Kur'an Âyetlerinde seçici Davranma Fitnesi
Kur’an buyuruyor ki: Siz mü’minler Kur’an’ıntamamına iman edersiniz.1 Mü’min kul, Kur’an’ın tamamına iman eder. Kur’an’ın tamamının Allah (cc) tarafından indirildiğine gönülden inanır. Kur’an’ın Fatiha Sûresi’nden sonraki ilk ayeti, diye başlar.2 Kur’an’ın tamamına iman, imanın olmazsa olmaz şartlarındandır.
17/11/2008 - 23:37

  Kur’an konusunda en küçük bir tereddüt, bu imanı lekeler, zedeler veya yok eder. Kur’an okuyan, ezberleyen mü’min kul Kur’an’ı anlamaya ve yaşamaya çalışır. Kur’an konusunda hiçbir itirazı kabul etmez. Kur’an’ın nesillerden nesillere bir harfi bile, bozulmadan, değiştirilmeden mütevatir olarak nakledildiğine iman eder. 

   Kur’an, mü’minlerin bu özelliğini şöyle dile getirmektedir: “Siz –mü’minler- Kitabın tamamına iman edersiniz.”3 Evet, biz mü’minler kitabımız Kur’an’ın tamamına iman ederiz. Kur’an’ın tamamına iman etmenin imanımızın gereği olduğunu kabul ederiz. Bu imanımıza aykırı her söz ve davranışı “fitne” kabul ederiz.

• Âyetlerde Seçici Davranma Kur’an İfadesiyle Fitnedir Dün Mekke müşrikleri Allah Rasûlü (sav)’nü Kur’an âyetlerinde fitneye düşürme planları yapıyorlardı. Bugün de onların torunları aynı projeyi hayata geçirme yolunda çaba harcamaktadırlar: “Onların Allah’ın sana indirdiği âyetlerin bir kısmında seni fitneye düşürmelerinden, (seni şaşırtmalarından, seni kandırmalarından) sakın.”4 Allah’ın indirdiği bazı hükümlerde, Allah’ı Kitabındaki bazı âyetlerde; nefsî, hissî, maddî ve dünyevî kaygılarla yanlış yorumlar ortaya konulması, bir kısmının beğenilip bir kısmının beğenilmemesi fitnedir. Kur’an’ın iman, ibadet ve ahlakla ilgili ayetlerini kabul edip ahkâm ayetlerini (hukuk ve ekonomi ile ilgili ayetlerini) reddetmek, yok saymak, ya da onları sadece kültürel ve tarihsel (!) değer kabul ederek belirli bir tarihte geçerli kabul edip günümüzde geçersiz saymak bu âyete göre fitnedir. Bu âyette her ne kadar muhatap Allah Rasûlü (sav) olsa da; O (cc)’nun ilahî koruma altında bulunması ve dolayısıyla müşriklerin fitnesine düşmesinden emin olması sebebiyle asıl hitap biz ümmetinedir. Kur’an’ın tamamına inanma ve tamamını uygulama göreviyle yükümlü olan bir Müslüman’ın; seçici davranarak bazı âyetleri şu veya bu sebeple gözardı etmesi, imanıyla çelişki teşkil etmektedir. Kur’an’da “ayıklayıcı” davranma hakkı ve yetkisi kadın-erkek hiçbir kişi veya makama verilmemiştir. “Allah ve Rasûlü bir konuda hüküm verdiği zaman, mü’min erkek veya kadının o hususta seçicilik hakkı yoktur.”5 Fetva, irşad, ilim ve davet erbabının da, toplum üzerinde etkili ve yetkili güçlerin de Allah (cc)’ın âyetleri üzerinde “pazarlık” yapma hakları yoktur. Allah (cc)’ın âyetleri siyâsî çıkar veya ekonomik rant elde etmelerine engel olduğu düşüncesine kapılanlar bu âyetleri cephe almakta ve Allah’ın Kitabı ile savaşı bile göze almaktadırlar. ABD’li veya Avrupalı bazı yetkililer tarafından bazı İslam ülkeleri yetkililerine yapılan; şiddet ve teröre sebep oluyor bahanesiyle cihadla ilgili âyetlerin Kur’an’dan silinmesi, ya da bu âyetlerin okul ders programlarından kaldırılması gibi son derece mantıksız, garip ve tuhaf teklifler, gayet tabii olarak İslam âlimleri ve yetkilileri tarafından şiddetle reddedilmiştir. İslam düşmanı bazı bilim adamları, daha da ileri giderek yeni “global bir din” oluşturma projesinin alt yapısını kurma amacıyla, Arapça, İngilizce, Türkçe vb dillerde piyasaya sürdükleri el-Furkanü’l-Hak (Gerçek Kur’an) adlı kitapta; Kur’an, İncil, Tevrat karışımı yeni bir mukaddes kitabı İslam Dünyasında piyasaya sürmüşler, ancak başarılı olamamışlardır. Dün basit dünyevî çıkarlarını ön plana alarak Allah’ın Kitabı İncil ve Tevrat’ı tahrif edenlerin torunları, bugün Allah’ın Kitabı Kur’an’ın tahrif edilmesini teklif etmektedirler. Böyleleri veya bunların içimizdeki hayranları Kur’an’ın ilahî himaye altında olduğunu, tarih boyunca Kur’an’a yönelik tahrif, tağyir, tebdil çalışmalarının başarısızlıkla sonuçlandığını ve sonuçlanacağını bilmelidirler: İnkâr edenler, mallarını Allah yolunu engellemek için harcarlar. Daha da harcayacaklar! Ama sonunda bu durum, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda yenilgiye uğrayacaklardır. Kafirlikte ısrar edenler, Cehennem’e sürükleneceklerdir.”6

