Anlam ve Amaç Belirsizlikleri
Günümüz dünyası;hukukun, ahlakın, vicdanın askıya alın dığı; hukuk yoluyla değil, şiddet yoluyla egemenliklerin sağlandığı bir dünyadır. Ulaşım, iletişim teknolojilerinin, serbest piyasa idolojilerinin egemen olduğu bugünün dünyasında, hiç bir ahlaki ve vicdani çağrı yankı bulmamaktadır. İdeolojik kültür, hukuk ahlakı ve kültürü, felsefe ahlakı ve kültürü içermediği için, yıkıcı sonuçlara neden oluyor.
05/09/2008 - 13:33

  Modern devlet, hikmet ya da felsefeye ihtiyaç duymadığı için, insanlık sorunları teknik sorunlar olarak ele alınıyor. Modern seküler kültür aidiyet sorunlarını/siyasetlerini çözümleyemediği gibi, bu sorunları derinleştirdi. Ortak kökeni reddeden milliyetçilikler; birlikte yaşama kültürüne sahip olabilmek için, ortak kader anlayışını benimsemeleri ve buna saygı duymaları gerekirken, bu hassasiyeti gösteremediler, kimlik kutuplaşmalarına neden oldular. Emperyalizm, ortak kökene sahip olan milletleri bile, emperyalist çıkarlar doğrultusunda sayısız parçalara böldü. Bu konuda Arap milleti örneği kaydedilmelidir. Emperyalistler, sözünü ettiğimiz parçaları gerçek anlamlardan bağımsızlaştırarak bu parçalara sembolik ve duygusal anlamlar yüklediler, bulanık ve muğlak bağlılıklar kazandırdılar.
Sömürgeci modernlikler tarafından desteklenen seküler milliyetçilikler, İslam milleti algısını/bilincini erozyona uğrattı. Günümüzde de, yine bu seküler milliyetçilikler sebebiyle İslami bir dayanışma/bütünleşme gerçekleştirilemiyor. İnsanlık tarihinde küre sel bir medeniyeti ilk kez İslam gerçekleştirdi. İslam toplumları sömürgeci modernlik dönemiyle büyük bir bellek kaybı yaşadıkları için, sözünü ettiğimiz medeniyet birikimine karşı kayıtsızlık içindeler. Bu bellek kaybı sebebiyle İslam toplumları, Türkiye örneğinde izlenebileceği üzere, büyük bir kısır döngünün tutsağı haline gelmişlerdir. İslam toplumlarında yaşanan bellek kaybı sebebiyle Müslüman halklar daha çok kısmi bir Müslümanlık'la iktifa ediyor. Yine İslam toplumlarında koşullara göre değişen, farklı çıkarlara hizmet için kullanılan İslami yaklaşımlar da var. İslami cemaatler, muhalefet iradeleri yok edilen, sistemle uyumlu kılınan, ehlileştirilmiş cemaatler olarak varlıklarını sürdürüyor. Müslüman halklardan ılımlı olmaları isteniyor. Ilımlılık, tavırsızlık, pasiflik, edilgenlik anlamına geliyor. Ilımlı İslam'la, güçsü ifadesiz ve iradesiz bir İslam amaçlanıyor.
