AZ GÜLÜP ÇOK AĞLAMAK!
Usâme b. Zeyd (r. anhuma)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Bu gözyaşı, bir rahmettir ki, Allah onu kullarının gönülleri içine koymuştur. Allah, ancak kullarından merhametli olanlara merhamet ihsân eder."1
27/09/2016 - 11:22

Rasulullah (s.a.s.) bu sözleri, kucağına konulan, kızı Zeyneb (r. anha)'nın oğlu olan ve can çekişen torununa bakarken ağlayarak söylemişti…

Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.) ile demirci bir san'atkâr olan Ebu Seyf'in yanına girdik. Ebu Seyf, (Rasulullah'ın çocuğu) İbrahim'in süt babası idi. Rasulullah, İbrahim’i aldı, O'nu öptü ve kokladı. Bundan sonra bir kere daha Ebu Seyf'in evine gittik. Bu defa İbrahim, can veriyordu. Rasulullah'ın iki gözü yaş dökmeye başladı.

Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf:

- Ya Rasulallah, halk, musîbet zamanında sabretmeyebilir, fakat sen de mi? diye taaccüb ifâde etti.

Rasulullah:

"Ey Avf oğlu, bu hâlet, bir rahmet ve şefkattir." buyurdu.

Sonra bu gözyaşını diğer bir gözyaşı takib etti. Bu defa da Rasulullah (s.a.s.):

" Şübhesiz göz ağlar, kalb de mahzûn olur. Biz ise, Rabbimizin razı olacağı sözden başka söz söylemeyiz.

Ya İbrahim, bizler, senin ayrılığınla pek mahzûn ve kederliyiz." buyurdu. 2

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.)'in ailesinden biri vefat etti. Kadınlar bir araya toplanıp ağlamaya başladılar. Ömer, onları ağlamaktan nehyedip azarlamaya kalkıştı.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):

"Ya Ömer, bırak ağlasınlar! Çünkü (bugün) gözün yaş dökeceği, kalbin yaralandığı ve acı hadisenin (ölümün) henüz vuku' bulduğu zamandır." buyurdu. 3

Âlemlere rahmet olarak gönderilen yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.), muvahhid mü'minlerin ağlamalarının sebebini böyle açıklıyor:

"Kalb mahzûn olur, yaralanır ve acı hisseder. Bundan dolayı bir rahmet olan gözyaşları gözden akmaya başlar."

Gözyaşları, merhametli ve yumuşamış kalblerin varlığına işarettir… Kalbleri katılaşmış, taş kesilmiş, merhametten yoksun kişilerin göz pınarları kurumuş, duyguları sönmüştür...

Gözyaşları, hissedip idrak eden kalblerin sızlaması sonucu gündeme gelir… Olayın gerçek yüzünü gören ve idrak eden kalb, duygulanır ve bu duygu gözyaşlarına dönüşür…

Rabbimiz ve İlâhımız Allah Teâlâ şöyle buyurur:

" Biz, onu (Kur'ân'ı) hak olarak indirdik ve o, hak ile indi. Seni de yalnızca bir müjde verici ve uyarıp korkutucu olarak gönderdik.

Onu bir Kur'ân olarak, insanlara dura dura okuman için (bölüm bölüm) ayırdık ve onu safha safha bir indirme ile indirdik.

De ki: ' İster ona inanın, ister inanmayın: O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler.'

Ve derler ki: ' Rabbimiz yücedir, Rabbimizin va'di gerçekten gerçekleşmiş bulunuyor.'

Çeneleri üstüne kapanıp ağlıyorlar ve (Kur'ân) onların huşû (saygı dolu korku)larını arttırıyor." 4 

Kendilerine ilim verilenler, konunun önemini kavramış, kalbleri duygusal bir tavırla kaynamış, göz pınarları coşmuş olduğu hâlde secdeye kapanıp, Rabbleri Allah Teâlâ'yı tesbih etmektedirler…

İmam Hafız İbn Kesîr (rh. a.)'ın beyanıyla:

"Yani, yüce Allah'ın iman ederek, O'nun Kitabı'nı ve Rasulünü tasdik ederek, O'nun önünde boyun bükerek secdeye kapanırlar." 5

Diğer bir ayette şöyle buyrulur:

"Rasul'e indirileni dinlediklerinde, hakkı tanıdıklarından dolayı gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görürsün. Derler ki: ' Rabbimiz, inandık. Öyleyse bizi şahidlerle birlikte yaz.

