KUR’AN’DA AİLE MODELLERİ-1
“Şüphe yok ki Allah Âdem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini, İmran ailesini kendi çağının insanları arasından seçerek üstün kıldı.” (Ali İmran 3/33)
12/08/2013 - 08:51

Kur’an’da “ev” için iki kelime kullanılır: Beyt ve dâr.

Birincisi kök olarak “gecelenen mekân” için kullanılır.

İkincisi ise “sürekli insanların deveran ettiği, sağlam bir dîvar’ı (duvar) olan, girilip çıkılan, bazen sosyal işlevi de olan mekân” için kullanılır.

Çadır beyt’tir, fakat taş binadâr’dır. Her çadır beyt’tir, fakat Kâbe’ye verilen Beytullah (Allah’ınevi) adından da anlaşılacağı gibi, her beyt çadır değildir.

İki kelime de ilerleyen zamanda birbirlerinin yerine kullanılmıştır.

 

-Kur’an’da aile için ‘ehl’ve‘âl’kelimeleri kullanılıyor.

Pek çok âyette aileye, ailenin önemine, aile hukukuna, eşlerin görevlerine, evlenme ve boşanma kurallarına, ailenin İslâmî davetteki yerine, ailenin ‘sekine‘ yeri oluşuna işaret ediliyor.

Âdem’le birlikte eşinden bahsetmesi, insan cinsine ve inasanın eşssiz olmadığına, onun iki kutuplu yaratıldığına, ev hayatına işarettir. Âdem’in dünya hayatını anlatan âyetlerde oğullarından bahsetmesi, kurumun insanlıkla yaşıt olduğunu ve aile kurmanın insanın görevi olduğunu altını çizmektir.Yine bu âyetler ilk ailede olan ciddi bir olaydan, bir kardeşi diğerinin öldürmesinden söz edip, mü’minleri ‘siz böyle olmayın, siz böyle yapmayın’ diye uyarıyorlar.

 

-Kur’an’da bahsedilen aileler

Kur’an örnek ve model şahsiyetlerden söz ettiği gibi örnek ve model ailelerden de söz açıyor.Örnek olarak verilen ailelerin yedisi tanesi olumlu bir tanesi olumsuz tip. Kur’an bu ailelerin yaptıkları bazı işleri, eylemlerini ve faaliyetlerini, anlayışlarını, imanî tutumlarını, tavırlarını ve mücadelelerini anlatarak onları örnek olarak takdim ediyor. Onlarla ilgili âyetleri okur eknn için örnek olarak sunulduklarını satır aralarında anlamak mümkün.

Bu örnek aileler:

 

1-      Âl-i İbrahim

‘Âl’, sözlükte aile demek olup bir kimsenin yakınında olanları anlatır. Nesep nisbeti olarak kullanıldığı gibi, daha önde olan kimselere tamlama olarak kullanılır. Mesela, âl-i recül (kişinin ailesi), 

İbrahim'in (as) ailesine, soyundan gelenlere ve milleti, yani O’nun dinine tabi  olanlara da bu isim veriliyor.

Kur’an’da iki âyette geçmektedir.

“Şüphe yok ki Allah Âdem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini, İmran ailesini kendi çağının insanları arasından seçerek üstün kıldı.” (Ali İmran 3/33)

Yoksa onlar, Allah'ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara hased mi ediyorlar? Oysa İbrahim soyuna Kitab'ı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik.”(Nisa 4/54)

Şüphesiz ki Âl-i İbrahim’e öncelikle onun iki seçkin peygamber olan oğulları, İsmail ve İshak dahildir. Sonra onların güzide anneleri, sonra İshak’ın oğlu Ya’kub ve onun oğlu Yusuf ve bu ailelerin müslüman fertleri dahildir.

Âl-i İbrahim tabirinin Hz. Peygamberin (sav) ümmetini de içine aldığını söyleyenler de olmuştur. Bu görüşe göre İbrahim milleti ile Âl-i İbrahim aynı manadadır.

