ÇIKAR MÜLAHAZALARI
Her alanda, çok kapsayıcı şekilde, daha yüksek, daha büyük bir bilince sahip olmamız gerekiyor.
23/10/2014 - 15:29

Teknolojinin ve piyasanın çıkarları/beklentileri/talepleri ve geleceği doğrultusunda şekillenen, tüketilen, altüst edilen çok yıkıcı bir dünyada yaşıyoruz, insani değerlerin ve hayatların dünyasında değil. Bütün toplumlar, insanı/hayatı/tabiatı yanlış algılayan ve sömüren bir dünya görüşünün tahakkümü altında bulunuyor. Yanlış algılar değiştirilemediği takdirde, insanlığı para ve piyasalar yönetecek. Modern/seküler/neoliberal zamanlarda adil toplum çoktan unutulmuş, özgür toplum fikri öne çıkarılmıştır. Burada sözü edilen özgürlük, piyasanın, sermayenin, tüketimin, neoliberal değerlerin özgürlüğüdür. Sermayenin ihtirasları tarafından şekillenen, ahlaki ve vicdani otoritenin bütünüyle kaybolduğu, bu kaybın bir sorun olarak görülmediği bir dünyada, yanlış bir sistemle bütünleşerek yaşayabiliyoruz.
 
Günümüzde yaşanan bütün kirlenmenin/çürümenin/bozulmanın kaynağında, bireysel çıkarların, her alanda çıkar mülahazalarının, piyasanın diktatörlüğü var. Nerede olursa olsun, çıkar mülahazaları, ahlaki/vicdani ilkelerle çatışma halindedir. Buna rağmen, bugün, Müslümanlar bile, bireysel/toplumsal/ekonomik tercihlerinde ahlaki/vicdani ilkelere göre değil, çıkara göre kendilerini konumlandırıyor, konumlandırabiliyor. Müslümanlar olarak çok yakıcı sorunlarla karşı karşıya bulunduğumuz bir dönemde, bu yakıcı sorunları insanlığın gündemine kazandırmamız gerekirken, çelişkilerimizle yüzleşmemiz gerekirken, aşırı beklentilere kapılabiliyoruz. Popülist milliyetçiliğe dayalı, popülist mezhepçiliğe dayalı bir siyasal kültürün peşinde sürükleniyoruz. Her tür popülizm, her tür çıkarcı mülahaza yapay hayatlar, yapay ilişkiler dünyasında bütün insani alanların, durumların gerilemesi sonucunu doğamıyor.
 
Tahakküme, çıkara, sömürüye dayalı küresel sistemde hiç bir biçimde insanlık onurundan, insan hak ve özgürlüklerinden söz edilemez. Bugün, fıtri/insani/ahlaki değerler dünyasında çok derin bir çürüme yaşanıyor. Bütün ideolojiler politik sistemler sayıların yasası doğrultusunda neoliberal bir dönüşüm yaşıyor. Sayıların yasası, kitle toplumlarının çok ucuz ve çok bayağı bir dille kolaylıkla manipüle edilebileceğini gösteriyor.
 
Gerçek anlamda yaşamak, kendi anlam/amaç/bilgelik dünyamızı inşa etmekle başlar. Bir anlam/amaç/bilgelik dünyasında yaşamak, insanın kendisini kontrol etmesini gerektirir. Kendi nefislerine, ihtiraslarına, tutkularına teslim olanlar, anlam ve bilgelik sınırlarının dışına çıkmış olurlar. Maddi ihtiraslarını, bencilliklerini kontrol edemeyenlerin hiç bir mücadeleye katkıları olamaz. Modernite araçsal değerlere dayalı bir dünya oluşturduğu için, birey her şeyin ölçüsü haline gelmiş, bu durumda hiç bir ahlaka ihtiyaç kalmamıştır. Maddi refahta değerler alanı dışında gerçekleştirilmektedir. Bu durum, bizim toplumlarımızda da maalesef böyledir. Kendilerinin yanılabilir olduklarını fark etmeyenler, bu ölçüsüz kibirleri sebebiyle herkesi yanıltırlar. Kendi sınırlarının farkında ve bilincinde olmayanlar, başkalarını suçlamaktan/etiketlemekten/yargılamaktan imtina etmezler.
 