Hem Rabbimizin bizi salihler topluluğuna katmasını umarken ne diye Allah'a ve bize haktan gelene inanmayalım?" 6

Abdula'lâ et-Teymî (rh. a.) şöyle demiştir:

- Kendisine verilen ilim bir kişiyi ağlatmıyorsa, muhakkak ki o, kendisine faydalı bir ilim verilmemeye layıktır. Çünkü Allah Teâlâ, âlimlerin vasıflarını belirtip şöyle buyurmuştur:

"Daha önce kendilerine ilim verilenlere  (Kur'ân) okunduğu zaman çenelerinin üstüne kapanarak secde ederler.'

Ve derler ki: 'Rabbimiz yücedir, Rabbimiz va'di gerçekten gerçekleşmiş bulunuyor.'

Çeneleri üstüne kapanıp ağlarlar…..." (İsra, 17/107-109) 7

Muvahhid mü'minin Allah için döktüğü gözyaşının kıymetini, Cebrail (a.s.) beyan etmiştir…

Ebu'l-Cerrâh, arkadaşlarından Hâzim isimli bir zâttan şöyle nakletmiştir:

Rasulullah (s.a.s.)'in yanında bir kişi ağlarken, Cebrail çıkagelmiş ve:

- Bu kim? diye sormuş.

Rasulullah (s.a.s.) de:

" Falancadır." buyurmuştur.

Cebrail (a.s.):

- Biz, Âdemoğullarının bütün yapıp ettiklerini ölçeriz. Ancak ağlamak bundan müstesnâdır. Zira Allah Teâlâ, cehennem ateşini gözyaşları ile teskin eder, söndürür, demiş. 8

İmam Hasan el-Basrî (rh.a.)'den.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Bir göz yaşarırsa, mutlaka Allah, o gözü taşıyan bedenin tümünü ateşe haram kılar. Yüzüne bir damla gözyaşı akan kimse, asla fakirlik ve zillet tozuna bulaşmaz. Gözyaşı dışında her amelin mutlaka bir tartısı ve sevabı vardır. Çünkü bir damla gözyaşı, ateşten denizleri söndürür. Eğer ümmetlerden bir ümmet arasında Allah korkusuyla ağlayan biri varsa, o kimsenin ağlamasıyla o ümmetin tümünün bağışlanmasını temmenî ederdim." 9

Kullarına karşı çok merhametli olan Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, kullarını uyararak şöyle buyuruyor:

" Şimdi siz, bu sözden mi şaşkınlığa düşüyorsunuz?"

(Alayla) gülüyorsunuz ve ağlamıyorsunuz." 10

Salih Ebu'l-Halîl der ki:

- " Bu söze mi şaşırıyorsunuz? Gülüyorsunuz, ağlamıyorsunuz." (Necm, 53/59-60) ayeti nâzil olduktan sonra Rasulullah (s.a.s.)'in güldüğü veya tebessüm ettiği görülmedi. 11

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatır:

" Bu söze mi şaşırıyorsunuz? Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz." (Necm, 53/59-60) ayetleri indiği zaman "Suffe ahalisi" ağladı ve gözyaşları yanaklarından aktı. Rasulullah (s.a.s.), onların ağladığını işitince kendisi de ağladı. Biz de Rasulullah (s.a.s.) ile beraber ağladık.

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s.):

"Allah korkusuyla ağlayan kişi, cehenneme girmeyecektir. Masiyette ısrar eden kişi de cennete girmeyecektir. Eğer sizler günah işlemeseydiniz, Allah, sizin yerinize günah işleyecek bir kavmin yaratırdı ve onları bağışlardı." buyurdu. 12

Katıksız iman etmiş muvahhid mü'minler, yanık bağırlı, yumuşak kalbli ve çok duygusal şahsiyetlerdir... Bazan Allah korkusu ve sevgisinden ağlar, bazan günahlarını, kusurlarını ve hatâlarını düşünür ondan dolayı ağlar, bazan üzüntüden, bazan da  sevinçten  ağlar!.. Kendi hâline ağladığı gibi, Ümmetin içine düştüğü duruma ve çâresizliğe ağlar!..

Rabbimiz ve Mevlâmız Allah Teâlâ, günahlardan dolayı pişman olup, az gülerek ve çok ağlayarak, af dilenmesini emir buyurmaktadır:

"Allah'ın Rasulüne muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar, oturup kalmalarına sevindiler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi çirkin görerek: 'Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın' dediler. De ki: 'Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir.' Bir kavrayıp anlasalar.