Günümüzde Batı dünyası, İslam medeniyetine karşı ideolojik bir zafer kazandığını iddia ediyor. Batı'lı modelin nihai bir model olduğunu savunuyor. Çevremize baktığımızda her konuda hegemonik Batılı bakış açılarının yürürlükte olduğunu görüyoruz. Kibirli bir bencillik içerisinde bulunan Batı dünyası, insanlık karşıtı endüstrileşme çağının neden olduğu insani tahribat ile yüzleşmeye cesaret edemiyor. İnsanlık etnik temizlik ve soykırımla Hıristiyan modern dönemde tanıştı. Endüstrileşme çağı, önce insanın ruhunu yok ettiği için, şimdi tabiatın ruhu kolaylıkla yok edilebiliyor. Endüstriyel uygarlık, tabiatı bir hammadde gibi görüyor. Batı dünyası, çıkarlarının tehdit altına girebileceğini düşündüğü ülkelere her tür yakıcı/yıkıcı müdahaleyi gelenek haline getirmiştir. Modern dünyanın efsaneleştirdiği siyasal kavram ve kurumlara rağmen, günümüzde Filistinlilerin, Iraklıların, Afganistanlıların, Çeçenistanlıların kendi kaderlerini tayin hakları yok, kendilerini savunma hakları yok, ülkelerini savunma hakları yok, direniş hakları yok. Modernlikler, ırkçılıklar, ideolojiler^ "öteki" icat ederken, "öteki"nin her tür insani nitelikten yoksun olarak inşa ediyor. Ötekileştirilenler bir şekilde "terörizm"le özdeşleştiriliyor. Terörizmle ilgili söylem hiç bir şekilde bir gerçekliği yansıtmıyor. Emperyalist dünya önyargılara dayalı karşıtlıklar imal ve icat ediyor. Küresel dünyanın, İslam ve Müslümanlar hakkında kuramsal, kurumsal ve yapısal önyargıları var. Bu nedenle her yerde üzerimize faşizm yağıyor. Tepkisizliğimiz sebebiyle sürekli olarak ahlaki yenilgiler alıyoruz. Bütün suçu tarihin bugünkü faşist güçlerine yükleyemeyiz. Tahakküm, sömürü, işkence, ayrımcılık, ötekileştirme, işgal ve katliam kültürüne Yunus Emre, Mevlana ve İbn-i Arabi okuyarak/konuşarak; "hoşgörü", "diyalog" söylemleriyle yanıt veremeyiz. Faşizme "hoşgörü" olamaz, faşizmle "diyalog" kurulamaz. Bütün Müslümanların bir irade modeli
haline gelmek gibi çok ağır, ancak çok onurlu bir sorumlulukları var. Sessizce geçiştirdiğimiz çelişkilerimizle, kayıtsızlıklarımızla samimi bir şekilde yüzleşebilmeliyiz. Anlam ve amaç belirsizlikleri içerisinde yaşayamayız. Kendi kararlarımızı verme yeteneğine, kendi tercihlerimizin sorumluluklarını üstlenme yeteneğine sahip olmalıyız.
İslami bünye paramparça olduğu için bu bünyeden "artı yeter" diyen bir ses yükselmiyor, bir irade çıkmıyor. Bütünle ilişkisini kesmiş, kendisini bütün yerine koyan sorunlu parçalar, sorumluluk ve eylem alanlarında görünmeyen konformistler halinde yalnızca gizemli konularla ilgileniyor. Bilmek gerekir ki, sorunlu parçaların dayanışmasından ancak sorunlu bir bütün çıkar. Bu nedenle her parçanın kendisini iyileştirmesi gerekir. İyileşme için de her tür bencilliği aşmak gerekir. Gerçek bir iyileşme için, sıfırdan başlayarak toplumlarımızın bilincini yeniden inşa etmemiz gerekir. Söylem ve eylem düzeyinde bilinçli bir tutuma; en geniş anlamda düşünce, yöntem, deneyim alış verişine önem vermeliyiz, îslam temellerini, ruhunu, niteliklerini korumaya özen göstererek değişime açık olmalı; yeni düşünce/fikir alanları açmalı; gerçekçi bir bilgeliğe sahip olmalı; her konuda, her yerde yalınlık ve abartısızlık içerisin de bulunmalıyız. Ortak/temel aidiyet kaynağı/çerçevesi olarak İslam'ın her tür çatışmayı önleyeceğine olan inancımızı güçlendirmeliyiz. Tek boyutlu bir gündemle kendimizi sınırlandırmamalıyız. Ne pahasına olursa olsun, ahlakın ve vicdanın savunulması konusunda yoğunlaşmalıyız. Hiç bir şey, her hangi bir hizb ırkın, kabilenin, sınırları içerisine hapsedilen bir düşünce hayatı kadar kasvetli ve sıkıcı olamaz. Kendi kendilerini, dilleriyle, kültürleriyle ifade etmelerine imkan verilmeyen topluluklardan bağlılık ve sadakat beklenemez.
Bireyler ve toplumlar olarak, kolektif bir irade ortaya koyarak, kolektif bir özne biçiminde ortaya çıkarak, maruz bırakıldığımız ideolojik ve ırkçı cinnete bir dur dememiz gerekir. Bireysel ve toplumsal varoluşlarının bilincine varamayan bireyler ve toplumlar hangi yönde olursa olsun kolaylıkla yönlendirilir, kullanılırlar.