BU VASİYET HEPİMİZE!
“Mü’min müslümana söylenen sırr, onun yanına bırakılan kıymetli bir emanettir… Mü’min emanetin saklanmasında emin bir şahsiyettir… Emanete riâyet eden bu emin oluş, mü’minin katıksız imanından kaynaklanmaktadır… “
12/08/2013 - 16:04

Enes (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.), bana ilk vasiyetinde şöyle buyurdu:

“Oğulcuğum, sırrımı sakla ki, mü’min olasın.”

Annem ve Rasulullah (s.a.s.)’in hanımları, bana Rasuullah’ın sırrını sordular ancak onlara bunu söylemedim. Rasulullah’ın sırrını hiçbir kimseye asla söylemem.

(Rasulullah sonra şöyle buyurdu:)

“Evinden çıktığın zaman Ehl-i Kıble’den karşılaştığın herkese selâm ver. Böyle yaparsan evine, günahları affedilmiş olarak dönersin.

Oğulcuğum, evine girdiğin zaman, kendine ve aile halkına selâm ver.

Oğulcuğum, hiç kimseye kalbinde kin ve nefret hislerini duymadan sabahlayabilir ve akşamlayabilirsen, bu, senin hesabını kolaylaştırır.

Oğulcuğum, bu vasiyetimi yerine getirirsen, senin için hiçbir şey ölümden daha sevimli olmayacaktır.”1

“Âlemlere rahmet olarak gönderilen” Rasulullah (s.a.s.), Enes b. Mâlik (r.a.)’a yaptığı bu vasiyet, her muvahhid mü’mini kuşatıcıdır… Enes b. Mâlik’e yapılan vasiyet, kadın olsun, erkek olsun her katıksız iman edip, salih amel işleyen mü’min müslümanlar içindir de!..

Birçok hakikatı içinde barındıran bu kapsayıcı vasiyete hassasiyetle dikkat edip, cümle cümle tahlil ederek, bize düşen payımızı almaya gayret edelim!..

1- Sırr saklamak

“Oğulcuğum, sırrımı sakla ki, mü’min olasın.”

Mü’min müslümana söylenen sırr, onun yanına bırakılan kıymetli bir emanettir… Mü’min emanetin saklanmasında emin bir şahsiyettir… Emanete riâyet eden bu emin oluş, mü’minin katıksız imanından kaynaklanmaktadır…

Rabbimiz Allah, mü’min müslüman kullarının özelliklerini beyan ederken şöyle buyurur:

“Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riâyet ederler.” 2

“Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyen) riâyet edenlerdir.” 3

Enes b. Mâlik (r.a.), emanete riâyet eden mü’min müslümanların öncülerinden ve onlara örnek olan bir şahsiyet olduğu için, önderi Rasulullah (s.a.s.)’in sırrını ne annesine, ne de mü’minlerin anneleri olan Rasulullah’ın hanımlarına söylememiştir… Çünkü Rasulullah O’na, “sırrını saklamasını” emir buyurmuş ve sırrını O’na emanet etmiştir… O da, bu emanete sahib çıkmış ve ömür boyu korumuş, hiç kimseye açmamıştır…

Sabit naklediyor.

Enes (r.a.) anlatıyor:

Ben, çocuklarla oynarken, Rasulullah (s.a.s.) yanıma geldi. Bize selâm verdi ve beni bir hâcete gönderdi. Bu sebeble annemin yanına dönmekte geciktim. (Eve) geldiğim vakit annem:

Niye geciktin? diye sordu.

—Rasulullah (s.a.s.), beni bir hâcete gönderdi, dedim.

—Hâcet ne imiş? diye sordu.

—O sırdır! dedim.

—Sakın, Rasulullah (s.a.s .)’in sırrını kimseye söyleme! dedi.

Enes:

—Vallahi, bunu bir kimseye söyleyecek olsam, sana söylerdim ya Sabit! demiş. 4

Enes ibn Mâlik (r.a.) anlatıyor:

“Rasulullah (s.a.s.), bana bir sırr söyledi. Artık ben o sırrı, Rasulullah’dan sonra da kimseye haber vermedim. Yemin olsun, annem Ümmü Süleym de onu benden sordu. Ben o sırrı, O’na da haber vermedim. 5

Merhamet edilmiş, vasat ve şahid Ümmetin en hayırlı nesli olan Ashâb-ı Kirâm içinde Enes ibn Mâlik(r.a.), sırr saklama konusunda yalnız değildir…

Abdullah b. Ca’fer (r.a.) anlatıyor:

—Bir gün Rasulullah (s.a.s.), beni terkisine aldı da bana sırr olarak bir söz söyledi ki, ben onu, insanlardan hiçbir kimseye söylemem! 6

Aneze (kabilesin)den (olan) bir adamdan (rivayet edildiğine göre) kendisi, Ebu Zerr’e Şam’dan sürgün edildiği zaman:

—Ben, sana Rasulullah (s.a.s.)’in hadislerinden bir hadisi sormak istiyorum, demiş.