Öyleyse kazandıkların cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar." 13

Allah'ın Rasulü (s.a.s.)'e muhalif olanlar, emir dinlemeyenler ve mü'minlerin yolundan ayrılıp onlardan uzaklaşanlar, bomboş iddialarla çeşitli bahaneler uydurmaya devam etmektedirler… O gün yazın sıcaklığını bahane etmişlerdi, bugün başka bir şeyi bahane etmektedirler… Bunlar, cehennem ateşinin sıcaklığını idrak etmeyenlerdir… İman konusunda ya çok zayıftırlar ya da iman etmemiş kişilerdir veya müslüman görünmekte oldukları için iman, henüz onların kalblerine yerleşmiş değildir… Bundan dolayı sonucunu düşünmeden gülüp eğleniyorlar… Bu fânî dünyadaki gülüp eğlenmeleri çok az bir zamanda olup biten, fakat cezası ya ebeden ya da çok uzun bir zamanı kapsayan bir cezadır… Sıcaklığı, şiddet üstüne şiddet olan cehennem ile cezalandırılmak, az gülmeyi hattâ hiç gülmemeyi ve çok ağlamayı gerektirir…

İbn Abbas (r. anhuma):

"Az gülsünler, çok ağlasınlar." (Tevbe, 9/82) buyruğunu açıklarken şöyle demiştir:

- Dünya hayatı az bir zamana tekabül eder. Bunun için dünyadayken istedikleri kadar gülsünler. Ancak dünya hayatları bitip de Allah'ın huzuruna çıktıkları zaman ardı arkası gelmeyecek bir ağlamanın içine gireceklerdir! 14

Enes (r.a.)'ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Ey insanlar, ağlayın! Ağlamasanız bile ağlar gibi yapınız. Çünkü cehennem ehli, cehennemde ağlarlar. Öyle ki yaşları, yanakları üzerinde akar. Yüzleri oluk oluk olmuştur. Yaşlar kesilinceye kadar ağlarlar, sonra kan ağlamaya başlarlar. Öyle ki gözleri, cerahât bağlar." 15

Abdullah b. Kays (r.a.)'dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Şübhesiz cehennemlikler, öyle bir ağlayacaklardır ki, eğer gemiler onların göz yaşlarında yürütülecek olursa yürürlerdi. Onlar ağladıklarında hiç şübhesiz -gözyaşı yerine- kan ağlarlar." 16

Hiç şübhesiz hakikat bu olduktan sonra, bu hakikat katıksız iman edip idrak eden bir muvahhid mü'min nasıl olur ki, ağlamaz da gülmeyi çoğaltabilir?.. Hele hele bir zindan olan bu dünya hayatında, işgal edilmiş İslâm topraklarında esaret altında yaşamaya çalışan, yani zindan içinde zindan hayatını devam ettiren, gerek ferdler, gerekse kitleler olsun gaflet içinde gülüp eğlenebilirler mi? Olayın korkunçluğunun farkına varanlar ağlamalıdırlar!.. Kendi hâlllerine ve ümmetin hâline ağlayıp gözyaşı dökmeli, tevbe ve istiğfarda bulunmalı, Allah'dan af dilemeli, namaz ve sabırla yardım istemelidirler!.. Bu zilletten kurtulmak için bütün imkânlarıyla gayret etmelidirler!..

Mü'minlerin annesi Âişe (r. anha) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Ey Muhammed ümmeti, Allah'a yemin ederim ki, benim bilmekte olduğumu sizler bilseniz, muhakkak az güler, çok ağlardınız!" 17

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor.

Ebu'l-Kasım (s.a.s.):

"Muhammed'in nefsi elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, eğer sizler benim bilmekte olduğum şeyleri bilir olsaydınız, muhakkak çok ağlar ve elbette az gülerdiniz!" buyurdu. 18

Enes (r.a.) anlatıyor.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

"Eğer benim bilmekte olduğum şeyleri sizler biliyor olsaydınız, muhakkak az gülerdiniz ve şübhesiz çok ağlardınız."

Bu hitâbe üzerine Rasulullah'ın Sahabîleri, yüzlerini elbiseleriyle örttüler. Onlar, içten gelen bir inleme ile ağlıyorlardı. 19

Enes b. Mâlik (r.a.) anlatıyor.