• Kur’an’da Seçici Davranma Fitnesinin Yerli Temsilcileri Ne hazindir ki, İslam düşmanlarının “Kur’an’ı ayıklama” projesini ülkemizde ve İslam ülkelerinde seslendiren bazı Müslüman akademisyenlerin ve medya mensuplarının varlığı da bir gerçektir. Kadınlar, şahitlik, miras hukuku, ceza hukuku, faiz, tesettür ve benzeri konulardaki net hüküm ifade eden ayetler yerli fitneciler tarafından ya inkâr edilmekte, ya da çarpık bir şekilde yorumlanmaktadır. Kur’an ayetlerinden sadece Cennet’le ilgili âyetlerin seçilip anlatılması, sadece ümit veren ayetlerin dile getirilip diğerlerinin bilerek ihmal edilmesi aynı şekilde bir fitnedir. Sadece Cehennem ve azap ayetlerinin gündeme getirilmesi, pedagojik ve psikolojik açıdan ne kadar yanlışsa; sadece Cennet’ten söz etme, sadece ümit aşılama da aynı şekilde yanlıştır. Zira Peygamberimiz (sav) hem müjdeleyici, hem uyarıcı olarak görevlendirmiştir. O (cc)’nun yolundan giden irşad erbabı da aynı çizgiyi izlemek zorundadırlar. Ehl-i Sünnet inancına göre; mü’minin korku ile ümit arasında olması, yani hem Allah’ın azabından ve gazabından korkması hem de Allah’ın rahmetinden ümidini kesmemesi prensibi hakimdir. Ne sadece sürekli ümitsizlik ne de sadece sürekli müjde ve ümit aşılama doğrudur.

