ALLAH’IN SELÂMINA LAYIK OLMAK 5
İşte böyle. Eğer Yasin 58. âyetindeki “selâmun kavlen min rabbihim”i “Allah’ın selâm sözü” diye anlarsak, bunun ne büyük bir ödül olduğunu anlatmaya kelimeler yetmez.
27/11/2014 - 17:04

Allah’tan cennetlik kullara selâm.

Müthiş bir şey bu. Anlatılması bile heyecan verici. 

Kaldı ki cennetliklerin görevli melekler tarafından selâmla karşılanmaları, tebrik edilmeleri, oradaki makamlarına buyur edilmeleri bile başlı başına büyük bir müjde.

Ya bu selâm, bu teşrifat, bu karşılama cenneti iman edenlere lutfeden Âlemlerin Rabbin’den gelirse...

Bir gün telefonumuz çalsa, açtığımız zaman karşımızdaki;“ben falanca bakan”, ya da “ben başabakan falanca” dese... insan heyecanlanmz mı? Koca bakan veya başbakan sana telefon ediyor, sana selâm veriyor. Şüphesiz böyle bir durumda herkes duygulanır. Hatta sevincinden ne yapacağını şaşırır.  Pek çokları sevincinden ağlayabilir. (Nitekim basına yansıdığı kadarıyla, başbakanın, bakanların ellerini tuttuğu, evlerine misafir olduğu, telefon edip hal hatır sorduğu pek çokları sevinçlerinden ağlamışlar.)

Bırakın başbakanı, kendimizden daha ileride bildiğimiz birise telefon etse, kapımıza gelse, masasında yer verse,bizi evine buyur etse insan yine heyecanlanır, sevinir.

Bir de Allah’tan cennetlik kullara gelecek selâmın vereceği heyecanı, sevinci, etkiyi düşünün. Hesap edilemez, boyutları bilinemez.

Bu âyeti Türkçeye M. Esed, “Rahmet saçıcı Rabbin sözüyle gelen katıksız bir huzur ve rahatlık içinde.” 

M. Topbaş, “Orada Rahîm olan Rab’dan bir de selâm vardır”,

S. Akdemir; “Bir de çok müşfik olan Rabbinin söyleyeceği “Selâm” olacaktır.”

R. İ. Eliaçık; “Sevgi ve merhametle dopdolu Rabbinin ebedî barış sözü yankılancak.”

M. Hamidullah; “Ve onlara, Merhametli bir Rab tarafından söz olarak “Selâm” vardır.”

B. Eryarsoy-A. Ağırakça; “Çok merhametli Rabb(lerin)den “selâm” denir (onlara).”

H. T. Feyizli; “Çok merhametli olan Rabbin katından (onlara) söylenen söz “selâm”dır.”

A. Gölpınarlı; “Onlara, Rahîm Rabden söylenen söz de esenlik sözüdür.”

A. F. Yavuz; “Allah tarafından (melekler vasıtasıyla) bir söz olarak onlara “Selâm” vardır.”

Diyanet meali (eski); “Merhametli olan Rab katından onlara selâm vardır.”

E. H. Yazır; “Bir selâm, rahîm bir rabdan kelâm.”

H. B. Çantay; “Çok esirgeyici Rab (lerin) den bir de selâm (var) dır.”

Ö. N. Bilmen; “Rahîm olan Rabden kavlen bir selâm da vardır.”

S. Yıldırım; “Rabb-i Rahim'den sözle olan bir selâm yine onlara. . .”

S. Ateş; “Çok esirgeyen Rabden (onlara) sözle selâm (vardır).”

M. İslâmoğlu; “Rahmeti sonsuz Rabbin sözüyle gelen tarifsiz bir mutluluktur bu.”şeklinde çevirdiler.

Bu ayetle ilgili çeşitli açıklamalar ve yorumlar yapılmış. Ancak burada önemli olan konu, Allah’ın cennettliklere sunacağı nimetlerin güzelliği, mükemmelliği ve sonsuzluğuna vurgu yapılmış olması. Bunun yanında Allah’tan selam sözüyle, O’nun ebedi hoşnutluğuna işaret edilmesi. Şüphesiz ki bu maddi nimetlerin ötesinde, Allah’tan gelen lütufların, bağışların en büyüğüdür.

