PEYGAMBERE İHTİYAÇ VAR MI 7
(Herkesin peygambere ihtiyacı olduğunu on maddede anlatmaya devam ediyoruz.)
28/08/2015 - 19:24

Beşinci sebep : Güzel ahlâka sahip olmak için

Hayatın hedeflerinden biri de güzel ahlâk sahibi olmaktır. İyi bir insan olmaktır. Güzel davranışlara, iyi ve sağlam bir karaktere sahip olmaktır. Güvenilen, sevilen, takdir edilen, hatta örnek alınan bir kişiliğe sahip olmaktır.  Zira hayat güzel ahlâkla daha güzeldir. Ahlâklı insanlardan meydana gelen bir aile daha huzurludur. Ahlâklı fertlerden kurulu bir toplum daha huzurulu, daha güvenli, daha mutludur. Ahlâklı insanlara sahip toplumlarda suçlar en aza iner. Mahkemelere daha az iş düşer. Hak ihlallari en asgariye iner. Bu toplumlarda fazla polis gücüne, fazla askere, fazla hapishaneye ihtiyaç yoktur.

Toplumsal barışı ahlâklı insanlar kanundan, yasa ve yönetmeliklerden, mahkemelerden daha iyi sağlarlar. Önemli olan kişinin suç ve hatadan kendi kendine vazgeçmesi, buna kendi vicdanının sesini dinleyerek yanaşmamasıdır. Yoksa polis ve cezalandırılma korkusuyla yapılmaması maksat değildir. Böyleleri polis hakimiyetinin olmadığı yerlerde, kanundan kaçabildikleri pozisyonlarda her türlü suçu işleyebilirler.

İslâmın ana hedefi de ahlaklı insanlar yetiştirmektir. İlahî tekliflerin, yanı dindeki emirlerin ve yasakların amacı kullara ahlâkî güzellikleri kazandırmaktır. İbadetlerin pek çok hikmetleri olmakla birliklte, en büyük hedeflerinden biri de iman edenlere güzel bir karakter, olgun davranışlar kazandırmak, onları emin insanlar yapmaktır.

Yoksa Allah’ın insanların ibadetlerine ihtiyacı yoktur. Bir insan ömür boyu durmadan namaz kılsa bu Allah’ın mülküne bir şey eklemez. Bir kimse ömür boyu yalan söylece, şarap içse, ya da başka haramları pervasızca işlese bu da Allah’ın mülkünden bir şey eksiltmez.

Ama namaz kılan veya başka ibadetleri yerine getiren bununla şükür borcunu ödediği gibi güzel davranışlar kazanır, ahlâkı güzelleşir, iyi bir insan olmaya çalışır.

İslâmın büyük günah dediği fiilleri yapanlar da bununla ancak kendilerine zarar verirler, kötü insan olurlar.

Güzel ahlâkın önemi ve faydası sayılamayacak çoktur. Güzel ahlâk insana yakışandır. Adam olmaktır, babamız Âdem’e layık olmaktır.

Bütün peygamberler ümmetleri için rehber, mürşid, lider oldukları gibi aynı zamanda güzel ahlâkta örnek idiler. Hepsinin de misyonu insanlara güzel ahlâkın nasıl olduğunu göstermek idi. Nitekim bir hadisinde Peygamber (sav) kendi misyonun şöyle açıklıyor:

“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”(1)

Hadiste ‘mekârimu’l-ahlâk’ tabiri geçiyor. Bu da ahlâkın güzelliğini, faziletini ve insana kazandıracağı şerefi ifade eder.

Evet onun görevlerinden biri de güzel ahlâkın en zirvesini, en idealini, insana en yakışanını göstermek, öğretmek, örnek olmak idi. Zira güzel ahlâk en hayırlı olmanın belgesidir.