• İslam Düşmanlarını Dost Edinme Fitnesi Günümüzde yaygın fitne örneklerinden biri, İslam Düşmanlarını dost edinme fitnesidir. Müslüman’ın dost ve düşmanını Kur’an ölçülerine göre tesbit etmemesi ciddî bir problemdir. Ne yazık ki, zaman zaman dünyevî ölçüler ve maddî menfaatler gerçekleri perdelemekte, İslam Düşmanlarını dost edinmeme ile ilgili Kur’an ve Sünnet ilkeleri zaman zaman gözardı edilmektedir. Oysa her konuda ilahî emirleri ve nebevî ölçüleri hayatına hâkim kılması istenen Müslüman’ın; sevgi ve nefret konusunda da; beşerî, şahsî ve hissî ölçüler yerine, ilâhî emirleri ve nebevî ölçüleri ön plana alması gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim’de kimi dost edinmemiz ve kimi dost edinmememiz konusunda çok net ve çok açık ayet-i kerimeler bulunmaktadır. İmanımız gereği; Kur’an kimi sevmemizi emrediyorsa onu sevecek, kime buğz etmemizi emrediyorsa ona buğz edeceğiz. Sevgi ve nefrette ölçümüz, Kur’an ve Sünnet prensipleri olmalıdır. Biz, “Kişi, -kıyamet günü- sevdiği kimse ile beraberdir.”7 Hadis-i Şerif’ini ölçü olarak kabul etmiş insanlarız. Bu ölçü; hem müjde hem de uyarı niteliğindedir. Bu ilke, iyileri sevenler için bir müjde, kötüleri sevenler için de bir uyarı ve tehdittir. Mü’minin yegâne dostu Allah (cc)’tır. Allah (cc)’ın Rasûlü (sav)’dür. Mü’min kardeşleridir. Mü’minin gönlü; Allah (cc) sevgisi, Rasûlullah (sav) sevgisi ve mü’minlerin sevgisiyle doludur. Mü’minin gönlü; Kur’an ve Sünnet sevgisiyle, ana- baba sevgisiyle, eş ve çocuk sevgisiyle, ilim ve âlim sevgisiyle, yetim ve yoksul sevgisiyle, komşu ve arkadaş sevgisiyle, Mekke ve Medine sevgisiyle doludur. Mü’minin gönlünde Şeytan’a, şeytanlaşmış insanlara, inançsızlara, Allah düşmanlarına, Yahudi ve Hristiyanlara, içkici, kumarcı ve uyuşturuculara, fitneci ve fesatçılara, anarşist ve teröristlere sevgi yoktur.

• Yahudi ve Hristiyanları Dost Edinmek Fitnedir. İlk ve son din, yeryüzünde tek din sadece İslam’dır. Hz. İbrahim’in de, Hz. Musa’nın da, Hz İsa’nın da dini İslam’dır. Bozulmamış Musevîlik ve İsevîlikle İslam arasında bazı hukûkî konular dışında fazla bir farklılık yoktur. Ancak Yahudiler Musevîliği, Hristiyanlar İsevîliği tahrif edip değiştirdiler, bozdular, Zaten hiç değiştirmemiş olsalardı bile, İslam’ın gelmesiyle Hz. Musa’nın da Hz İsa’nın da şeriatı geçersiz ve hükümsüz hâle gelecekti. Yahudi ve Hristiyanlar, Kur’an-ı Kerim’e göre müşrik ve kafirdirler.8Ancak diğer müşriklerden ve putperestlerden farklı olarak “ehl-i kitap kafirler” olarak kabul edilmişlerdir. Ehl-i Kitab hakkında kızlarıyla evlenmenin, Allah’ın adını anarak kestikleri hayvanların yenilmesinin caiz olması gibi bazı istisnaî hükümler konulmuştur. İnsânî yardım, ikili insanî ilişkiler dışında Yahudi ve Hristiyanları sevmek, dost edinmek, bağrına basmak, imanımızı tehlikeye atmak demektir. Benim inandığım Allah’a inanmayan, Hz. İsa’yı Allah’ın oğlu kabul eden, benim peygamberimi peygamber olarak kabul etmeyen Hristiyan benim samimî dostum olamaz. Aynı şekilde Allah’ı sadece Yahudilerin ilahı (Yahova) olarak kabul eden, bazı Peygamberlerin –haşa- zina ettiğini anlatan muharref Tevrat’ı Hak Kitap kabul eden, Filistin Müslümanlarına her türlü işkenceyi reva gören, yeryüzünü fitne kazanına çeviren Yahudi benim samimî dostum olamaz. İnsanlık için zararlı ve tehlikeli pek çok ideolojinin; Siyonizm, Darwinizm, Kapitalizm, ve Marksizmin, Masonik locaların kurucusu Yahudi’dir. Yahudi’yi dost edinmek, giderek onun batıl inancını normal kabul etmekle sonuçlanacaktır. İlahî emir son derece nettir: “Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, hiç şüphesiz ki o da onlardandır. Allah zalim topluma hidayet vermez.”9

