ALLAHA’ YAKIN OLMA BİLİNCİ
Allah (cc) insana elbette yakındır. Kur’an bunu şöyle açıklıyor: “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 16)
20/07/2015 - 18:04

O (cc) varlığı, rabliği, mutlak hakim oluşu, kudreti, her şeyi bilmesi, her şeyi takdir etmesi, nimet vermesi açısından kullarına yakın olduğu gibi rahmeti açısından da yakındır.

Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır.”(A’raf 7/56)

Allah (cc) şüphesiz her şeyi işitendir, bilendir, görendir ve her şeye, herkese en yakın olandır.

“De ki: Eğer (haktan) saparsam, kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer doğru yolu bulursam, bu da Rabbimin bana vahyettiği (Kur'an) sayesindedir. Şüphesiz O, işitendir, yakındır.”(Sebe’ 34/50)

Hatta insanların kendi aralarında fısıltı halinde konuşmalarını bilecek kadar onların yanındadır.

“Göklerde ve yerde olanları Allah'ın bildiğini görmüyor musun? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O'dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O'dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir.”(Mücadile 58/7)

Evet Allah kullarının yanında hazır ve nazır, her yerde hazır ve nazır olduğu gibi. Burada olan kulun Allah’a yakın olup olmaması. Kişinin Allah’a nisbetle nerede durduğu.

Allah (cc) iman edenlere Allah’a yaklaşmak için vesile (sebep veya imkan) aramalarını emrediyor.

“Ey iman edenler! Allah'tan korkup-sakının. O'na yaklaşmaya yol arayın ve yolunda cihad edin (yoğun çaba harcayın) ki kurtuluşa eresiniz.”(Maide 5/35)

Demek ki Allah’a yakın olmak mümkün. Ancak bu yakınlığı kişi kendisi maddi bir araş ile ölçemez. Ama günlük hayattaki halinden Allah’a uzak olup olmadığını anlayabilir. Nitekim günaha batmış, ibadetten uzaklaşmış niceleri bu sebeple Allah’tan uzak kaldıklarını itiraf ederler.

Tersi de doğru. İman ettikten sonra Allah’a şükretmek için ibadet edenler, elinden geldiği kadar Allah’ın koyduğu sınırlara riayet edenler, kendilerini Allah’a, O’nun sevgi ve rahmetine daha yakın hissederler. O’nun sevgi ve rahmetinin izlerini şahsî ve aile hayatlarında, nimetlerde ve ilişkilerinde, işlerinde ve Allah yolundaki faaliyetlerindeduyarlar.

İnsanı Allah’a yaklaştıracak pek çok vesile (sebep) olmakla birlikte bunlardan üç tanesi daha önemli diye düşünüyoruz. Bunlar;

dua,

Esmâu’l-hüsnâ

ve salih ameldir.

Mü’min bu üç imkanı ihlas ve samimiyetle, yerinde ve emredildiği gibi, devamlı ve içtenlikle kullandığı zaman Allah’a yaklaşabilir. (Bu yaklaşmaın fiziki değil mecazî olduğunu hatırlatmaya gerek yoktur.)

 

1-Dua

“Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.”(Bekara 2/186)

Rivâyete göre bir bedevi Resûlullah’a (sav) “Rabbimiz yakın mıdır yoksa uzak mıdır? Yakınsa ona fısıltı şeklinde dua edelim, uzaksa bağıralım” dedi. Bunun üzerine bu âyet indi. Allah’ın istediği iman ve itaattir. Allah, iman edip itaat edenlerin dualarını kabul edeceğini vadetmiştir. Gerçek manada iman edip Allah’a kulluk edenlerin duası kabul olunur. (TDV Meali, ayetin açıklaması)

Allah (cc) kullarına çok yakındır ve duaların dularını işitendir, kabul edendir.

“Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı. Ve sizi orada yaşattı. O halde O'ndan mağfiret isteyin; sonra da O'na tevbe edin. Çünkü Rabbim (kullarına) çok yakındır, (dualarını) kabul edendir.”(Hûd 11/61)

Allah (cc) iman edenlere kendisine dua etmelerini, kendisinden istemelerini emrediyor. Onların dualarına karşılık vereceğini vadediyor.

“Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.”(Mü’min 40/60)

            “O daima diridir; O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O halde dinde ihlaslı ve samimi kişiler olarak O'na dua edin. Her türlü övgü alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.”(Mü’min 40/65)

Dua bir iman, bir aksiyon, bir çaba ve uyanıştır. Allah’ı ve O’na ait hakimiyeti, ilâhlığı tanıma, itiraf etmedir. Hayatın amacını idrak etme, yaşayışı proğrama koyma, ilerisi için hazırlık yapma, Din için çalışmaya (cihada) azmetme, toparlanma ve eksikliklerini gidermedir.

Dua, Allah’ın makamından sürekli bir istemedir. Bu isteme mü’min için itikat, bir şiar, bir hayat hedefidir. O, Allah’ın bitmez- tükenmez hazinelerini, iyi bir mü’min olma uğruna ister, onların yeryüzüne inmesini niyaz eder.

Dua kulun Allah’a yakınlaşamabilme cesaretidir. Kul Rabbinin emrinden aldığı cesaretle O’na yönelir, O’na manen yaklaşarak  O’nun makamından, lutuf ve kereminden talep eder.

Kulun Allah’a en yakın olduğu an secde anıdır. O yüzden Peygamber (sav) secde dua edilmesini tavsiye etmiştir.  “Kulun Rabb'ine en yakın olduğu hâl secdedir; öyle ise secdede O’na çokça dua edin.”(Müslim, Salât/15 )

 

2-Esmâu’l-husnâ

Rabbimiz kendi isimleriyle dua etmemizi söylüyor.

“En güzel isimler (el-esmâü'l-husnâ) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.”(A’raf 7/180)

“De ki: "İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O'na hastır." Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin arası bir yol tut.”(İsra 17/110)

Mü’min hangi hacetini Rabbine arzediyorsa, o hacetle alakalı Esmâ’yı anarak, onunla dua eder, onunla vesile yapar.

Mesela bağışlanma dileyen birinin şöyle demesi gibi: “Allahım beni affet, bana merhamet et! Muhakkak ki Sen Ğafûr ve Rahimsin“

Esmâu’l Hüsnâ, müslümanın Allah karşısındaki esas duruşlarından biri olan duanın anahtarıdır. Onlarla imanın güçlendirir, onlarla Allah tasavvurunu inşa eder, onlarla dua eder, onlarla Rabbine yakınlaşmaya çalışır.

 

3-Salih amel (ibadet)

            Allah’ın razı olacağı, işe yarayan, ıslah edici özelliği olan, dinin ölçülerine uygun, müslümana sevap kazandırıcı her eylem salih ameldir. Dinde ister emredilsin, isterse tavsiye edilsin, ibadet de zaten bu değil midir?

Allah’a kavuşmanın, O’na yakın olmanın imkanlarını birinin de salih amel olduğunu Kur’an söylüyor:

De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, İlah'ınızın, sadece bir İlah olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih amel işlesin ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.”(Kehf 18/110)

“Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de evlatlarınız. İman edip iyi amelde bulunanlar müstesna; onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükâfat vardır. Onlar (cennet) odalarında güven içindedirler.”(34 Sebe’/37) 

İman edeni Allah’a yaklaştırcak ameller kendisine farz kılınan kulluk görevleridir. Bununla beraber nafile ibadetler de kulu Allah’a dahaçok yaklaştırır.

