ALLAH’IN SELÂMINA LAYIK OLMAK 2
Allah (cc), rızasına uyanları Kur’an ve Hz. Muhammed’le ‘sübülü’s-selâm’a-selâm yollarına’ ulaştırır, O (cc) insanları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır.
27/08/2014 - 13:16

“Allah, kendi rehberliğinde rızasını gözetenleri sübülü’s-selâm-ebedi kurtuluş yollarına ulaştırır. Rahmetiyle (izniyle) onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve dosdoğru yola iletir.”(1)

‘Sübül’; yol anlamındaki sebil’in çoğuludur. ‘Sübülü’s-selâm’; Allah’ın insanlar için din kıldığı ve onları davet ettiği, onun için peygamber görevlendirdiği  kendi yoludur. Ki bu da İslâm Dinidir. Allah (cc) ondan başka din ile amel etmeyi asla kabul etmeyecektir.(2)

Yani Allah’ın razı olduğu şeyleri izleyenleri selâmet yollarına,  her türlü âfetten uzak, korkulacak her şeyden güvenliğe kavuşturucu olan selâmet yurdu olan Cennet’e götüren esenlik yollarına iletir. El-Hasen ve es-Süddî der ki: es-Selâm Aziz ve Celil olan Allah’tır. Bunun manası da ‘Allah’ın dinine, yani İslâma iletir’ demektir.(3)

‘Selâmet yolları’ terkibi, sonsuz kurtuluş yolları, selâmet yolları, esenlik, barış, kötülüklerden uzak olma, zarardan kurtulma yolları diye anlaşılabilir.

“Buradaki kurtuluş olarak çevrilen selâm kelimesi iç huzurunu, kararlılığı ve hem fiziksel hem de ruhsal nitelikteki her türlü kötülükten emin olmayı gösterir.”(4)

Kur’an’a iman edip Allah’ın rızasını arayanları Allah (cc) doğru yola ve kurtuluşa erdirir. Bir başka deyişle onları inkârın karanlıklarından imanın aydınlığına, ‘sırat-ı müstakim’ denilen doğru yola, peygamberlerin, sıddîkların (doğruların), şehitlerin ve salihlerin yoluna erdirir.(5)

Buna göre gerçek kurtuluş, gerçek barış, gerçek iç huzuru veya gerçekten zarardan kurtulma, istenmeyen şeylerden uzak olma Allah’ın rehberliği (hidâyeti) ile olabilir. Kim Allah’ın rızasını gözeterek O’ndan gelen hidâyeti kendi iradesiyle tercih ederse, o kişi doğru yola, kurtuluş ve selâmet yollarına iletilir. Bir başka deyişle kurtuluş yolunu, gerçek saadeti bulmak ancak Allah’ın gönderdiği hidâyetle mümkün olabilmektedir.

Dünyada inanç, ibadet, hayat anlayışı yani din olarak pek çok yollar vardır. Herkes inandığı dinin hak, gittiğiyolun kurtuluş (selâmet)ve saadet  olduğuna inanır. Doğru bildiği din üzere yaşarsa mutlu olacağını, korktuklarından emin umduklarına nail olacağını, kötülüklerden uzaklaşacağınızanneder.

Görüldüğü gibi Kur’an bu yanlış zannı reddediyor.

 

-          Selâm yurdu

İnsanlar İslâm’ı hayat haline getirirlerse, önce kendileri ‘selâm’a ulaşırlar. Böyle insanlardan kurulu bir toplum artık ‘selâm’ toplumu olur ve onların yaşadığı yerler de ‘selâm yurdu’ (dârü’s selâm) olur.

İslâm insan, aile ve toplum hayatını dâru’s-selâm (esenlik/mutluluk yurdu) yapmak için gönderilmiştir. Zaten İslâm’ın hakkıyla yaşadığı beldelere ‘dâru’l-İslâm’, ailelere ‘islâmî yuva’, İslâmı hakkıyla yaşayanlara da müslim/müsliman denir. Müslim, bir taraftan Allah’ın indirdiklerine teslim olan manasına  gelse de, diğer taraftan İslâmla huzura eren, selâmete ulaşan, doğru yolu bulan ve kurtulmayı tercih eden demektir.

Burada şu mesaj da saklıdır: Ey iman edenler, İslâma teslim olarak müslim olun, onunla dünyada huzura (saadate), Âhirette selâmete kavuşun, ailenizi ve yaşadığını beldeleri ‘darus’selâm-esenlik yurdu’ yapmaya gayret edin.