• İslam Düşmanlarıyla “Samimî Diyalog” Kurulması Fitneciliktir. Müslüman kardeşlerine sevgi, şefkat ve rahmetle muamele etmesi beklenen Müslüman’ın; Müslüman kardeşlerini şu veya bu sebeple hor ve hakir görerek kâfirlerle “samimî diyalog” kurması imanındaki problemden, gönlündeki hastalıktandır. Mü’min kardeşlerini bir yana iterek inançsızları samimî dost edinenler; izzet ve itibarı, şeref ve haysiyeti kâfirlerin yanında aradıkları içindir ki, Kur’an tarafından “münafık” olarak damgalanmışlardır. Böyleleri dikkatli ve uyanık olmadıkları takdirde, inançsızlarla sürekli samimî birliktelik sonucunda, inançsızların gönüllerindeki virüslerin farkında olarak veya olmayarak etkisinde kalacak ve bu virüsler onların imanlarını gölgeleyecek, zedeleyecek ya da çürütecektir: “Münafıkları acıklı bir azapla müjdele. Münafıklar, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinirler. Onlar izzet ve itibarı kâfirlerin yanında mı arıyorlar? İzzet ve itibar, tamamen Allah’a aittir.”10 Kendine aşırı güvenen ama beraber bulundukları Yahudi, Hristiyan ya da ateist kimselerden geçen virüslerden giderek etkilenen bazı akademisyenlerin ve bazı medya mensuplarının acıklı durumu ortadadır. Temel inanç prensiplerinden, İslâmî kişiliğinden, mânevî değerlerinden, asla vazgeçilemeyecek kırmızı çizgilerden taviz vermeme, basit dünyevî çıkar karşılığında dînini satmama şartıyla, farklı kesimlerle “ilmî diyalog” kurulması İslâmî esaslara aykırı değildir. Ancak dünyanın değişik bölgelerinde Müslüman kardeşlerimiz savaş, işgal, baskı ve zulüm pençesinde inim inim inlerken, imkân ve yetkileri olduğu halde zulme karşı sessiz kalan, ya da zulmü destekleyen, yahut bizzat acımasızca zulmeden süper güçlerin temsilcileriyle mazlum ve mağdur müslümanların lehine kazanım elde etme çabası harcamaksızın, “samimî diyalog” kurarak güle oynaya aynı masayı paylaşmak, en azından çilekeş ve mazlum müslüman kardeşlerimize hakarettir.