Ebu Zerr de:

(Rasulullah’ın) sır(ların)dan değilse, bende sana haber veririm, cevabını vermiş. 7

Selef-i Salihin böyle idi!.. Onlar, salih amel işlemede, güzel ahlâklı olmada ümmetin öncüleridir…

 

Rasulullah (s.a.s.)’in “İman ve Cihad” mektebinde yetişen bu değerli şahsiyetler, kendilerinden sonra gelenlere örnek teşkil etmişlerdir… Sırr saklama konusunda, sadece Rasulullah (s.a.s.)’in söz konusu değildir… Bütün mü’min müslümanların sırları, korunma konusunda aynıdır… Bu bir emanettir ve emanete riâyet edilmeli, ihanet edilmemelidir!..

Cabir b. Abdullah (r. anhuma)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Bir kimse sağına-soluna bakıp bir kimseye, bir söz söylerse, o söz, bir emanettir. (Sırrdır, ifşâ edilmemelidir).” 8

İmam Hasan el- Basrî (rh.a.) şöyle der:

—Bir kişi, birine bir şey söyler de:

“Bunu, kimseye söyleme” derse, o söz, dinleyen için bir emanettir! 9

Rabbimiz Allah Teâlâ, katıksız iman eden kullarına, emaneti korumayı ve ihanet etmemeyi emreder:

“Ey iman edenler, Allah’a ve Rasulüne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin.” 10

2- Her Müslüman’a Selâm Verip Yaymak

Rasulullah (s.a.s.), Enes ibn Mâlik (r.a.)’a:

“Evinden çıktığın zaman Ehl-i Kıble’den karşılaştığın herkese selâm ver. Böyle yaparsan evine, günahları affedilmiş olarak dönersin” buyurur ve bu buyruk, ümmetin her ferdî için geçerlidir…

Rasulullah (s.a.s.)’in hadisinde geçen “Ehl-i Kıble” tabiri hakkında “İslâm Ansiklopedisi”nde şu bilgiler verilmiştir:

“Kâbe’ye doğru yönelerek namaz kılanlar” anlamındaki ehl-i kıble (ehlu’l-kıble) tamlaması, İslâm literatüründe çeşitli kelâm ekolleri tarafından, kendilerince küfre girmediği kabul edilen ve Kâbe’ye doğru yönelerek namaz kılmanın farz olduğuna inanan (veya bunu bilfiil icrâ eden) değişik mezheblere bağlı bütün müslüman zümreleri ifâde etmek üzere kullanılan bir tabirdir. Kur’ân ve hadis metinlerinin İslâm âlimlerince farklı şekillerde yorumlanmasının bir sonucu olarak müslümanlar arasında bazı fikrî ihtilafların ortaya çıktığı, sonuçta değişik itikadî ekollerin oluştuğu, bunların da kendi görüş ve çözümlerini benimsemeyen grupları yanlış yolda addettikleri tarihî bir gerçektir. (………)

Farklı ekollere bağlı olmakla beraber mutedil ve müsamahakâr çizgide yer alan İslâm ulemâsının büyük çoğunluğu, kendileri dışında kalan diğer mezheb mensublarını müslüman sayabilmek için onların, Allah’dan başka ilâh bulunmadığına ve Hz. Muhammed (s.a.s.)’in O’nun elçisi olduğuna inanmalarının yanında ‘Zârûrat-ı diniyye’ denilen temel İslâmî hükümleri kabul etmelerini gerekli görmüşlerdir.” 11

Enes (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Her kim bizim kıldığımız namazı kılar, kıblemize yönelir ve kestiğimizi yerse, Allah’ın ve Allah Rasulünün ahd ve emânını hak eden müslüman, işte odur. Artık öyle olan bir kimsenin ahd ve emânı hususunda Allah’a (ve Rasulüne) ihanet etmeyin.” 12

Allâme İbn Hacer el-Askalânî (rh.a.), “Fethu’l- Bârî” adlı Sahih- Buhârî şerhinde şunları beyan eder:

“Bu hadis, insanların dışa yansıyan davranışlarına göre anlaşılacağını gösterir. Bu yüzden kim dini sembollere riâyet ederse, aksine bir davranış sergilemediği sürece müslümanlar gibi muamele görür.” 13

Tanıdık olsun veya olmasın her müslümana selâm vermek ya da selâmını almak gerekir... Selâm, müslümanlar arasındaki sevgiyi, dostluğu ve kardeşliği pekiştirir, uzaklaşanları yakınlaştırır, küskünlüğü giderip barışı getirir... Bundan dolayı önderimiz Rasulullah (s.a.s.): “Ehl-i Kıble’den karşılaştığın herkese selâm ver!” buyurmuştur...