Bir gün Rasulullah (s.a.s.), bize namaz kıldırdı. Namazını bitirince yüzünü bize çevirerek:

"Ey cemaat, ben sizin imamınızım. Öyle ise rükû', sücûd, kıyam ve namazdan çıkma hususunda beni geçmeyin! Çünkü ben sizi, önümden de, arkamdan da görüyorum." buyurdular.

Sonra şunları ilave etti:

"Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, siz benim gördüğümü görmüş olsanız, hakikaten az güler, çok ağlardınız!"

Cemaat:

- Ne gördün, Ya Rasulallah? diye sordular.

Rasulullah (s.a.s.):

" Cennetle cehennemi gördüm." buyurdular. 20

" Rahmet ve savaş Peygamberi " Rasulullah (s.a.s.) böyle buyurdu!

En hayırlı ve öncü nesil olan Ashab-ı Kiram, yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)'in bildiklerini bilen, gördüklerini gören değildir… Ancak onlar, katıksız iman etmiş, dosdoğru olan ve dosdoğru söyleyen Rasulullah (s.a.s.)'i tasdik ettikleri için, O'nun söylediklerini idrak ediyor, bundan dolayı göz pınarları coşuyor ve ağlıyorlardı…

Vasat, şahid ve en hayırlı Ümmetin neslileri, o ilk hayırlı nesli kendilerine örnek edinmiş ve onlar gibi davranmaya çalışmışlardır… Bugünkü mü'min müslümanlar da, öncü nesil gibi davranmalı, önderleri Rasulullah (s.a.s.)'in beyan buyurduğu hakikatleri idrak etmeli ve "az gülüp çok ağlamalı..."

Ebu Zerr (r.a.) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

"Şübhesiz ben, sizin görmediğiniz görürüm ve işitmediğinizi işitirim.

Gök (âdeta) gıcırdadı ve gıcırdaması da hakkıdır. (Çünkü) gökte dört parmak yeri yoktur ki, bir melek Allah'a secde etmek üzere (o yere) alnını koymasın.

Allah'a yemin ederim ki, benim bildiğim (gerçekler)i siz bilseydiniz, az gülerdiniz ve çok ağlardınız. Yataklar üstünde kadınlardan da zevk duymazdınız ve (evlerinizden) yollara çıkıp Allah'a yük ses sesle yakarışta bulunurdunuz!"

(Ebu Zerr, sözüne devamla):

- Vallahi ben kesilen bir ağaç olmamı cidden temennî ettim, dedi. 21

Rasulullah (s.a.s.)'in haber verdiği hakikatı idrak eden Ebu Zerr (r.a.), sorumluluğun ağır yükünden dolayı, kesilen bir ağaç olmayı temennî etmişti… Kesilen bir ağaç olmak, yani mükellef olan birisi olmamak!.. Böyle bir istek, elbette ki sorumluluğun ağırlığından gündeme gelmektedir… Selef-i Salih'in bu anlayıştaydı… O hayırlı nesli takib eden halefleri de aynı şeyleri idrak etmeli ve kulluğun gereğini yerine getirmelidir. Mükellefiyetinin şuurunda olan mü'min müslüman şahsiyetler, asıl vazifeleri olan yalnızca Allah'a kul olmak, O'na itaat ile ibadet etmek hakikatını her zamanda ve her mekânda hatırlayıcı ve hatırlatıcı olmalıdırlar…

"Sen öğüt verip hatırlat, çünkü gerçekten öğütle hatırlatma, mü'minlere yarar sağlar."22  buyuran Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ, öğüt verip hatırlatmanın iman eden muvahhidlere çok faydalı olduğunu beyan eder…

İnsan, unutan bir mahluktur… Gaflete düşer ve unutur… Bundan dolayı mü'minler, devamlı olarak birbirlerine hatırlatıcı olmalıdırlar…

(Ebu Medine ed-) Dârimî der ki:

- Rasulullah (s.a.s.)'in Ashabı'ndan iki kişi karşılaştıktan sonra ayrılmak istedikleri zaman biri diğerine Asr Sûresi'ni okur sonra da birbirine selâm verip öyle ayrılırlardı. 23

Salih selefimiz, birbirlerine hatırlatıyorlardı ve bu güzel âdetleriyle ümmete öncülük yapıp örnek oluyorlardı…

Hatırlatıyorlardı:

"Asra andolsun.

Gerçekten insan, ziyandadır.

Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler."24

Hatırlamalıyız!..

Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

" Benim bildiğimi bilseydiniz, çokça ağlardınız, pek az gülerdiniz.

(İleride) münafıklık baş gösterecek, emanet kaldırılacak, merhamet çekilip alınacak, güvenilir kimse itham edilecek, güvenilir olmayan kimseye güvenilecek, seref (saldırganlık) ve hûb (günahkarlık) bulunduğunuz yere çökecek!"

Ashab:

- Ya Rasulallah, seref ve hûb nedir ki? diye sordular.

Rasulullah (s.a.s.):

" Karanlık geceler gibi fitnelerdir." buyurdu. 25

Ağlanacak hâller, başa gelen musibetler, belâlar, çileler… Çokça ağlayıp, merhamet sahibi Allah'dan yardım dilenecek fitne zamanları!..

Allah'ın kendisine bildirdiği gayb haberlerini beyan buyuran Rasulullah (s.a.s.), bu günümüzü bize apaçık anlatıyor… Onun açıkladığı bu vasıflar, günümüzde yaşanmakta ve her biri ümmet için bir musibet olmaktadır!..

" İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn"

Ve kurtuluş yolunu gösteriyor yegane önderimiz Rasulullah (s.a.s.)!

Ukbe b. Âmir (r.a.) anlatıyor:

- Ya Rasulallah, kurtuluş nedir? diye sordum.

" Diline hakim ol, evin sana dar gelmesin ve hatâların için ağla!" buyurdu. 26

Kurtuluşa erenlerin sözü:

" İşittik ve itaat ettik! " 27

 