Allah (cc) bu aileye şeref ve izzet, mülk ve hikmet verdiğini, âlemlere üstün kıldığını haber veriyor. 

Baba İbrahim peygamber. Seçkin bir peygamber, örnek bir insan. Hem de seçkin insan... İki oğul; İsmail ve İsmail... İkisi de peygamber. İkisi de seçkinlerden, salihlerden, iyilerden. İshak’ın oğlu ya’kub, onun oğlu Yusuf... Her ikisi de peygamber. Hepsi de seçkinlerdei, iyilerdendi.

İbrahim ailesi böyle bir aile idi. Allah’a teslimiyetin, imana sadakatin, fehdakarlığın, Allah için vazgeçebilmein, Allah’a kurbiyyet (yakınlılık) için kurban olabilmenin, Allah’tan gelenlere razı olmnaın mükemmel örneği. Bütün bir aile, baba, anneler ve oğullar, sonra torunlar... Öyle bir aile ki hem ismi, hem hatırası asırlrca mü’minlerin yâdında. Unutulmuyor, seviliyorlar, gıpta ile anılıyorlar.

Hem bu aileyi hem de onlarla birlikte mü’min olanları bütün müslümanlara örnek olarak gösteriyor.

“İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır...” (Mümtehıne 60/4)

Hac ibadeti baba oğul ve anneden oluşan bir ailenin tarihe geçen tevhidi mücadelesidir. Adeta hacca giden herkese, bu model ailenin rolünü bir kez daha canlandırma, kendi şimdi ve buradalarına taşıma teklif edilmektedir.

Hacca giden herkesten, baba İbrahim’i, anne Hâcer’i ve oğul İsmail’i kendisine çağdaş kılması istenmektedir. Bu, İbrahim ailesinin ürettiği dillere destan örnekliğin Allah tarafından kabulünün bir ödülüdür. Bu ilahi ödül üzerinden tüm zamanların mü’minlerine kendilerinin de böyle model aileler üretmeleri öğütlenmektedir.

Müslümanlar her namazda İbrahim ailesine salat ederler. (Kütüb-ü Sitte tercümesi, 7/136)

“Allahümmesalli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrâhime ve alâ âliİbrâhim. İnneke hamîdün mecîd.”

Türkçesi: “Allahım! Muhammed’eve Muhammed’in ailesine rahmet et, İbrahim’e ve İbrahim’in ailesine rahmet ettiğin gibi. Şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin.”

 Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârekte alâ İbrâhime ve alâ âli İbrâhim. İnneke hamîdün mecîd.

Türkçesi: Allahım! Muhammed’eve Muhammed’in ümmetine bereket ver. İbrahim’e ve İbrahim’in ümmetine verdiğin gibi. Şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin.”

 

2-      Âl-i Lût

Kur’an, Lût peygambere iman eden az bir topluluğa ‘Âl-i Lût’ demektedir.

Lût (as)  kavmini Hakka davet etti. Ancak;

“Kavminin cevabı sadece: "Lût ailesini memleketinizden çıkarın; çünkü onlar (bizim yaptıklarımızdan) uzak kalmak isteyen insanlarmış!" demelerinden ibaret oldu.

Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısı müstesna; onun geride (azaba uğrayanların içinde) kalmasını takdir ettik.”  (Neml 27/56-57)

Lût kavmi, kendilerini doğru yola davet eden bir peygamberi sürgün ile tehdit ettiler. Kendileri gibi çirkin fiili yapmayanlarla; ‘güya temiz kalmak isteyenlermiş’ diye alay da ettiler. Onların alay ettiği kimseler Hz. Lût’un davetine uyan inananlardı.

Hz. İbrahim’e gelen melekler, Lût kavminin cezasını haber vermek üzere geldiklerini, onların bu cezayı hak ettiklerini söylediler ve şöyle dediler:

“Ancak Lût ailesi hariç. Onların hepsini kurtaracağız.(Fakat Lût'un) karısı müstesna; biz onun geri kalanlardan olmasını takdir ettik."(Hicr15/59. 