Abdullah İbn Amr (r.a.) anlatıyor:

Bir adam, Rasulullah (s.a.s.)’e:

—İslâm’ın hangi ameli hayırlıdır? diye sordu.

Rasulullah:

“İnsanlara yemek yedirirsin, bildiğine ve bilmediğine selâm verirsin!” buyurdu.14

Ammar b. Yasir (r.anhuma) şöyle der:

—Üç şeyi her kim bir araya getirebilirse, imanı tam toplamış olur:

Nefsine karşı olsa da insafı elden bırakmamak.

Herkese selâm vermek.

Fakir iken de infâk eylemek.15

Ümmet arasında selâmı yaymak ile sevgi bağlarını sımsıkılaştıran, böylece ümmetin ferdlerinin birlik ve beraberliğini sağlayan muvahhid mü’minler, çok büyük ve hayırlı bir iş başarmış, salih bir amel işlemiş olurlar... Bu salih ameli başarıp, devamlı hâle getiren mü’min müslümanlar, Rasulullah (s.a.s.)’in:

 “Böyle yaparsan evine, günahları affedilmiş olarak dönersin” müjdesine nâil olurlar...

3- Eve girerken Aile Halkını selâmlamak

Rasulullah (s.a.s.) vasiyet ediyor:

“Oğulcuğum eve girdiğin zaman, kendine ve aile halkına selâm ver!”

Rasulullah (s.a.s.)’in bu vasiyeti, Âlemlerin Rabbi Allah’ın, mü’min müslüman kullarına bir emridir...

Şöyle buyurur, kendisinden başka hak ilâh olmayan Rabbimiz Allah Azze ve Celle:

“Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından kutlu, güzel bir yaşama dileği olarak birbirinize selâm verin.”16

Enes ibn Mâlik (r.a.) rivayet eder:

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Oğulcuğum, ailenin yanına girdiğin zaman selâm ver, senin ve evinin halkı için bereket olur.”17

Ebu Umâme el-Bâhilî (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Üç kişi vardır ki, üçü de Azîz ve Celîl olan Allah’a emanettir.” (.........)

(Üçüncüsü:) Evine selâmla giren kimsedir. Bu kimse de, Azîz ve Celîl olan Allah’ın emanetindendir.”18

Muvahhid mü’min, evlerinden ayrılırken hâne halkına selâm verir, onların afiyeti için duâ ederler...

Evlerine dönüp geldiklerinde ise, besmele çekerek eve girer ve hâne halkına güler yüzlü olarak selâm verirler... Kendilerine en güzel bir ses tonuyla hitap edip hâl-hatır sorarlar... Bu selâm ve bu davranış, hâne halkı için bir sevgi kaynağı ve bir bereket olur... Aile ferdleri kaynaşır, muhabbet ve hürmetleri artar... Muvahhid ailenin huzurlu yapısını korumak, en büyük bir görevdir... Ailenin, iman, Tevhid ve salih amel üzere olan yapısının korunması, mü’min müslümanların baş vazifesi olmalıdır... Ailesinde huzuru ve barışı sağlayamamış hiçbir ferd, toplumda başarılı olamaz...

4- Mü’minlere Kin ve Nefret Beslememek

Rasulullah (s.a.s.), vasiyetine devamla şöyle buyurur:

“Oğulcuğum, hiç kimseye kalbinde kin ve nefret hislerini duymadan sabahlayabilirsen ve akşamlayabilirsen, bu, senin hesabını kolaylaştırır.”

Muvahhid mü’minin kalbinde, hiçbir mü’min müslümana karşı kin ve nefret olmamalı... Mü’minler, kendi aralarında merhametli ve muhabbetlidirler... Onların kini, nefreti ve düşmanlığı, Allah düşmanları olan müşrik ve kâfirleredir... Zalim ve tağut olanlaradır...