Bazıların göre asıl ve sonsuz ‘selâm yurdu’ Cennet’tir. Cennet’te bitmeyecek bir sonsuzluk, fakirliği olmayan bir zenginlik, hastalıksız sağlık, zilleti olmayan bir izzet vardır. İşte Allah (cc) insanları böyle bir yurda çağırmaktadır. (R. el-Isfehânî, el-Müfredât, s. 350)

Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Bu (din), Rabbinin dosdoğru yoludur. Biz, öğüt alacak bir kavim için âyetleri ayrıntılı olarak açıkladık.

Rableri katında onlara ‘daru’s-selâm-esenlik yurdu (cennet)’ vardır. Ve yapmakta oldukları (güzel) işler sebebiyle Allah onların dostudur.”(6)

Bu âyete göre İslâm, Allah’ın dosdoğru yoludur. O yolda gidenler hem hayatın hedefine, hem Allah’ın rızasına, hem de huzur, mutluluk ve kurtuluşa ulaşırlar.

Allah’ın, gönlünü İslâma açtığı, bu sayde iyi niyetli olup sağlıklı düşünen insanlar tarafından kabul edilen İslâm Dini, Allah’ın doğru yolu ve saadete götüren yoludur. Kur’an, eğri, sapık, yanlış yolları da, doğru yolu da göstermiştir. Ancak Kur’an’ın bu öğüt ve uyarılarına ancak aklını kullananlar kulak verir. Bu gibi kimseler hidâyete uyarak hem dünyada selâm’a (esenliğe, mutluluğa, iç huzura, selâmete) kavuşurlar, hem de Allah’ın katında bütün güzelliklerin yaşanacağı asıl ‘dâru’s-selâm-esenlik yurdunu’,  ayrıca nimetlerin en büyüğü olan Allah’ın veliliğini (dostluğunu ve yakınlığını) kazanırlar.

Daru’s-selâm, yani ‘dârullah’ Allah’ın dostlarına hazırladığı yurt, yani Cennettir.  Şerefi yüce olduğu için Allah (cc) orasını kendine nisbet etmektedir. Ya da ‘daru’s-selâm’,  bütün olumsuzluklardan ve kederlerden uzak kalmak demektir.(7)

En’am 127. âyetteki ‘esenlik yurdu’ şeklinde çevirdiğimiz ‘daru’s-selâm’ müslümanın iman üzere yaşamaları sayesinde gerçekleştişrecekleri düzenli, huzurlu ve mutlu bir ülke veya dünya hayatı şeklinde de anlamak mümkündür.(8)

Allah (cc)Kitabıyla ve son Peygamberiyle bütün insanları ‘dâru’s-selam’a-selâm yurduna’ davet ediyor. O (cc) zaten insanlardan dilediğine, -bir anlamda hidâyeti isteyene- hidayetini verir.

“Allah kullarını daru’s-selâma-esenlik yurduna çağırıyor ve O, dilediğini doğru yola iletir.”(9)

Allah (cc), katından indirdiği vahiy ve Elçisi ile insanları boş şeylere, dünyalıklara, yarışlara, eğlencelere, fani lezzetlere, kavgaya ve yağmaya, felâkete ve bilinmezliklere değil, selâm yurduna, yani selâmete, kurtuluşa, huzur beldesine, ebedi mutluluğa davet ediyor.

Allah (cc) kullarını hayatı esenlik yurdu yapacak imkanlara davet ediyor.

İnsana mutluluk verecek, onu her türlü olumsuz ve kötülüklerden, hoşa gitmeyen şeylerden koruyacak esaslara çağırıyor.

es-Selâm olan Allah’ın kulları için hazırladığı yurdu/beldesi Cennettir. Ki onu ihlaslı kulları için hazırlamıştır. Orası her türlü gam ve hüzünden uzaktır. Sonsuzdur ve oraya girenlere sunulacak nimet ve ikramlarla doludur. Kim Allah’ın bu davetine uyarsa Allah oraya varan yolları ona gösterir (10) ona bu sonsuz saadet yurduna gitmeyi kolaylaştırır.(11)

Dâru’s-selâm ifadesinin Âhirete bakan yönü olduğu gibi dünyaya bakan bir yüzü de olabilir.