Biz de üstlerine taş (yağdıran bir fırtına) gönderdik. Ancak Lut ailesinisehervaktikurtardık.“(Kamer 54/34)

Bu âyatte de Âl-i Lût ile ona inanan müslümanların kasdedildiğini görüyoruz. Kişiye en yakın olması gereken hanımı ise hz. Lût’un ailesinden sayılmıyor.

Melekler Hz. Lût’a şöyle dediler:

Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından yürü. Sizden hiç kimse, sakın dönüp de ardına bakmasın, istenen yere gidin.”  (Hıcr 15/65)

Hz. Lût’un gecenin son kısmında yola çıkaracağı kişiler sadece akrabaları değil, ona iman eden bütün mü’minlerdi.

Âl-i Lût; çok yüzsüz ve utanmaz bir topluluk içinde, onların alaylarına ve tahditlerine aldırmayarak hak ve fazilet yolunu benimsemiş, Hz. Lût’un davetinin doğru olduğuna inanan, bu tercihlerinden dolayı da kavmin uğratıldığı toplu cezadan peygamberleri ile birlikte kurtulan; bir anlamda şeref kazanan seçkin müslümanlardı.

 

3-      Âl-i Ya’kub

Allah’ın bol bol nimet verdiği ve seçkin kıldığı Hz. Ya'kub ve onun neslinden gelenler demektir. Kur’an’da iki âyette geçmektedir.

Hz. Yusuf gördüğü rü’yayı babası Ya’kub’a anlatınca o şöyle dedi:

“(Babası:) Yavrucuğum! dedi, rüyanı sakın kardeşlerine anlatma; sonra sana bir tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.  İşte böylece Rabbin seni seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya'kub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Çünkü Rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.”(Yusuf 12/6-7)

Ya’kub ailesi pek çok nimete, ilâhî lütfa, bereket ve şerefe kavuşmuştu. Ya’kub peygamberin soyu Mısır’da saygın bir yere sahipti. Yukarıdaki âyette buna işaret edildiğini söyleyebiliriz.

Hz. Zekeriyya, kendisi ve karısı yaşlanmışken Allah’a dua etti ve kendisine bir erkek evlat nasip etmesi niyazında bulundu. O duasının sonunda şöyle diyordu:

Ki o bana vâris olsun; Yakup hanedanına da vâris olsun. Rabbim, onu rızana lâyık kıl!” (Meryem 19/6)

Ayette de ‘âl’ kelimesinin dar anlamda, daha çok Ya’kub peygamberin ailesini, soyunu anlatmak üzere kullanıldığını söyleyebiliriz.

Bazı tefsircilere göre ise ikinci âyette geçen Ya’kub Hz. Zekeriyya zamanında yaşayan ve onun akrabası olan Ya’kub ibnu Mâsân’dır, yani İmran’ın kardeşidir. Her ikisi de Süleyman peygamberin soyundan gelirler. Dolaysıyla âyette kasdedilen İmran âilesidir.

 

4-      Âl-i Musa/Âl-i Harun

Kur’an’da bir âyette geçiyor.

İsrailoğulları Hz. Musa’dan sonra o günün peygamberine; “ Rabbine dua et de bize bir kumandan göndersin de onunla birlikte Allah yolunda cihad edelim” dediler.

Peygamberleri de onlara Allah’tan aldığı vahiyle kumandanlarının Tâlût olduğunu haber verdi. Ancak onlar Tâlût’un hükümdarlığına itiraz ettiler. Peygamberleri onlara; “Allah mülkü dilediğine verir. O sizin için Tâlût’u seçti” deyince Allah’ın hükmüne razı oldular.

“Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabut'un size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o Tabut'un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun ailelerinin bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alâmet vardır, dedi.”(Bakara 2/248)

Tabut’un ne olduğu konusunda Kur’an yorumcularının sözbirliği yoktur. İçinde Musa ve Harun ailesinden kalan değerli emanetler vardı.