• Mü’minlerin Kâfirleri Dost Edinmeleri, Fitnenin Çıkmasına Sebep Olur Mü’min, sadece mü’min kardeşini sever ve sadece Allah için sever. Mü’min, mü’min kardeşine karşı şefkatli ve merhametlidir. Mü’minler, Kur’an ifadesiyle takdir edilen sahabe-i kiram gibi, “Kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler.”11Müslüman’ın samimî dostu, can dostu sadece mü’min kardeşidir. Mü’min; kâfirle karşılıklı çıkar anlayışı üzerine kurulu; ilmî, kültürel, ticarî, siyasî, ekonomik, ikili veya devletlerarası ilişki kurabilir. İnsânî ve ahlakî konularda inancı farklı olan komşusuna ve arkadaşına yardımcı olabilir, ancak onlara karşı her zaman dikkatli, ihtiyatlı ve uyanık olmalıdır. İlahî emir gayet açıktır: “Mü’minler, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinmesinler.”12 Dün Sırp komşusunu kendisine Müslüman kardeşlerinden daha yakın, can ciğer dostu sayan Bosnalı Müslüman, savaş çıktığında ilk darbeyi en yakın Sırp komşusundan yemiştir.. Kur’an Âyetlerinde Seçici Davranma Fitnesi Mü’min can dostu, gönül dostu olarak sadece mü’min kardeşini kabul edebilir. Kardeşleriyle bir ve beraber olması, gönüller arası ve toplumlar arası İslam Birliği’ni kurması ve devam ettirmesi istenen Müslüman’ın; korku, aşağılık kompleksi, başkalarına şirin görünme ve çıkar duygusu gibi sebeplerle kâfirlerle “samimî dostluk” kurması sonucunda yeryüzündeki sosyal denge Müslümanların aleyhine bozulacak, bâtıl inanç sahibi olan Yahudiler ve Hristiyanlar yeryüzünü kasıp kavuracaktır. Mü’minleri bırakıp inançsızları, ya da batıl inanç mensuplarını samimî dost edinmek, kâfirlerin ilerlemelerine, yükselmelerine, bâtıl inançları gereği zulüm ve haksızlıklara yönelmelerine sebep olacaktır. Bu durum, yeryüzünde fitnenin ve fesadın yaygınlaşmasına sebep olacaktır: “Kâfirler birbirlerinin dostlarıdır. Siz onları dost edinirseniz, yeryüzünde fitne ve büyük fesat çıkar.”13 Yeryüzündeki özellikle Ortadoğu’da kan ve gözyaşının dinmesi isteniyorsa, İslam ülkeleri ve İslâm toplumları arasındaki kardeşlik bağları güçlendirilmeli, siyasî, kültürel, ekonomik ve benzeri her alanda gerçek anlamıyla güçlü bir İslam Birliği kurulmalıdır. Burada önemli bir hususu not etmeliyiz: Kur’anî ölçüler mü’minlere ait ölçüler olup sadece mü’minleri bağlamaktadır. Mü’min olduğunu söyleyip Kur’an’ın mesajından habersiz olan kimselere yukarıda açıklanan Kur’an’î ifadeler ilk anda ters gelebilir. Allah’ın Kitabı’nı kendimize uydurmak mümkün olmadığına göre, tek çare Kur’an’ın emrine boyun eğmek, Kur’an’ın çizgisini aynen kabul etmek, ya da yanlışlarımızı Kur’an ölçülerine göre doğrultmaktır. Bu, bizim ve her iman ehlinin en önemli görevidir. Allahım! Bizi sevgili kullarından eyle. Bizi sevgili Habibin (sav)’le ve diğer sevdiklerinle beraber haşreyle. Sevdir bize sevdiklerini. Yerdir bize yerdiklerini. Zalimlerin zulmünden, Fitnecilerin fitnesinden, Siyonistlerin şerrinden bizi ve bütün İslâm Dünyasını koru, Allah’ım. Âmin!

Dipnotlar: 1-Âl-i İmran, 3/119 2-Bakara, 2/2 3-Âl-i İmran, 3/119 4-Maide, 5/49 5-Ahzab, 33/36 6-Enfal, 8/36 7-Buharî: Edeb 96, Müslim: Birr 165 8-bkz. Maide, 5/17,72,73,78 9-Maide, 5/51 10- Nisa, 4/139 11- Fetih, 48/29 12-Âl-i İmran, 3/28 13- Enfal, 8/83•

 

[email protected]