Abdullah b. Amr (ra) şöyle dedi: Rasûlüllah’ın söz ve davranışlarında hiç bir kötülük ve çirkinlik bulunmazdı. O şöyle buyururdu: “Sizin en hayırlı olanınız ahlâkı güzel olanınız, aile fertlerine en faydalı olnanızıdır.”(2)

Nevvas ibnu Sem’an anlatıyor. Peygamber’e (sav) iyilik (birr) ve kötülüğün (ism)/sevabın ve günahın nedir diye sordum. Şöyle buyurdu: “Birr (iyilik) güzel ahlâk, günah (ism) ise içini tırmalayan ve başkasının duymasını istemediğin (hatadır).”(3)

Ebu Hureyra’nın (ra) anlattığına göre Peygamber’e (sav); “insanların cennete girmelerine en çok sebep olan nedir? diye soruldu. Buyurdu ki: “Allah’a tkarşı takvalı olmak ve güzel ahlâk sahibi olmaktır”.(4)

Peygamber duasında bile Allah’tan güzel ahlâk istiyordu: “Allahım, beni ahlâkın en güzeline yönelt, kötü ahlaktan uzaklaştır.”(5)

Gerçekten Muhammed (sav) örnek bir ahlâkın sahibi idi. Onu davasında başarılı kılan önemli sebeplerden biri de onun güzel ahlâkı, insanî davranışlarının çokluğu, merhameti ve adaleti idi.

Onun hayatında en ön plana çıkan özelliği (şemâili) onun bu övülen ahlâkı idi. 

Bu yüzden Kur’an onun ahlâkını övüyor. Onun ahlâkının Kur’an tarafından övülmesi, “o ahlâk iman edenler için bir modeldir, alınız, takip ediniz, siz öyle olunuz” manasına gelir.

“Ve şüphesiz sen büyük bir ahlâk üzerindesin.” (Kalem 68/4)

Onun ahlâkı zaten Kur’an idi, yani Kur’an’ın ilke ve ölçüleri, Allah’ın hükümleri idi. Kur’an insan hayatında ne hedeflemişse, onu Peygamberin islâmî hayatında bulabilirsiniz.

Bir adam (hz. Aişe’ye gelerek): “Ey müminlerin annesi! Bize Allah’ın Resûlü’nün ahlâkından bahseder misin?” dedi. O da: “Sen hiç Kur’an okumuyor musun?” diye sordu. Adam: “Tabi ki okuyorum.” diye cevap verince Aişe de: “Onun ahlâkı Kur’an (ahlâkı) idi.” dedi.(6)

Kur’an onun misyonu şöyle belirliyor ve iman edenlerin ona uymalarını emrediyor:

De ki: 'Ey insanlar! Gerçekten ben, sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi Allah'ın (gönderdiği) Rasûlüyüm. Ondan başka ilâh/tanrı yoktur; O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve O'nun ümmî Rasûlüne, Allah'a ve O'nun kelimelerine gönülden inanan Rasûlü'ne iman edin ve O'na uyun ki, hidâyeti/doğru yolu bulasınız."(A'râf 7/158) 

Böyle bir elçininin gönderilişi Allah’ın insanlara en büyük lütfudur.

“And olsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Âli İmran 3/164)

Öyleyse, güzel ahlâka sahip olmak isteyenler Son Elçi’ye tabi olmak zorundadırlar.

Ahlâkın güzelliklerini keşfetmek isteyenler Muhammed’i (sav) örnek almak zorundadırlar.

Bir insanın güzel ahlâk ile ne kadar aziz olabileceğini, ne kadar sevilebileceğini, ne kadar takdir edileceğini bilmek isteyenler Rasûlüllah’a bakmak zorundadırlar.

Onun ahlâkı, Allah’ın (cc) “nasıl bir hayattan, nasıl bir kulluktan, nasıl bir ahlâktan razı olur?” sorusunun cevabıdır. Allah (cc) işte bu kulluktan, bu ahlâktan razıdır.

Allah (cc), insanın yeryüzünde kendi iradesiyle böyle ahlâklı, yüksek karakterli, böyle razı olunan ameller/fiiller sahibi olmasını istiyor.

Âdemden beri insanları davet ettiği şey de budur.

İnsanın yaratılış amacı da budur.

İnsan nerede yaşarsa yaşasın, kimin çoçuğu olursa olsun, sonunda Allah’ın kuludur ve bu hayatta geçicidir. Ondan istenenbu kısa dünya hayatını düzgün yaşayıp, varlık imtihanını ve Allah’ın sevgisini kazanması, bununla huzur bulması, ilâhi mükafâtları hak etmesi, iki dünya mutluluğunu hak etmesidir.

