BU DEVİRDE PEYGAMBERİ ÖRNEK ALMAK 1
“Andolsun, Allah’ın Resûlü’nde sizin için; Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır...”(Ahzâb 33/21)
05/12/2016 - 10:11

-hz. Muhammed’de en güzel örnek vardır

Kur’an hz. Muhammed’i(sav) örnekliği ile ilgili şöyle diyor:

“Andolsun, Allah’ın Resûlü’nde sizin için; Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır...”(Ahzâb 33/21)

Âyet söze te’kid (kuvvetlendirme) ile başlıyor ve kesin ifadelerle kıyâmete kadar geçerli olacak bir gerçeği/hükmü haber veriyor: Peygamber’de sizin için en güzel örnek vardır.

“İnsanlar dünyada amaçlarına ulaşabilmek için uygun örnek ve rehberler edinirler.  Bunların yollarını izleyerek, tavsiyelerine uyarak hareket edip istediklerini elde etmeye çalışırlar.

Allah’a iman edip O’nun rızâsını isteyen, âhirette lutfedeceği emsalsiz nimetlere mazhar olmayı uman ve daima Allah sevgisiyle yaşamak isteyen insanlar için eşi bulunmaz örnek, O’nun sevgili kulu, elçisi, rahmet, şâhid, müjdecis, uyarıcı, davetçi, ışık(nur) olan Muhammed Mustafa’dır.” (Heyet, Kur’an Yolu, 5/344)

Tamam Peygamber’in (sav) misyonu bu. Ancak soru şu: Peygamberin nesi ve nasıl örnek alınacak?

Bu soruya ancak Kur’an’ın öğrettiği peygamber tasavvuru ile isabetli cevap verilebileceği açıktır.

Günümüzde herkes değilse de bazıları bazılarını örnek alırlar. Zevklerini, kişiliklerini, dünya görüşlerini, hatta ibadet şekillerini taklit ederler. Anlayışlarını, kıyafetlerini, ideolojilerini, söylemlerini, beden hareketlerini, takip ettikleri modayı, seslerini, mesleklerini, saç tiplerini, tarzlarını; yani yaşantılarını, gittikleri yolu model olarak alırlar. Örnek aldıkları kişiler gibi olmaya, onlara benzemeye (teşebbüh etmeye) çalışırlar. Yani onları gözü kapalı taklit ederler.

Peygamberi örnek almak nasıl mümkün olacak?

Öyle ya Peygamber öleli 1400 yıldan fazla zaman oldu. Bugün kendisini gören yok, bizzat şâhit olup anlatan yok. Onun örenkliği bu zamana, bu hayata, bu şartlara nasıl taşınacak?

Onu örnek almak onu taklit etmek mi, ona benzemeye çalışmak mıdır?

Âyette emredilen şey ona benzemeye çalışmak mı, başka bir şey midir?

Birisini örnek almak ona benzemeye çalışmak mıdır, onu her açıdan taklit etmek midir?

Başkasını aynen taklit edenler iradeleri zayıf, kişilikleri oturmamış, benlikleri henüz olgunlaşmamış kişiler olduğuna göre, Peygamber’i örnek almada böyle bir riziko var mıdır?

Peygamber (sav)nasıl model olacak bütün mü’minlere (genelde hee devrin ve her yörenin insanlarına)? Âyet ne demek istiyor?

Allah (cc)“onda sizin için örnek vardır” dediğine göre bu bir emirdir (farzdır), müslüman için yön belirlemedir. Müslüman bu emri nasıl yerine getirecek, yönünü nasıl belirleyecek?

Peygamber’i (sav) örnek almak onun gibi olmaya çalışmak mıdır?

Onun gibi olmaya çalışmanın içerisine onun kullandığı eşyalar, beden özellikleri, zevkleri, elbise rengi ve tipi, sevdiği yemekler, sebze ve meyveler, evinin tipi ve mimarisi, o günün teknik imkanları ve içinde bulunduğu şartlar açısından gösterdiği beşeri tavırlar da dahil mi?

Peygamber’i örnek almak saçı onun gibi kesmek, taramak, uzatmak, onun gibi yakasız gömlek giymek, sakalı kesmeden bırakmak, onun gibi hasırda yatmak, onun gibi arak ağacından yapma diş fırçası (misvak) kullanmak, ayakkabı yerine nalin giymek, araba yerine deveye binmek, kerpiç evde oturmak mıdır?