Şöyle buyurur Rabbimiz Allah Teâlâ:

“Muhammed, Allah’ın Rasulüdür. Ve O’nunla birlikte olanlar da kâfirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rükû edenler, secde edenler olarak görürsün.” 19

“İbrahim ve O’nunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: ‘Biz, sizlerden ve Allah’ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp inkâr ettik. Sizinle aramızda, siz Allah’a bir olarak iman edinceye kadar ebedî bir düşmanlık ve kin baş göstermiştir.’”20

Muvahhid mü’minler, Allah için sever ve Allah için kin güder, buğz ederler... Onlar, Allah için olduklarından dolayı ölçüleri, Allah’ın rızasıdır...

Ebu Umâme (r.a.)’ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):

“Kim (sevdiğini) Allah (rızası) için sever, (buğz ettiğine) Allah (rızası) için buğz ederse, (verdiğini)  Allah (rızası için) verir, (vermediğine de) Allah (rızası için) vermezse, imanı(nı) kemâle erdirmiş olur.”21

Kâmil imanın gereği budur: Allah için olmak ve Allah için yaşamak!..

Enes ibn Mâlik (r.a.) anlatıyor:

Rasululah (s.a.s.), bana şöyle buyurdu:

“Oğulcuğum, hiçbir kimseye karşı kalbinde bir hile ve kin beslemek olmaksızın sabahlamaya ve akşamlamaya gücün yeterse, bunu mutlaka yap!”

Sonra bana şöyle buyurdu:

“Oğulcuğum, işte benim sünnetim budur. Kim benim sünnetimi yaşatırsa, beni sevmiş olur. Kim de beni severse, cennette benimle birlikte olur.” 22

Rasulullah (s.a.s.) ile cennette ebedî beraber olmak isteyenler, Rasulullah’ın bu beyanına iyice dikkat etsinler ve asla unutmasınlar... Bu hayrı ve güzelliği elde edebilmek için, şartlarına dikkat edilmelidir... Rasulullah (s.a.s.)’in sünnetini yaşayıp yaşatan, Rasulullah’ı sevmiş olur... O’nu seven ise cennette O’nunla birlikte olur... Malum olduğu üzere “Kişi, sevdiği ile beraberdir...” Kim, kimi seviyorsa, onunla birlikte olur... Kişiler arasındaki sevgi, onları aynîleştirir...

Esed b. Vedâ’a (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.)’e bir gün:

—Hangi mü’min daha faziletlidir? diye sordular.

Rasulullah (s.a.s.):

“İçinde kin ve hasedin olmadığı gamlı kalbin sahibi olan mü’min” diye cevap verdi.23

Abdullah b. Amr (r.a.) anlatıyor:

 (Rasulullah’ın cennet ehlinde olduğunu üç defa beyan ettiği) o zât şöyle dedi:

—Ben, içimde müslümanlardan hiçbirisine bir kin tutmuyor ve hiçbir müslümana, Allah Teâlâ’nın ona verdiği bir hayırdan dolayı hased etmiyorum!

Bu özellik, cennet ehli olanların özelliğidir... Cennet ehli olanların kalblerinde mü’min müslüman kardeşlerine karşı hiçbir kin ve nefret kalmamıştır. Onlar, mü’minlere karşı çok muhabbetlidirler...

Onların duâları:

“Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla ve kalblerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin.”24

“İman edenler ve salih amellerde bulunanlar -ki Biz, hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- Onlar da cennetin ashabı (halkı)dırlar. Onda sonsuz olarak kalacaklardır.

Biz, onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışızdır. Altlarında ırmaklar akar. Derler ki: ‘Bizi, buna ulaştıran Allah’a hamdolsun. Eğer Allah, bize hidayet vermeseydi, biz doğruya eremezdik. Andolsun, Rabbimizin elçileri hak ile geldiler.’ Onlara: ‘İşte bu’ yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir.’ diye seslenilecek.”25

Enes İbn Mâlik (r.a.) anlatıyor:

Nebî (s.a.s.), bana şu hususu vasiyet edip şöyle buyurdu:

“Ey Enes, güzelce abdest al, ömrün uzar. Ümmetimden karşına çıkanlara selâm ver, hasenatın çoğalır. İçeri -yani evine- girdiğin zaman da ev halkına selâm ver, evinin hayrı çoğalır. Kuşluk namazını da kıl. Çünkü o namaz, senden önceki(lerin kıldığı) evvâbîn (Rabblerine dönenler)in namazıdır.