Bunun yolunu da güzel ahlâk açar.

Ahlâkı güzel olmayan mü’minde hayır yoktur. İman edenlerden istenen hakkıyla kulluğun yanında güzel ahlâktır, iyi bir insan olmaktır.

Bunun da nasıl olacağını son Peygamber (sav) yaşayarak göstermiştir.

İşte bu ideale, bu hedefe, bu fazilete ulaşmak isteyenler Son Elçi’nin peygamberliğine, örnekliğine, rehberliğine muhtaçtırlar.

Bu hedefin baişka türlü gerçekleşmesi imkansızdır.

 

Altıncı sebep: Allah’ın insanlara bildirdiklerini anlamak için

Muhammed’in peygamber olarak başka görevleri olmakla birlikte bunları üç başlıkta toplamak mümkün: Tebliğ, beyan ve uygulama/örneklik. 

Tebliğ;

Vahyi açıklamak peygamberlerin kendi işleri veya arzuları değil, Allah'ın emridir.

Muhammed (sav) de diğerpeygamberlergibiAllah’tanaldığıvahyi (ilahimesajı) mutaplara/insanlaraulaştırdı.  Peygamber (sav)bunu, vahyideğiştirmeden, eksiltmedenveyaeklemeyapmadanyaptı.Kur’anbunaşöyleişaretediyor:

“Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun.Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.(Mâide 5/67)

O her şartta ve durumda, ölene kadar, insanların tepkisine bakmadan, onlardan gelebilecek tepkilere aldırmadan, terddüt etmeden, çekinmeden, hatıra gönüle bakmadan bu görevini yerine getirdi.

Onun hayatına bakıldığı zaman onun tebliğ konusunda çok titiz davrandığı, vahyi hiç geciktirmeden gereği gibi insanlara ulaştırdığı, bu konuda ihmalkâr davranmadığı, samimi ve  fedakârca çaba gösterdiği görülür.(7)

Hz. Muhammed (sav) görevi gereği kendisine vahyedilenleri muhataplarına okumak, yani tebliğ etmek, duyurmak, ulaştırmak zorunda idi.

“(Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman'ı inkâr ediyorlar. De ki: O benim Rabbimdir. O'ndan başka tanrı yoktur. Sadece O'na tevekkül ettim ve dönüş sadece O'nadır.”  (Ra’d 13/30)

Beyan;

Peygamber (sav), vahyin ne dediğini, vahyinasılanlamakgerektiğiniaçıklamak, izahetmek, ortayakoymakzorundadır. Yoksainsanlarvahyianlamazlarveyaonuherkesişinegeldiğigibianlar. (Üzülereksöylemekgerekir, Peygamber (sav) vahyi, anlaşırşekildebeyanettiğihaldetarihtenberinicelerionuişinegeldiğigibianlamayakalkıştılar, kendilerinegörete’vilettiler, bambaşka dinanlayışlarıuydurdular. )

Biz inanıyoruz ki Peygamber (sav) vahyin dilini en iyi bilendi. O vahyi hem okudu, hem öğretti, hem uyguladı, hem de beyan etti. 

Kur’an onun bu görevine şöyle işaret ediyor:

“(Onları) açık delillerle ve kitaplarla (gönderdik),. Sana da bu zikri (Kur’an’ı) indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın. Böylece düşünüp öğüt alsınlar.”(Nahl 16/44)

“Biz sana Kitab’ı indirdik ki, hakkında ayrılığa düşükleri şeyi onlara açıklayasın ve inanan bir kavim için (o kitap) yol gösterici olsun.”(Nahl 16/64)

Ey ehl-i kitab! Rasûlümüz size Kitaptan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir Kitab geldi.” (Mâide 5/15)

Ey ehl-i kitab! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada size Rasûlümüz/elçimiz geldi. Gerçekleri size açıklıyor ki (kıyâmette); 'bize bir beşîr ve nezîr (müjdeleyici ve uyarıcı) gelmedi' demeyesiniz. İşte size müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir. Allah her şeye hakkıyla kaadirdir.”(Mâide 5/19) 

Vahyin dili herkes için her zaman çok açık olmayabilir. Peygamber (sav) yerine göre,  vahyin dilini ve maksatlarını muhataplara açıklıyordu. Bu açıklama bazen sözlü, bazen de örnek olma, bazen işaret yoluyla, bazen de fiili uygulama ile gerçekleşiyordu.

