NEOLİBERAL DİKTATÖRLÜK
Kendisi olmayan bireylerin/toplumların/kadroların özgün anlamda, bağımsız anlamda üretkenliklerinden söz edilemez. Kendisi olmayan herkes, yalnızca edilgen alıcılardan ibarettir.
12/08/2013 - 16:22

Kendi düşünceleri, düşünsel/kültürel yetenekleri olmayan, özgün çerçeveler ve içerik üretemeyen bireyler ve top­lumlar, kendisi olamayan bireyler ve toplumlar, ithal edilmiş düşünceler, davranışlar ve tepkilerle kendilerini ifade ederler. Avrupa merkezci dilin, düşüncenin, kültürün tahakküm üreten iktidarı, bizler bu kültüre ve düşünceye öykünmeye devam ettiğimiz sürece devam eder.
 
Günümüzde, İslam dünyası toplumlarında, Türkiye’de de, herkes bu dil aracılığıyla kendi konumunu, yöntemini, duru­şunu meşrulaştırmaya çalışıyor. Batı dışı dünyada genç kuşaklar. Batı’ya maruz kalan, Batı'yı arzu eden aydınlar/entelektüeller, üniversiteler; farklı dünya görüşlerini, hayat tarzlarını, farklı seçenek ve modelleri, emperyalist yöntemlerle sömürgeleştiren neoliberal diktatörlüğün hizmetine girmiştir. Özellikle, siyasal diktatörlüklere karşı direnen, ayaklanan, tepki gösteren sözünü ettiğimiz kesimlerin neoliberal diktatörlüklerle ilgili hiç bir sorunları/rahatsızlıkları yoktur.
 
Kendisi olmayan bireylerin/toplumların/kadroların özgün anlamda, bağımsız anlamda üretkenliklerinden söz edilemez. Kendisi olmayan herkes, yalnızca edilgen alıcılardan ibarettir.
 
Konformist-statükocu kültürler, toplumlar içeri­sinde bulundukları zihinsel durumların/ufukların, nihai durumlar ve ufuklar olduğuna inandıkları için, yeni bir tecrübeye asla ihtiyaç duymazlar. Bu nedenledir ki, toplumlarımızda zihniyet değişimi konusu tartışılması ve çalışılması çok zor bir konudur. Konformist kültürlerde eleştirel sorumluluk olmadığı için, geç­mişin otoritesi dışına çıkarak hiç bir şey yapılamıyor. Konfor­mist kültürlerde, yeni şeyler öğrenmek, yeni ufuklar/alanlar/iklimler açmak hiçbir şekilde mümkün olmuyor.
 
Konformist/gelenekçi/görenekçi/muhafazakâr toplum­larda dini hayat/cemaat hayatı İslam'ı vülgarize ederek, kitleselleştirerek, kitleleri niteliksizleştirerek, düşüncesizleştirerek, nesneleştirerek, araçsallaştırarak, tekbiçimlileştirerek yoluna devam ediyor. Cemaatler, ilahi hakikati cemaat çıkarları için feda edebiliyor. Günümüzde emperyalist çıkarlara bilinçli olarak alet olan cemaatler olduğunu biliyoruz. Emperyalistlerle birlikte hareket eden, işbirliği yapabilen İslami unsurların, insani/ahlaki duruşları, konumları tartışılabilmelidir.
 
Konformist toplumlarda neoliberal aidiyet ve düşünce biçimleri bütün aidiyet biçimlerinin önüne geçiyor. Teknolojik devrim yoluyla, enformasyon devrimi yoluyla, modern emperyalist sistem kendisini yenilemeyi ve güçlendirmeyi başarabiliyor. Spor ideolojisi yoluyla, televizyon ve turizm hareketleri yoluyla kitleselleşme, neoliberal değerlerin toplumlarımızı işgaline zemin hazırlıyor.
 
Zamanın ruhunu teşhis etmekle, zamanın ruhuna uyum sağlamak kuşkusuz aynı şeyler değildir. Bugün neoliberal mitoloji ve dayatma, ayrıcalıklı ideolojik bir egemenlik biçimi oluşturmuştur. Kültürün ticarileştirilmesi, sanayileştirilmesi, turistik bir mahiyete dönüştürülmesi, zihinsel tekbiçimlileştirilmelere yol açtı. İthal düşünce ürünlerini, davranış kalıplarını, hayat tarzlarını talep edenler; düşüncesizliği, bağımlılığı kabul etmiş oldular. Bu yolla geniş kitleler, özellikle de genç kuşaklar derinlikli sorgulamalar yapamayacak bir noktaya getirildiler.
 
Biz Müslümanlar, eleştirel akla geçit vermeyen, yalnızca duygularımıza hitap ederek duygularımızı sömüren bir dil/söylem aracılığıyla her geçen gün daha çok etkisiz hale getiriliyoruz. Günlük/yerel ufukları aşmayı başaramıyoruz. İletişim araçları hayatımızı/ufkumuzu, ilgi ve dikkatimizi sınırlandırabiliyor. İletişim yüzeyselleştiriyor, yozlaştırıyor. Siyasal olaylar, protestolar televizyonlarla gösterilebilecek ve infial uyandırabilecek şekilde kurgulanıyor.
 
Tekno-liberal dünyalar/hazlar/tutkular, taklitçilikler, öykünmeler, mülkiyet tapınmaları, ekonomik insanın yükselişi; özgünlükleri, bakımsızlıkları, bilgelikleri değer sistemlerine yönelik aidiyet biçimlerini yok ediyor.
 
Ahlaki sorumluluk duygusu, ahlaki akıl ve kâlb, hayatın her alanında insani/ahlaki bütünlük ve dayanışma için çaba harcar. Her tür parçalanma, ötekileştirme/anlayışsızlık/sorumsuzluk ve dar görüşlülükle doğrudan ilgilidir. Bireyci, bencil, narsist ve ötekileştirici tercihlerde bulunanlar, hiçbir değer/ahlak sistemini tanımadıkları için böyle hareket ederler. Alışkanlıklara bakımlılık, yeni çözümlemelere, yaklaşımlara izin vermez.
 
Taklide dayalı bir öğrenme biçimi, taklide dayalı bir bilinç biçimi belirleyici olamaz.
 
Nefret-düşmanlık ve ötekileştirme refleksleriyle hareket edenler, rakip karşıt telakki ettikleri insanların ve toplulukların insanlık dışı bir konumda olduklarını düşünürler. Bu kesimler, Türkiye’de yaşandığı üzere, bütün olumlu kavramları ve davranış biçimlerini kendi tekelleri altına alarak, bu kavramların dışladığı unsurları hayâsızca tahkir ederler.
 
Hayatımızı, aynılaştırıcı neoliberal klişe ve kalıplara hapsedemeyiz. Kendi yorumlarımızı ve tercihlerimizi de kendi hapishanelerimiz haline getiremeyiz. Bu nedenle bütün insanlık dünyasını ilgilendiren bir sorumluluk alanı içerisinde bulunmalıyız.
 
İthal edilen düşünce ve davranışlarla, ithal edilmiş dünya görüşü ve hayat tarzlarıyla, ithal edilmiş bir dil ve kavramla hiçbir mücadele yürütülemez, hiçbir yol alınamaz, hiçbir yere varılamaz.