BÜYÜK CİHAD
"Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya bir uyarıcı gönderirdik.
Öyleyse kâfirlere itaat etme ve onlara (Kur'ân'la) büyük bir cihad ver." 1
04/01/2016 - 11:38

Böyle buyuruyor, cinleri ve insanları yalnızca kendisine ibadet, yani itaat etsinler diye yaratan eşi, benzeri ve ortağı olmayan, gökte de İlâh, yerde de İlâh olan Allah Teâlâ!.. Vazifeli kılındığı günden kıyamete kadar insanlık âleminin uyarıcısı, Allah'a davet edici Rasulü ve Allah'ın hükümlerin tebliğcisi olan son Nebî ve son Rasul Rasulullah Muhammed (s.a.s.) kuluna böyle buyuruyor yegâne Rabbimiz Allah Azze ve Celle!..
 
Kulu ve Rasulü Muhammed (s.a.s.)'e buyuran Âlemlerin Rabbi Allah, O'nun sıfatında ümmetine de buyurmaktadır… Rasulünün izinden gidenler, Rasulün vârisleridir…
 
Bu ayetlerin tefsirinde şöyle diyorlar ünlü müfessirler:
 
Önce, Şeyhu'l-İslâm Ebu's-Suûd Efendi (rh.a.) dinleyelim:
 
"Yani, 'dilemiş olsaydık, halkını uyarmak için kasabaya bir uyarıcı Peygamber gönderir, senin Peygamberlik yükünü hafifletirdik. Fakat biz bunu dilemedik de yapmadık, ancak son Peygamberliği munhasıran sana verdik.'
Nitekim bir ayette de şöyle denilmektedir:
 
"Bütün âlemlere uyarıcı olması için..." (Furkan, 25/1.)
 
Ey Rasulüm, kâfirlere boyun eğme. Yani, artık hakka davet ve hakkı izhârda sebât ve gayret göster ve kâfirlere karşı çetin dur.
Sanki bu emir, Rasulullah'ın kâfirlere müdara etmemesi ve davette, hatır gönül gözetmesi emridir. Zira Peygamberimiz (s.a.s.), onların İslâm Dini'ne girmelerini çok arzu ettiğinden, onların gönlünü almak için aşırı derecede gayret gösteriyordu.
 
'Ve onlara (Kur'ân'la) büyük bir cihad ver.' Yani, Kur'ân'ın içindeki uyarı, tehdid, öğüt ve hakkı yalanlayan ümmetlerin âkibetlerini hatırlatmayı ihtiva eden ayetleri okumak sûretiyle onlara karşı olanca gücünle büyük bir mücadele ver. Zira bütün âlemlerin mezkûr şekilde daveti, kemiyet ve keyfiyet bakımından anlatılmayacak kadar büyük bir mücadeledir.
 
Nitekim diğer bir ayette de şöyle denilmektedir:
 
"Ey Peygamber, kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran." (Tevbe, 9/73)2 İmam Fahruddin er-Râzî (rh.a.) de bu konuda şunları beyan eder:
 
"Allah Teâlâ'nın: 'Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya bir uyarıcı gönderirdik.' ifadesine gelince, en kuvvetli görüşe göre, şu sebeblerden ötürü bununla, Peygamber (s.a.s.)'in büyüklüğünün gösterilmesi kasdedilmiştir:
 
1- Allah Teâlâ sanki Peygamber (s.a.s.)'e şunu beyan etmek istemiştir:
 
'Her beldeye bir Peygamber göndermeye kadirim. Fakat Peygamberlik vazifesini sadece sana veriyor ve seni herkese üstün kılıyorum.'
İşte bundan ötürü bunun peşi sıra: 'Öyleyse kafirlere itaat etme' yani 'onlara muvafakat etme' buyurmuştur.
 
2- Bununla: 'Eğer isteseydik, senden bütün âleme gönderilen bir Peygamber olma yükünü hafifletir ve her beldeye ayrı bir Peygamber gönderirdik. Fakat bu işi (ve şerefi) sadece sana verdik, seni yücelttik ve seni diğer Peygamberlerden üstün kıldık. Binaenaleyh bu yüceltmemize, sen de dinî konularda taviz vermemek sûretiyle karşılık ver' mânâsı kasdedilmiştir.
 