Yoksa onun gibi eşyaya “sünnetullah ve hikmet” açısından bakmak, eşyayı Allah’ın mülkü ve emanet bilmek, emaneti koruma ahlâkı mıdır? Eşyayı kulluk bilinciyle kullanma anlayışı mıdır? Ya da hayatı meşru sınırlar içinde yaşamak sorumluluğu mudur?

(Oturduğum şehirde bir arkadaş anlattı: Geçtiğimiz yıllarda bir Ramazan’da iftarda kendisine sakallı ve cübbeli iki kişi misafir olmuş. Yerde oturmak sünnettir diye koltuğa oturmamışlar. Peygamber kaşık kullanmamış diye çorbayı tas ile başlarına dikmişler. Elle yemek sünnettir diyerek yemeği elleriyle yemişler. Sonra da Peygamber böyle yaptı diye ellerini koltuklarının altına silmişler. Namazdan sonra “bizi arabanla istasyona kadar götürebilir misin?” dedikleri zaman; “Peygamber (sav) hayatında hiç arabaya binmedi. Zaten o zaman araba yoktu. Şimdi isterseniz istasyona kadar yürüyün, isterseniz deve bulup onunla gidin. Böylesi sizin dediğiniz sünnete daha uygundur” demiş. Adamlar verecek cevap bulamamışlar ve çıkıp gitmişler. )

Onu model almak onun oturduğu yerde oturmak, onun gölgelendiği ağacın/çardağın altında gölgelenmek, onun sevip yediği hurmayı bulup yemek midir? Yoksa helâla harama dikkat etmek, nimetlere şükretmek, nimet üzerinde hakkı olanların hakkını vermek midir?

Peygamberi örnek almak giyimde, kuşamda, eşya kullanmada, dış görüntüde şekli, rengi, biçimi mi esas almaktır, yoksa onun uyduğu prensiplere, Allah’ın rızasına uygun, imana yakışan ölçülere uymak mıdır?

Mesela; tirit veya o zaman Mekke veya Medine’de bilinen bir yemeği illa elle yemek midir onu örnek almak, yoksa helâlinden kazanmak, sofra adâbına uymak, besmele ile  başlayıp hamd ile bitirmek midir? Elleri yemekten önce ve sonra yıkamak, arkasından Allah’a şükretmek ve nasip edileni ulaşılabilecek kimselerle bölüşebilmek midir?

Mesela; Peygamber (sav) yaşadığı iklim şartları açısından –bugün cellabe veya Türkçe’de cübbe denilen- uzun ve beyaz renkli elbise giyerdi. Başına da o zaman herkesin o iklim şartlarına uygun bir örtü koyardı. “İşte böyle giymek sünnettir. Bunu yapmayan Peygamberin sünnetine karşı gelmiş olur” denilse şöyle sormak yerinde olmaz mı? Giyim konusunda onu örnek almak bu mudur?

Günümüzde soğuk bir ülkede yaşayan bir müslümana böyle bir elbise dayatma olmaz mı, ona zulüm olmaz mı? Zira hem iklim şartları buna uygun değil, hem örf, hem de kumaş/elbise konusunda öteden beri olan gelişmeler buna uygun olmayabilir.

Senenin büyük bir bölümü soğuk bir ülkede yaşayan bir müslümana çöl iklim şartlarına uygun kıyafeti sünnet diye sunma... Kendi yöresinin imkanları ile veya alışılan üretme teknikleriye yapılan, biraz da yerel unsurlar taşıyan, ama ölçü olarak İslâma uyan  giyim yerine; Hicaz’da yaşayanların kıyafetlerini Peygamber’e benzeme adına dayatma... Garip değil mi?

Bilinen bir gerçektir tarihten beri iklim, kültür, zevk, ilim/teknik ve başka sebepler giyim kuşama, ev döşemesine, çevre düzenlemesine, yerleşme ve ticaret hayatına, iskana ve uygarlığa etki ederler. Bir yöreye ve devre ait elbise şeklini veya kültürel ve folklorik adetleri İslâmî diye alır, din adına herkese mecbur etmeye kalkışırsak bu hem boş bir çaba olur, hem de Peygamber’in örnekliğini yanlış anlama olur.