Şimdi bu âyeti tefsircilerin nasıl anladıklarından örnekler verelim:

‘Selâm’, kurtuluş, rahat ve iç barışı ifade ettiği için burada onu bunların tümünü ifade eden ‘mutluluk’ diye anlamak mümkündür.(1)

M. Esed’e göre “selâmün kavlen” birleşik ifadesinin bu bağlamdaki en güzel karşılığı “huzur ve rahatlık sözü”dür.(2)

 ez-Zeccâc der ki;” cennetlikler için Allah’ın onlara selâm vermesi de vardır” demek olur. Bu da onların en büyük arzusudur.

İbni Abbas’a göre Allah (cc) cennetliklere selâm verecek. Nitekim İbni Mace’de geçen bir hadise göre Cennet ehlinin nimetleri içerisinde bulundukları bir sırada Allah onlara bir nûr şeklinde görünecek ve onlara “Ey cennet ehli selâmün aleyküm” diyecek. İşte bu “Rahman olan Rabden bir selâmdır” âyetini anlatmaktadır.(3)

O cennetlikler için ayrıca Rablerinden selâm da vardır. Bu onlara yönelik Allah’ın kelâmıdır. Âyet bunu ayrıca ‘kavl-söz’ lafzıyla te’kid ediyor. Yani Allah’ı onlara selâm vermesi demek; selâmetin bütün yönlerden onlara ulaşması, onların ‘tahiyye’ye (dirilik selâmına) kavuşmaları demektir. Öyleki bu tahiyye’den, bu selâmlamadan daha üstünü ve bu nimetin bir benzeri yoktur. 

Her şeyin sahibi Allah’tan ebedilik yurdunun sakinlerine gelebilecek tahiyye’yi (selâmı) düşünebiliyor musunuz? Ki orada olanlara Allah (cc) rıdvanını (rızasını) bahşedecek, onlara ebediyyen kızmayacak ve dilerse onlar orada bir daha ölmeyecekler.  Kalplerindeki bu sürûr ve sevinç asla yok olmayacak.(4)

Bir âyette şöyle buyuruyor:

“İhsan sahiplerine (iyilere) daha güzeli ve daha da fazlası varır. Yüzlerine ne bir toz bulaşır, ne de horluk kaplar. Onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.”(Yûnûs 10/26).

Bazı sahabelere göre cennetliklere ihsan edilecek ‘daha da fazlası’, Allah’ın cemaline bakmalarıdır.(5)

Suhayb (ra) Rasûlüllah’ın şöyle buyurduğunu rivâyet ediyor: “Cennetlikler Cennete girdikten sonra Allah (s.t.) şöyle buyuracak: “Size daha fazlasını vermemi istediğiniz bir şey var mı? “ Onlar: “Yüzlerimizi ağartmadın mı, bizi Cennete koymadın mı, cehennem ateşinden korumadın mı?” Bunun üzerine Allah (s.t.) hicabı açacak. Onlara Aziz ve Celil olan Rablerine bakmaktan daha çok sevdikleri bir şey verilmiş olmayacaktır. Sonra da “İhsanda bulunanlara daha güzeli ve daha da fazlası var” âyetini okudu”.(6)

Allah’ın selâm sözü melekler aracılığıyla veya doğrudan cennetliklere ulaştıralacak.(7)

Bazıları farklı bir gramer tahliliyle bu âyetteki “selâm” sözü 57. âyete bağlanmakta ve kelimenin farklı anlamlarından hareketle farklı manalar veriliyor. (8)

İlk devir müfessirlerinden Mukatil b. Süleyman bu âyeti şöyle açıklıyoır: Yani, melekler Cennetin bütün kapılarından cennetliklerin yanına gelir ve şöyle derler: “Ey Cennet ehli, Rahim olan Rabbinizden size selâmün aleyküm (deniliyor).”(9)

‘Selamün kavlen’‘onların arzu ettikleri her şey onlara tastamam teslim edilecek demek olur. Bazıları bunu bir önceki âyete haber yaparak “selamen kavlen” şeklinde okudular.(10)

“Selâmün kavlen” şeklinde iki durum söz konusudur: Bazı Kûfeli nahivcilere göre bu bir önceki âyetteki ‘ma yeddeûne-istedikleri her şey’in haberidir. O zaman kelâmın anlamı:“istedikleri her şey katışıksız bir şekilde onlarındır”, “istedikleri her şey verilecektir, bu teminat altındadır”. İkinci durum ise; methetmedir. Yani “Allah’tan onlara bir selâm sözü vardır” demektir.(11)