3- Bu ayet, İlâhî lütfun, İlâhî şiddet ve karışık (yan yana) olduğunu göstermektedir. Çünkü bu, Cenâb-ı Hakk'ın, Muhammed (s.a.s.) gibi her beldeye ve şehre bir nezir (uyarıcı) gönderebileceğine delâlet etmektedir. Yine bu ayet, Cenab-ı Hakk'ın katında Muhammed (s.a.s.)'e mutlaka ihtiyaç olmadığına delâlet etmektedir. Ayetteki 'eğer' ifâdesi, Hakk Teâlâ'nın bunu yapmayacağına delâlet eder. Binâenaleyh birinci mânâya nazarla bir terbiye, ikincisine nazarla bir yüceltme söz konusudur.
 
Ayetteki, 'öyleyse kâfirlere itaat etme' ifadesi ile, Cenâb-ı Hakk'ın, Peygamberini, Kâfirlere itaatten nehyettiği mânâsı kasdedilmiştir. Bu ayet, bir şeyden nehyetmenin, nehyedilen kimsenin, o şeyi yapmakta olduğu mânâsına gelmez.
 
Cenab-Hakk'ın: 'Bununla (Kur'ân'la) onlara karşı büyük bir cihad ver' ifadesine gelince, bazıları şöyle demişlerdir:
 
-Bununla, Peygamber (s.a.s.)'in, vazifesini ifâ ve duâ hususunda alabildiğince cehd ve gayret sarf etmesi mânâsı kasdedilmiştir.
 
Bazıları da:
 
-Bu ifâde ile, Peygamber (s.a.s.)'in cihad etmesi, savaşması kasdedilmiştir, demişlerdir.
 
Diğer bazıları da:
 
- Bu iki mânâ da kasdedilmiştir, demişler.
 
Doğruya en yakın olan birinci mânâdır. Çünkü bu Sûre, Mekkî'dir. Cihad emri ise, hicretten epey sonra gelmiştir. Cenab-ı Hakk, 'büyük bir cihad yap' buyurmuştur. Çünkü Allah, her beldeye bir nezir (Peygamber) göndermesi hâlinde, bunların her birinin kendi beldesindekilerle uğraşması, cihad etmesi gerekirdi. Bütün bu cihadlar, Peygamber (s.a.s.)'in uhdesinde toplanmıştır. Dolayısıyla bu cihad büyük olacaktır. Bu sebeble de O'na: 'Bütün beldelere birden nezir olman sebebi ile, onlarla her türlü cihadı kendinde toplayan büyük bir cihadla cihad et' denilmiştir."3
 
İmam Kurtubî (rh.a.), bu ayetleri tefsir ederken şunları söyler:
 
"Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya bir uyarıcı" yani, senin üzerinde Peygamberliğin yükleri hafiflesin diye yağmuru paylaştığımız gibi, onları uyarıp korkutarak bir Rasul "gönderirdik." Ancak bizler böyle yapmadık, bilâkis seni, herkes için bir uyarıcı kıldık. Böylelikle senin derecen yükselsin istedik. O hâlde Allah'ın senin üzerindeki nimetine şükretmelisin.
 
"Öyleyse kâfirlere"  seni davet ettikleri ilâhlarına tabi olmak hususunda "itaat etme ve onlara karşı onunla büyük bir cihad yap."
 
İbn Abbas (r.anhuma):
 
-Kur'ân ile,
 
İbn Zeyd de:
 
-İslâm ile, diye açıklamışlardır.
 
Kılıç ile cihad et, anlamında olduğu da söylenmiştir. Ancak bu, uzak bir ihtimaldir. Zir Sûre, Mekkî bir sûredir ve savaş emrinden önce nâzil olmuştur. "Büyük bir cihad"dan kasıd, aralıksız ve durgunluk devresi olmayan bir şekilde cihad etmektir."4
 
Elmalılı M. Hamdi Yazır (rh.a.) ise, şunları kaydeder:
 
"Her kasabaya bir Peygamber gönderildiği takdirde, o Peygamberlerin hepsinin yapacağı cihada denk bir cihad, elbette büyük bir cihaddır. Bu sûre Mekkî olduğu için, daha öldürme emri verilmeden önce olan bu büyük cihad emri, her cihadın başı olan bir cihaddır. Düşünmeli ki bu, ne büyük bir emirdir. Bununla emrolunan Peygamber (s.a.s.)'in elinde "Kur'ân"'dan başka bir silah yok iken, o Allah Kelâmı (Kur'ân) mucizesi, o büyük cihadı yapmaya yeterli geliyor ve Mekke'den başlayan bir cihad bütün cihana yayılıyor."5
 
  "Âlemlere rahmet"6 ve kıyamete kadar bütün insanlığa gönderilen Rasulullah Muhammed (s.a.s.), en son Nebî ve en son Rasul'dur… Kendisi, Nebîlerin ve Rasullerin sonuncusu, ümmeti de ümmetlerin sonuncusudur…
 