Zühd ve takva daha çok sorumluluk bilinciyle ve ahlakıyla ilgilidir. Kendi zamanlarının hayati sorumluluklarıyla ilgili olarak risk almayanların, kendi zamanlarında İslam’a yönelik ağır ve alçaltıcı meydan okumalara cevap veremeyenlerin, zühd ve takva'dan söz etmeye hakları yoktur. Kendi zamanımızın sorunlarını bizden önce yaşayan âlimlerin/üstadların/ mübarek zatların çözümleyebileceklerini düşünemeyiz, bekleyemeyiz. Geçmişte yapılan çalışmalar/hizmetlerden yararlanmakla, bu hizmetlerin/ çalışmaların bugün de geçerli olabileceğini iddia etmek birbirinden çok farklı şeylerdir.
 
“İslami tehdit” ya da “İslami Terör” küresel tahakkümü/ sömürüyü kolaylaştıracak bir gerekçe olarak tasarlanan yeni Haçlı Seferlerinin iğrenç bir maskesinden ibarettir, Afganistan, Pakistan, Irak, Mısır, Suriye, Libya bu yeni Haçlı Seferleri aracılığıyla etkisizleştirilmiş, kontrol altına alınmış İsrail’in güvenliği bütün bir Ortadoğu bölgesi siyasal ölüme mahkûm edilmiştir. Kapitalist ve Siyonist ırkçılığın/diktatörlüğün/barbarlığın iğrenç kötülükleri üzerinde duygusal tepkiler, acı çekiyoruz, ancak, bu kötülükleri üreten, bunları bir şekilde normalleştiren, meşrulaştıran, bunların devamını sağlayan zihniyeti, dünya görüşünü hiç tartışmıyoruz. İlerleme/modernlik ideolojisinin geldiği karanlık noktayı görmüyoruz.
 
Her alanda, çok kapsayıcı şekilde, daha yüksek, daha büyük bir bilince sahip olmamız gerekiyor.
 
Hayati ilgiler etrafında yoğunlaşmamız gerekiyor.
 
Geçmişin zihniyet dünyası, bugünün zihniyet dünyasını tek başına açıklayamaz. Yeniden yorumlama, liberal ya da seküler anlamda bir yorumlama değil, yeni sorunlarla, yeni inşalarla ilgili bir çaba olmalıdır. Irklar, milliyetler, mezhepler, ülkeler; insan kişiliğinin/onurunu/kimliğinin ölçüsü olamazlar. Bir ırk’a, kan’a, toprağa tapmak, başkalarına hayat hakkı tanımamak demektir. Müslüman olmak yapay/sahte ayrımları reddetmekle, sahte mutlakları reddetmekle başlar. Yapay ayrımlarla sınırlandırıldığımız takdirde, İslami bütünlüğe ulaşamayız. Günümüzde Müslümanların karşı karşıya bulundukları yapay ayrımlar, yapay inşa'lar, sahte mutlaklar hepimizi İslami bütünden uzaklaştırıyor. Ülkelerin ve milliyetlerin sınırları vardır, ancak, bilmek gerekir ki, insanlığın sınırları yoktur. Modernlikler ile gelenekler arasında yaşanan gerilim/çatışma/karşıtlıkları aşamadığımız için din’i hayatımız da ruhunu ve derinliğini kaybederek, seküler hayatlara dönüşüyor. Kurucu İslami değerler hayatımızdan, ilişkilerimizden çekiliyor. Bireysel, toplumsal ve siyasal kibir sahiplerini bir şekilde yalnızlaştırıyor. Ahlaki duyarlılık, ruhsal-niteliksel duyarlılık, ilkesel duyarlılık, estetik duyarlılık hayatımızdan çekiliyor, hepimiz matematiksel akıl yürütmelerle hayata tutunmaya çalışıyoruz. İnsanlar artık, yalnızca fiziksel bir bedenin içerisinde yaşıyor gibi, yaşıyor.