“Dâru’s-selâm daveti; sadece öte dünyada değil bu dünyada da insanın kendisiyle, çevresiyle ve Rabbiyle barışık yaşadığı bir ortamın oluşturulması çağrısıdır.” (12)

M. Esed bu âyet için şöyle bir not düşüyor: “Açıktır ki, dâru's-selâm terimi sadece -cennet temsîlinde işaret edilen-öte dünyadaki nihaî esenlik ortamını değil, fakat aynı zamanda gerçek müminin bu dünyadaki ruh durumunu, yani onun Allah'la, tabii çevresiyle ve kendisiyle barış ve bağdaşım içindeki huzurlu, güvenli ruh durumunu da ifade etmektedir.” (13)

 

-          Peygamberlere selâm

‘Selâm’ dini olan ‘İslâm’ı tebliğ eden Hz. Muhammed (sav) ‘selâm’ sancağını taşıyan biricik Rasûldür. Öyleyse ‘selâmların’ en güzeli O’na ve diğer peygamberlere verilmelidir.  et-Tehiyyatü’ aynı zamanda O’na selâm verme duasıdır. Mü’minler bu duayı, salli barik’i okuyarak, salavât getirerek O’na selâm verirler. Şöyle ki:

“Et-tahıyyâtü lillâhi vessalevâtü vettayyibât. es-Selâmü aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtüh, es-selâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhis-sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illAllâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Rasûlühu.”

Meali: “Bütün dualar ve bütün tahiyyeler (dirlik selâmı, övgüler, dualar) ve bütün iyilikler Allah’a mahsustur. Ey Nebî! Allah'ın selâm, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun. Selâm, bizim ve Allah'ın sâlih (doğru hareket eden) kullarının üzerine olsun. Şahâdet ederim ki, Allâh’dan başka tanrı yoktur ve yine şahâdet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Rasûlüdür.”

Kur’an bazı peygambere ‘selâm olsun’ denildiğini isim vererek bildiriyor: Şöyle ki:

Nuh’a selâm olsun Kur’an diliyle:

“Kendisini ve ailesini büyük felaketten kurtardık.

Onun (inanç) soyunu da baki kıldık

Geriden gelenlerin zihninde ona dair (örnek) bir hatıra bıraktık.

Bütün âlemlerde Nuh’a selâm olsun.”(14)

Bu Allah’tan hz. Nuh’un âlemde kötü bir şekilde anılmamasına bir garantidir.(15)

Kur’an diliyle İbrahim’e selâm olsun:

“Ve Biz ona fidye olarak muhteşem bir kurban verdik.

Geriden gelen herkesin zihninde ona ilişkin (örnek) bir hatıra bıraktık:

Selâm olsun İbrahime.”(16)

Musa ve Harun’a selâm olsun vahyin diliyle:

“Onlara (hakkı batıldan) seçip ayırankitabı vermiş,

Ve o ikisini dosdoğru yola yöneltmiştik

Nihayet geriden gelen herkesin zihninde o ikisine ilişkin (örnek) bir hatıra bıraktık:

Selâm olsun Musa ve Harun’a.”(17)

İlyas peygambereselâm olsun.

Şüphesiz ki İlyas de gönderilen peygamberlerdendi.(18) O da diğer elçiler gibi tanrılara kulluk edenleri âlemlerin Rabbi Allah’a kulluk yapmaya davet etti. Kur’an onun hakkında şöyle diyor:

“Derken onu  yalanladılar. Bu yüzden onlar elbette yargılanacaklar.

Ancak, Allah’ın inancını saf ve temiz tutma çabasını desteklediği samimi kullar hariç.

Ve geriden gelen herkesin zihninde ona ilişkin (örnek) bir hatıra bıraktık.

Selâm olsun İlyasîn’e”(19)

Ayette geçen İlyasîn İlyas demektir.(20) İlyasîn formu, büyük bir ihtimalle çoğul olarak İlyaslar’ı ifade etmek için kullanılmış olabilir. Bu da İlyas peygamber ve onun izinden gidenler anlamına gelebilir.(21)

Meryem oğlu İsa’ya en güzel selâm olsun:

“Çocuk (İsa) şöyle dedi: “Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber yaptı.”

Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı emretti.

Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı.