Çünkü Peygamber (sav) bize elbise veya tipi, rengi, şekli, kumaşı ve modası bırakmadı; ama elbiseyi/eşyayı kazanma, kullanma ve şükretme ahlâkı öğretti. O müslümanlara hayatı kolaylaştıran ve dini açıdan mübah olan eşya kullanma ahlâkını öğretti.

Sünneti belli kültüre, belli şekle veya renge, sadece dış görünüşe indirgemek İslâmın evrenselliğine, çağlar üstü bir yaşama biçimi oluşuna, Peygamber’e itaat prensibine uyar mı?

Tekrar etmek gerekirse Kur’an onun fiziki varlığını, bedensel özelliklerini değil; imanını, büyük (muhteşem) ahlâkını (Kalem  68/4), kulluğunu, samimiyetini (ihlasını), cihadını (din uğruna çabasını), hayat anlayışını, esas aldığı ve uyduğu değerleri örnek gösteriyor.

Bu açıdan şu örnek ne kadar ilginçtir:

Peygamber’in (sav) hayatında, Medine’de, münafıkların başı Abdullah b. Ubey b. Selül ölen kadar Peygamberimiz’e zorluk çıkardı, risâlet vazifesine engel olmaya çalıştı. Adeta onunla savaştı. Temiz eşine zina iftirasında bulundu. Peygamber’in kurmaya çalıştığı toplumu içten yıkmaya çalışan bu adam öldüğü zaman namazını Peygamber’in kıldırmasını vasiyet etti. Oğlu Peygamber’e geldi ve dedi ki: “Babam, senin gömleğin ile kefenlenmeyi istedi.” (Buhârî, Tefsir Tevbe/84 no: 4672. İbni Kesir, Muhatasar Tefsir, 2/161)

Bir ömür boyu Peygamberin mesajı ve daveti ile mücadele eden bu adam, davate icabet edip müslümanca yaşama yerine, peygamberin gömleği ile kefenlenmeyi istedi. Vahye uymak yerine Peygamberin gömleğini kutsallaştırdı ve bu kutsadığı şeyin bereketinin kendisini kurtacağını zannetti. Kur’an ise İbn Ubey tarzı bir peygamber tasvvurunu reddediyor. (Tevbe 9/80-84) Bu yanlış peygamber tasavvuru, hz. Muhammed’in İslâmî hayatını örnek alıp üretmek yerine, onun eşyasına anlam ve kutsallık yükleyerek o örnekliği tüketmektir. (İslâmoğlu, M. Üç Muhammed, s: 20)

Bir başka soru: Onu örnek almak onun sünnetine uymak ya da (bir çok âyette geçtiği gibi) ona itaat mıdır? (bkz. Âli İmran 3/32, 132. Nisâ 4/59, 80. Mâdie 5/92. Enfal 8/1, 20, 46. Nûr 24/54. Muhammed 47/33. Mücadile 58/13. Teğâbun 64/12) Ona itaat onun sünnetine uymak mıdır?

Sorular uzatılabilir.

Eğer böyle anlaşılacaksa o zaman soru şu sorulmalı: Peygamberin hangi davranışı sünnettir? Yani kulluk açısından bağlayıcı olan sünneti nelerdir?

Onun her yaptığı, her kullandığı, her hareketi mi sünnet; yoksa, Kur’an’ın uygulaması olan İslâmî hayatı mı?

Öteden beri pek çoklarını meşgul eden soru: Onun bir insan olarak yaptıkları dinen bağlayıcı mıdır?

O hayatta iken, onun yanındaki sahabelerin ona itat etmeleri anlaşılır bir şey. Lakin o öldükten sonra iman edenler ona nasıl itaat edecekler?

Ona itaat etmenin anlamı; onu örnek alarak, Kur’an’ı onun uyguladığı gibi uygulamak, hayatı Kur’an ile inşa etmek, onun din adına tebliğ ettiği şeyleri alıp benimsemek, yapmaya çalışmak, onun Allah adına tebliğ ettiği hükümlere, ölçülere uymak  mıdır? Onun gibi bir kul olmak mıdır? Kulluğu onun gibi yapmak mıdır, onun gibi şükretmek midir?