Peygamber (sav) Rabbi adına söylediği bir hadiste şöyle buyuruyor: “Kulumun, farz kıl­dığım şeylerle bana yaklaşmasından iyisi yoktur. Kulum bana nafilelerle de yaklaşmaya devam eder. Öyle olur ki artık onu severim. Onu sevdim mi işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli ve yürüdüğü ayağı olurum. Benden isterse kesinkes veririm. Bana bir sığınsın, onu muhakkak korurum.” (Buhârî, Rikâk/ 38 no: 6502)

Kulu Allah’a yaklaştıarcak amel ne demektir? Ameli nasıl anlamak gerekir?

 

-          Salih amel ibadetin icrasıdır

            İnsanın görevi Rabbine itaat etmesi, yani yalnızca O’na kulluk yapmasıdır.

Kur’an’ın üzerinde durduğu en önemli iki konu iman ve salih ameldir. Bu demektir ki imanın gereği ibadet, yani salih amel işlemektir. Bu da insanı Rabbine yaklaştıracak, O’nun sevgisini ve rızasını kazandıracak en önemli imkandır.

 

-          Amel nedir?

‘Amel’ sözlükte, iş, davranış, hareket, aksiyon, faaliyet ve faydalı eylem anlamlarına gelir.

‘Amel’, aslında niyetli davranış, bir maksada bağlı olarak yapılan fiildir. Bütün canlılar bir takım fiiller yapabilirler. Ancak onların yaptıkları bu fiillere ‘amel’ denilmez.

İyi veya kötü nitelemesi de bir niyetle yapılan ameller hakkında geçerlidir. Buna göre insan, ister iyi bir şey yapsın, isterse kötü bir şey yapsın; yaptığı işi bir niyetle yapıyorsa, o işi yapmakta bir maksadı varsa, o iş bir ameldir.

İslâm sıradan amelin değil salih amelin üzerinde duruyor. Kur’an, pek çok âyette Allah’a imandan sonra hemen amel işlemeye dikkat çekiyor. (Ece, H. K. İslâmın Temel Kavramları, s: 40)

İnsanın kurtuluşu iman ve onun gereği olan salih amelle mümkündür. Esasen insan ve ona ait hayat ile ölümün yaratılmasının amacı, nasıl bir amel işleyeceğini denemek içindir. (Mülk 67/2)

İnsan sürekli faaliyet halindedir. Her an bir fiil yapabilir. Yaptığı fiilin ‘amel’ diye bir değer kazanması, o ameli şuurla ve bir niyetle yapmasına bağlıdır.

Bu açıdanbakıldığı, zaman bir müslümanın inancının gereği olarak yerine getirdiği bütün ibadetler birer ameldir.

 

-          Amelin çeşitleri:

Amelleri sonuçlarına göre üç kısma ayırmak mümkündür:

-Salih amel:Faydalı, maksada uygun, zararlı ve ifsat edici (bozucu) olmayan davranışlar. İslâmın yapılmasını emrettiği, ya da tavsiye ettiği bütün hayırlı işler. Bununla insan ya kendine, ya çevresine, ya da insanlara faydalı olur. Allah (cc) katında sevap ve O’nun rızasını kazanır.

-Fasid (batıl)/suî amel:Zararlı, maksada uygun olmayan, ifsat edici, Allah katında geçersiz her türlü faaliyetin genel adı. Bunlar İslâmın yapılmasını yasak ettiği, ya da yapılmamasını uygun gördüğü işlerdir.  Bu gibi amelleri işleyenler günah kazanır.

-Mübah (caiz) amel:Yapılıp yapılmaması kişinin kendisine ait olan işlerdir.  Bunları yapanlar günah veya sevap kazanmadıkları gibi, kimseye de zarar veya fayda vermezler. 

 

-          Amelin Değeri:

Bir işin (amelin) iyi mi, kötü mü? (salih mi fasit mi?) olduğunun ölçüsü insan kafasına ( hevasına) göre belli olmaz. Farklı kişilere göre farklı ölçüler olabilir. 

Allah’ın rızasına uyan işler iyidir, O’nun rızasına uymayan davranışlar kötüdür.