Peygamber (sav) mektubu (mesajı/vahyi) muhatabın adresine bırakıp giden bir postacı değildi. O, muhataba ne gönderildiğini, neye davet edildiğini, davet edildiği şeyin mahiyetini, davet edilen şeyin nasıl uygulanacağını, uygulandığı zaman veya uygulanmadığı zaman sonuçlarını da açıklıyordu.

Uygulama/örneklik;

Peygamber (sav), vahyi önce kendisi uygulamıştır. Allah (cc) ne demişse, neyi emretmişse, neyi yasaklamışsa, önce kendisi uymuş ve ümmetine örnek olmuştur.

Bu yüzden Allah (cc) onu bütün çağlara ve beldelere örnek olarak hediye ediyor:

“Andolsun ki sizin için, Allah’ı ve ahiret gününe ümit eden ve Allah’ı çokça anan kimseler için, Allah’ın Rasûlünde güzel bir örnek vardır.”(Ahzâb 33/21)

“Âyette, Hz. Peygamber'in, Allah'ın rızâsını kazandıracak davranışlarda bulunmak isteyenler için mükemmel ve canlı bir örnek, en büyük fazilet numûnesi olduğu anlatılmaktadır. Böylece, Rasûlüllah'ın, hislerine mağlûp insanları memnun etmek ve onlara pratik değerden mahrum birtakım teorik kurallar öğretmekle görevli olmayıp, O'nun hedefinin, insanlığa amelî kaideler öğretmek ve bu kuralları kendi yaşayışıyla Canlı Kur'an olarak izah ve târif etmek olduğu anlaşılmış olmaktadır.”

Bunun için, O'nun hayatı ve sîreti incelenirken bu nokta, asla gözden uzak tutulmamalıdır.

Muhammed (sav) kendi zamanlarındaki insanlara olduğu gibi, kıyamete kadar gelecek bütün insanlara, her konuda örnektir. Çünkü Allah (cc) O’nu insanlık modeli olarak seçmiştir.

Sanki, ‘en böyle bir hayattan razıyım, en güzel insanî ahlâk böyle yaşanır, Ben Âdemoğlunu böyle isterim’ deniliyor.

Allah’a hakkıyla kulluk yapma, hayat imtihanını başarmak, ahirette ebedi saadetini kazanma diye bir derdi olan, son Vahye, o vahyi insanlara öğreten ve uygulayan Son Elçiye kulak vermek zorundadırlar. Bu hedeflerin de Vahye kulak vermeden gerçekleşmesi mümkün değildir. İslamı yaşamak için onun kitabını anlamak, Allah’ın insandan ne istediğinin bilinmesi gerekir. Vahyi anlamak için de Son Elçi’yi dinlemek esastır. Zira vahyin mahiyetini ve maksatlarını en iyi beyan eden (açıklayan) odur.

Bu açıdan da herkes Son Elçi’nin (sav) misyonuna, davetine, örnekliğine, risâletine muhtaçtır.

 

24.08.2015

Zaandam-Hollanda



(1) Ahmed b. Hanbel 2/281. 2/381. Hâkim, Müstedrek 2/612. Buhârî, Edebu’l-Müfred, s: 273. Muvatta, Husnü'l-Hulûk/8

(2) Buhârî, Menâkıb/23 no: 3559, Fedâil/27 no: 3759, Edeb/38 no: 6029. Müslim, Fedail/68 no: 6033

(3) Müslim, Birr/14 no: 6516

(4) Tirmizî, Birr/62 no: 2004

(5) Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin/201 no: 1812

(6) Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn/139 no: 1739

(7) Heyet, Kur’an Yolu, DİB Yay. Ankara 2003, 2/249)