Rabbimiz Allah Teâlâ, Rasulullah Muhammed (s.a.s.)'e şöyle buyurur:
 
"De ki: 'Ey insanlar, ben, Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir Rasulüyüm. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O'nundur O'ndan başka ilâh yoktur. O, diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve ümmî Peygamber olan Rasulüne iman edin. O da, Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır. O'na iman edin ki, hidayete ermiş olursunuz."7
 
"De ki: 'Allah, benimle sizin aranıza şahiddir. Sizi -ve kime ulaşırsa- kendisiyle uyarmam için bana şu Kur'ân vahyedildi."8
"İşte bu (Kur'ân), önündekileri doğrulayıcı ve şehirler anası (Mekke) ile çevresindekileri uyarman için indirdiğimiz kutlu bir Kitab'dır. Ahirete iman edenler, buna inanırlar. Onlar, namazlarını (özenle) koruyanlardır."9
 
"İşte onlar, buna (Kur'ân'a) inanırlar. (Bütün uluslara ve dinlere mensub) gruplardan (herhangi) biri onu inkâr ederse, ateş ona va'dedilen yerdir."10
 
Ebu Zerr(r.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
 
"Ben, kırmızı ve siyah herkese Peygamber olarak gönderildim."11
 
Cabir b. Abdillah (r.a.)'dan.
 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
 
"Benden önceki Peygamberlerden hiçbir kimseye verilmeyen beş şey bana verilmiştir:
 
Bir aylık mesafeye kadar korku (salmak) ile nusret olundum.
 
Yer (yüzü) bana mescid ve temizlik sebebi kılındı. Onun için ümmetimden kendisine namaz vakti erişen herkes namazını kılıversin.
Ganimetler bana helâl kılındı.
 
Peygamber(ler) hâsseten kendi kavmine gönderilirken, ben bütün insanlığa gönderildim.
 
Ve bana şefaat verildi."12
 
Ebu Hüreyre (r.a.)'dan.
 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
 
"Ben, diğer Peygamberler üzerine altı şeyle tafdil olundum:
 
Bana 'cevâmiu'l-Kelîm verildi.
 
(Düşmanlarımın kalblerine) korku salmakla yardım edildim.
 
Bana ganimetler helâl kılındı.
 
Yeryüzü bana temiz ve mescid kılındı.
 
Bütün yaratıklara Peygamber olarak gönderildim.
 
Peygamberlik benimle sona erdirildi."13
 
Ve Rabbimiz Allah buyurdu:
 
"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Ancak O, Allah'ın Rasulü ve Peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir."14
 
Âlemlerin Rabbi Allah'ın insan kullarının irşâdı ve dosdoğru yolda rehberlikleri için seçip vazifeli kıldığı Rasullerin ve Nebîlerin en sonuncusu Rasulullah Muhammed (s.a.s.), onüç yıl süren Mekke devrindeki cihadında elindeki ve dilindeki yegâne silahı, Allah'ın kelâmı hayat kitabı Kur'ân-ı Kerîm idi!..
 
Rasulullah (s.a.s.)'e, Rabbi Allah tarafından Mekke devrinde iki şey emredilmiştir:
 
1-"Kâfirlere itaat etme!"
 
2-"Onlara (Kur'ân'la) büyük bir cihad ver!"
 
İslâm'ın Mekke döneminde büyük bir cihad vardı… Kâfirlere asla itaat edilmeden, onların getirdiği taviz koparmaya çalıştıkları hiçbir teklifleri kabul edilmeden, en büyük silah olan Kur'ân ile onlara karşı büyük bir cihad veriliyordu…
 
Rabbimiz Allah:
 
"İşte sizin ümmetiniz bir tek ümmettir ve Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse benden korkup sakının."15
 
"Gerçekten sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Bende sizin Rabbinizim, Öyleyse Bana ibadet edin."16 buyuruyor, ümmet olmuş, yalnız Allah'dan korkan muvahhid mü'minler Allah'a ibadet, yani itaat ediyorlardı…
 
Yalnızca Allah'a ibadet, yani itaat eden mü'min müslümanlar, elbette kâfir ve müşrikten tamamen ilişkilerini koparmış, ayrı bir millet olmuş ve asla onlara itaat etmemeye bütün imkânlarıyla gayret ediyorlardı…
 
Rasulullah (s.a.s.) ve O'na iman eden Ashab-ı Kirâm, Mekke şirk devletinin laik-demokrat yöneticilerine ve onların küfür yasalarına itaat etmemekle, onlara karşı cihad ediyorlardı… Bu mukaddes ve büyük cihadda tek silahları, Kur'ân idi… Kur'ân ve onun uygulanışı olan Rasulullah (s.a.s.)'in Sünneti ile amel ediyor, o günün tağutî düzenini kurum ve kuruluşlarıyla reddediyorlardı… Kâfirlere karşı verdikleri bu büyük cihadda silah olarak Kur'ân-ı Kerim kâfî idi!..
 
"Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şübhesiz bunda, iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır."17 diye buyuran yegâne hüküm koyucu hak İlâh Allah Teâlâ:
 
"Andolsun, Biz bu Kur'ân'da belki öğüt alıp düşünürler diye, insanlar için her bir örnekten verdik."18
 
"Biz, Kitab'da hiçbir şeyi noksan bırakmadık. Sonra onlar, Rabblerine toplanacaklardır."19 buyurmaktadır.    
     
Laik-demokratik Mekke şirk devletinde esaret ve zulüm altında yaşayan Rasulullah (s.a.s.) ve Ashabı'nın dilinde ve elindeki tek silahları olan Kur'ân-ı Kerim ile kâfirlere karşı büyük cihada devam ettiler, hiç yılmadılar, Mekke şirk devletinin yöneticilerine boyun bükmediler, itaat etmediler…
 
Tevhid ve iman cephesinin mücahidleri olan muvahhid mü'minler, şirk ve küfür cephesinde yer alan düşmanlarla cihad ederken, Kur'ân silahını kullanıyorlardı… Rasulullah (s.a.s.) ve ashabı'nın, müşriklere ve kâfirlere karşı büyük bir cihad verirken tek silahları olan Kur'ân'ın bazı özellikleri şunlardır:
 
1- Kur'ân, diriler için inzâl olunmuştur.
 
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
 
"(Kur'ân,) diri olanları uyarıp korkutmak ve kâfirlerin üzerine  sözün hak olması için (indirilmiştir.."20
"Hâ, Mîm.
 
(Bu Kur'ân,) Rahmân ve Rahîm'den indirilmiştir.
 
Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) fasılalar hâlinde açıklanmış Arabça Kur'ân (veya okunan) Kitab'dır.
Bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak."21
 
"Yoksa onlar: 'Bunu uydurdu" mu diyorlar? Hayır, O, Rabbinden olan bir haktır. Senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir kavmi uyarman için (onu, sana indirdik). Umulur ki, hidayet bulurlar."22
 
2-Kur'ân, karanlıktan aydınlığa çıkarır.
 
Şöyle buyurur Allah Teâlâ:
 
"Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları kendi izniyle karanlıklardan nûra çıkarır. Onları, dosdoğru yola yöneltip iletir."23
 
"Elif, Lâm, Râ. Bu, bir Kitab'dır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nûra, O güçlü ve övgüye lâyık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik."24
 
"Sizi, karanlıklardan nûra çıkarması için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şübhesiz Allah, size karşı elbette şefkatli olandır, esirgeyendir."25
 
3- Kur'ân, hidayet kaynağıdır.
Rabbimiz Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
 
"Ey insanlar, Rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifâ ve mü'minler için bir hidayet ve rahmet geldi."26
"Şübhesiz bu Kur'ân, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir."27
"Biz Kitab'ı ancak, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi onlara açıklaman ve inanan bir kavme rahmet ve hidâyet olması dışında (başka bir amaçla) indirmedik."28
 
"Biz Kitab'ı sana, her şeyin açıklayıcısı, müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik."29
Küfür ve şirk yasalarıyla hükmeden zalim egemen tağutlara ve onların taraftarlarına karşı büyük cihad yapan mücahid muvahhid mü'minlerin en büyük silahı olan Kur'ân-ı Kerim'e, iman edenlerin hep beraber sımsıkı sarılmalarını, dağılmamalarını, parçalanmamalarını emreden Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
 
"Ey iman edenler, Allah'dan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa, öylece korkup sakının ve siz, ancak müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) olmayın.
 
Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın."30
 
İslâm Milleti'nin önderi ve en güzel örneği Rasulullah (s.a.s.)'in vârisleri olan muvahhid mü'minler, O'nun Sünneti'ni işleyerek, işgal edilmiş topraklarındaki esaret hayatlarında Kur'ân ile, egemen tağutlara karşı büyük bir cihad yapmalıdırlar… Kur'ân ile, Sünnet ile hem amel etmeli, hem de diğer insanları uyarıp davet etmelidirler… Dünkü laik-demokratik Mekke şirk devletinde, nasıl ki, Kur'ân ile büyük bir cihad verilmişse, bugünkü işgal altındaki İslâm topraklarındaki laik-demokratik yönetimlere karşı,  yöneten ve yönetilenlere karşı Kur'ân ile cihad etmeli,  tebliğ, davet, irşâd, iyiliği emir ve kötülükten nehyetme vazifesini, hikmetle ve güzel öğüt ile gerçekleşmelidir…
 
Egemen zalim tağutî yönetimlere itaat edilmemeli, aldatılıp uyutulan kitlelerin uyandırılma, cehâletten kurtulması sağlanmalıdır… Bunun gerçekleşmesi için de, Allah Teâlâ'nın kendilerine hidayet verdiği muvahhid mü'minlerin, birlik ve beraberlik içinde Allah'ın ipi olan Kur'ân-ı Kerim'e sımsıkı sarılmaları, beraber hareket etmeleri ânın vâcibidir…  Katıksız iman edip salih amel işlemeye gayret edenler, hakkı ve sabrı tavsiye konusunda ciddî gayretler sarf ederek, yüz yıllık derin bir uyutulmuşluktan kurtulup kıyam etmeye önayak almalıdırlar…
 
"Haktan sonra sapıklıktan başka bir şeyin olmadığını"31 insanlara anlatarak, "hakkın gelişiyle bâtılın yok olacağı"32 hakikatini kafalar çatlatırcasına izah etmeleri gerekir!.. Müşriklere aldırış etmeden ve kâfirlere asla itaat gündeme gelmeden...33
 
"Öyleyse insanlardan korkmayın, Benden korkun!"34 diye buyuran Rabbimiz Allah Teâlâ:
 
"Hiç şübhe yok, galib gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır."35 müjdesini veriyor…
 
Dipnot
1) Furkan, 25/51-52.
2) Şeyhu'l-İslâm Ebu's-Suûd Efendi, Ebussuûd Tefsiri-İrşâdu'l-Akli's-Selim, çev. Ali Akın, İst. 2007, C. 10, Sh. 4408-4409.
3) Fahruddin er-Râzî, Tefsir-i Kebîr - Mefâtihu'l-Gayb, çev. Prof. Dr. Suat Yıldırım, Vdğ. Ank. 1994, C. 17, Sh 262-263.
4) İmam Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'ân, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2001, C. 12, Sh. 585.
Ayrıca bkz. İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2011, C. 8, Sh. 50-51.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, C. 11, Sh. 184-185.
5) Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili,, İst. T.Y. C. 6, Sh. 104. (Yenda Yayınları)
Sadeleşmiş nüsha: C. 6, Sh. 79. (Azim Yayınları)
6) Enbiya, 21/107.
7) A'râf, 7/158.
Aynı konuda diğer bir ayette şöyle buyrulur:
"Biz seni, ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar." Sebe' 34/28.
8) En'âm, 6/19.
9) En'âm, 6/92.
10) Hud, 11/17.
11) İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst. 2014. C. 18, Sh. 280-284, Hds. 25906-25916.
Hâkim en-Nîsâbûrî, el-Müstedrek Ale's-Sahîhayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, C. 5, Sh. 410-411, Hds. 3640.
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Mesâcid, Hds. 3.
12) Sahih-i Buhârî, Kitabu's-Salât, B. 56, Hds. 84.
Kitabu't-Teyemmüm, Hds. 2.
Sahih-i Müslim, Kitabu's-Mesâcid, Hds. 3.
Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Gusl, B. 26, Hds. 431.
İmam Ahmed b. Hanbel, A.g.e. C. 18, Sh. 281, Hds. 25907.
13) Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Mesacid, Hds. 5.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu's-Siyer, B. 5, Hds. 1594.
14) Ahzab, 33/40.
15) Mü'minun, 23/52.
16) Enbiya, 21/92.
17) Ankebut, 29/51.
18) Zümer, 39/27. Kehf, 18/54. İsra, 17/89.
19) En'âm, 6/38.
20) Yasin, 36/70.
21) Fussilet, 41/1-4.
22) Secde, 32/3.
23) Mâide, 5/16.
24) İbrahim, 14/1.
25) Hadid, 57/9. Ayrıca bkz. Talak, 65/11.
26) Yunus, 10/57.
27) İsra, 17/9.
28) Nahl, 16/64.
29) Nahl, 16/89. Ayrıca bkz. Şura, 42/52-53.
30) Âl-i İmrân, 3/102-103.
31) Bkz. Yunus, 10/32.
32) Bkz. İsra, 17/81.
33) Hicr, 15/94.
34) Mâide, 5/44.
35) Mâide, 5/56.