Resmi ve kurumsal tefsir
Tefsir, Kur'an-ı Kerim'in belli bir yönetim (usul) izlenerek açıklanması,yorumlanması çabasıdır. Te'vil de belli ve meşru bir usul takip edilerek yapıldığında aynı çabayı ifade eder.
19/05/2008 - 16:00

     Ancak bilinen bir usul dışında yapıldığında, Kur'an'dan uzak ya da hiç olmayacak anlamlar çıkarmaya denir. Tabii ki her te'vil'in gayr-ı meşru olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü bütün kutsal metinler gibi Kur'an da zamana karşı dayanıklılığını korumak için genelde sembolik bir dil kullanır. Birden fazla anlama gelebilecek söz dizimleri çoktur ve bunlara benzeşenler (Müteşabih) denir. Bir ifadenin, yalın açık ve kesin bir anlamı varsa bu da "Muhkem" olarak kabul edilir. Genellikle ontoloji, bilgi yaratılış, fenomenler dünyası, imanın maddi ve tabii çevrenin objeler dünyasında doğrulanması, tarih, öte dünya (Ahiret) hayatı vb. konularda ifadelerin simgesel oldukları görülür. Ama toplumsal davranışların düzenlenmesi, gündelik hayat, hukuki teamüller, kısaca emirler ve yasaklar açık ifadeler şeklinde yer alırlar. Buna rağmen hukuki görüş ayrılıkları olan içtihatlar çoğunlukla değilse bile, zaman zaman bu açık ifadeleri de kapsar.

      Kur'an-ı Kerim, kendini vahyedilmiş bir kitap olarak tanımlar, her Müslüman da bunun böyle olduğuna inanır. Onun her cümlesi bir ayet, yani  bir kanıt, bir belge ve bir göndermedir. Kur'an'ın  varlık dünyasındaki somut karşılığı doğrudan tabiattır. Tabiatta da sayısız objeler, fenomenler vardır ve her biri, üst birleştirici ilkeye göndermedir. Şu halde "Kur'an'a vahyedilmiş tabiat", "tabiat'a da yaratılmış kitap" denilmesi yerindedir ve her ikisinin menşei ontoloji, kozmoloji ve epistemolojinin  var edici kaynağı ve gücü Allah'tır.

      Yine de ne Kur'an ayetlerinde ne de tabiatın objeler dünyasında Hakikat bize kendini hemen olduğu gibi, yani çıplak şekliyle ele vermez. Eğer öyle olsaydı ne Kur'an'ı yorumlamaya gerek vardı ne de bilimsel çalışmaya. Tabiat üzerindeki araştırmalarımız artıp çoğaldıkça bilgilerimiz genişler. Tefsir de kutsal metin üzerinde benzer bir çabanın sürdürülmesidir.

      Bütün bunlar gösteriyor ki, Kur'an-ı Kerim'i her durumda ve her dönemde tefsir etmek gereklidir. Nitekim İslam'ın ilk dönemlerinden beri başlayan bu çaba bu gün de sürmekte, bu arada yüzlerce tefsir bilgi dünyamızdaki yerlerini almaktadır. Burada temel sorun şudur:

            Tefsir'i kim yapabilir ?

      Hıristiyan geleneğinde İnciller'i  tefsir etme yetkisi korunmuş ve kutsal din otoritelerine aittir. İlk ve son sözü onlar söyler ve söyledikleri din adına bağlayıcıdır. İslam geleneğinde ise, belli bir bilgi ve usul formasyonuna sahip herkes tefsir yapabilir.Herkesin tefsiri kendi özel görüşü, yorumu ve anlayabildiği şeydir. Dolayısıyla hiç kimsenin tefsiri mutlak doğru, tartışılmaz hakikat ya da kesin bilgi ifade etmez. İkinci bir husus, tefsir yapma hakkı herkese tanınır, hiçbir siyasi otorite bu hakkı sınırlayamaz, bireylerin elinden alamaz. Hakikat Allah'ın katındadır. Bir tefsir veya dini yorumun isabetli olup olmadığına müslüman toplum karar verir; bunu da gördüğü ilginin derecesiyle ölçmek mümkündür. Sünni bakış açısından ümmetin örfü icmadır, bu, ümmetin batıl üzerinde ittifak etmeyeceği anlamına gelir. Eğer bir tefsir kötü yazılmışsa kısa zamanda ilgisizlikten nisyana terk edilir. Şu halde bir tefsirin dine uygun olup olmadığına yine siyasi veya resmi dini kurumlar karar veremez.

      Son zamanlarda Türkiye'de çeşitli tefsir çalışmaları yapılıyor. Bunun sevindirici bir gelişme olduğunu belirtmek lazım. Bu arada Diyanet İşleri Başkanlığının öncülüğünde bir tefsir de yazıldı. Söz konusu tefsir, yazanların adıyla sınırlı olduğu sürece diğer tefsirler hükmündedir, ne kadar isabet ettiği veya etmediği diğerleriyle ilgili kullanılan kriterlerle ölçülür. Nitekim, bu tefsire imza atanlar kuşkusuz değerli insanlardır.

      Fakat "resmi bir devlet kurumu"nun tefsiri olarak sunuluyorsa, burada durmak lazım. Ben bu takdimin İslam'ın hakikat görüşüne ve tefsir geleneğine uygun olmadığını düşünüyorum. Çünkü Kur'an tefsiri resmi kurumlarca yapılamaz; bunun sonucu "resmi din görüşü" çıkar ve bu görüş siyasal iktidarların manipülasyonundan uzakta kalamaz. Bana göre tefsir işi daima bireysel ve sivil olmak durumundadır. Gerçi resmi ve kurumsal bir tefsirin her hangi bir etki veya bağlayıcılık özelliklerini taşıyacağı beklentisi içinde olmamak lazım; öyle de olsa, meşru geleneğe aykırı olarak resmi ve kurumsal tefsirin sakıncalar teşkil ettiğini belirtmek lazım. Biz, iyisi mi, söz konusu tefsiri, altına imza atanların değerli çabaları olarak görelim ve istifade etmeye çalışalım.