Doğduğum gün de, öleceğim gün de, kabirden kalkıp dirileceğim gün de selâm üzerime olsun!”(22)

Selâm’ın türetildiği es-selm veya selâmet, tüm görünen ve görünmeyen olumsuzluklardan uzak durma anlamına gelir.(23) “Selâm  özellikle burada, ‘ilâhi güvence ve esenlik’ anlamına gelir. Bu da sonunda ‘ebedi mutluluğu’ (Cennet’i) getiren bir hayat demektir. Cennetin bir adının da ‘daru’s-selâm-selâm yurdu’ olduğunu tekrar hatırlayalım.(24)

Ve hz. Yahya’ya da Kur’an diliyle selâm olsun:

“Ey Yahya! Kitab'a (Tevrat'a) vargücünle sarıl!” (dedik) ve henüz sabi iken ona (ilim ve) hikmet verdik.

Tarafımızdan ona kalp yumuşaklığı ve temizlik de (verdik). O, çok sakınan bir kimse idi.

Ana-babasına çok iyi davranırdı; o, isyankâr bir zorba değildi.

Doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağı gün ona selam olsun!”(25)

Hz. Yahya’nın (as) Allah’ın övgüsüne mazhar olduğu ve dünyaya gelirken de, ölürken de, yeniden diriltileceği zaman da Allah’ın yardımının (inayetinin) onunla beraber olcağı haber veriliyor.(26)

Yukarıda verilen örneklerin tümünde Allah (cc) adı geçen peygamberlerin her birini övgü ve duaya mazhar olacakları bir mertebeye eriştirdiğine dikkat çekmektedir.”(27)

Bu kadar mı?

Bu ruhlara esenlik veren, gözleri yollara baktıran ve yürekleri uyandıran selâm müjdesi sadece bir kaç peygambere mi verildi?

Hayır. Kur’an bütün peygamberlerede selâm olsun diyor.

“Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir.

“ ve selâmün ale’l-murselîn”-Ve gönderilen bütün peygamberlere selâm olsun!

Ve hamd, bütün âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur!”(28)

Âyette ‘murselîn” geçiyor. Bu da mürsel kelimesinin çoğuludur ve elçiler, gönderilenler demektir. Bu selâm’a peygamberler zincirinin son halkası, risalet binasının son tuğlası olan hz. Muahmmed de dahildir.

Peygamberlere verilen selâm Türkçe’de dediğimiz gibi “falancaya selâm olsun”, “bizden selâm olsun” gibi genel bir ifade mi, yoksa Allah’tan bir itibar, bir yüceltme ve şereflendirme mi?

Kanaatimizce bu hem onların Allah’ın es-Selâm isminin tecellisine mazhar olduklarını, O’nun izin ve yardımıyla selâmete (başarı ve esenliğe) ulaştıklarını, hem kendileri hakkında yanlış kanaatlerden, iftiralardan beri olduklarını, hem de Âhirette selâmete, ebedi kurtuluş ve mutluluğa ulaşabileceklerini hatırlatmaktadır.

Kısaca selâm kelimesinin ifade ettiği bütün manalar, selâmın bütün delâleti, selâmla dile getirilen bütün güzel duygular ve temenniler bütün peygamberlerin üzerine olsun.

 

(Devamı var)

 

Hüseyin K. Ece

23.08.2014

Zaandam/Hollanda



(1) Maide 5/16

(2) Taberî, Tefsir 4/503

(3) Kurtubî, El-Camiu Li-Ahkâmi’l-Kur’an, 1/1045)

(4) M. Esed, Kur’an Mesajı, 1/188

(5) Heyet, Kur’an Yolu, 2/190

(6) En’am 6/126-127

(7) Taberî, Tefsir, 5/347. Zamahşerî, El-Keşşâf, 2/61

(8) Heyet, Kur’an Yolu, 2/369

(9) Yûnûs 10/25

(10) Maide 5/16

(11) Taberî, Tefsir, 6/548

(12) M. İslâmoğlu, Hayat Kitabı Kur’an Meal 1/376

(13) M. Esed, Kur’an Mesajı, 1/398

(14) Saffat 37/79

(15) Taberî, Tefsir, 10/498

(16) Saffat 37/107-109

(17) Saffat 37/117-120

(18) Saffat 37/123

(19) Saffat 37/130

(20) Elmalılı, H. Yazır, Tefsir (sad.) 6/447

(21) İbni Ziyad El-Ferra, Meani’l-Kur’an 3/391. Taberî, Tefsir, 10/523

(22) Meryem 19/32-33

(23) R. El-Isfehânî, el-Müfredât, s: 350

(24) M. İslâmoğlu, Hayat Kitabı Kur’an Meal 1/581

(25) Meryem 19/12-15

(26) Heyet, Kur’an Yolu 3/507

(27) R. El-Isfehânî, el-Müfredât, S: 350

(28) Saffat 37/181