KUR’AN’DA MÜJDE ve EĞİTİM İLİŞKİSİ
-Giriş
23/03/2018 - 15:10

            Vahy, insanın mutluluğunu esas alır. Onun hedefi insanın dünya hayatını düzene koymak, bununla dünya hayatında geçici, Âhiret hayatında sonsuz mutluluğu kazanmasını sağlamaktır.

            Bir diğer adı “silm” olan İslâm her insan hayatının bir “daru’s-selâm-barış ve saadet yurdu” olmasını ister. Bu dünya hayatını “daru’s-selâm-esenlik yurdu” yapanlar, ölümden sonraki asıl “Dâru’s-Selâm’ı” kazanırlar.

            Hayatı “barış ve saadet yurdu” yapabilmek için insanın buna hazırlanması gerekir. Öncelikle bu hedef uğruna çalışabilecek, ya da böyle bir toplumun fertleri olabilecek yetkin kimselere ihtiyaç vardır. Çünkü ancak Vahy’in eğitiminden geçmiş kimseler böyle bir hayatı inşa edebilirler, ancak onlar böyle bir hadefe ulaşabilirler.

            Nitekim Vahy ilk muhataplarını bu metodla yetiştirdi ve ilk muhataplar da (selef-i salihîn) Asr-ı Saadetin öznesi oldular.

            İnsana değer veren Allah (cc) onu muhatab alarak, ona elçilerle ‘vahy’ gibi bir eğitim proğramı ihsan buyurmuştur. Bu ilâhî eğitim proğramı insanı eğitecek, yetiştirecek, olgun hâle getirecek. Bu eğitimle yetişmiş olgun mü’minler de dünya hayatının barış ve saadet yurdu olması için çalışacaklardır.

            Vahy -özelde Kur’an-, böyle bir insanı yetiştirmek üzere bazı metodlar kullanmaktadır. Bu metodların hepsinin hedefi insanın ikna olmasıdır. Hiç bir takıntı, pazarlık, şüphe ve tereddüt olmadan, hiç bir dünyalık karşılık beklemeden Hakk’ı kabul etmesidir. Yapması gerekenleri gizli de açıkta isteyerek yapması, yapmaması gerekenleri gizli ve açıkta kendi iradesiyle terketmesidir.

            Kur’an’ın hedeflediği insan tipi budur. Bu insan tipi, Vahy’in getirdiği ölçüleri alır, ikna olur, kabul eder; arkasından da onları hayata geçirir. Öyle ki o artık inandıklarıyla özdeşleşir, imanı somutlaşır, inandıkları onun kimliği ve karakteri olur. Böyleleri İslâmı yaşanır kılarlar, Kur’an’ı okur-yaşar olurlar ve o yaşayan İslâm haline gelirler.

            Bir hadiste işaret edilen gerçek de bu olsa gerekir:

            Peygamber (sav) şöyle dedi: “Allah (cc) buyurdu ki: “Kim benim veli (dost) kuluma düşmanlık ederse ben ona harb ilan ederim. Kulum bana sevdiğim farz ibadetlerle yakınlık kazanır. Nafile ibadetlere devam ederse bu yakınlık daha da artar. Öyleki artık ben o kulumu sevmeye başlarım. Onu sevince de onun işitten kulağı, gözen gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Eğer benden bir şey isterse mutalaka veririm. Benden koruma isterse onu mutlaka korurum...” (Buharî, Rikak/38 no: 6502)

-Büşrâ (müjde) kavramı

Kur’an’da uyarının yer yer müjde ile birlikte kullanıldığını görüyoruz. Bundan amaç kişiye özendirmek, hayırlı işleri yapma konusunda neşe ve istek uyandırmadır. Kişinin kazacaklarını ve kaybedeceklerini kendisine etkileyici bir yöntemle haber vermektir. (Zamahşerî, el-Keşşâf 1/109)

Bunların her biri duruma göre, haber verilen şeyin ağırlığına, konunun akışına ve muhatab alınan kişilerin durumuna göre değişebilir.

Türkçe Sözlük’te müjde: Sevindirici haber. Muştuluk. Sevindirici haber verileceği zaman söylenir. Mesela: Müjde! Bir oğlunuz oldu. Müjde vermek/müjdelemek: Bir kimseye sevindirici, mutlu bir haberi ulaştırmak. (Komisyon, TDK Türkçe Sözlük, 2/1054)

Arapça’daki müjde (büşrâ) kelimesinin aslı “be-şe-ra” fiilidir. Bu da bir şeyin güzelliği ile ortaya çıkması, görünmesi demektir. Bunun masdarı olan “beşeratü” derinin dış yüzü, “beşer” ise insan anlamına gelir. (Ramahurmûzî, Kamusu’l-Muhît, s.35. İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 2/89)

Aynı kökten gelen “büşrâ” veya “beşâret” ise müjdeleyicinin ulaştırdığı şey, yani sevinçli haber, muştu, müjde demektir.