Ey Enes, küçüklere merhamet et, büyüklere saygı göster. Kıyamet günü benim arkadaşlarımdan olursun.”26

Bu vasiyet, Enes İbn Mâlik (r.a.)’ın şahsında her muvahhid mü’min içindir!..

 

Dipnot

1- el- Hafız İbn Hacer el-Askalânî, Metâli bu’l-Âliye, çev. Adem Yerinde, İst. 2006, C. 3, Sh. 279, Hds. 2654. Ebu Yâlâ ve Ahmed b. Menî, Müsned’den.

 2- Mü’minun, 23/8.

3- Mearıc, 70/32.

4- Sahih-i Müslim, Kitabu Fedailu’s-Sahabe, B. 32, Hbr. 145.

İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B. 536, Hds. 1139.

İbn Ebî Şeybe, Musannef, çev. Hüseyin Yıldız - Zekeriyya Yıldız, İst. 2011, C. 10, Sh. 198, Hbr. 26043.

el-Hafız İbn Hacer el-Askalânî, A.g.e. C. 3, Sh. 293, Hbr. 2686. Ebu Yâlâ el-Mevsilî, Müsned’den.

5- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İsti’zân, B. 46, Hbr. 60.

Sahih-i Müslim, Kitabu Fedâilu’s-Sahabe, B. 32, Hbr. 146.

6- Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Cihad, B. 44, Hbr. 2549.

Sünen-i Dârimî, Kitabu’t-Tahare, B. 72, Hbr. 761.

7- Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, B. 142-143, Hbr. 5214.

8- Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Birri ve’s-Sılâ, B. 39, Hbr. 20-25.

İbn Ebî Şeybe, A.g.e. C. 10, Sh. 215, Hds. 26111.

9- İbn Ebî Şeybe, A.g.e. C. 10, Sh. 215, Hbr. 26109.

10- Enfal, 8/27.

11- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İst. 1994, C. 10, Sh. 515-516. Metin Yürdagür’un kaleminden.

12- Sahih-i Buhârî, Kitabu’s-Salât, B. 28, Hds. 43.

Sünen-i Nesâî, Kitabu Tahrimu’d-Dem, B. 1, Hds. 3954-3955.

Kitabu’l-İman, B. 9, Hds. 4964.

13- İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî-Muhtasar, çev. Halil Aldemir - Soner Duman, İst. 2006, C. 1, Sh. 640.

14- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İsti’zân, B. 9, Hds. 9.

Kitabu’l-İman, B. 19, Hds. 21.

Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İman, B. 14, Hds. 63.

Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, B. 130-131, Hds. 5194.

Sünen-i Nesâî, Kitabu’l-İman, B. 12, Hds. 4667.

Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Etime, B. 1, Hds. 3253.

15- Sahih-i Buhârî, Kitabu’l-İman, B. 19, (Bab başlığında)

16- Nûr, 24/61.

17- Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İsti’zân ve’l-Âdâb, B. 10, Hds. 2840.

Ebu Bekr Muhammed b. Ca’fer  Sehl el-Hâraitî, Mekârimu’l-Ahlâk - Ahlâk Hadisleri, çev. Kasım Yürekli, İst. 2012, Sh. 217, Hds. 441.

Kuzâî, Şihâbü’l-Ahbâr Tercümesi, çev. Prof. Dr. Ali Yardım, İst.1999, Sh. 134, Hds. 417.

el- Hafız İbn Hacer el-Askalânî, A.g.e. C. 3, Sh. 279, Hds. 2654. Ebu Yâlâ el-Mevsilî ve Ahmed b. Menî, Müned’den.

18- Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’l-Cihad, B. 9-10, Hds. 2494.

İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B. 507, Hds. 1094.

19- Fetih, 48/29.

20- Mümtehine, 60/4.

21- Sünen-i Ebu Davud, Kitabu’s-Sünne, B. 15, Hds. 4681.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatu’l-Kıyame, B. 22, Hds. 2642.

Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 3, Sh. 438, 440. C. 5, Sh. 247.

22- Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-İlim, B. 16, Hds. 2818.

23- Ahmed b. Hanbel, Kitabu’z-Zühd, çev. Mehmed Emin İhsanoğlu, İst. 1993, C. 2, Sh. 549, Hds. 2362.

24- Haşr. 59/10.

25- Arâf, 7/42-43.

26- İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2011, C. 7, Sh. 625, Hds. 4985.

Hafız Ebu Bekr el-Bezzâr’dan.

Celâleddin es-Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensur, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, C. 11, Sh. 119. Bezzâr, İbn Adiyy, Beyhâkî, Şuabu’l-İman’dan