Şu âyette işaret edildiği gibi:

“Ey iman edenler! Allah'a, Peygamber'e ve aranızdan kendilerine otorite emanet edilmiş olanlara itaat edin; ve herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah'a ve Peygamber'e götürün, eğer Allah'a ve Âhiret Günü'ne (gerçekten) inanıyorsanız. Bu (sizin için) en hayırlısıdır ve sonuç olarak da en iyisidir.”(Nisâ 4/59) 

Nisa 65. âyet, hz. Peygamber’in Allah’tan aldığı vahiy ile Kur’an mesajlarını yaşanır kılmak ve mü’minlerin onu pratik durumlara uygulayabilmelerini sağlamak amacıyla verdiği emirlere her müslümanın teslim olması yükümlülüğünü tereddütsüz bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu sünnet emir ve talimatlar hz. Muhammed’in sünneti (yani metodu) olarak tanımlanan kavramı oluştururlar ve (her türlü şüphe ihtimalinden uzak bir kesinlik taşıdıkları takdirde) Kur’an ile birlikte tam bir hukuki bağlayıcılık taşırlar.” (Esed, M. Kur’an Mesajı, 1/152) Nisâ Sûresi 80.âyeti de buna bir daha işaret ediyor.

Yukarıdaki sorulara cevap aramadan önce konu aldığımız ayetin geçtiği bağlama bir göz atalım.

-Ayetin bağlamı

Bundan bir önceki âyetler münafıkların ortak karakterini, sözlerinden ve davranışlarından örnekler verilerek açıklıyor. Onlar genelde söz verip sözlerinden cayarlar, kendi çıkarılarını öncelerler, hizmet gereken durumlarda bahane uydurarak sıvışırlar, suret-i haktan görünüp müslümanların moralini bozacak haberlerin peşine düşerler, ölümden çok korkarlar. Korku ortamı ortadan kalkıp bir zafer veya kâr edilince de ondan pay isterler. Şu âyet onların bu korku halini anlatıyor.

“Bunlar, düşman birliklerinin bozulup gitmedikleri evhamı içindedirler. Müttefikler ordusu yine gelecek olsa, isterler ki, çölde göçebe Araplar içinde bulunsunlar da, sizin haberlerinizi (uzaktan) sorsunlar. Zaten içinizde bulunsalardı dahi pek savaşacak değillerdi.”(Ahzâb 33/20)

Peygamber’de (sav)en güzel örnek olduğu söylendikten sonra Peygamber’i örnek alan mü’minlerin teslimiyeti, iman sözüne bağlılıkları övülüyor ve bunun karşılığında alacakları ödüller söz konusu ediliyor.

“Mü’minler, düşman birliklerini görünce, “İşte bu, Allah’ın ve Resûlü’nün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resûlü doğru söylemişlerdir” dediler. Bu, onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırmıştır.

Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.

Bunun böyle olması Allah’ın, doğruları, doğrulukları sebebiyle mükâfatlandırması, dilerse münafıklara azap etmesi yahut onların tövbesini kabul etmesi içindir. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”(Ahzab 33/22-24)

“Bu âyet (ve takip eden pasaj), Ahzab Suresinin 9-10. âyetleri ve özellikle de, mü’minlerin Hendek Savaşı'nın en kritik günleri ve haftaları boyunca karşılaştıkları sıkıntıları anlatan 11. âyetle -“işte orada ve o anda müminler sınandı ve şiddetli bir şok ile sarsıldılar”- yakından ilgilidir. (Esed, M. Kur’an Mesajı, 2/854)

Bu âyetin geçtiği konunun bütünlüğü açısından bakıldığı zaman Peygamber’in (sav) hayat tarzının ve davranışlarının model olarak sunulması; Hendek savaşında kişisel çıkarlarını düşünerek hareket edenlere ders vermek olduğu anlaşılır. Ona iman edip ona tabi olduğunu idda edenler onun nasıl davrandığını görmüş olmalılar. Eğer o kendi güvenliğini veya çıkarını düşünen, tehlike anında kaçmaya hazır bir kimse olsa onun peşinden gidenlerin de gevşeklik göstermeleri anlaşılır. Ancak Peygamber (sav) başkalarına tebliğ ettiği veya emrettiği şeyleri önce kendisi uyguladı, yaptı: Zorluklara sahabelerden önce ve onlarla birlikte kendisi katlandı. Buna göre ona tabi olduğunu söyleyen herkes bu liderin din adına ortaya koyduğu örnekliğe uymalıdır. (Mevdûdî, E. Tefhîmu’l-Kur’an (çev.), 4/401)

 

(Devamı var)

01.12.2016

Zaandam