Tef’ıl kalıbınden “beş-şe-ra” müjdelemek, muştulamak, ya da birine yüzünün derisini mutluluktan gevşetecek bir haber vermek (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: 61-62),

“tebşîr”, müjdelemek, sevindirici olanı ortaya koymak,

“beşîr/mübeşşir” müjdeleyen/sevindirici haberi getiren demektir. Ki Kur’an’da genellikle peygamberler hakkında kullanılmaktadır.

(Bir hadiste şöyle geçiyor: “Artık vahiy kesilmiştir. Geriye sadece müjdeciler –mübeşşirât- kalmıştır. Soruldu ki “mübeşşirât” nedir? “Salih rüyalardır. Onları da müslüman görür veya ona gösterilir.” (Buhârî, Tabir/5. Muvatta, Rüya/2 no: 957. Ebu Davud, Edeb/96 no: 5017. Müslim 479. İbni Mâce 1/1283)

“Beşera”; derinin dış tarafı demektir ki buradan hareketle “tebşir” deri üzerinde bir şeyin etkisini ortaya çıkarmak, bir kimseye, hakkında bilgisinin olmadığı bir konuda sevinçli bir haber vermektir denilebilir. (İbni Manzru, Lisanu’l-Arab, 2/90)

“İster hüzün versin, ister sevinç versin muhatabın yüzünde değişiklik meydana getiren habere ‘büşra/müjde’ denir. Bu, daha çok hayırlı haberler için kullanılır.” (Sibeveyh’ten nak. Çelik, M. Kur’an’ın İkna Hususiyeti, s: 304)

“Müjdelemek/tebşîr”; eğer hayırlı, sevindirici, hoş bir haber hakkında kullanılıyorsa, bu, müjdesi verilen şey açıkca belirtilerek yapılabilir. Bazen de müjdesi verilen şey açıkça belirtilmeden verilebilir. “Sana müjdeler olsun!”, “seni müjdeliyorum”,  birdenbire birine “müjde!”, “sana bir müjdem var!” demek gibi.

Ancak keder, hüzün veya kötü şeyler hakkında müjdelemek kelimesi kullanılacaksa, mutlaka haberi verilen kötü şey açıkça belirtilerek yapılır.

-Kur’an’da müjdenin kullanımları

Kur’an ‘müjde’ olayını çeşitli formlarda kullanıyor. Genelindeki ana tema sevindirici, özendirici, mutlu edici haberlerdir. Bu haberler bazen insanı mutlu eden önemli bir müjdedir, bazen de erdemli davranışlara, Allah’a itaate teşvik etme, iyi davranışlara özendirmedir.

Müjde olayında gelecekte gerçekleşecek, gerçekleştiği zaman da ilgiliyi sevindirecek ve mutlu edecek bir olgu söz konusudur. Bu bağlamda müjde geçmişe değil, geleceğe dönüktür diyebiliriz.

Bu da öncelikle insan zihnini terbiye eder, olumlu davranışa hazırlar. Arkasından da davranışlarda güzellikler görülür.

* Allah (cc) iman edip erdemli davranan, sâlih amel işleyen, hayırlı işler yapan kullarını en güzel karşılıklarla müjdeliyor.

“Hamd olsun Allah'a ki, O, (insanları) kendi tarafından çetin bir azap ile ikaz etmek, iyi iş ve davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için, içinde ebedî kalacakları (cennette) güzel bir ecir bulunduğunu müjdelemek ve «Allah evlât edindi» diyenleri de uyarmak için kuluna (Muhammed'e), kendisinde hiçbir (tezat ve) eğrilik bulunmayan dosdoğru Kitab'ı indirdi.” (Kehf/1-4. Ayrıca bkz: Şûrâ 42/23. Tevbe 9/21)

Bugün, burada, bu dünyada sâlih amel işleyenler, bunun peşinden dünyada ve Âhirette  ödüle, sevince, mutluluğa kavuşacaklar.

* Kur’an bir “beşîr/müjdeleyici”dir.

“Bu Kitap, merhametli olan Allah katından indirilmedir; bilen bir millet için müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça okunarak, ayetleri uzun uzun açıklanmıştır. Ama insanların çoğu yüz çevirmiştir, onlar işitmezler de: "Bizi çağırdığın şeye karşı kalblerimiz kapalıdır, kulaklarımızda ağırlık, bizimle senin aranda anlaşmamıza engel vardır; istediğini yap, biz de yapacağız" derler.” (Fussilet 41/4)

O aynı zamanda iman edip sâlih amel işleyenleri muhteşem bir karşılığın beklediği müjdesini vermektedir.

“Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükâfat olduğunu ve Âhirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.” (İsrâ 17/8-9)

* Allah (cc) pek çok âyette Hz. Muhammed’i iman edenleri hadis hesapsız ödülleri, karşılıkları müjdelemekle görevlendiriyor. Ki onlar bununla sevinsinler. Yaptıkları amellerin boşa gitmediğinden emin olsunlar. Allah yolunda çektikleri sıkıntılardan dolayı yürekleri daralmasın, uğradıkları mahrumiyetten dolayı esef etmesinler. Bu gibi ödüllere kavuşmak için de daha çok çalışsınlar, daha çok sâlih amel işlesinler.

“Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar[262], rükû’ ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Mü’minleri müjdele.” (Tevbe 9/112)

“Tâğut'a kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır. (Ey Muhammed!) Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola ilettiği kimseler onlardır. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.” (Zümer 39/17. Ayrıca bkz: Bakara 2/25. Yûnus 10/2. Ahzâb 33/47. Saff 61/13 ve diğerleri)

* Kur’an yaptığı her işi Allah’ı görüyor gibi yapan muhsinleri müjdeleliyor.

“Onların (kurbanların) etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele.” (Hâcc 22/37)

* Allah (cc) yolunda gerek ibadet ederken, gerek günahlardan kaçınırken, gerekse O’nun uğruna mücadele ederken zorluklara sabredenler de müjdeden pay alırlar.

“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara 2/155)

            * Melekler doğru yolda yaşama kararlılığı gösterenleri de müjdelerler ve dünyadada Âhirette de onların dostu olduklarını söylerler.

“Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte (müjdelenmekte) olan cennetle sevinin!” (Fussilet 41/30)

Bu müjdeler bitimsiz bir saadetin habercisi, sonu gelmez ikramların duyurulması, ebedî bağışların işaretidir. Gerçek müjde işte budur. Gerçek sevinç kaynağı böyle olur.

Kur’an’ın bu müjdeli haberleri Vahy’in muhatapları için bir eğitim aracıdır. Sonunda bu gibi tarifsiz mükâfatlara kavuşucağına emin olan kimdseler buna göre amel işlemeye başlarlar. Nefislerini bu yolde hizaya getirirler.

-Peygamberler müjdecidir

Bütün peygamberler öncelikli olarak birer ‘beşîr-müjdecidir. Yani onlar itaat eden bütün kullar için af ve mağfireti, sonsuz kurtuluşu ve mutluluğu, onların memnun kalacağı sonuçları müjdelerler. Dünya hayatını Allah’ın gösterdiği gibi geçirenlere en güzel akıbeti (sonucu)  haber verirler. (Bkz: Kehf 18/56) 

Fâtır Sûresi 24. âyette, Peygamberimizin bu iki sıfatı söylendikten sonra “hiç bir ümmet (topluluk) yoktur ki onun içinden bir beşîr ve nezîr gelip geçmemiş olsun” deniliyor.

Peygamberlerin insanlar arasındaki görevi, onları müjdelemek ve uyarmaktır. Onlar Allah’ın dilemesi dışında hiç kimseye fayda ve zarar veremezler. (A’raf 7/188)

Peygamberler, Allah’tan aldıkları emir doğrultusunda insanları uyarırlar, doğru yolu gösterirler, yapmaları gerekeni öğretirler. Ancak bazıları çeşitli sebeplerden dolayı onları dinlemezler. İsyanlarına, hatalarına, azgınlıklarına devam ederler. Bunun üzerine Allah’ (c.c.) haddi aşmış, yoldan çıkmış bütün toplulukları bir ‘nezîr’ aracılığıyla inzar etmiştir. 

Kur’an, kitap ehlinin “bize bir beşîr ve nezîr-müjdeci ve uyarıcı gelmedi” diyemeyeceklerini, çünkü onlara bu görevleri yerine getiren son elçi (Hz. Muhammed (s.a.s.) gönderilmiştir. (Mâide 5/19)

Muhammed’in (sav) hem beşîr ve nezîr (müjdeleyici ve uyarıcı) olduğu Kur’an’da farklı ifadelerle, farklı formlarla haber veriliyor.

“Doğrusu Biz seni (ey Peygamber,) hakikat ile gönderdik: bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak; yakıcı ateşe mahkûm olanlardan sen sorumlu değilsin.”(Bekara 2/119)

“Biz seni ancak bütün insanlara bir beşîr (muştulayan) ve nezîr (uyarıp- korkutan) olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.”(Sebe’ 34/28)

İnsanların pek çoğu beşîr ve nezîrin, Allah adına insanları müjde vermenin ve uyarıp korkutmanın ne anlama geldiğini bilmezler. Dolaysıyla Vahy böylelerine bu gerçeği açıklıyor,  uyarıyor. Zaten ilk insandan bugüne kadar bütün toplumlar Allah’tan uyaran ve müjdeleyen elçiler gelmiştirir. Tıpkı âhir zaman ümmetine Muhammed’in (s.a.s.) beşîr ve nezîr olarak gönderilmesi gibi.