Bu âyetteki selâm bir önceki ayetteki ‘ma’dan bedeldir. “Onlar için Allah’ın onlara selâm vermesi de vardır” demek olur. Yani cennetlikler orada ne isterlerse kendilerine eksiksiz verilecek.(12)

Bu âyetle ilgili İbni Abbas’tan gelen bir yorum şöyle: Şüphesiz Allah (cc) cennetliklere selâm verecek. Bu da Allah’ın şu sözünde açıklandığı gibidir: “Tahiyyetühüm fihâselâm-Onların oradaki tahiyyeleri selâmdır”(Yûnûs 10/10. İbrahim 14/23. Ahzab 33/44)(13)

Cennetlikler kendilerine sunulan nimetlerle mutlu olacaklar. Eşleri de kendileriyle birlikte olacak. Eşleriyle beraber gölgeler altında bahçelere konulmuş divanlara/koltuklara yaslanacaklar. Önlerinde canlarının istediği her şeyi hazır bulacaklar. Bundanlardan daha üstün olarak da Rahim olan Rab onlara sözle (fiilen) selâm verecek. Yahut bu durum onlara Allah’ın dünyada iken söz verdiğibir esenliktir.(14)

“Cennetlikler, salih amellerle cennete sahip olanlar. Gerçi cennete girmek, esas itibarıyla Allah'ın lütfuyladır. ‘meyve’ denmesi de sırf zevkten çok, çalışmanın meyvesine işaret eder. Erîkeler. Erike, haclede, yani gelin odasında döşenen süslü koltuktur. Ve onlara istedikleri  her şey var, davayı kazandılar, yani selam da var Rahîm olan Rab’dan.  Sonunda müminleri rahmetiyle murada erdiren ve ortağı benzeri olmayan bir Rabden doğrudan doğruya söylenen bir selam.” (15)

Cennetlikler bu güzel ağırlama ve nimetlerle karşılanmanın yanında bir de Kerim olan Rab’lerinden elde ettikleri, doğrudan doğruya rahmeti geniş olan Rab’lerinin sözü olan ‘selam’ onlarındır.(16)

Cennetlikler yüksek makamlarda tahiyye ve selâmla karşılanacaklar.

“İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada tahiyye(dirilik temennisi) ve selâmla karşılanacaklardır.”(Furkan 25/75)

Tahiyye, uzun ömür, ya da nimetin sürekliliğini istemek, selâm ise selâmet duasıdır. Melekler, cennetliklere Allah’ın kendilerine ikram ettiği bu nimetin devamlılığını dileyecekler ve onlara selâm verecekler. Ya da bazı cennetlikler birbirlerine selâm verecekler,  birbirlerine her türlü afetten uzak selâmetle birlikte elde ettikleri bu nimette ebediyyen  kalmalarını isteyecekler.(17)

İbni Kesir’e göre selâm onların hakkıdır. Melekler Cennetin kapısından onların yanına girer ve onlara selâm verirler.(18)

“Orada onların nidâları: “Muhteşemsin (Sübhânsın) ey Allahım!” olur. Orada onların tahiyyeleri selâmdır. Onların nidâlarının sonu ‘hamd alemlerin Rabbi Allah’a aittir.”(Yûnûs 10/10)

Cennetlikler gerek Allah yolunda, gereke İslâmı hayata hakim kılma, gerekse ibadetlerin icrasında her türlü zorluklara göğüs gerenler cennet köşkleriyle ödüllendirilecek. Oraya esenlik, dirlik temennisi, eşsiz bir mutluluk tebriği ile buyur edilecekler.

-Sağ ehlinin selâmı

Kur’an, ‘ashâbu’l-yemîn-sağ ehli’  olanların ahiretteki durumları hakkında şöyle diyor: 

“Ama eğer Allah’a yakınolanlardan iseniz,

(yeriniz) terifsiz bir huzur, bitimsiz bir azık ve mutluluğun üretildiği cennetler (olur).