Kişi kendi iradesiyle iyi veya kötü amellerden birini seçer, o amelin dünyadaki veya ahiretteki sonucuna razı olur.

Allah (cc), insanın kötü amel işlemesini sevmemektedir. Ancak insan dünyada serbesttir .

 

-          Salih amelin değeri

Ameller, yani insanların yaptıkları işler maslahat ve mefsedet çizgisinde değerlendirilir.

Maslahat (fayda, hayr, hasenat ve  sevap kazandırıcı)unsuru taşıyan bütün ameller güzel görülür.

Mefsedet(zararlı, şer, seyyiat ve günah kazandırıcı) özelliği taşıyan bütün ameller ise mü’minlere yasaklamaktadır.

Kur’an, mü’minlerin yaptığı doğru, faydalı ve düzgün işlere ‘salih amel’ adı vermekte ve doksandan fazla yerde iman ve salih ameli söz konusu etmektedir. Bu olguya iki açıdan bakmamız mümkündür:

-Birinci olarak;iman gerçeği ancak salih amelle bütünleşir. İmanı kuvvetlendiren, sağlamlaştıran ve koruyan salih ameldir.

-İkinci olarak;imanın gereği salih amel işlemektir. Çünkü iman etmek aynı zamanda, iyiyi, doğruyu, faydalıyı, düzgün olanı anlamak ve kabul etmektir.

İman olgusunu tanıyan ve bunu kalbine yerleştiren mü’min, bu imanının bir sonucu olarak salih amel işler. İmanı onu salih amel işlemeye zorlar.

 

-          Amelin sâlih olabilmesinin şartları

Bir eylemin (bir amelin) salih amel veya ibadet sayılabilmesi için üç tane temel şaret vardır:

Birincisi:Şâri’nin (şeriat koyucunun) emretmesi gerekiyor. İbadetler ya Kur’anla ya da sahih sünnetle emredilmeli.

İkincisi: Peygamber tarafından uygulanmış/öğretilmiş olması.

Peygamber ibadetlerin nasıl yerine getirip ümmetine öğretmiştir. Onun yapmadığı, öğretmediği, ya da yapılmasını tavsiye etmediği eylemler ibadet özelliği kazanmazlar. Bunlar olsa ols kişinin ibadet zannettikleri alışkanlıklardır.

Üçüncüsü: İhlasla/Allah rızası niyetiyle yapılmış olması.

İbadetler Allah rızası için yapılır.

Amellerin salih olup olmaması mü’minin Allah katındaki derecesini belirler. Bütün ameller de niyete göre değer kazanır. Kişi bir ameli hangi niyete göre yaparsa, amelinin sonucu ona göre değerlenir. (Müslim, İmare/155 no: 1907. EbuDâvûd, Talak/11 no: 2201.  Buhârî, B. Vahy/1 no: 1. Tirmizí, F. Cihad/16 no: 1647. Nesâí, Taharet/60 no: 75)

Mü’mini Dinde emredilen ve tavsiye edilen farz, vacip, nafile olarak değerlendirilen salih ameller, yani ibadetler Allah’a ve O’nun sevgi ve rızasına yaklaştırır. Bu şekilde ihlasla Rabbine kulluğa devam eden iman ehli Rabbinin yakınlığını kazanır.

Dosta yakın olmak isteyen elbette dostun razı olduğunu şeyleri yapmaya çalışır. Dostun hoşlanmayacağı şeylerden uzak kalmaya çaba gösterir.

Kulun Allah’a yakınlığının en belirgin alameti o kulun istikamet üzere olmasıdır. Böyleleri kuvvetli imanları ve ihlaslı ibadetleriyle Allah’a yakınlık kazananlardır. (Vakıa 56/11) Bunlar ahirette özel içeceklerle taltif edilecekler. (Mutaffifin 83/28)

 

10.07.2015

Zaandam-Hollanda