“Biz seni hakikate sâdık bir müjdeci (beşîr) ve uyarıcı (nezîr) olarak gönderdik: Çünkü hiçbir topluluk yoktur ki içlerinden bir uyarıcı (nezîr) gelip geçmemiş olsun.” (Fatır 35/24. Ayrıca bkz: Hûd 11/2)

Peygamberler konumları itibarıyla iyi, sevindirici, yüzü aydın eden haber getiren insanlardır. Her ne kadar ‘nezîr/uyarıcı sıfatları da olsa, onların müjdeleyici özellikleri önceliklidir.

Zira insan bu dünyaki amellerinden dolayı ya ödülü, ya da cezayı hak eder. İşin tabiatı budur. İyi işler yapanların müjdeli haberlere, mükâfatlara, iyi sonuçlara kavuşması, suç işleyenlerin cezaya çarptırılması aklın gereğidir.

İyi yapanlar, yaptıkları iyiliklerin sonunda hiç bir şey elde etmeyeceklerse yapılanın bir değeri yoktur. Kötülük yapanlar da , yaptıklar kötülüklerden dolayı bir cezaya uğramıyorlarsa, bir sıkıntı görmüyorlarsa, o zaman da iyiliğin ve kötülüğün bir anlamı olmaz.

Herkes bilir ki insan davranışlarının bir kısmı iyidir, bir kısmı iyi değildir. İyi olanlar ödüllendirilmeli, suçlar cezalandırılmalı.

-Eğitimde müjde olgusu

Kişi bir beklentisi varsa bir şeyi yapar. Bir şeye emek verirken onun karşılığında bir şey alacağını düşünür. Yaptığının karşılığını alacağından emin olan bir kimse önündeki işe bir kat daha sarılır.

Kişi lezzet ve haz veren şeyleri sever, nimet ve bolluğa kavuşunca sevinir, iyi bir duruma kavuşunca yüzü güler. Tam tersi, acı ve sıkınıt veren şeylerden hoşlanmaz, darlıktan ve felaketten korkar, zor bir durumla karşılaşınca yüzü gülmez.

Eğitim bir etkileme, ikna etme ve böylece kişiliği oluşturma süreci olduğuna göre; iyi şeylere teşvik etmek, olumlu davranışları sevdirmek, doğru olan şeylerin yapılmasını sağlamak için çeşitli metodlar kullanılır.

Müjdelemek bunlardan bir tanesidir. Bu, kişiyi iyi bir sonuçla, yüzü ak eden bir kazançla, yüreğe sevinç veren bir ödülle muştulamaktır. Yapılan iyi işin mutlaka yine bir sonuca ulaşacağına dair kişiyi ikna etmektir.

 Uyarı tam bunun tersidir. Yapılan şeyin sonucunda karşılaşılacak zararları önceden bildirip sakınmasını sağlamaktır. Tehlikeyi önceden bildirip, tedbirli olunmasını öğütlemektir.

Buna din dilinde ‘terğîb ve terhîb’ denir. Yani teşvik ve sakındırma. Müjdeleme ve uyarma. İştahlandırma ve korkutma.

Bu bir açıdan da mükâfat ve cezaya benzer. Ancak bu peşin ödenen bir mükâfat veya ceza değil, yapılanın sonucunda kazanılan iyi veya kötü bir karşılıktır.

Eğitimin her kademesinde müjde ve uyarı kullanılabilir. Nitekim küçük bir çocuğa “ateşe dokunma yanarsın, şunu yaparsan şu hediyeyi kazanırsın” demek belki bunun küçük bir örneğidir.

Öğrenciye; “dersini yaparsan, eğitimin krallarına uyarsan, daha çok çalışırsan; başarırsın, iyi bir karneyi, diplomayı, ödülü hak edersin” tarzındaki teşvikler birer müjdedir.

“Yaramazlık yaparsan ceza alırsın, çalışmazsan kazanamazsın, suç işlersen hapse düşersin” gibi ifadeler de bu tarzdaki uyarılardır.

Bütün bunların eğitimde yapıcı ve etkili olduğu açıktır.  Ancak uyarıdan ziyade teşvik etmenin, korkutmadan önce özendirmenin, cezadan çok ödüllendirmenin etkili olduğu söylenmeli.

 

Hüseyin K. Ece

21.03.2018

Zaandam