Bizler, Müslümanlar olarak büyük bütünün, kuşatıcı bilincin, evrensel sorumlulukların, bağımsız ve onurlu kişiliklerin, içtenlikli bağlıları olmakla yükümlüyüz. Büyük bütünün yani evrensel İslam ailesinin sorumlu/onurlu parçası olan Müslümanlar hiç bir şekilde, küçük/sefil bağnazlıklara, fanatizmlere, hizip oluşumlarına, bağımlı küçük/taklitçi kişiliklere tenezzül etmezler.
Varoluşumuz, Allah'ın (c.c.) belirlediği anlam ve amaçlarla değer kazanır. Bu nedenle, asla tek aklın, tek yorumun peşinde sürüklenemeyiz. İman merkezli yapılarda, hareketlerde topluluklarda çıkar-menfaat mülahazalarıyla hareket edilemez, İslami anlam ve amaçları derin bir bilinçle, derin bir hassasiyetle yaşamak ve bunları içselleştirmek suretiyle bencil/ azgın çıkarlara, bencil/azgın ihtiraslara karşı bağışıklık kazanırız.
Yabancı zamanlarda yaşadığımız için, günümüzde Müslümanlar, cemaatler, cemaat liderleri bencilliklerini yenemiyor, ihtiraslarını kontrol edemiyor, bencillik ve ihtiras biriktiriyor, deruni bir mücadele iradesi gösteremedikleri için içsel putperestlikler yaşıyor. Mutlak, aşkın, kutsal ilkeleri, yasaları yüceltmek, ilahi/aşkın değerleri temsil etmek yerine cemaatler göreceli değerleri, seküler yaklaşımları savunuyor gündemde tutuyor.
Yabancı zamanlarda yaşadığımız için, söylem ve davranışlarımızda, yönelişlerimizde ve umutlarımızda çok ciddi kaymalar ortaya çıkıyor. Tek bakış açısına mahkûm edilmiş bir dünyada, bu durumu sorun haline getirmeden yaşayabiliyoruz. Yabancı zamanlarda, modern zamanlarda araçlar, amaç haline getirildiler. Modern/yabancı uygarlık/yalnızca araçlar üzerinde yoğunlaştı, insani anlamları ve kaygıları terk etti.
Araçların maddi/mekanik dünyası, bütün değer sistemlerini marjinalleştirdi. Araçların bilgisi, maddi bilgi, ansiklopedik bilgi mutlaklaştırıldığı için, değer sistemlerinin ve anlamlı hayatların bilgisi olan bilgelik değer kaybına uğratıldı. Günümüzde Müslüman topluluklar da, çocuklarının araçların bilgisine sahip olabilmeleri için, olağanüstü fedakârlıklara katlanıyor. Genç kuşaklar, araçların dünyasında iyi bir konum elde edebilmek için insafsız bir yarış içerisindeler.
Kendi kültür ve medeniyet değerlerimizden uzaklaşarak, küresel/liberal/seküler dünyaya dâhil olduğumuz için bu dünyanın etkisiz nesneleri haline geldik. Geleneği hiç bir analize tabi tutmadan tekrar ettiğimiz için, fikir ve eylem üretkenliğinden yoksun bulunuyoruz. Peygamberimiz Efendimizin (s.a.s.) tarihe müdahale ederek, yeni bir tarih başlattığını unutuyor, hiç hatırlamıyoruz. Gerçekten, Peygamber Efendimizin yolunu/yöntemini/modelini izliyor olsaydık, bizler de bugün tarihe nasıl müdahale edilebileceğini konuşuyor olacaktık.
Yabancı zamanlarda, yabancı dünyalarda herkes, biz Müslümanların bir şekilde, bir ölçüde asimile edilebilir, kontrol edilebilir, köleleştirilebilir varlıklar olduğumuz gördü, görüyor. Bugün, küresel bir Avrupa toplumu var; ancak, sorumluluk bilincinden, yani takvadan uzaklaştığımız için, küresel bir İslam toplumu yok. Avrupa projesi, deneyimi, tasavvuru bugün, küreselleşme aracılığıyla rahatlıkla, hiç bir engelle karşılaşmaksızın sürdürülebiliyor. Küresel yapılar/eğilimler/oluşumlar karşısında, küresel yankısı ve etkisi olan bir inşa projesine, seküler ve liberal olmayan, farklı niteliklere/içeriklere, kolektif niteliklere sahip değiliz.
İçerisinde bulunduğumuz dönemde, daha çok, İslam'ı ve Müslümanları olumsuzlamak üzere kurgulanan propaganda hareketlerine güç kazandıran dehşet tabloları ile birlikte anılıyoruz. Mezhep karşıtlıkları adına işlenen cinayetler/katliamlar/ benzersiz işkenceler, toplumlarımızın yaşadığı zihinsel ve ahlaki krizin derin boyutlarını gösteriyor. İslami büyük bütünün tek yoruma hapsedilmesi kadar büyük bir hamakat/bönlük düşünülemez.
Büyük bütünün engin ufuklarını, engin bilgeliklerini kaybettiğimiz günden bu yana Müslümanlar, kendilerini Sünnilik/ Şiilik/Vahabilik/Nurculuk/Tarikatçılık vb. gibi parçalarla tanımlıyor. Büyük bütünün ufkundan ve ruhundan ayrıldığımız günden bu yana, Müslümanlar olarak evrensel zihinler/akıllar/ kadrolar/fikirler yetiştiremiyoruz. Pozitivist disiplinlerin baskısı nedeniyle akademik malûliyete maruz kalan akademik dünya, bütünlük bilincini-kaygısını-hassasiyetini temsil edemiyor. Bütünlük kaygısı taşımayan, parçalar üzerinde çalışan akademik camia, iman/bilim, bilgelik/iman/bilim/, ruh/beden birliğinden hareketle konuşmaya cesaret edemiyor. Bir diğer yanda da düşünmeyen ve değişmeyen, taklide dayalı alışkanlıklar sürdürülüyor.
İnanç, düşünce, dava, davet çalışmalarını, mücadelelerini, hareketlerini toplumsallaştırmaya/siyasallaştırmaya yönelik program ve projelerimiz yok. Parçalanmış varlıklardan, büyük bütünü temsil eden varoluşlar çıkmıyor, çıkarılamıyor. Parçalanmış varlıklara dönüştüğümüz için, sömürgeci yabancılaşmaların nesneleri olarak hayatımızı sürdürüyoruz. Neden bu hallere düştüğümüzü anlayamadığımız takdirde, bu hallerden nasıl kurtulabileceğimizi de çözümleyemeyeceğiz. Nakli putlaştıran ve akla ihtiyaç duymayan gelenekler ve gelenekçilikler aracılığıyla İslam’ın yeniden tarihe dönmesi mümkün olamaz.
İslam’ın akılsızlığa hapsedilmesi kadar büyük bir trajedi düşünülemez.