Dipnot
 
1) Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Cenâiz, B. 32, Hds. 45.
    Kitabu'l-Merdâ, B. 9, Hds. 16.
    Kitabu'l-Eymen, B. 9, Hds. 33.
    Kitabu't-Tevhid, B. 2, Hds. 6.
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Cenâiz, B. 6, Hds. 11.
Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Cenâiz, B. 22, Hds. 1868.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Cenâiz, B. 53, Hds. 1588.
Sünen-i Ebu Davud,  Kitabu'l-Cenâiz, B. 23-24, Hds. 3125.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst. 2014, C. 6. Sh. 369, Hds. 8389.
Abdurrezâk es-San'ânî, Musannef, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, C. 3, Sh. 686, Hds. 6670.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, çev. Yaşar Güngör, İst. 2010, C. 5, Sh. 304, Hds. 12250.
2) Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Cenâiz, B. 43, Hds. 62.
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fedâil, B. 15, Hds. 62.
Sünen-i Ebu Davud,  Kitabu'l-Cenâiz, B. 23-24, Hds. 3126.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Cenâiz, B. 53, Hds. 1589.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 6, Sh. 360, Hds. 8378.
Abdurrezzâk es-San'ânî, Musannef, C. 3, Sh. 687, Hds. 6671.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, C. 5, Sh. 304-305, Hds. 12251-12253.
3) Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Cenâiz, B. 16, Hds. 1859.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu'l-Cenâiz, B. 53, Hds. 1587.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 6, Sh. 363-366, Hds. 8382-8386.
Abdurrezâk es-San'ânî, Musannef, C. 3, Sh. 688, Hds. 6674.
Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek Ale's-Sahihayn, çev. M. Beşir Eryarsoy, İst. 2013, C. 2, Sh. 685, Hds. 1446.
4) İsra, 17/105-109.
5) İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. Dr. Savaş Kocabaş, - M. Beşir Eryarsoy, İst. 2011, C. 6, Sh. 491.
6) Mâide, 5/83-84.
7) Abdullah b. Mübarek, Kitabü'z-Zühd ve'r-Rekâik, çev. Abdullah Samed Afaracı, İst. 2015, Sh. 48, Hbr. 125.
 İbn Ebî Şeybe, Musannef, C. 15, Sh. 65, Hbr. 36508.
Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B. 29, Hbr. 297.
8) Ahmed b. Hanbel, Kitabü'z-Zühd, çev. Mehmed Emin İhsanoğlu, İst. 1993, C. 1, Sh. 50, Hds. 144.
9) Beyhakî, Şuabul'l-İman, çev. Hüseyin Yıldız, Vdğ. İst. 2015, C. 2, Sh. 52, Hds. 791. Hds. 790 da aynı mânâdadır.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr Fi't-Tefsîr Bi'l-Me'sûr, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, C. 9, Sh. 405. Hâkim et-Tirmizî, Nadr b. Sa'd'dan.
10) Necm, 53/59-60.
11) İbn Ebî Şeybe, Musannef, C. 14, Sh. 477, Hbr. 35497.
Vekî' b. el-Cerrâh, Hayatı Allah'a Adamak - Kitabü'z-Zühd, çev. Dr. Ali Pekcan, İst. 2010, Sh. 17, Hbr. 36.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü'l-Mensûr, C. 14, Sh. 66, İbn Merdûye'den.
12) Beyhakî, Şuabu'l-İman C. 2, Sh. 44, Hds. 777.
13) Tevbe, 9/81-82.
14) Celâleddin es-Suyutî, A.g.e. C. 7, Sh. 441. İbnu'l-Munzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'den.
İmam Hafız İbn Kesîr, A.g.e. C. 5, Sh. 241.
15) el-Hafız İbn Hacer el-Askalânî, Metâlibu'l-Âliye, çev. Hüseyin Kaya, İst. 2006, C. 5, Sh. 435, Hds. 4673. Ebu Ya'lâ el-Mevsilî'nin Müsned'inden.
İbn Ebî Şeybe, Musannef, C. 14, Sh. 394, Hds. 35267.
İbn Mace, Kitabü'z-Zühd, B. 38, Hds. 4324.
16) Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, C. 11, Sh. 413, Hds. 8827.
İbn Ebî Şeybe, A.g.e. C. 14, Sh. 394, Hbr. 35268.
17) Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Küsûf, B. 2, Hds. 5.
      Kitabu'n-Nikâh, B. 108, Hds. 150.
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Küsûf, B. 1, Hds. 1.
Sünen-i Nesâî, Kitabu'l-Küsûf, B. 11, Hds. 1474. B. 23, Hds. 1500.
18) Sahih-i Buhârî, Kitabu'l-Eyman ve'n-Nüzûr, B. 3, Hds. 15.
      Kitabu'r-Rikâk, B. 27, Hds. 72.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'z-Zühd, B. 7, Hds. 2415.
İmam Buhârî, Edebü'l-Müfred, B. 126, Hds. 254.
19) Sahih-i Buhârî, Kitabu't-Tefsir, B. 111, Hds. 143.
       Kitabu'r-Rikâk, B. 27, Hds. 73.
Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fedâil, B. 37, Hds. 134.
Sünen-i İbn Mace, Kitabü'z-Zühd, B. 19, Hds. 4191.
Ahmed b. Hanbel, Kitabü'z-Zühd, C. 1, Sh. 50, Hds. 147.
İmam Nesâî, es-Sünenü'l-Kübrâ, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2011, C. 10, Sh. 162, Hds. 11089.
20) Sahih-i Müslim, Kitabu's-Salât, B. 25, Hds. 112.
Sünen-i Nesâî, Kitabu's-Sehv, B. 102, Hds. 1363.
21) Sünen-i İbn Mace, Kitabü'z-Zühd, B. 19, Hds. 4190.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu'z-Zühd, B. 7, Hds. 2414.
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 17, Sh. 46, Hds. 24522. C. 1, Sh. 92, Hds. 45.
Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, C. 5, Sh. 653, Hds. 3938. C. 11, Sh. 243, Hds. 8677. C. 11, Sh. 343, Hds. 8766.
22) Zariyat, 51/55.
23) Beyhakî, Şuabu'l-İman, C. 8, Sh. 459, Hbr. 8639.
Nûreddin el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2011, C. 17, Sh. 532, Hbr. 11723. Taberânî, el-Mu'cemu'l-Evsat'tan.
24) Asr, 103/1-3.
25) Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, C. 11, Sh. 342, Hds. 8765.
Nûreddin el-Heysemî, Sahih-i İbn Hibbân Zevâidi, çev. Hasan Yıldız, İst. 2012, C. 2, Sh. 293, Hds. 1871.
Sünen-i İbn Mace, Kitabü'z-Zühd, B. 24, Hds. 4036.
26) Sünen-i Tirmizî, Kitabü'z-Zühd, B. 47, Hds. 2517.
Ahmed b. Hanbel, Kitabü'z-Zühd, C. 1, Sh. 32, Hds. 82.
Abdullah b. Mübarek, Kitabü'z-Zühd, Sh. 50, Hds. 134.
Beyhakî, Şuabu'l-İman, C. 2, Sh. 49, Hds. 784.
27) Nur, 24/51.