, İslami bütünün/otoritenin, seküler otorite karşısında bağımsızlığını kazanmasıyla başlayabilir. Seküler sınırlar içerisine hapsedilen, İslami bir inşa'dan, ilgi ve çabadan söz edilemez. Din'i, antik bir kurum gibi, antik bir ilgi ve kültür gibi gören, özel inanca indirgeyen, tepeden inme şiddetli sekülerleşmeye karşı, İlahi vahyin/aklın bilincin/ruhun/kalbin bütünlüğünü sağlayabilecek, yeni bir dili/ ufku ve varoluşu hayata/tarihe kazandırabiliriz. Konformist-sağcı-gelenekçi bir din algısı, seküler otoriteye karşı hiç bir şey yapamaz. İtaat ve uyumluluğu kutsallaştıran, konformist bir gelenek, yeni bir fikir üretemez, muhalefet ve mücadele üretemez.
 
Eleştirel gücü olan bir dil ve söylem oluşturabilmeliyiz. Ancak, bağımsız hareket etmeyi başarabildiğimiz takdir de, her şeyi bütün açıklığıyla konuşabiliriz. Ne tür bir bağımlılık olursa olsun, her tür bağımlılık, yanlış giden şeyler hakkında sesimizi yükseltmemize engel oluyor. Anaakım medya sansasyonel ayrıntıları, basit sıradan öyküleri, tek yanlı yorum ve çarpıtmaları, yoğun olarak gündemde tutarken, Türkiye’nin bölgesinde cereyan eden olaylar/gelişmelerle ilgili olarak eleştirel yayınlar yapamıyor. Suriye'nin icat edilmiş “muha lif” unsurlar aracılığıyla, İsrail için tehdit olmaktan çıkarılması, Amerika-İsrail çıkarlarına göre yeniden şekillendirilmesi, İran'ın her alanda etkisiz hale getirilmesi, yalnızlığa mahkûm edilmesi, Irak'ın işlevsiz kılınması, Filistinlilerin kendi sınırlarını kontrol edemeyecek, kendi kendisini savunma iradesini geliştiremeyecek bir noktaya kilitlenmesi, Filistinlilerin saygı ve tanınma sorunlarının derinleşmesi, emperyal faşist silahlı güçler tarafından İslami onurun hayasızca çiğnenmesi gibi konular etrafında kapsamlı, sorgulayıcı sorular sormuyoruz.
 
Ahlaki temelleri olmayan pragmatik politikalardan romantizmler üretmeye çalışıyoruz.
 
Dünyanın bütünüyle finansallaştırıldığı, elektronikleştiği bir zamanda, özgürlükler, yalnızca finansal özgürlükten ibarettir. Emperyal-küresel sistemin, şu veya bu ülkeye “demokrasi” götürüyoruz şeklindeki iddiasını, ilgili ülkeye emperyalizm, sömürü ve yıkım götürüyoruz şeklinde anlamak ve yorumlamak gerekir. Teknolojik akılcılık, bilimsel-teknik uzmanlaşmayı mutlaklaştıran teknokrasi, teknolojik önyargılar, insanlığa mekanik kitle katliamları çağını yaşattığı gibi, insani varoluşun ve değerler dünyasının parçalanmasını/yıkılışını da yaşattı Seküler zamanlar ve seküler iktidar, İslam’ın hayata/tarihe/siyasete dönüşü fikrini hiç bir şekilde düşünülemeyecek, düşünülmesi imkânsız bir konu haline getirdi. Seküler iktidarın bu korkunç meydan okuması ve tahakkümünü aşarak; bu konuda İslami cevaplar üretecek, somut bir model ortaya koyacak çözümlemeler, ortaya konuluncaya kadar yeni bir başlangıç yapılamaz.