Yok eğer bahtiyar kesimden biri olursanız;

Artık, (ey) sözünün eri, ashâbu’l-yemîn’den olan kişi: Sana selâm olsun”(Vakıa 56/ 88-91)

Ashâbu’l-yemîn, lafzen, “sağdakiler” veya ‘sağ ehli’ demektir.  Mealciler bunu Türkçeye ‘doğru yolu bulanlar’, ‘bahtiyarlar’, ‘sağduyu ile hareket edip doğru yolu bulanlar’, ‘amel defteri sağından verilenler’, ‘sağ taraftaki mutlu kişiler’, ‘ahiret mutluluğuna erenler’ şeklinde çevirdiler.

Buna benzeyen ‘ashabu’l-meymene’yi de (Vakıa 56/8. Beled 90/18) ‘vicdan sahibi kimseler’, ‘dürüstlüğe ve erdemliliğe erişmiş olanlar’, ‘sağ duyu ile hareket edenler’,  ‘uğurlu ve bereketli kişiler’, ‘kitabı sağından verilecek olanlar’ şeklinde tercüme ettiler.

Ashâbu’l-yemîn, Türkçe’ye nasıl çavrilirse çevrilsin, belli ki bu sıfatla anılan mü’minler dünya hayatında sağ duyu ile ederek ve akıllarını kullanarak hidayeti seçerler, kulluk görevlerini hakkıyla yerine getirirler, Ahirette/hesap gününde amel defterlerini sağ taraflarından alırlar ve üstün ödülleri hak ederler. Bunun sonucunda da sonsuz mutluluğu kazanıp bahtiyar olurlar.

Dahası ‘sana selâm olsun” diye etkileyici, heyecanlandırıcı, muhteşem bir iltifata muhatap olurlar.

Burada yukarıdaki soruyu yeniden soralım: Acaba onların ödüllendirileceği ‘tahiyye ve selâm’, başka âyetlerde işaret edildiği gibi ‘selâm’ ile karşılanma iltifatı (Meryem 19/62.Vakıa 56/26.Kaf 50/34.Hıcr 15/46) meleklerden mi, yoksa Allah’tan mı gelecek?

Şüphesiz bunu Allah (cc) daha iyi bilir.

Pek çok âyette geçtiği gibi ‘ashâbu’l-yemîn’ de dahil cennetlikleri meleklerin  selâmla  karşılamaları veya selâm vermeleri, tebrik etmeleri, onlara ‘huzur ve mutluluk içinde cennete yerleşin” demeleri mümkün.

Ancak Yâsîn 58. âyette geçtiği gibi, bu selâm ve iltifat Allah’tan bizzat veya dolaylı olarak cennetliklere ikram edilirse; şüphesiz bunun anlatmaya kelimeler yetmez.

Böyle bir ikram müjdesi mü’minleri heyecanlandırır, yüreklerini ayağa kaldırır.

Allah’tan selâm almak...

Allah’ın selâmını almaya hak kazanmak...

Allah’ın selâmına layık olmak...

Bu bir mü’min için nimetlerin en büyüğü, ilahi ödüllerin en muhteşemi, ikramların en değerlisidir.

Cenneti hak etmek büyük bir ödüldür. Ancak Allah’ın selâmına layık olmak elbette daha büyük bir mükâfattır.

Unutmamak gerekir ki Cennete olan nimetler, mekanlar veya olaylar dünyadakilere benzemezler. Orada Allah’ın muttaki kullarına neler hazırladığını kimse bilemez. (Secde 32/16-17)

Bir hadiste geçtiğine göre Allah (cc) şöyle buyurdu: “Ben (Cennette) salih kullarıma hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın işitmediği, hiç bir insanın aklına gelmeyen şeyler hazırladım. Dileyen Secde 17. âyeti okuyabilir.” (19)

Kur’an’da cennetliklere her istediklerinin verileceği müjdesi üzerine bazı sahabeler Peygamber’e; “Orada şu kadın var mı, at var mı? Bize bunlar, şunlar verilecek mi? Diye sordular. O da “Her istediğiniz verilecek” şeklinde cevaplamıştı.”(20)

Meleklerin cennetliklere verecekleri selâm ve bazı yorumculara göre Allah’ın vereceği selâm, kimbilir bambaşka bir selâm olabilir. Bizim dünyada anladığımız, birbirimize ikram ettiğimiz selâm gibi olmayabilir.

Oradaki selâm olayına bir de bu açıdan bakmak gerekşir.

-          Son söz

Belli ki Allah’ın selâmını iman edip salih amel işleyenler hak ederler.