Burada ‘âl’ kelimesi Hz. Musa ve Harun’un ailesini ve onlara iman edenleri işaret etmiş olabilir.

Nitekim başta Hz. Musa’nın kendisi, ailesi ve ona iman edenlerin İslâm uğruna yaptıkları mücadele, çektikleri zorluklar, uğradıkları zulümler Kur’an’da anlatılmaktadır.

Özellikle oğlunu Allah yoluna feda eden Musa’nın annesinin tavrı, Hz. Şuayb’ın kızlarından birinin onu eş olarak seçmesindeki incelik, Mısır’da evlerin ibadet hane haline getirilmesinin vurgulanması dikkate değer.

 

5-      Âl-i Davud

Kur’an’da bir âyette geçmektedir.

Allah (cc), Hz. Davud’a ve oğlu Hz. Süleyman’a, diğer insanlardan hiç birine verilmeyen nimetler verdi. Onları âlemlere üstün kıldı. Sonra da onlara:

“Şükredin ey ‘Davud ailesi’; çünkü kullarım içinde hakkıyla şükreden zaten azdır.” (Sebe’ 34/13)

Kur’an, Davud ailesinin kimlerden oluştuğunu söylemiyor.  Kur’an ‘âl’ kelimesini bazen hanedân, etrafındaki topluluk, bir kimsenin bağlıları, çevresindeki kişiler/adamlar anlamında kullanıyor. Bu anlamdan hareketle Davud ailesi, kendi aile fertleri ve çevresindeki mü’minlerdir denilebilir.

Bu ailenin peygamber olan iki bireyini Kur’an övgüyle anmaktadır. (Enbiya 21/79. Neml 27/14)

Bir başka âyette yine onlara verilen bir çok nimet sayıldıktan sonra;

“…(Artık) siz de (bunlara karşılık) salih amellerde bulununuz…”(Sebe’ 34/11) denilmektedir.  Davud ailesinin karakteri şükretmek ve salih amel işlemek olduğunu söyleyebiliriz.

 

6- Âl-i İmran

“Şüphe yok ki Allah Âdem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini, İmran ailesini kendi çağının insanları arasından seçerek üstün kıldı…Bunlar birbirinden gelme bir nesillerdir. Allah işiten ve bilendir.”(Âl-i İmran 3/33-34)

Kaynaklara göre Hz. Musa’nın ve hz. Harun’un babasının adı İmran olduğu gibi Hz. Meryem’in babasını adı da İmrandır. Hz. Meryem’in soyu Süleyman (as) tarafından Yakub’a (as), oradan hz. İbrahim’e ulaşır. Yine Hz. Musa da hz. İbrahim soyundan gelmektedir. İster Meryem’in babası, isterse Hz. Musa’nın babası kasdedilmiş olsun, her iki aile de şereflidir, yücedir, aynı soydan gelmektedir.

Âyette örnek gösterilen diğer aile “İmran ailesi”dir. En geniş anlamıyla Dede İmran, anneanne Hanne, kız Meryem, torun İsa, teyze Elişa (Elizabet), kocası Zekeriya ve onun oğlu Yahya’dan oluşan bir aile.

Bu ailenin çekirdeğini oluşturan Hz. Hanne, Hz. Meryem ve Hz. İsa üçlüsünün kıssası, Kur’an tarafından rehberlik meselesine bir çözüm olarak sunulmaktadır. Bu üçlünün kıssası “üç kuşakta adayış” kıssasıdır. Allah’a adamak ve adanmanın ödülünün Allah tarafından özel bir terbiye ile yetiştirilmek olduğunu öğreten bu kıssa, muhataplarına “Beni kendinize çağdaş kılın! Beni kendi zamanınızda yeniden üretin!” diyen mesajlarla doludur. (M. İslamoğlu, K. Hayat)

Allah (cc) bu iki aileyi insanlar arasından seçti, onları kötü sıfatlardan temizledi, güzel huylarla bezedi.

(Devamı var)

 

Hüseyin K. Ece

07.08.2013

Zaandam/Hollanda