Yukarıda geçtiği gibi bazı peygamberlerin adı zikredilerek “ona selam” olsun deniliyor. Bu muhtemel ki o peygambere Allah’tan bir selâmdır ve o bunu hak etmiştir.

Aynı selâmın benzerini hak etmek için demek ki o peygamberlerin izini takip etmek, onlar gibi kulluk yapmak gerekir.

Allah’ın selâmına; ölüm kendisine gelinceye kadar ibadet edenler (Hıcr 15/99), istikamet üzere hayatlarını sürdürenler (Hûd 11/112), Rabbine hiç bir şeyi şirk (ortak) koşmadan kulluk edenler (Kehf 18/110), hayatlarını Rablerine vakfedenler (En’am 6/162), Allah’ı hesaba katarak yaşayanlar, ya da Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle (takva şuuru ile) yaşayanlar, Allah’ın kendilerinden razı olduğu, onların da Allah’tan olduğu kullar (Beyyine 98/8) layık olurlar.

Allah’ın selâmına es-Selâm olan Allah’ın gönderdiği din olan İslâma teslim olup, selâmete kavuşanlar layık olurlar.

Öyleyse;

“esselâmu ala men ittebeal-hüdâ- selâm hidayete tabi olanların üzerine olsun.”(Tâhâ 20/47)

Bütün anlamıyla, bereketiyle ve sonuçlarıyla...

Cennet selâmını hak etmek, Allah’ın selâmına layık olmak duasıyla...

 

Hüseyin K. Ece

25.11.2014

Zaandam-Hollanda



(1) İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 2/880

(2) Esed, M. Kur’an Mesajı, 2/904

(3) İbni Mace, Mukaddime/13 (184). İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 3/167. Aynı Hadisi Heysemî, Mecmau’z-Zevâid’te Cabir B. Abdullah’tan Ve Râvilerinden El-Fadl B. İsa’nın ‘zayıf’ olduğu notuyla naklediyor. B. Eryarsoy, Kurtubî Tefsiri Tercümesi 14/434. Hâzin bu rivâyeti Cabir ibnu Abdullah’tan aktarıyor. El-Hâzin, Muhamme ibnu İbrahim, Lübâbu’t-Te’vîl fi-Meâni’t-Tenzîl,  4/10

(4) es-Sa’dî, Abdurrahman B. Nâsır. Teysîru’l-Kerimi’r-Rahmân Fi-Tefsîr-i Kelâmi’l-Mennân, M. Risale, Beyrut 1421-2002, S: 698

(5) Kurtubî, Tefsîr, Beyrut 1425-2004, 1/1515

(6) Müslim, İman/297, 298 (449-450). Bir Benzeri: Tirmizî; Sıfatu’l-Cenneh/16 (2552). Tefsir/10-1 (3105). Bir Benzeri: İbni Mâce, Mukaddime/13 (187)

(7) Zamahşerî, El-Keşşaf, 4/22

(8) Heyet, Kur’an Yolu, 4/448

(9) Tefsiru Mukâtil B. Süleyman, Beyrut 1424-2002, 3/90

(10) Ferrâ, Ebu Zekeriyya Yahya B. Ziyad. Meâni’l-Kur’an, Beyrut 1403-1983, 2/380

(11) et-Taberî , Muhammed b. Cerir. El-Câmiu’l-Beyân Fi-Te’vîli’l-Kur’an, 10/455

(12) Kurtubî, Tefsîr, Beyrut 1425-2004, 2/2580. El-Cevziyye, Ali Ibnu Muhammed. Zadu’l-Mesîr Fi-Ilmi’t-Tefsîr, Beyrut 1423-2002, S: 1176

(13) İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 2/166

(14) Ateş, Süleyman. Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar, Yersiz-tarihsiz, 7/355

(15) Elmalılı, Hamdi Yazır. Tefsir (Sade.) 6/422

(16) Kutub, S. fi-Zılali’l-Kur’an, 5/2972

(17) Zamahşerî, el-Keşşaf, 3/289

(18) İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 2/185 Ve 642

(19) Buhari, Bed’ü’l-halk/8 (3244) Tefsir/32 (4779), Tevhid/35 (7498). Müslim, Cennet/1-5 (7132-7135

(20) Tirmizî, S. Cennet/11 (2543-2544)